Berlin’deki ilk Apocu grup
Dosya Haberleri —
Avrupa'daki ilk Apoculardan olan İsmail Parmaksız ile Apocu hareketin Almanya'daki ilklerini ve Harput’tan Berlin’e uzanan yaşam hikayesini konuştuk.
- 1977’de Berlin’de bir tane Kürt derneği vardı. Adı İşçi Kültür Derneği’ydi. Bu dernek herhangi bir parti veya fraksiyona bağlı değildi. Dernek yönetiminde yerimizi aldık. 1977’ye doğru Kurdistan’dan ses gelmeye başladı. Bunlara UKO’cular (Ulusal Kurtuluş Ordusu) deniliyordu. Bu eylemleri yapanları merak ediyorduk. Arayışımız başladı.
- Doğru Yolu Kavrayalım’ı Berlin’de çoğalttık. Bir de Maraş Katliamı Üzerine Bir Değerlendirme onu biz bastık. Manifesto [Kurdistan Devriminin Yolu] geldi. Onun üzerinde eğitim yapıp, tartışıyorduk. Parti kuruldu, kuruluş bildirgesi çıktı biz onu burada çoğalttık.
DENİZ BABİR/HAKAN TÜRKMEN
Almanya’ya Türkiye’den 1960’larla beraber işçi göçü başladı. Bu işçiler arasında çok sayıda Kürt de vardı. 60’lı yıllarda daha çok Türkiyeli solcu ve demokratlarının kurdukları dernek ve yayınlarda kendilerini ifade etmeye başlayan Kürt işçiler, 1970’lerle beraber artık kendi ulusal renkleri ve isimleriyle kurumlarını oluşturmaya başladı. Almanya’nın Doğu ve Batı diye ikiye ayrıldığı bu yıllarda ilk kurulan derneklerden biri de Berlin’deki İşçi Kültür Derneği’ydi. Kürt işçi ve öğrencinin kurduğu bu derneğe gidip gelenlerden biri de Almanya’ya okumak için gelen İsmail Parmaksız’dı. Öncesinden zaten ailesi 1967’de Almanya’ya işçi olarak gelmişti. Bu dernekte tanıdığı biri ile sadece siyasetteki tercihi değişmez İsmail Parmaksız’ın bir bütün hayatı ve hayata bakış açısı değişir. Yarım asırı aşkın süredir Avrupa’da yaşayan İsmail Parmaksız, Kürt Özgürlük Hareketi’nin değerli emektarlarından biri. Onunla iki bölüm sürecek söyleşimiz, PKK’nin Avrupa’daki ilk örgütlenmesine ve gelişimine dair sözlü tarih niteliğinde bir belge olma özelliği de taşıyor. Bu söyleşiyle beraber aynı zamanda onun Harput’tan Berlin’e yaşam hikayesini de dinleyeceğiz.
Öncelikle okurlarımız için kendinizi tanıtır mısınız?
Ben Elazığ’a bağlı Harput ilçesinde Nergîze köyünde 18 Ağustos 1950 tarihinde doğdum. Köy Kurmanc Kürtlerden oluşan bir köydü. Liseye kadar da Harput’ta okudum. Annem ve babam 1967’de Almanya’ya işçi olarak gelmişlerdi. Liseyi Harput’da bitirdikten sonra Almanya’ya okumaya geldim. Bir sene hazırlık derslerini çalıştıktan sonra Berlin’de inşaat mühendisliği bölümünü okumaya başladım. 1975’de evlendim. Eşim Naile de Paluludur ve en az benim kadar bu mücadelede çalıştı, çırpındı. Hatta beni bu mücadelede tamamlayan, anlayan o oldu. Yaşadıklarımız hep ortaktı. Hiç bir zaman ayrı kalmadık, beraber zorlandık, beraber bu dava uğruna mücadele ettik.
Almanya’ya gelmeden önce nasıl bir yaşam sürüyordunuz?
Almanya’ya gelmeden önce Kürt olduğumuzu biliyorduk fakat politik bilincimiz bu düzeyde miydi? Elbette ki değildi. O dönemlerde tabii lise zamanlarımdan bahsediyorum, demokrattım diyebilirim. Kendimi tanıdıkça okumaya da başladım, okuduğum kitaplar daha çok felsefik kitaplardı. Mesela ilk olarak Felsefenin Temel İlkeleri kitabıyla başladım.
Lise zamanlarınızda Elazığ’da nasıl bir ortam vardı?
Lise yıllarımda solcu öğretmenlerimiz vardı. Hakkarili, Dersimli, Elazığlı hatta bir kaçıyla okul dışında da zaman geçiriyorduk. Tabii lisede okuduğumuz dönemlerde 21 Ağustos 1969 yılında Elazığ’da Erol Toy’un yazmış olduğu Pir Sultan Oyunu yasaklanması sonrası halkın geliştirdiği tepkiler vardı. O tepkiler sonrası bizim de bir öğretmenimiz vardı, şu an ismini anımsayamıyorum fakat kısa boylu bir öğretmenimizdi. Öğretmenimiz o tepkilerden sonra kayboldu. Aradan 3 aya yakın bir zaman sonra öğrendik ki öğretmenimiz Kürtçü olmasından kaynaklı infaz edilmişti.
Okul hayatı dışında siyasi bilincinizi ya da ulusal kimliğinizin oluşumunda belirleyici faktörler var mıydı?
Aynı zamanda bende oluşan politik bilincin ortaya çıkışın bir diğer etkeni 20 yıl Amerika’da yaşadıktan sonra ülkeye dönen dedemin gidip bir Türk köyünde yer alması ve oraya yerleşmesi oldu.
Dedeniz nasıl Amerika’ya gitmiş, ne zaman gitmiş bunun hakkında bilginiz var mı?
Çok fazla bilgim yok. Ben iki yaşındayken gelmiş yani 1952’de. Geldikten sonra da fazla yaşamıyor. Orda çalışmış ve epey bir parayla gelmiş onu biliyorum. Ben gençken İstanbul’a çalışmaya gidiyordum. Dedemin bir tane kardeşi vardı İstanbul’da çalışıyordu. Bir gün onun yanına gittim, herhalde Kocamustafapaşa’da olacak orda bir yerde oturuyorduk, bana bir sokağı gösteriyordu, işte sokaktaki binalar ve dükkanların hepsini, dedi deden isteseydi bunların hepsini alırdı. Dedi, biz yalvardık dedik gel al şurayı, parası da vardı, fakat almadı. Demiş ben köye diyeceğim.
Peki bunun sizin Kürtlük bilincinin oluşmasında nasıl bir etkisi oluyor?
Bizim önceki köy öyle bir köy ki yukarından düşsen aşağıda parçan bulunmaz. Dedem geliyor köye. Aşağıda da bir mezra var köy de değil Türk yeri. Oraya bakıyor düz, demek beğenmiş o zaman, orda 3 kardeşin malını alıyor. Harput’a bağlı bu köy 15 haneli köy ve hepsi Türk sadece biz Kürt aileyiz. Etrafımızdaki köyler de Türk köyleri. Köyümüze ayda bir iki sefer jandarmaları çağırıyorlar. Köyün muhtarı ise Kürt olmamızdan kaynaklı gelen jandarmalara babamı ihbar ediyor onlar da falakaya yatırıyorlar babamı. Hatta köy muhtarının karısı diyormuş, ben Hüseyin’in bağırmasını istiyorum. Babam bunun farkında olduğundan ne olursa olsun bağırmıyor. Ayaklarının üzerine basamaz durumda fakat yine sesini çıkarmıyor. Ben biraz büyüdüğümde düşmanlık vardı biraz.
Kavga oluyor muydu sizin ve diğer aileler arasında?
Tabii muhtar 3 kardeş babam tek olduğundan sürekli bir kavga durumu yaşanıyor. Hatta silahların çekildiğini bile hatırlıyorum. Babamlar en son bu jandarmaya şikayet eden muhtarı vuruyor, adam yaralanıyor. Akabinde dedemi, babamı ve amcamı hapse atıyorlar. Yol kesip, adam öldürmekten dedem, babam ve amcam idamla yargılandı. Babamın o zamanlar bir kirvesi vardı. Diyarbakırlı Feto ağaydı, Feto Bey de diyorlardı. Diyarbakır’ın Çüngüş ilçesinde dönemin eşkiyası olarak biliniyor. O dönemde bir yasa çıkıyor, herkes silahını teslim ederse affedilecek diye. Feto Bey şart koşuyor beni Harput’ta encümen azası yaparsanız bırakırım diye ve gelip encümen azası oluyor. İşte babamların idamla yargılanmaktan kurtulan sağlayan da bu Feto Bey olmuş. Nasıl olduysa onları kurtarıyor. Elazığ eski CHP’de milletvekili vardı Atilla Atila, o Feto Bey’in oğluydu. Ben küçükken onun kucağında oturduğumu hatırlıyorum. İşte kız alıp verildi, o husumetlik kalktı. Bir de şu olay olmuştu: En sonunda bizim akrabalar bakıyor olacak gibi değil. 40, 50 tane eşek toplayıp bizim kaldığımız köye geliyorlar. Köyün etrafını sarıyorlar, bizimkilere diyorlar, her şeyinizi toplayın çıkın burdan, biz bu köyü çoluk çocuk içinde ne varsa yakacağız. Ondan sonra kadınlar çıkıyor, araya giriyorlar, yalvarıyorlar böylece olay olmuyor. Evde bizimkiler Kürtçe konuşurdu ama Kürtlük bilinci yoktu. Bu Türklerle yaşadığımız husumet bana biraz kim olduğumuzu hatırlattı.
Peki bu köydeki husumetler dışında o dönemler Kürtlüğe dair his ve fikirleriniz neydi?
O dönemlerde Kürt olduğumuzu biliyorduk fakat Kürtçülükle ilgili bir bilgimiz yoktu. Hatta o dönemlerde bir radyo vardı. Dengê İranê radyosunun her akşam saat 20:00’de Denge İranê- Beşa Kurdî programını dinliyorduk. Hatta Türkler de dinliyordu o radyoyu. Meryem Xan, Hasan Cizirî, Kawis Ağa gibi birçok Kürt sanatçıların şarkılarını dinlerdik.
Almanya’ya ne zaman geldiniz?
1972’de yani 22 yaşında Berlin’e geldim. 1976 yılında ise üniversiteye başlayarak inşaat mühendisliğini okumaya başladım. 4 dönem sonra bırakmak zorunda kaldım o da ayrı bir konu. İlk geldiğim zaman bir Kürt vardı Hakkarili mühendis, babam bana diyordu sakın onun yanına gitmeyesin o Kürtçüdür. Ben de diyordum, ''Bak sen Kürt olduğun için o kadar dayak edin, Kürt olmasaydın o dayakları yemezdin, bana böyle diyorsun''. O diyordu, ''O işlere kafanı takma''. Üniversiteye başladığımda çok fazla kimse yoktu. Bizler 5-6 kişilik bir gruptuk. O dönemlerde solcu, demokrat olarak tanımlıyoruz kendimizi.
Üniversitede okuduğumuz dönemlerde bir gün okula gittim. Birlikte oturduğumuz arkadaşlarımız ayrı ayrı masalarda oturuyor. Ben bir arkadaşın yanına gittim oturdum ve sordum ne oldu diye, 24 Kasım 1976 Erzincan depremi olmuştu. Arkadaşım dedi ki Türk devleti de vuruyor, Allah da Kürtlere vuruyor. Diğer bir arkadaşım diyor Kürt nedir? Kürt nerden çıktı? Sonrasında çıkan olaylardan sonra gelip özür dilediler. Biz Kürt olarak 3 kişi kaldık. Sonrasında bir arayışa girdik, ne yapabiliriz, nasıl yapabiliriz, Kürtler nerede varlar. Derken İşçi Kültür Derneği’ni bulduk.
Bu yıllarda Berlin’deki sadece İşçi Kültür Derneği mi vardı? Yoksa başka Kürt örgütleri ve kurumları da var mıydı?
Benim olduğum yıllarda 1977’de Berlin’de bir tane Kürt derneği vardı. Adı İşçi Kültür Derneği’ydi. Bu dernek herhangi bir parti veya fraksiyona bağlı değildi. Sadece Kürtlük duygusundan hareketle kurulmuştu. O zamanlarda zaten pek parti de yoktu. O yıllarda ülkede DDKD, Rizgarî, Özgürlük Yolu gibi fraksiyonlar daha çok vardı. Klasik kitaplar falan vardı okuyorduk. Ama sürekli bir arayış içindeydik.
Tabii sonrasında dernekte yönetimde yerimizi aldık. Geceler düzenliyorduk, tiyatro oynuyorduk. Hatta bir tiyatro oyunumuza annem ve babam geldi. Oynadığımız oyunda babam beni yerde görünce kalkıp gitti. Oğlum nasıl yere düşer diye gururuna yediremedi.
Kurdistan Devrimcileri’nden kimse var mıydı o yıllarda Berlin’de ya da siz ilk defa nerde ve nasıl duydunuz bu grubu?
1977’ye doğru Kurdistan’dan bir ses gelmeye başladı. Bunlara UKO’cular (Ulusal Kurtuluş Ordusu) deniliyordu. Tam da bu tarihlerde Kurdistan’da bazı yerlerde eylemler olmaya başlamıştı. Bu yılarda Kurdistan tarihi üzerine pek bilgimiz de yoktu. Berlin’de bazı akademisyenler ve eski devrimciler bir de bizden yaşlı olan insanlar vardı. Doğal olarak bu eylemleri yapanlar kimlerdir diye merak ediyorduk.
Peki onlardan ilk olarak kimi tanıdınız?
Aradan biraz zaman geçtikten sonra bir arkadaş Berlin’deki derneğe geldi. Maraşlı adı Doğan Karakoç. Ben derneğe gittiğimde biri dernektekilerle harıl harıl tartışıyor. Gelen kişi dernektekilere “Küçük burjuva, reformist, liberal falan” deyip duruyordu. Tartışma çok sert geçiyordu. Tartışmadan sonra kalktı gitti. Ben de arkasından gittim. Ona “Hele bir dakika bekle konuşabilir miyiz” dedim. O da “Tabii ki konuşabiliriz” dedi. Kimsiniz, necisiniz dediğimde o da “Biz Kurdistan Devrimcisiyiz” dedi. Böylece ilk ilişkimiz gelişmiş oldu. Bu yıllarda Kurdistan Devrimcileri’ne karşı kanımız kaynıyordu. Tabii ki o zamanlar ev telefonları üzerinden haberleşiyorduk. O zaman bana “Doğru Yolu Kavrayalım” diye bir broşür verdi. Genelde Kurdistan’da gelen bildiriler oluyordu. Bizler de o bildirileri çoğaltıp üniversitede dağıtıyorduk.
Bildiriler nasıl geliyordu?
Ülkeden geliyordu fakat tek geliyordu. Biz de burda teksir olarak çıkarıyorduk. Üniversitenin bir teksir makine vardı öyle çoğaltıyorduk.
Mektupla mı gönderiliyordu?
Evet, mektupla gönderiliyordu Kurdistan Devrimcileri imzasıyla. Zaten o kadar fazla bildirilerimiz de yoktu. İletişimi biz Antep ve Maraş’taki arkadaşlarla kuruyorduk. Ülkeye gidip gelen varsa o günlerde onlar da bir şeyler götürüyor ya da getiriyordu. Daha sonra arkadaşlar dışarı çıktığı zaman bu sefer Lübnan üzeri iletişim kurduk.
Berlin’de başka ne çıkardınız?
Doğru Yolu Kavrayalım’ı Berlin’de çoğalttık. Bir de Maraş Katliamı Üzerine Bir Değerlendirme onu biz bastık. Bir de Köln’de basılan materyaller vardı. Yine Manifesto [Kurdistan Devriminin Yolu] geldi. Onun üzerinde eğitim yapıp, tartışıyorduk. Parti kuruldu, kuruluş bildirgesi çıktı biz onu burada çoğalttık. O zaman Yeşiller’den milletvekili olan biri vardı, ona verdik dedik bize Almancaya tercüme et. Güzel de tercüme etti.
Peki Kurdistan Devrimcileri ile tanıştıktan sonra Berlin’deki o dernekler ilişkileriniz devam etti mi?
1978 yılına doğru geldiğimizde o ilk bahsettiğimiz dernektekilerle yollarımız ayrıldı. Benim arkamdan Muharrem Aral’ı da dernekten attılar. Çünkü Kürdistan Devrimcileri’ne karşı bir çekememezlik olayı vardı. Bundan dolayı ilkin beni sonra da onu attılar. Ama biz yavaş yavaş etrafı örgütlenmeye başladık. Sonra Muharrem heval de bize dahil oldu. Sonradan öğrendik ki, derneğin birçoğu Özgürlük Yolu’na yakın duran kişilermiş. Muharrem’le beraber sayımız oldu iki kişi. Bu sırada Kurdistan Devriminin Yolu manifestosu tekst olarak elimize ulaştı.
Yarın: Berlin’deki ilk radikal