Kayıplar için bir ağıt

Kültür/Sanat Haberleri —

 ‘Ben Hâlâ Buradayım’ filmi

 ‘Ben Hâlâ Buradayım’ filmi

  • 1971’in bir Ocak sabahı… Polisler Rubens Paiva’yı gözaltına alır. O günden sonra geride beş çocuğuyla bir başına kalan Paiva’nın eşi Eunice’in yarım asırlık adalet arayışı başlar. Fernanda Torres’in büyüleyici performansıyla hayat bulan bu yürek burkan hikâye, umudu ve direnişi anlatıyor.

TİJDA YAĞMUR

 

1971’in bir Ocak sabahı… Sivil polisler eski milletvekili Rubens Paiva’nın sahil kenarındaki evinin kapısını çalar. Paiva gözaltına alınır. O günden sonra bir daha kendisinden haber alınamaz. Geride eşi ve beş çocuğu bir başına kalır. Bu, Oscar kazanan ‘Ben Hâlâ Buradayım’ (I’m Still Here) filminin ana hikayesi. Ancak yönetmen Walter Salles, hikayeyi sadece diktatörlük zindanlarına ve devlet şiddetinin detaylarına sıkıştırmak yerine, anlatıyı farklı bir açıdan ele alıyor. Film, Paiva’nın eşi Eunice’in parçalanmış ailesini ayakta tutmaya çalışırken askeri cunta karşısında adalet arayışını sürdürdüğü yarım asırlık mücadelesine odaklanıyor. 

Bu anlatım, Brezilya toplumunun ortak acılarını, kayıplarını ve direnme gücünü gözler önüne seren bir pencere açıyor. Hikayenin arkaplanı da en az anlatılanlar kadar sarsıcı. 

Diktatörlüğün 21 yılı

Aslında Brezilya’nın askeri darbeye giden süreci, İkinci Dünya Savaşı sonrası ülkenin dış politika hedefleriyle şekillendi. Savaşta Batı’nın yanında yer alan, hatta Avrupa’ya muharip birlikler gönderen Brezilya, savaş sonrası dönemde Washington’un kayıtsız tutumunu derin bir hayal kırıklığıyla karşıladı. Bu hayal kırıklığının en önemli nedenlerinden biri, ABD’nin Brezilya’nın Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne daimi üye olma talebine destek vermemesi oldu. Bunun üzerine Brezilya farklı bir dış politika izleme arayışına girdi. Bu politika belirgin bir şekilde anti-Amerikan bir yön kazandı.

Brezilya ordusu sol eğilimli devlet başkanı Joao Goulart’ı bastırmak için harekete geçer. 31 Mart 1964’te tanklar sokaklara iner. Goulart devrilir, sıkıyönetim ilan edilir. Elbette tüm bunlar ABD’nin onayıyla gerçekleşir.

Şili, Arjantin gibi Latin Amerika’daki diğer diktatörlüklerin acımasızlığıyla kıyaslandığında, Brezilya’nın 21 yıllık askeri yönetimi görece belki daha “ılımlı” görülebilir. Ancak 2014 yılında açıklanan Ulusal Hakikat Komisyonu’nun belgelerine göre cunta döneminde 434 kişi öldürüldü veya kayboldu. En az 2 bin insan işkenceden geçirildi. Bazı kaynaklar 20 insanın işkenceden geçirildiğini öne sürüyor. Yaklaşık 10 bin kişi ise ülkeyi terk ederek sürgünü tercih eder. Amazon ormanlarında yaşayan yerliler asimilasyona tabi tutularak, toprakları devlet destekli şirketler tarafından gasp edildi.

Kurşun yılları

Eski bir milletvekili Rubens Beyrodt de Paiva’nın kaçırılıp öldürülmesi, askeri diktatörlüğünün en karanlık dönüm noktalarından biri oldu. Paiva’nın kaçırıldığı dönemde, ülkeyi General Emílio Garrastazu Médici yönetiyordu. Médici dikta rejimin en sertlik ismiydi. Brezilya ordusu, beş yıl sürecek ekonomik büyüme dönemiyle anılan “Brezilya Mucizesi”, üçüncü dünya kupası zaferinin getirdiği “ulusal gurur” ve ABD liderliğindeki “komünizme karşı soğuk savaş”ın etkisiyle cesaret kazandı.

Médici, o döneme kadarki en sert hak ihlallerine öncülük etti. Basına yönelik kapsamlı sansür uygulandı. Gazeteler ya tamamen kapatılıyor ya da sansür memurları haber odalarında siyah mürekkeple nöbet tutuyordu. Gazeteciler hapse atıldı ya da öldürüldü.

Bu yıllar, rejimin solcuları, sosyalistleri yakalayıp öldürmek için ülke çapında başlattığı büyük baskınlarla hatırlanan "Kurşun Yılları"ydı. Nitekim sosyalistler silaha sarılarak askeri diktatörlüğe karşı ses getiren önemli eylemler gerçekleştirdi. 1969’da, ABD’nin Brezilya Büyükelçisi Charles Elbrick’in kaçırılması gibi olaylar, gerilla hareketlerinin hükümete karşı verdiği mücadelenin en çarpıcı örneklerindendi. 

Paiva neden kaçırıldı?

Rubens Paiva bir eylemci değildi. Ilımlı bir solcuydu. Askerler iktidarı ele geçirdiğinde milletvekilliği gasp edildi. O tarihten sonra köşesine çekildi. Orta yaşlı bir aile babası, bir inşaat mühendisiti. Rejime göre suçu, Şili’deki Brezilyalı sürgünlerin aileleri ve meslektaşlarıyla bağlantı kurmasına yardımcı olmaktan ibaretti. 

Paiva’nın cenazesi asla bulunamadı. Ne kaçırılmasından ne de öldürülmesinden dolayı kimse yargılanmadı. Ancak Eunice Paiva’nın yıllarca süren kararlı mücadelesi, azmi ve geride bıraktığı belgeler olmasaydı, belki gerçekler hiçbir gün açığa çıkmayacaktı. Eunice, köşesine çekilip boyun eğmek yerine mücadeleye devam etti. Hukuk eğitimi aldı ve yerli halkların haklarını savunmaya başladı. 

İç hesaplaşma hala sürüyor

Peki bu hikâye neden şimdi sinemaya aktarıldı? Yönetmen Walter Salles, “Brezilya’daki diktatörlük 1985’te sona erdi; bugünün sinema izleyicileri için bu üç kuşak öncesine ait bir dönem. Genç Brezilyalılar askeri dönem hakkında kitaplarda okudukları ve büyüklerinden duydukları dışında pek bir şey bilmiyor. İşte bu noktadan hareket ettim” diyor. 

Yedi yıl önce filme dair araştırmalarına başladığında, Brezilya siyaseti keskin bir şekilde sağa kaydığını da hatırlatıyor. Filmde bu endişe açıkça dile getirilmese de Ben Hâlâ Buradayım’a gösterilen büyük ilgi güçlü bir mesaj verdi: Çünkü Brezilya’nın iç hesaplaşması hala sürüyor ve halk, diktatörlüğün geçmişiyle yüzleşmeye hazır. Şu anda ülkenin gişede en çok izlenen filmi olan Ben Hâlâ Buradayım, yurt dışındaki başarısıyla da son 22 yılın en büyük Brezilya yapımı haline gelmiş durumda. 

 

* * *

Sessiz bir baş yapıt

Brezilya, daha önce Central Station (1998) gibi filmlerle uluslararası alanda ses getirmiş olsa da, Oscar’da ilk kez En İyi Uluslararası Film ödülünü kazanarak tarihe geçti. Özellikle Fernanda Torres’in, Eunice rolündeki performansı büyük övgü topladı. Eleştirmenler, “güçlü bir hikâye, yetkin sinematografi” sözleriyle filme tam puan verdiler.

Los Angeles Times’e verdiği söyleşide Torres, filmde Eunice Paiva’yı canlandırırken, bu rolün kendisi için hem bir sürpriz hem de büyük bir sorumluluk olduğunu söylüyor. Filmin umut dolu olduğunu vurgulayan Torres, “Film yalnızca bir trajedi değil, aynı zamanda bir dayanıklılık öyküsü” diyor.

Variety ve The Hollywood Reporter gibi yayınlar özellikle Torres’in performansını “Sade ama etkileyici bir derinlik. Melodrama kaçmadan duygusal dengeyi korudu. Sessiz bir başyapıt” sözleriyle övgü yağmuruna tuttu.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.