Beni Hozan Serhat’ın şarkılarıyla uğurlayın

Dosya Haberleri —

İkinci Paris Katliamı

İkinci Paris Katliamı

Paris’te katledilen Kürt sanatçı Mîr Perwer'i çalışma yürüttüğü Ahmet Kaya Kültür Merkezi'ndeki sanatçı dostları ve ev arkadaşı gazetemize anlattı.

  • Sanatçı Farqin: “Ben onun sesini duyduğumda bu ses kaybolmamalı’ demiştim. Maalesef onu kaybettik. O, Hozan Serhat hayranıydı, ‘bana bir şey olursa beni Hozan Serhat'ın şarkılarıyla uğurlayın’ diyordu. Sözün hükmünü yitirdiği zamanlardan geçiyoruz."
  • Arkadaşı Musa: “Evde her zaman Hozan Serhat dinlerdi, bütün şarkılarını bana ezberletti. Yakında oğlu geleceği için çok sevinçliydi. Oğlum gelsin onu Hozan Serhat gibi saz çalması için eğiteceğim. Ben saz çalıyorum ama onun gibi çalamıyorum derdi" diyor.

ERDOĞAN ZAMUR/PARİS

Paris’te Ahmet Kaya Kültür Merkezinde Evîn Goyî ve Abdurrahman Kızıl ile birlikte katledilen Kürt sanatçı Mîr Perwer’in (Mehmet Şirin Aydın) geriye yanık sesi kaldı. Katliamın aydınlatılması için Ahmet Kaya Kültür Merkezi'nde başlatılan Adalet Nöbeti'nde sanatçı dostları da vardı. Sanatçı dostlarının hepsinin ortak bir özelliği var; zorunlu sürgünde oluşları. Mîr’i, çalışma yürüttüğü Ahmet Kaya Kültür Merkezi'nde ki sanatçı dostları Farqin, Meral Alkan, Nûarîn, Diyar Mahrovi ve Paris’te aynı evi paylaştığı Musa anlattı. 

Farqin

İnşaatlarda çalışıyordu

Sanatçı Farqin, Mîr ile tanışmadan onun sesini duyduğunu ve çok etkilendiğini ifade ederek tanışmasını şöyle anlatıyor: “Bir gün yanımdaki arkadaş görüntülü konuşuyordu. Ben onun sesini duymuştum ama tanımıyordum. İlk dinlediğimde bu ses kaybolmamalı demiştim arkadaşlarıma. Fransa’ya geldiğini Bordeaux inşaatlarda çalıştığını söyledi. Biz de Paris’e gelmesini söyledik. Bir süre sonra Paris’e geldi ve birlikte Ahmet Kaya Kültür Merkezi'nde çalışma yürüttük, birlikte koro çalışmasına katıldık, aynı sahneyi paylaştık. Cezaevinde kalmış, mücadeleyi tanımış ve bütün çalışmalara özveriyle katılan biriydi. İçine kapanık biriydi. Bazen takılıyordum, yine nerelere gittin diye. O zaman işi espriye döküyor ‘Mamoste ez iro disa tenê mam’  diyordu."

Mîr Perwer

Hozan Serhat hayranıydı

Mîr gibi hakkında açılan dava nedeniyle Paris’te yaşamak zorunda kalan sanatçı Farqin, şöyle devam ediyor: "Yaptığı çalışmaları dinleyince Hozan Serhat insanın aklına geliyordu. Onda acayip bir Hozan Serhat hayranlığı vardı. Otantik Kürt müziğini seven biriydi. Dengbej hayranıydı, Şakiro, Qerebete Xaco ve Erivan Radyosu'nu hep dinlerdi. Geleneklerine bağlı biriydi. Yazdığı eserlerde halkımızın duygularına hitap ederdi. Bu saldırıdan sonra anladım ki bizim toplumumuz kendisini anlatan sanatçılara daha fazla değer veriyor. Şimdi milyonlar onun türkülerini dinliyor. Paris’te tanıştık, yoldaşlıktan öte bir aile gibi olduk. Eksiklik gördüğünde sözünü sakınmaz eleştirirdi. 35 yıldır içinde yer aldığım yapıyı benden daha iyi anlamış genç bir sanatçıydı."

Halkının sanatçısı olmayı seçti

Mîr Perwer'in Hozan Serhat'a olan hayranlığına vurgu yapan Farqin, "Mîr’in arkasında konuşmak kolay değil. Geçmiş zamanda Hozan Serhat için ‘bu ses kaybolmamalıydı, onu yaşatmalıydık’ demiştim. Mir’de Hozan Serhat'ın öğrencisi gibiydi. Onun şarkılarıyla büyümüş, mücadeleyi ondan öğrenmişti. Bazen konuşurken hep ‘Baba bana bir şey olursa beni Hozan Serhat’ın şarkılarıyla ülkeye uğurlayın, onun şarkılarıyla gömün’ diyordu. İsteseydi sistemin sanatçısı olarak rahat yaşardı. Ama o halkının sanatçısı olmayı seçti” diyor.

Diyar Mahrovi

Cesur bir sanatçıyı kaybettik

Mîr'in sanatçı dostlarıyla konuşmak kolay olmadı. Ahmet Kaya Kültür Merkezi'nde birlikte çalışma yürüttüğü sanatçı arkadaşı Diyar Mahrovi, Mîr’i anlatırken gözleri doluyor. Herkesin üstünde durduğu ortak nokta Mîr’in fedakârlığıydı. Mahrovi, Mîr’in kendisi üzerinde ciddi etkiler bıraktığını ölümüne hala inanmadığını vurguluyor ve ekliyor: “Her yönüyle çok güzel ve cesur bir sanatçıyı kaybettik. Onun bir özelliği vardı, bir insanla dostluk kurmak için 2 dakika yeterdi. O herkes ile arkadaştı. Büyük-küçük, yaşlı-genç, çocuk kadın fark etmiyordu. Hemen herkes ile kısa sürede kaynaşırdı. Mîr’in yaşamı beni derinden etkiledi. Ben Paris’te tanıdım onu. Onu daha önce tanımadığım için üzgünüm. Onun ezgilerini dinleyince, kaleminin ne kadar güçlü olduğunu fark ediyorsunuz. Yazdığı eserlere bakınca sözlerindeki derinliği görüyorsunuz. En çok Sarya şarkısını söylerdi."

Oğluna kavuşacağı için mutluydu

Mîr'in çok fedakar bir kişiliği olduğuna vurgu yapan Diyar Mahrovi, "Mîr her anlamıyla bir emekçiydi. Gidip inşaatlarda çalışırdı ama buraya gelip sanatını da en iyi bir şekilde icra ederdi. Birinci Paris Katliamı'nın yıl dönümü nedeniyle 7 Ocak’ta yapılacak olan anma etkinliği için kendini önerdi. Şehitleri daha iyi anmak için 2 ay önceden hazırlığa başlamıştı. Hiçbir toplumsal çalışmada geri durmadı. Uzun süredir oğlunu ve eşini getirmek için uğraşıyordu. Oturum almıştı, ailesinin gelmesine az bir süre kalmıştı. Oğluna kavuşacağı için çok mutluydu ama maalesef bu alçak saldırı onu bizden aldı. Faşist devlete karşı mücadele edeceğiz. Adalet içinde Fransa devletini zorlayacağız" diye vurguluyor.

Musa Alan

'Oğlum Hozan Serhat gibi saz çalacak'

Mîr’in köylüsü, akrabası ve Paris’te aynı evi paylaştığı Musa ile konuşmak kolay olmadı. Günlerdir hem adli işleri takip ediyor hem de taziyeleri aile adına kabul ediyor. Tabi aynı zamanda köyden gelen sonuçsuz sorulara da cevap olmak zorunda. Musa da Mîr’i anlatırken ilk vurguladığı şey onun Hozan Serhat hayranlığı oluyor. Musa, “Evde her zaman Hozan Serhat dinlerdi, bütün şarkılarını bana ezberletti. Yakında oğlu geleceği için çok sevinçliydi. Oğlum gelsin onu Hozan Serhat gibi saz çalması için eğiteceğim. Ben saz çalıyorum ama onun gibi çalamıyorum derdi" diyor.

Mîr ile yaşadığı bir anıyı anlatarak onun ne kadar halkına bağlı olduğunu anlatan Musa, "Bir gün eve geldiğinde morali bozuktu. Ben ‘Mîr hayırdır niye moralin bozuk’ dedim. Biri ona ‘sen çok siyasi türküler söylüyorsun onun için kimse fazla seni düğünlerine götürmüyor’ demiş. Bu söze çok kırılmıştı. Bende ona sende normal türküler söyle dedim. O zaman bana ‘Ben Hozan Serhat gibi halkımın sanatçısı olmak istiyorum. Bir iki düğüne çıkmasam da olur’ dedi. Evde her zaman gelen arkadaşlarımız olurdu. Yaşı ne olursa olsun kalkıp hizmet ederdi. Yaşça kendinden küçük olanlara bile hizmet etmekten çekinmezdi. Mîr’i Mîr yapan mütevazi kişiliğiydi. Kaç gündür eve gidemiyorum, çünkü evin her tarafında ondan izler var. Teşhis için Adli Tıp'a gittim. Giderken acaba nasıldır diye korktum ama yüzü nur gibiydi. Şehid Namirin sloganı atılıyor ya gerçekten de şehitler ölmüyor. Yüzünde bir gülümseme vardı" diye belirtiyor.

Meral Alkan

Gencecik ömre çok şey sığdırmıştı

23 Aralık’tan beri Ahmet Kaya Kültür Merkezi'ndeki nöbette yer alan sanatçılar eyleme enstrümanlarıyla katılıyor. Herkes katliama öfkeli ancak konuşurken yoğun bir duygusallık herkesi sarıyor. Meral Alkan, Mîr'i şu sözlerle anlatıyor: "Mîr için ben geçmiş zaman kullanmak istemiyorum. Zamanın bir noktasında kalamaz, mutlaka geleceği taşınacaktır. Her ne kadar bedensel olarak aramızda olmasa da o hep bizimle olacaktır. O bizim Mîromuzdur. Gencecik ömre çok şey sığdırmıştı. Buna rağmen ben yaşanmamış bir ömrü olduğunu düşünüyorum. Yapmak istediği o kadar çok şey vardı ki, o kadar çok projesi vardı ki… Bu sadece müzikal anlamda değil insani anlamda da herkesin elinde tutan biriydi. Sadece maddi açıdan değil manevi açıdan da herkesin elinde tutan biriydi. Mesafelere rağmen her zaman yanımda hissettiğim bir dost, bir kardeş…"

Mîr, sanatını devrime adadı

Meral Alkan, sözlerini şöyle sürdürüyor: "Bütün bu zorluklar içinde sanatsal çalışmalarını sürdürüyor ve üretmeye devam ediyor. O gerçek bir sanatçı, sanatını devrim için kullanıyor. Kürt Özgürlük Hareketi için, Önderlik için kullanıyor. O dönemde yapılan mitinglere baktığımızda Mîr’i görebiliyoruz. Hiç bir ücret almadan destek amaçlı etkinliklere katılıyor. Burada da aynı tarzda devam etti. Alevi felsefesindeki ‘Bir lokma bir hırka’ sözü tamda Mîr’e göreydi. Burada çalışıp hem ailesine bakıyor hem de sanatsal çalışmalar yürütüyordu. Kısa sürede sanatsal anlamda yerini aldı. Mîr hayata sitem etmeyen biriydi, sadece kendini şanssız olarak tanımlardı. Bu konuyu aramızda sık sık konuşurduk. Bu şanssızlık değil elbet bir yol açılacak diyorduk. Hiçbir şey yerine oturmadı, daha yeni oturumunu aldı. Ailesini, oğlunu getirecekti. Bu süreç tamamlanmadan onu bizden kopardılar. Mîr ne düşünürse düşünsün o Kürt halkı için bir şanstı. Mîr’in varlığı bir şans, yazdığı eserler bir şanstır.”

Çok sayıda eser üretti

Mîr'in çok sayıda eseri olduğunu söyleyen Alkan, "Henüz kayıt altına alınmamış olan bir sürü eseri var. Kendisi küçük küçük kayıtlarını almış yazmış fakat stüdyo okuması yapmamış bir sürü eseri var. O kadar güzel şeyler yazıyor ki, bizim çocukluğumuzdan beri dinlediğimiz büyük sanatçılara denk eserler yazdı. Çok yeni, çok genç biriydi ama halkına gönül vermiş biriydi. Kendi kimliğini yaşatmak için sanat yaptı. Biz sanatçı dostları Mîr’in eserlerini derleyip toparlamak isteriz ama cenazeler hala toprağa sırlanmış değil. Alevilikte bir düstur vardı. Cenazeler toprağa sırlanmadan bütün canlar dardadır. Biz bekliyoruz önce darda inelim. Sonra bütün eserlerini toparlayıp onu gelecek kuşaklara emanet edeceğiz. Cenazesini sırladıktan sonra ruhunu yeryüzünde özgür biçimde dolaştıracağız. Bu da bizim boynumuzun borcudur" diyor.

Nûarîn

Herkes ayakta alkışlamıştı

Mîr daha ülkedeyken sesini duyduğunu ve etkilendiğini söyleyen sanatçı arkadaşı Nûarîn, "Fedakar ve atılgan bir kişiliğe sahipti. Her gün kurumlara gelen, eylemlere katılan, sanat çalışması yürüten biriydi. Ayrıca bu çalışmalardan geriye kalan zamanlarda ise inşaatlarda çalışıyordu. Çoğu zaman iş çıkışı inşaat elbiseleri ile derneğe gelirdi. Şehidlere, değerlere ve Önderliğe çok bağlıydı. Zaten şarkılarının çoğu da bu değerler üzerineydi. En son parti kuruluş gecesinde birlikte sahneye çıkmıştık, onun son sahnesiydi. İnanılmaz bir sahne olmuştu, herkes ayakta alkışlamıştı" diye vurguluyor.

Çok heyecanlıydı

Son görüşmelerine dair bilgi paylaşan Nûarîn, “Heval Evîn beni telefonla arayıp ‘7 Ocak’ta bir yürüyüş ve miting yapılacak sen ve Mîr Perwer sahneye çıkabilir misiniz’ dedi. Mîr de yanlarındaydı, benimle konuştu, ilk defa böyle bir sahnede yer aldığını ve çok heyecanlı olduğunu söyledi, Heval Saralara layık bir sahne olmalı dedi. 23 Aralık’ta sabah Heval Evîn beni tekrar aradı, biraz konuştuk. Sonra derneğe silahlı saldırı olduğu haberini aldık. Kendi kendime inşallah ciddi bir şey değildir, yoldan geçen birinin havaya ateş açmasıdır şeklinde düşünüyordum. Heval Evîn'in sürekli bir saldırı ve hedef halinde olduğunu biliyordum, çünkü kendisini bu halka ve harekete adamış biriydi, Mîr'in o an orada olabileceğini hiç tahmin etmezdim. Acaba kim var sorularıyla kendimi buraya nasıl attım bilmiyorum. Birbirinden değerli 3 arkadaş katledildi. Mîr Perwer, iki yıldır buradaydı ve bu derneğin her köşesinde emeği olan biriydi. Xalê Abdurrahman çok fedakar biriydi. Dedim ya üç arkadaş da çok değerliydi" diyor.

Yükümüz ağır

Meslektaşları olarak yüklerinin çok ağır olduğunu söyleyen Nûarîn, şöyle devam ediyor: "Yarım kalan çalışmalarını tamamlayacağız. Şu an insanlar burada nöbet tutuyor, kenetlenmiş durumdalar. Keşke bu katliam olmasaydı da şu an ki birliği beraberliği konuşsaydık. İlla ki bir katliam olduğunda mı bir araya geleceğiz. Burası bizim evimiz kimse bizi korumaz, ancak  biz kendi evimizi ve kendimizi koruruz. Katliamı kimin yaptığı, yaşı, kimliği ya da sağlık sorununun bir önemi yok. Katilleri çok iyi biliyoruz, nasıl ki 10 Ocak katliamını yapan katil TC, Erdoğan ve çeteleri ise bu da onun devamıdır. Kürtleri hedef alıp katletmek sıradan bir şey değildir. Bizden beklenen bu arkadaşlarımızın hayalleri ve hedeflerini gerçekleştirmektir. Bunu da yaparken daha da örgütlü olmalıyız. Bu katliamları durduracak tek şey birliğimizdir."

 

Örnek alınması gereken biri

Sanatçı Nûarîn, en son birlikte sahne aldığı Mîr’in halkına karşı oldukça saygılı olduğunu belirterek, sözlerini şöyle noktalıyor: “Mîr ile parti gecesine gidecektik. O gün inşaatta çalışmış geç kalmıştı. Salona gitti, Mîr kendisiyle beraber ütü de getirmişti. Bu nedir dedim? Bana bugün inşaatta çalıştığını geç kaldığı için elbisesini ütüleyemediğini, salonda ütüleyeceğini söyledi. O ütü yaparken orada bir görevli gelip bu elbiseyi sahneden sonra ona vermesini istedi. Görevliye buradan çıktıktan sonra bir başka programı olduğunu ama daha sonra ona yollayacağına söz verdi. Görevliyi ilk defa görüyordu. Telefonunu aldı, işte Mîr böyle biriydi. Direnen bir sanatçı kimliğine sahipti. Malesef onun son sahnesi oldu. Keşke şehid olmasaydı da bugün bu sahiplenmeyi görseydim, gerçekten örnek alınması gereken genç bir sanatçı arkadaşımızdı. Şehidlere layık olmalıyız.  Bıraktıkları mirasa sahip çıkmayı bilmeliyiz. Bazen bize yazıyorlar heval sahneye çıkmayı reddeden birine neden tavır almıyorsunuz ya da bir şey demiyorsunuz diye. Tavır alması gereken biz değiliz halktır. Değeri de kıymeti de bu halk kime vereceğini biliyor. Mîr Perwer son sahnesinde arkadaşlardan izin alarak 'Wayê PKK rabû' şarkısını okudu, böyle biriydi. Tüm değerlere saygılı biriydi. Biz de böyle bir değere sahip çıkmak zorundayız. Biz de meslektaşları olarak Heval Evîn’in, Xalê Abdurrahman’ın ve Heval Mîr’in anılarına bağlı kalıp bıraktıkları mirasa sahip çıkacağız."

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.