Bir Savaş Politikası: Orman Yangınları

Elif KAYA yazdı —

  • Faşizm Kürdistan coğrafyasını savaş mevzisi olarak görüp, coğrafyayı tahrip ederek, ele geçirmeye, tahakküm kurmaya çalışıyor. Yani insana düşmanlık doğaya düşmanlığa dönüşüyor.

Günlerdir Kürdistan coğrafyası alev alev yanıyor.. Sadece ağaçlar değil, ormanda yaşayan tüm canlılar yanıyor. Hayvanların barınakları, beslenme kaynakları yok oluyor. Bir kibrit, bir havan, bir kazan vuruşuyla yemyeşil alanlar, bir anda çorak arazilere dönüştürülüyor. İnsanlar yaşam alanlarını, toplumsal kültürlerinin şekillendiği mekanı, tarihini, anılarını yitiriyor. Mekanın yarattığı hafıza ve değerler sistemi yok ediliyor.

Yanan her ormanla birlikte bizler biraz daha soluksuz kalıyor, nefes alamaz duruma geliyoruz. Dersîm'de, Besta'da, Cudî’de, Pencewîn'de, Efrîn'de...

Ormanlar benzin dökülerek yakılıyor, köklerine dinamitler konularak ağaçlar patlatılıyor...İnsana uygulanan vahşet, doğaya uyarlanıyor. Ormanlar pervasızca kesilip, keresteye, oduna dönüştürülüp, ganimet olarak pazarda satılıyor.

Faşizm Kürdistan coğrafyasını savaş mevzisi olarak görüp, coğrafyayı tahrip ederek, ele geçirmeye, tahakküm kurmaya çalışıyor. Yani insana düşmanlık doğaya düşmanlığa dönüşüyor. Doğayla dostluk bağı kurumaya, yangınları söndürmeye çalışan her kes tehlikeli addedilip, engelleniyor.

Kürdistan'da işgal hareketinin bir parçası olarak doğanın talan edilmesi geçmişte de vardı. Hatırlayanlar bilir, doksanlı yıllarda, 'balıkla uğraşmak yerine denizi kurutarak sonuç almak' isteyen Doğan Güreş- Tansu Çiller siyasetini…

4000’e yakın ilçe, köy ve mezranın yakılıp- yıkılarak milyonlarca insanın göçe zorlanması bu siyasetin sonucuydu.

Yani gerillayı etkisizleştirmek, gerillanın halkla bağını kesmek için Kürdistan coğrafyası yakılıp, yıkıldı, viraneye çevrildi.

Uygulanan korku ve dehşet yöntemleriyle, toplumsal mücadele bastırılmaya, engellenmeye çalışıldı.

Kimi yerlerde evler, içinde yaşayan insanlar ve hayvanlarla birlikte canlı canlı ateşe verildi. Bağ- bahçeler yakıldı, ormanlar bir yaşam alanı olmaktan çıkarılıp, çıplak arazilere dönüştürüldü.

Milyonlarca insan yerinden yurdundan edildi. İnsanın varoluşunu gerçekleştirdiği ve kimlik kazandığı mekanla kurduğu bağı hedeflendi. Beslenme, barınma koşulları ortadan kaldırılan insanların yaşamı tehdit altında tutularak göçe zorlandı. Ama masa başındaki hesap, yaşam diyalektiğine uymadı.

Kürtler gittiği her alana siyasi bilincini de götürdü, örgütlenerek yaşam alanlarını yeniden oluşturdu. Ne mücadeleden, ne kültürel değerlerinden koptu. Hatta yaşananları daha derin kavrama, kendi gücünü görüp, tanıma ve neler yapabileceğini görmek bakımından acılarını güce dönüştürdü. Direnişi yükseltti.

Dolayısıyla göç, Kürdistan özgürlük mücadelesini zayıflatmak bir yana kırsaldan kentlere, metropollere mücadelenin yayılmasına ve daha fazla güçlenmesine yol açtı.

Bu nedenle köye yeniden dönüş programlarına 5- 6 yıl gibi erken bir zamanda başlandı. Metropollere göç süreci Kürt halkının örgütlülüğü, bilinci ve mücadele düzeyinde kırılmaz bir irade açığa çıkardı. Yoksa korku, kaygı ve teslimiyetin hakim olduğu bir zeminde faşizm insanların yurtlarına dönmesine asla izin vermezdi.

İkibinlerin başlarında köylere dönüş başlasa da doğa katliamı aralıksız sürdürüldü. Faşizm direniş mekanlarını ortadan kaldırmayı temel bir politika olarak gördü.

Mutlak tahakküm ilişkisini hem insanlara, hem doğaya dayattı, dayatıyor. İtaat etmeyen her şey gibi, doğayı da cezalandırıyor. Toplumsal direniş kadar direnişin mekanını da ortadan kaldırmaya çalışıyor.

Ancak Kürt halkının yaşadığı deneyim, faşizmin toplum ve doğa üzerindeki yıkıcı politikalarının direnişle, örgütlülükle, mücadeleyle aşılabildiğini ortaya koymuştur.
Coğrafya varlığımızın vücut bulduğu direniş mekanıdır, vazgeçilemez bir parçamızdır: varlığımızı daha güçlü savunmalıyız.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.