Büyük bir heyecan, büyük bir yakınlık

Dosya Haberleri —

  • Şimdiye kadar 20’ye yakın belediyenin Kürt Halk Önderi Öcalan’a onursal vatandaşlık verdiği İtalya’da bu akımın öncülüğünü 4 Nisan 2004’te Cosenza kenti yapmış, buna ön ayak olan Elena Hoo olmuştu. Bugünden o günlere baktığında Hoo, şunları söylüyor: “Çok büyük bir heyecan yaşamıştım. Kendimi bir kez daha Kürt halkına ve haklı davasına yakın hissettim. Bu davanın bugün tüm insanlığı ilgilendirdiğine inanıyorum.”

REWŞAN DENİZ

İtalya’da şimdiye kadar 20’ye yakın belediye tarafından Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a onursal/fahri vatandaşlık verildi. Bu ödüllere kapı aralayan ise 4 Nisan 2004 yılında Cosenza kentinin Belediye Meclisinin verdiği "Barış ve İnsan Hakları Ödülü" oldu. 
O günlerde Belediye Meclisine "Uzun yıllardır tutuklu bulunan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'a Cosenza Şehri Onursal Vatandaşlığının verilmesi" önergesi verilmiş, merkez sağın "Türkiye’nin iç meselesidir" itirazı üzerine uzun bir sürece yayılacak bir tartışma süreci de başlamıştı. Önergenin sahibi Belediye Meclisi Demokratik Sol Grubu Başkanı Elena Hoo, bir adada ağır tecrit altında tutulan ve halkının özgürlüğü için mücadele eden bir liderin durumunun gözden kaçırılmaması gerektiğini belirterek yaptığı konuşmayla önergenin kabul edilmesinde büyük rol oynamıştı. 
Uzun yıllardır İtalya’da yaşayan Çin asıllı Elena Hoo, o gün belediye meclisinde özetle şu konuşmayı yapmıştı: "Kürt sorunu Türkiye'de bir iç mesele degildir. Tüm halkların özgürlüğünü ve demokrasisini savunmak için güçlü bir siyasi inisiyatif gerekiyor. Bunun için Kürt sorununun yeniden gündeme taşınması gerekir... Daha iyi bir dünya yaratmada güçlü bir özne olarak öne çıkan; barış, özgürlük, eşitlik, etnik ve dini çeşitliliğe saygıyı benimseyen Cosenza şehrinin bu kimliğini güçlendirmesi ve bunu pratiğe geçirmesi gerekiyor. Abdullah Öcalan, silahlı bir mücadelenin sembolik bir figürü olmanın ötesinde Kürtlerin özerkliğinin barışçıl müzakere ile olabileceğini resmen ilan eden tanınmış bir liderdir. Türk devletinin katliam, zulüm ve şiddet eylemlerine, köy yakmalarına, topraklarından zorla sürgün edilmelere yani savaşa son verecek kişidir. Kendini insan hakları savunucusu olarak tanımlayan savaş karşıtı tüm güçler, demokratik çözüm için destek vermelidir."

Elena Hoo

Öcalan’ın doğum gününde
Gemilerle İtalya’ya gelmek zorunda kalan ve ülkenin adeta unutulmuş bir köyü olan Badolato’ya yerleşen Kürtlerin de yoğun talep ve çabası sonucu Cosenza Belediye Meclisi, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a ödül vermeyi kararlaştırmıştı. Tam ismiyle "Cosenza Kenti İnsan Haklarını Koruma Ödülü", belediye binasında Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın doğum günü olan 4 Nisan’da İtalya’nın birçok kentinden gelen kalabalık bir grup Kürt ve İtalyan’ın katılımıyla gerçekleşti. Ödül, Elena Hoo tarafından Öcalan’ın yeğeni Fatma ve avukatı Aysel Tuğluk’a verilmişti. Kürt kadınlarının el emeğiyle işlediği bir kilim de belediyeye hediye edildi. İtalyan basını ise ödül törenini "Tarih yazılıyor" başlığıyla duyurmuştu. 
Ödülün Öcalan’a verilmesinde önemli bir role sahip olan Elena Hoo ile 16 yıl önce gerçekleşen ödül töreninden günümüze Kürt Halk Önderi’nin özgürlüğü için verdikleri mücadeleyi konuştuk. 

‘Kolay olmamıştı’
Öcalan’a 2004’te bu ödülün verilmesinin yalnızca Öcalan’ın siyasi liderliğinin tanınması değil ayrıca Kürt halkının demokratik haklarının tanınması anlamına geldiğini ifade eden Hoo, o günlerdeki duygularını “Teklif onaylandığında Kürt halkının davasına sunduğumuz bu katkıdan dolayı çok gurur duydum. Kolay bir yol olmamıştı çünkü Cosenza İtalya’da bir ilke imza atarak bu adımı atan ilk şehir olmuştu. Yıllar sonra diğer birçok belediye de aynı tercihi yaptı” cümleleriyle anlatıyor.

Büyük bir heyecan...
Ödüle dair meclisteki sağ ve sol grup arasında büyük tartışmalar çıktığını hatırlatan Hoo, karar verildikten sonra belediye başkanının kendisini kutlamalar için görevlendirdiğini anlatıp devam ediyor: “Kutlamalarda belediye başkanını temsilen gitmiştim ve kendimi birden başkentten gelen Kürtlerle dolu, Öcalan’ın yeğeninin de olduğu bir salonda buldum. Çok büyük bir heyecan yaşamıştım. Kendimi bir kez daha Kürt halkına ve haklı davasına yakın hissettim. Ki bu davanın bugün tüm insanlığı ilgilendirdiğine inanıyorum.”

Cosenza kentinin Kürt Halk Önderi Öcalan’a 4 Nisan 2004’te verdiği ödül, Brüksel’deki Kürdistan Ulusal Kongresinde (KNK) sergileniyor.

‘Batı bu pratiği örnek almalı’
Kürt Halk Önderinin cezaevinden yazdığı metinlerden çok etkilendiğini de sözlerine ekleyen Hoo, bu etkiyi şöyle anlatıyor: “Kürt sorununu ele alış biçiminden çok etkilendim. En karmaşık siyasi sorunları bile her zaman çok somut ve çok geniş bir siyasi vizyonla ele alıyor. Öcalan, halkının sorunlarına bir Ortadoğu Rönesansı ufkuyla bakıyor ve evrensel insan hakları ve demokrasi değerlerinin Ortadoğu toplumlarının kökleriyle bütünleşmesini sağlamaya çalışıyor. Demokratik Konfederalizm olarak adlandırdığı çeşitliliğe, sosyal eşitliğe, cinsiyet eşitliğine ve demokrasiye dayanan özyönetimler sistemi, beni çok etkiledi. Şunu da belirtmeliyim ki, Öcalan’ın sadece cezaevinden yazdıklarıyla bile Kürt siyasetini etkilemeyi başarması ve harekete bölgesel bağımsızlık iddiası ve askeri bakış açısından demokratik ulus anlayışına ve barış sürecine geçebilecek bir stratejiyi vermeyi başarması, beni oldukça şaşırttı.”
Öcalan’ın teorisinin Kürt halkına direnme cesareti verdiğini belirten Hoo, inşa çalışmalarının etkileyiciliğinden de bahsediyor ve ekliyor: “Batı’daki pekçoklarının yeni bir medeniyet ufkunu gösteren bu pratik politikalardan örnek alması gerektiğini düşünüyorum.”

‘Tecrit hepimizin yarası’
Kürt Halk Önderinin demokratik haklar için verdiği mücadelenin cezalandırıldığını ve bu nedenle ağır tecrit koşullarında tutulduğunu söyleyen Hoo, özgürlüğü için ne gerektiğini ise şöyle özetliyor: “Onun tecrit edilmesi, tüm uluslararası sivil toplumun açık yarasıdır ve bu nedenle de uluslararası toplum onun özgürlüğü için çalışmalıdır. Kürt kadın ve erkeklerinin özgürlük ve demokrasi umuduyla, kimliklerinin tanınması umuduyla ve daha özgür ve adil bir toplum inşa etmek için mücadele ettiklerini artık biz de kabul etmeliyiz. Ülkemizde daha fazla belediyeyi Öcalan’a onursal vatandaşlık vermeye çağırmalıyız. Bu, aynı zamanda diyalogu ve barışı teşvik etmenin bir yolu; katılımcılık üzerine inşa edilmiş yeni bir demokrasi projesini desteklemenin bir yolu; tabandan örgütlenmenin, çoğulculuğun, sosyal adaletin, doğaya saygının, cinsiyet eşitliğinin tanınmasının temel bir yolu. Kürt halkıyla dayanışmayı geliştirmek ve dünya çapında bir özgürlük kampanyasını büyütmek için hem siyasi hem de insani olarak kesinlikle daha fazlasını yapmalıyız.”

"Cosenza Kenti İnsan Haklarını Koruma Ödülü", belediye binasında yapılan törenle Elena Hoo tarafından Öcalan’ın yeğeni Fatma ve avukatı Aysel Tuğluk’a takdim edilmişti.

‘Kürt kadınlarını referans alıyoruz’

Elena Hoo: Kürt kadın hareketinin son yıllarda gösterdiği gelişme ve Kürt kurtuluş hareketi içinde nasıl bir merkezi rolü temsil ettiğini görmek gerçekten etkileyici. Onların Kürdistan Özgürlük Hareketine katılımlarının sadece “topraklarını korumak için eline silah alan kadın kahramanlar” anlatısıyla anlaşılamayacağını, onların ayrıca feminist bir ideolojiyle ataerkil bağlardan kurtularak yeni bir toplum inşa etmeyi tercih ettiğini düşünüyorum.
Calabria Üniversitesinde düzenlenen ulus ötesi feminizm atölyesine katılmış, Kürdistan'a giden İtalyan kadınların tanıklıklarını dinlemiştim ve çok etkilenmiştim. Kürtlerin yeni bir yaşamı nasıl inşa ettiklerini bize pratik örneklerle anlattılar. Özgürleştirilmiş alanlarda oluşan kadın meclislerinin devrim içinde bir devrim olduğuna inanıyorum. Kürt kadınlarının özgürlük ve kendi kaderini tayin etme mücadelesi, sadece Kürt toplumu için değil yeni bir sosyal özgürlük düşüncesini savunan herkes için referans noktasıdır.

Kürt Halk Önderinin Roma’da olduğu günlerde Kürtler ve dostları, kentte adeta bir kenetlenme içine girmişti.

 

12 Kasım 1998 - 16 Ocak 1999:
Kürt Halk Önderinin zorlu İtalya günleri

12 Kasım 1998 günü, saat 22:00 suları… Moskova’dan havalanan Rusya Havayollarına ait bir uçak, çok önemli bir yolcuyla Roma’daki Leonarda Da Vinci Havaalanına iniyor: Bu, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik komplonun 66 gün sürecek zorlu Roma durağının ilk günü.
Öcalan, 13 Kasım 1998 günü önce kent merkezinde bulunan askeri Celio Hastanesine kaldırılıyor; ardından ise güvenlik nedeniyle Roma’ya 40 kilometre uzaklıktaki Palestrina Hastanesine aktarılıyor. Aynı günün gazeteleri, “Kürt lider Öcalan Roma’da” manşetleriyle basılıyor. Avrupa’da yaşayan Kürdistanlılar da yönlerini hızla Roma’ya dönüyor ve ilk büyük gösteri 14 Kasım 1998’de Kürt Halk Önderinin tutulduğu hastanenin önündeki meydanda gerçekleşiyor. Kürtler ve dostları, Öcalan’ın tutulduğunu düşündükleri hastanenin önündeki daha sonra adını “Piazza Kurdistan” olarak değiştirecekleri Celio Meydanını mesken tutmaya başlıyor; her sabaha “Rojbaş serokê min!” diyerek uyanıyorlar. Tanık olunan, Öcalan etrafındaki büyük bir kenetlenme.

‘Hükümetin bilgisi dahilinde…’
Abdullah Öcalan’ın bir sonraki durağı ise Roma merkezine 20 kilometre uzaklıkta, Ostia ile Casaltalocco arasında bulunan Via Del Male Sokağındaki “Villetta Color Ocro” (Kiremit Renkli Villa) isimli müstakil bir ev oluyor. İtalyan özel güvenlik birimleri, ev çevresinde sıkı önlemler alıyor; eve girip çıkanlar teker teker kontrol ediliyor, sokak polis barikatıyla kapatılıyor ve çatılarda keskin nişancılar nöbet tutuyor. İtalya, dönemin Gladyo merkezi olduğunu da bu tür önlemlerdeki profesyonelliği ile gösteriyor.
Öcalan’ın medyaya ilk açıklaması ise 14 Kasım 1998 tarihinde MED TV’den yayınlanıyor: “İtalyan hükümetinin bilgisi dahilinde İtalya’da bulunuyorum. Halkımızın hassasiyetini anlıyorum fakat şimdiden olumlu ya da olumsuz bir değerlendirme yapmak doğru olmaz. Değerlendirme için henüz erkendir. Siyasi kimliğimle İtalya'da kalmak için gereken işlemler başlatılmıştır. Halkımdan gelişmeleri izleyip sabırlı olmasını istiyorum."
Bu sırada, iade talebini 13 Kasım gününden hazırlayan Federal Başsavcılık, karar çıkması için dosyayı Federal Mahkemeye gönderiyor. 16 Kasım günü ise Almanya İçişleri Bakanı Otto Schily, alelacele Roma’ya gidiyor ve İtalyan İçişleri Bakanı Rosa Russo Iervolino ile görüşüyor. Gündem: Öcalan’ın iade işlemleri.

Jêhat ve Tayhan’ın eylemi
Rusya’nın başkenti Moskova ise 17 Kasım 1998 gününde sarsıcı bir eyleme tanık oluyor: PKK’li devrimciler Remzi Akkuş (Jêhat) ve Ahmet Yıldırım (Tayhan), parlamento binası önünde, dondurucu gece soğuğunda “Bijî Serok Apo” sloganlarıyla bedenlerini ateşe veriyor. Bir eylem biçimi olarak bedenini ateşe vermek, her gün daha da yaygınlık kazanıyor ve Kürt Halk Önderinin müdahalesiyle karşılaşıyor. Öcalan, 19 Kasım günü şu açıklamayı yapıyor: “Bize gösterilen büyük bağlılık ve sunulan destek, hiç kuşkusuz mevcut durum netleşene kadar sürecektir. Çünkü söz konusu olan bizim şahsımızda kişi değil özgür geleceğimiz, ulus olarak kaderimizdir. Mücadelemizi kesintisiz sürdürürken teröre maruz kalmış bir halk olarak teröre karşı duracağız. Ancak direnişimizde bizi çok ciddi bir şekilde zorlayan eylemlere de girmeyeceğiz.”

Almanya’dan ret ve tutuklama kararı
Aynı gün içinde, 19 Kasım 1998’de, Almanya Federal Mahkemesi, Öcalan’ın iade edilmesini de içeren yeni bir tutuklama kararı çıkarıyor. Bu karar, Almanya’nın Öcalan hakkında ilk kez 12 Ocak 1990’da çıkardığı tutuklama kararının güncellenmesiyle meydana geliyor.
ABD Dışişleri Bakanı Madeleine Albright ise 21 Kasım 1998 günü, Kürt Halk Önderinin hiçbir ülkeye kabul edilmemesini ve “işlediği suçlardan” yargılanmasını sağlamak üzere Strobe Talbott isimli vekilini Roma’ya gönderiyor.
Öcalan, daha sonra şu açıklamayı yapıyor: “9 Ekim komplosunda MED TV karartıldı. O gün ben daha havadaydım, uçaktaydım ama karartıldı. Bu karartılma sahnesi de bu işin ne kadar planlı olduğunu gösterir. Benim bütün dünyada İnterpol tarafından aranmam, 9 Ekim tarihini taşır. Bir günde bütün dünyaya bunu göndermeleri, dünya gericiliğinin nasıl bize karşı çalıştırıldığını gösteriyor. Bugünkü durumu anlamak için bu belgeler bence yeterlidir.”

Schröder: İstemiyoruz
27 Kasım gününe gelindiğinde İtalya Başbakanı Massimo D’alema, soluğu Almanya’nın Bonn kentinde alıyor. Almanya’nın Abdullah Öcalan’ı kabul etmesi halinde yükünün hafifleyeceğini ve Türkiye ile ABD’nin baskısından kurtulacağını düşünen D’alema’ya dönemin Almanya Başbakanı Schröder, “Öcalan’ı istemiyoruz” diyor. Bu, İtalya’nın elindeki seçenekleri daha da azaltıyor. 
Kürt Halk Önderi, 15 Ocak 1999 tarihinde Almanya’nın Stern dergisine verdiği röportajda, “Almanya sizi kabul etmedi, bu sizi şaşırttı mı?” sorusuna şu yanıtı veriyor: “Şaşırtmadı ama bunun gerekçesi beni şaşırttı. Apo’yu yargılamak istemedikleri için değil, yargılarlarsa sorunun daha da ağırlaşacağı ve bir yerde Almanya için daha zararlı olacağı gerekçesiyle kabul etmediler. Aslında böyle bir yargılamanın fazla temeli yoktur, gerçekten hukuki bir temeli yoktur. Bunu çok istiyorlarmış ama doğacak sakıncalardan ötürü yapmak istemiyorlarmış. Bu bana biraz tuhaf geldi ve yanlıştır. Aslında bu durumun ortaya çıkmasından Almanya sorumlu. Bu çözümsüzlükte ısrar, Alman yaklaşımıyla yakından bağlantılı. Almanya sorunu İtalya'nın üzerine attı, İtalya da çözüm gücü olamayacağını gördü ve sorun ağırlaştı. Kendi hukukunu sorunu böyle ağırlaştırmakta kullandı, politik olarak da inisiyatif almak istemedi.”
“Roma Konuşmaları” adıyla kitap haline de getirilen o konuşmalar, sadece MED TV ve Özgür Politika gazetesi gibi Kürt medya organlarında yer almıyordu; Öcalan ayrıca dünyanın önde gelen medya kuruluşlarına da uzun röportajlar veriyordu. Öcalan’ın her demeci ve röportajı, Avrupa’nın gündemine oturuyordu.

Korkunç psikolojik baskılar...
Massimo D'Alema’nın başbakanlığındaki İtalyan hükümetinin etrafındaki çember iyice daralmış, Abdullah Öcalan’ın varlığı dünyanın en eski ve köklü başkentlerinden Roma’ya ağır gelmişti. Kürt Halk Önderi D'Alema’ya daha fazla yük olmamak için 15 Ocak günü tarihi bir karar aldı ve İtalya’dan ayrılmak istediğini İtalyan yetkililere bildirdi. Hükümet daha sonra yaşanacakları tahmin edercesine Abdullah Öcalan’a “Kendi arzumla İtalya’dan ayrıldım” şeklinde bir belge imzalatmak istedi. 
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, o kritik anları savunmalarında şöyle anlatıyor: “İtalya’da kaldığım 66 gün boyunca, korkunç psikolojik baskılara maruz kaldım. En iyi eğitilmiş polis gruplarıyla çok yoğun bir denetim kurulmuştu. Odadan ayrılmama bile fırsat tanınmıyordu. Polis, yatak odama kadar giriyordu. Kalmakta ısrar etmem durumunda, kaçırılma ihtimali bahanesiyle çok sıkı bir denetime razı olmam dayatılıyordu. Neticede Ahmet Yaman’ın devreye girmesiyle İtalya Başbakanlığı tarafından tahsis edilen bir uçakla tekrar Rusya’ya gitmek zorunda kalacaktım. D'Alema İtalya’dan çıkış yaptığımda da kendi arzumla ayrıldığımı ortaya koyan imzalı bir belge bırakma şartını ısrarla dile getirdi. Başka türlü İtalya'dan çıkışımın kanunsuz olacağını çok iyi bilerek bu tavrı sergiledi. D’Alema’nın özel uçağıyla NATO sahasından çıktığımda derin bir oh çektiğimi hatırlıyorum fakat bu çıkış yağmurdan kurtulayım derken doluya tutulmak gibi bir şeydi.”

Öcalan’ın mektubu
16 Ocak günü İtalya’dan ayrılmadan önce ise Öcalan, şu mektubu kaleme almıştı: “Sayın Başbakan Massimo D'Alema, iki ayı aşkın bir süre ülkeniz İtalya'da gösterdiğiniz konukseverlik için öncelikle teşekkürlerimi belirtiyorum. Bizlerden kaynaklanmayan haksız baskılardan ve sizleri zorlamaktan ötürü üzüntülerimi belirtirken amacın haklılığının, insani ve yüksek siyasi değerinin ileride bunu telafi edeceğine, bunun mutluluğunu duyacağınıza inancım tamdır. Ülkenizden özgür irademle ayrılıyorum. Attığım adımın değerli olduğuna inancım ve bunu barış temelinde tamamlamak için koşulları hazırlanmış olarak Kürt sorununda bir çözüm konferansı için gelme umudumu sürekli koruyacağımız tabiidir. Attığım bir geri adım değil, önümüzdeki siyasal çözüme ilişkin daha güçlü bir adıma şans vermek içindir. Gittikçe ağırlaşan Ortadoğu'da barış kilidi durumunda olduğumuza ve AB'nin tutarlı ve pratik değeri olan bir Kürt politikasıyla İtalya'nın öncülük pozisyonunun önemli bir katkı teşkil edeceğine inanıyorum ve birlikte çalışmak için üzerime düşeni yapmaya her zaman hazır olacağım. Çok zor bir dönemden geçtiğimizi bildiğinize ve katkılarınızı esirgemeyeceğinize inancım tamdır. Bu vesileyle İtalya'nın demokratik kamuoyuna saygılarımı belirtirken hükümetinize de başarı dileklerimi iletir, bir kez daha sizleri saygı ve başarı dileklerimle selamlarım.”

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.