Borç batağı içinde yaşıyoruz

Dosya Haberleri —

  • Türkiye’de ekonomik kriz, zengin daha çok zenginleşirken, emekçiler daha çok yoksullaştı. Biz de konuyu krizi yaşayan yurttaşlar ve konunun uzmanları ile konuştuk: Elektrik, doğalgaz ve su faturaları her ay artıyor. Pazar alış verişinde alım gücü her hafta düşüyor. Dünya sefalet endeksinde de 166 ülke içerisinde Türkiye 160. sırada!
  • Ekonomik krize neden olan en büyük etken iktidarın savaş politikaları olduğuna dikkat çeken HDP Milletvekili ve İktisatçı Erol Katırcıoğlu, "Son bir yıl içindeki gelir dağılımına bakıldığında zengin ile yoksul arasındaki uçurum giderek büyüyor. Halkın taleplerinin ekonomide bir karşılığı yok. Talep eksikliğinden kaynaklı kriz hali gittikçe derinleşiyor" dedi.

ERDOĞAN ALAYUMAT/İSTANBUL

Türk lirasının rekor değer kaybı, gelir adaletsizliği, yüksek enflasyon, daimi artan borçlar. Bir yandan büyük firmaların ve finans kesiminin kârları kabarıyor, diğer yandan ise işsizlik yükseliyor ve emekçilerin kazançları geriliyor. Son verilere göre gelir dağılımında toplumun en alt düzeyindekilerin gelirden aldığı pay azalıyor, en üst düzeyindekilerin gelirden aldığı pay ise artıyor.

2021 yılı, ekonomik krizin doruğa ulaştığı ve yıkıcı etkilerinin en ciddi şekilde hissedildiği yıl olarak tarihe geçerken, 2022 yılı Ocak ayı itibariyle daha da derinleşen ekonomik kriz emekçilerin yaşam koşullarını ciddi şekilde tehdit etmeye devam ediyor. Hemen her gün temel gıda maddelerine, ulaşım, doğalgaz, elektrik, su ve diğer ihtiyaçlara yapılan zamlar emekçilerin yaşamını olumsuz etkiliyor. 

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) açıkladığı Ocak ayı enflasyon rakamlarına yıllık bazda yüzde 48,69 olarak açıklandı. TÜİK’e göre emekçilerin bütçesinin ana gider kaynakları arasında olan ulaşımda enflasyon yıllık bazda yüzde 68,89, temel gıda maddelerindeki artış yüzde 55,61, ev eşyasında ise yüzde 54,53 olmuştur.

Esnaf iflas bayrağını çekti

58 yaşındaki Orhan Dinçer, 35 yıldır ayakkabı üretimi ve tamirinde çalışıyor. Pirim gün sayısından ki boşluktan kaynaklı emekli olamayan Dinçer, emekli olabilmek için 5 yıl daha çalışmak zorunda. Bulunduğu bölgenin turizm bölgesi olduğu için işlerinin görece daha iyi olduğunu söyleyen Dinçer, ancak geçen yıllara oranla yüzde 40’lık bir kaybının olduğunu ekliyor. Ekonomik krizin derinleştiğini söyleyen Dinçer, “Kira vermek zorunda kalan yüzlerce esnaf çok kötü durumda. Bunlar daha çok kredi ve devletten alabildikleri ekonomik destekle işlerini yürütebiliyor ancak yürütemeyenler ise ciddi borç batağı altında iflas bayrağını çekmek zorunda kalıyor” diye konuştu. 

Yurttaşın alım gücü düştü

Sadece 15 gün iş yapabilen Dinçer, 15 günde kazandığıyla tüm ayı bitirmek zorunda kalıyor. Yaptığı işten kaynaklı sürekli malzeme almak zorunda olan Dinçer, ayakkabı boyası, bağcık, cila, ayakkabı tabanı ve diğer malzemelerin neredeyse her hafta zamlandığını ve masraflarının katladığını dile getirdi. Dinçer, "10 liraya aldığım bir kutu ayakkabı boyası 30 lira olmuş yüzde iki yüz zamlı alıyorum” dedi. Ev ekonomisi içinde durumun aynı olduğunu sözlerine ekleyen Dinçer, şöyle devam ediyor: "Elektrik, doğalgaz ve su faturaları neredeyse her ay artıyor. Pazar alış verişinde alım gücüm her hafta düşüyor. Pazarda fiyatlar arttıkça bizim alım gücümüz düşüyor."

Maaşlar en az 8 bin olmalı

4 kişilik bir ailenin asgari düzeyde geçimini sağlayabilmesi için ortalama 8 bin TL’nin maaş alması gerektiğini dile getiren Dinçer, “Türkiye koşullarında asgari ücret ile çalışan biri sadece faturalarına çalışıyor” dedi. Çözümün mevcut iktidarın değişmesinde gören Dinçer, “Mevcut iktidarın yerine iyi bir yönetim gelirse ekonomi düzelebilir. Onun dışında bir çözüm görmüyorum” diye konuştu. 

Esnaf yüzde 40 küçüldü

İstanbul’da 26 yıldır esnaflık yapan Muhammed Taş, yaşanan krizin her kesimi derinden etkilediğini düşünüyor. Krizden kaynaklı insanların alım gücünün ciddi oranda düştüğünü belirten Taş, “Bu durum dolayısı ile bize yansıyor. İnsanlar para kazanamayınca alışveriş yapamıyor. Enflasyon yükseldikçe fiyatlara yansıyor. Biz kendi fiyatlarımıza zam yapmamak için direniyoruz ama onu da bir yere kadar yapabiliyoruz; nerdeyse aldığımız her ürüne zam geliyor masrafları karşılamak için bizde zam yapmak zorundayız. Fiyatlar iki haftada bir artıyor. Örneğin et ürünlerine 2 haftada bir zam geliyor. Elektrik doğalgaz ve su faturalarının toplamı dükkân kirasından daha fazla geliyor. Geçen seneye oranla işlerim yüzde 40 oranla düştü” diye konuştu. 

Bu ay doğalgazın faturası: 1.600 TL

Bir petshop dükkânında çalışan Yasemin Peres 43 yıldır İstanbul’da yaşıyor. Aslen Amed Sur’lu olan Peres, babasının işlerinden kaynaklı küçük yaşta Amed’den ayrılıyor. Erken yaşta evlenen Peres, birkaç yıl önce eşini kaybetmiş. 3 çocuk annesi olan Peres, çocuklarının hepsini evlendirmiş ve şimdi yalnız başına yaşıyor. Yalnız yaşayan biri olarak ekonomik olarak zor geçindiğini söyleyen Peres, “Ev ekonomisini çok zor döndürüyorum. Son aylarda her şeye aşırı derecede zam geldi. Temel gıda maddelerin tümüne yüzde yüz zam yapıldı. Kazandığımız parayı biriktirme şansımız yok. Gelen para ile zar zor geçinmeye çalışıyorum ama yetmiyor. Geçen ay 110 TL gelen Elektrik faturası bu ay 175 TL geldi. Geçen ay doğalgaz faturası 600 TL iken bu ay 1.600 TL ödedim. Geçen sene bakkala 150 TL ile gittiğimde çok şey alıyordum şimdi birkaç parça ürün dışında bir şey alamıyorum” diye konuştu.

Değişim birlikle olur

Krizin çalışma hayatını da olumsuz etkilediğini sözlerine ekleyen Peres, şöyle konuştu: "Ekonomik krizle birlikte işler kötü bir durumda. Normal şartlarda aldığımız malzemelere yılda 2 kez zam yapılıyordu ancak döviz kurlarının yükselişe geçmesinden bu yana bu yıl içinde 4-5 kez malzeme fiyatlarına zam yapıldı. Fiyat artışlarından kaynaklı müşterilerle karşı karşıya geliyoruz ve bu yüzden onlarca müşterimizi kaybettik. Bugün seçim olsa bir şeylerin düzeleceğine inanmıyorum. Benim yaşım kadar bu ülkede iktidarlar değişti ancak her biri birbirinin kopyası oldu. Al birini vur ötekine. Kim gelirse gelsin bir şey değişmeyecek. İnsanlar bir bütün olup ve birlik olabilirse bir şeyler değişmeye başlar."

* * * 

Türkiye en sefil ülke!

Ekonomik kriz karşısında Cumhurbaşkanı Erdoğan “yeni bir finansal alternatif” olarak adlandırdığı “kur korumalı TL vadeli mevduat” planını devreye koydu. Ancak bu önlemlere rağmen TL döviz kuru karşısında değer kaybetmeye devam ediyor. Neredeyse her gün temel gıda maddeleri, doğalgaz, elektrik ve akaryakıt fiyatlarına zam yapılıyor. Evrensel Gazetesi Ekonomi Editörü ve Ekonomist Bülent Falakoğlu, hükümet faizi indirmeyi bir aşamadan sonra durdurmak zorunda kaldığını ancak yurt içinde yerleşmiş ve birikmiş parası olanların dövize kaçmaması için TL mevduata kur garantisi verdiğini aktardı. Falakoğlu, iktidarın bunu yaparken kur riskini hazineye ve devlete yıkmak yerine yurttaşların sırtına yüklediğini aktardı. 

En sefil altı ülkeden biri de Türkiye

Kur korumalı mevduatın yanında uygulanan ikinci bir politika ise Merkez Bankası'nın dövizlerini biraz daha eritmek dışında iktidarın bir B planının olmadığını kaydeden Falakoğlu, "Hükümet enflasyonu dikkate almadan kredili bir sistemle büyüme devam etsin istiyor. Kur korumalı mevduat dövizin hızla yukarıya gitmesini engelledi ama aşağıya doğru da çekmiyor. Aslında birileri için ekonomi dönsün diye uygulanan bir politika var. Hükümet her ne kadar yılın ikinci yarısında işlerin iyiye gideceğini söylese de ben Türkiye'nin ekonomik geleceğinde iyi bir tablo görmüyorum. Yoksa Türkiye ekonomisi geçen yıl yüzde 11 büyüdü, ama dünya sefalet endeksinde de 166 ülke içerisinde 160. sırada. En sefil gözüken altı ülkeden biri haline geldi. Bu bir günde olmadı, uygulanan politikalar yıllar içinde bunu doğurdu" diye konuştu.

Türkiye her alanda dışa bağımlı

Türkiye ekonomisinin enerjide, sanayide ve tarımda dışa bağımlı hale geldiğinin altını çizen Falakoğlu, Türkiye’nin her yıl ödemesi gereken 175 ile 200 milyar dolar arasında bir para kaynağına ihtiyacı olan borçlu bir ülke konumunda olduğunu vurguladı. "Ukrayna-Rusya gelişmeleri üzerinden dünya çapında fiyatlar artıyor, enerji fiyatları yükseliyor. Tüm bunlar olurken Türkiye ekonomisi önlem almak yerine aynı modelde ısrar ediyor" diyen Falakoğlu, "Dolayısıyla kurlardaki yükseliş dursa bile dış dünyada da fiyatlar yükseldiği için Türkiye önümüzdeki dönem dışarıdan enflasyon ithal etmeye devam edecek" diye konuştu. 

Ücretler eridi

Emekliye, memura ve asgari ücrete yapılan zamların hızla eridiğini ve bu erimenin Nisan ayı sonrasında da hızla devam edeceğine dikkat çeken Falakoğlu, "Dolar ve Euro kurunun 20 TL'yi geçme ihtimali her geçen gün artıyor. Hem ulusal hem küresel düzeyde enflasyonun giderek tırmandığı bir yerde kurun artışını durdurmak için çok daha kapsamlı önlemler alınması lazım. Kur şu an zorla bastırıldığı için her an patlayabilir, yeni rekor kırabilir" şeklinde konuştu. 

Para bol, ama üretim karşılığı yok

Piyasadaki hakim iktisatçılar, Merkez Bankası faizi artırırsa krizin çözüleceği görüşünü benimserken, Falakoğlu’na göre bu iş o kadar basit değil. Türkiye'deki ekonomik sorunun çok köklü ve yapısal bir sorun olduğuna dikkat çeken Falakoğlu, şöyle devam etti: “Biz soruna kurların yükselmesi diye bakmayalım, asıl sorun TL'nin değersizleşmesi. Türkiye'de üretim yok ama parasallaşma var. Türkiye kara paranın girdiği bir ülke. Dışarıdan hiç hesap sorulmadan sürekli karşılıksız para girişi var, aynı zamanda Merkez Bankası da sürekli para basıyor. Bu kadar çok parasallaşmanın olup da üretimin olmadığı yerde para pula dönüşür. Para bol, ama üretim karşılığı yok. Doğal olarak para piyasada değersiz hale geliyor. Dolayısıyla bu meseleye Merkez Bankası eksenli bakmamak lazım."

Şirketlerin işi dönsün diye…

Hükümetin ekonomi politikalarını bilinçsizce seçmediğini tam tersi kendisi açısından son derece bilinçli ve sonuç alan bir politika izlediğini ifade eden Falakoğlu, “Hükümet çılgınmış, cahilmiş gibi ekonomi yorumları yapılıyor. Ancak hükümet kredili bir sistemle iş dönsün istiyor. Kimlerin işi dönsün? Etrafındaki kredisiz yaşayamayan, ekonomisini döndüremeyen şirketlerin işi. Bu politika hükümetin desteklediği kesimlere yaradı. Bir şirket  yüzde 115 üretici enflasyonu varken gidiyor krediyi yüzde 25 ile kullanabiliyor. Hükümet ekonomi dönsün diye buraları ucuz kredilerle finanse ediyor. Son bir yıldaki kredi artışı bir anda yüzde 46 yükseldi, korkunç bir kredi patlaması oldu” diye konuştu.

* * * 

HDP: Krizin nedeni savaş politikası

Halkların Demokratik Partisine (HDP) göre ekonomik krize neden olan en büyük etken iktidarın savaş politikaları. Ekonomik krizin Türkiye halklarının en büyük sorunlarından biri olduğu tespitinde bulunuyor. HDP iktidarın ekonomik krizi görünmez kılmak için yapay gündemler oluşturduğu, ancak işsizlik ve yoksulluğun istatistik oyunlarla gizlenemeyecek düzeye geldiği görüşünde. Ekonomik krizden çıkış yolunun AKP-MHP ittifakını durdurmak ve neoliberal politikalara son vermekten geçtiği görüşünü benimseyen HDP, çözümün ise adalet ve eşitliğe dayanan bir anlayışla üreten ve yöneten halklar ekonomisinde olduğu tespitinde bulunuyor.

Halk karar mekanizmalarına katılmalı  

HDP Milletvekili ve İktisatçı Erol Katırcıoğlu, AKP’nin iktisat politikaları mantığı doğrudan doğruya arz cephesiyle alakalı olduğunu ve sorunun iş dünyasının sıkıntısı olarak gördüğünü belirtiyor. Krize bu mantıkla yaklaşan iktidarın aldığı tedbirlerin genellikle faiz indirimi, KDV indirimi, kurumlar vergisini düşürme gibi önlemlerle krizden çıkmak istediğini aktaran Katırcıoğlu, "Biz diyoruz ki problem burada değil. Arzdaki sorunların temelinde talep var. Halk satın alma gücünü giderek kaybediyor. Halkın taleplerinin ekonomide bir karşılığı yok. Talep eksikliğinden kaynaklı kriz hali gittikçe derinleşiyor. Bu nedenle iktidarın uyguladığı politikaların tam tersi bir politika uygulamak lazım. Çalışanların, işsizlerin, kadınların, gençlerin bütün bu insanların gelirleriyle ilgili bir perspektif  belirlemek lazım" diye konuştu. 

Uçurum giderek büyüyor

2019 pandemi krizi ile birlikte Türkiye’de gelir dağılımının ciddi bir şekilde bozulduğunu söyleyen Katırcıoğlu, şu ifadeleri kullandı: "Türkiye’de belli bir kesim her şeye rağmen ihtiyaçlarını karşılayabiliyor. Ancak çok büyük bir kesim kendi günlük ihtiyaçlarını bile karşılayamaz durumda. Son bir yıl içindeki gelir dağılımına bakıldığında görülecek ki zengin daha zengin yoksul ise dahada yoksullaşmış. Bu uçurum giderek büyüyor. Küresel dünyanın yeni koşullarını bir kere öğrenmemiz lazım. Bunların başında serbest piyasa ekonomisinin düzenlenmesi geliyor. İkincisi de kamunun rolü. HDP olarak biz iktidara gelirsek ekonominin iyileşmesinin yolunun bir yerelleşme ikincisi ise katılım. Bu ise esasında piyasa ekonomisi de dahil olmak üzere kamunun işin içine girmesi ve daha katılımcı rol üstlenmesi gerekir. Yani insanların hayatlarını ilgilendiren kararların içine bir biçimde katılabilmelerini sağlamamız lazım. Artık dünya öyle bir yere gidiyor ki insanlar kendi hayatlarını etkileyecek kararlara katılmak istiyorlar. Yani bu şu demek değil, portakalın kaça satılacağına insanların karışması gerekmiyor ama köprü, yol ve kanal gibi büyük projeler yapacaksan insanlara sormak zorundasın."

* * * 

TÜİK ve İŞKUR çelişkisi 

TÜİK verilerine göre Türkiye’de işsizlik düşüş eğiliminde. Şubat ayı Hanehalkı İşgücü Araştırması sonuçlarını açıklayan TÜİK'e göre 15 yaş ve üzerindekiler için işsizlik oranı Ocak ayına kıyasla yarım puan azalarak yüzde 10,7’ye geriledi. Yılın ilk ayında 3 milyon 757 bin olan toplam işsiz sayısı da 178 bin azaldı ve 3 milyon 579 bin kişi olarak açıklandı. 

Her ne kadar TÜİK son bir ayda işsiz sayısının 178 bin azaldığını açıklasa da bir başka kamu kurumu olan İŞKUR, 3 Mart’ta açıkladığı İstatistik Bülteni’nde kayıtlı işsiz sayısının son bir ayda yüzde 14 yükseliş ile 3 milyon 653 bine ulaştığını açıkladı. 

İŞKUR ile TÜİK arasındaki veri çelişkisi, uzunca bir zamandır devam ediyor.  İŞKUR, son bir yılda işsiz sayısının 972 bin arttığını söylerken TÜİK araştırmaları aynı dönemde işsiz sayısının 4 milyon 236 binden 3 milyon 579’a gerilediğini açıkladı.         

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.