Çadır kentler toplama kampları gibi

Dosya Haberleri —

Tülay Hatimoğulları

Tülay Hatimoğulları

  • Depremin en ağır travmasını geçiren kadınlar ve çocuklar. Hatay'da kurulan çadır ve konteynır kentlerin çoğunda duş ve tuvaletler yok ve adeta toplama kampları gibi. Burada kalan insanların bir adımlık yaşam alanları yok.

ERDOĞAN ALAYUMAT/HATAY

Maraş merkezli yaşanan depremler birinci aynı doldurdu. Bir aydır depremin yıktığı kentlerde halk gönüllü dayanışma ağları sayesinde ayakta dururken, depremin olduğu günden bu yana iktidarın tutumu hiç değişmedi. Ya hiç ortada yok ya da zorbalıkla sahaya iniyor. Depremin olduğu ilk günden bu yana Hatay’da olan HDP Adana Milletvekili Tülay Hatimoğulları, insanların yardım çığlıklarını devletin duymadığını söyledi. Hatay’da çok sayıda yakınını kaybeden Hatimoğulları ile depremin politik yansımalarını, deprem karşısında devletin tavrı, deprem bölgelerinde kadınların yaşadığı sorunları konuştuk.

Siz Adana milletvekilisiniz ancak Hataylısınız. Aileniz ve akrabalarınız burada. Yaşanan depremde bireysel olarak siz de çok büyük bir yıkım yaşadınız. Bu durum sizi hem fiziki hem de psikolojik olarak nasıl etkiledi?

Depremin yaşandığı ilk andan itibaren burada olmak, insanların çığlıklarını duymak her insan için çok yıpratıcı ve acı veren bir şey. En büyük acı ise içeride enkaz altında olan insanlar, “yardım edin, kurtarın bizi, imdat” diye bağırıyor, dışarıda aileler ya da komşular çığlık çığlığa içeridekilere, “dayanın biz sizi kurtaracağız” diyor. Günler sonra o seslerin yavaş yavaş azaldığını duymak ve kurtaramamış olmak bize çok acı veriyor. Burada yaşananlara tanıklık eden her insanın hissettiği şeyi hissediyorum. Öyle bir acı ki bu; mesela benim açımdan doğup büyüdüğüm bir kent. Buradan hiç kopmadım 9 yıldır Ankara’da yaşıyor olsam da hep burayla iletişimdeydim. Ben hiçbir zaman buradan tamamen taşınmadım. Antakya’nın tarihi dokusu, buradaki ortak yaşam kültürü bana çok şey kattı. Bir yandan yitirdiklerime canım çok yanarken, öte yandan kentimin tarihi dokusuyla birlikte enkaz altıda kalması beni ayrıca kahrediyor. O yüzden bu kentte yaşayan herkes gibi benim de acım birkaç kat artıyor. Son söz olarak nereye gidersek gidelim, ne yaşarsak yaşayalım bundan sonra yüreğimizi acıtan, derinden olan o sızı öyle kolay atamayacağız üzerimizden. Ben öyle hissediyorum. Büyük ve tarifsiz bir acı bugüne kadar yaşadığımız acılardan çok daha farklı yüreğimizin en derinliklerinde ve sanki böyle hiç geçmeyecekmiş gibi hissettiren bir acı ama tabi umudumuzu kaybetmiyoruz. Bu topraklar tarih boyunca hep kendini yeniden küllerinden yarattı. Umut hep var ve biz yeniden küllerinden bu kenti ayağa kaldıracağız.

Depremin en çok etkilediği kesimlerden biri de kadınlar. Kentte halen, hijyen, sağlık, duş, tuvalet, su ve barınma sorunları olduğu gibi devam ediyor. Bu sorunların tamamı kadınların yaşamlarını ciddi oranda etkiliyor. Siz yaşanan bu sorunlar hakkında neler söylemek istersiniz?   

Zaten depremin en ağır travmasını geçiren kadınlar ve çocuklar. Hangi kadına dokunsanız gözyaşlarına boğuluyor. Çocuklar zaten en ufak bir sese refleks gösteriyor, korkuyor ve çığlık atıyor. Bir kere bu kesimin acil olarak travmalarının giderilmesi için psikoterapi merkezlerinin her ilçede oluşturulması ve yoğun bir şekilde çalışacak kadro donanımı sağlanarak hayata geçirilmesi gerekir. Kentte yaşanan hijyen sorunu çok önemli bir konu bir kere tuvalet sorunu hala çözülebilmiş değil. Kurulan çadır ve konteynır kentlerin çoğunda duş ve tuvaletler yok. İnsanlar ihtiyaçlarını bahçelerde gideriyorlar. Hala yeterince su yok. Sembolik birkaç yere su depoları yerleştirildi, bunu da toplumsal dayanışma ağları yaptı. Kaldı ki kurulan çadır ve konteynır kentler adeta toplama kampları gibi. Burada kalan insanların bir adımlık yaşam alanları yok. Burada çok acil olarak kadınların hijyen ihtiyaçlarının giderilmesi, tuvalet, su, banyo ihtiyaçlarının giderilmesi gerekiyor.

Kentte kadınlar ped dahil olmak üzere hijyen malzemelerine ulaşmıyorlar. Birçok yerde uyuz salgını başlamış ve insanlar bitleniyor. Kentte yaşayan gebe kadınlar ciddi sorunlar yaşıyor. Gebe kadınların gidip kontrollerinin yaptırabileceği bir alan yok; çünkü hastaneler yıkıldı ve sağlık sistemi çöktü. Örneğin gebe kadınlar yaşadıkları korkudan sonra karınlarındaki bebeğin yaşayıp yaşamadığını dair bir fikirleri yok. Çünkü gidip muayene olacakları bir yer yok. Bazı ilçelerde sahra hastaneleri kuruldu, bazı yerlerde ise TTB tarafından sağlık revirleri kuruldu. Ama bunlar çok yetersiz. Acil olarak depremin yıktığı tüm ilçelerde tam teşekküllü sahra hastanelerinin kurulması gerekir. Bu ihtiyaçların giderilmesi için sağlık bakanlığı ile iletişime geçiyoruz ancak tüm görüşme çabalarımız sonuçsuz kalıyor. Bu devletin çürümüşlüğünü bir kez daha göstermektedir.

Siz depremin ilk gününden bu yana Hatay’dasınız. İlk günden bu yana kentte neler yaşandı, devletin tutumunu nasıl gözlemlediniz?

Afetlerde ilk 72 saatin ne kadar önemli olduğunu hepimiz biliriz. İlk 72 saatte ne doğru düzgün arama kurtarma ekiplerini seferber edebildi devlet ne de ordu, AFAD ve Kızılay gibi kurumlarını seferber etti. Bu iktidar kendi halkını ölüme terk ederek enkazın altında kaldı. İktidarın deprem karşısında takındığı vurdumduymaz tutumu halka çok ağır bedellere mal oldu. Arama kurtarma ekipleri zamanında seferber edilmediği için biz insanların yıkılan binalar altında bağıra bağıra can verdiklerine tanık olduk. Bu acı halkın hafızlarında asla silinmeyecek. Devletin başta AFAD ve Kızılay kurumları olmak üzere tek adam rejiminin bu kurumların içini nasıl boşalttığını, beceriksiz ve liyakatsiz atamalarla içi boş kurumlar haline getirdiğini gördük. Kızılay’ın iyi kötü bir birikim var. Kızılay uluslararası yardımlara da koşabilen bir kurumken şimdi çadır ve gıda malzemeleri satıyor. Bu akıl alır gibi değil. Bu çürümüşlüğün dibin dibini görmenin daniskasıdır. Her yerde söyledim AFAD kâğıttan bir kaplanmış. Hiçbir özelliği ve teçhizatı yok. Gelen kadrolar ne yapacağını bilmiyor. Zaten çoğu eğitimsiz ama işte AKP’lilik testine tabi tuttuğu için kurumlardaki atamaları liyakat, eğitim, bu işin altında kalkabilme yeteneği, teknik eğitimler, bilimsel ve teknolojik gelişmelerin ışığında yeni teçhizatlanma bütün bunlar yok.

Depremin yaşandığı ilk gün farklı ülkelerden gelen arama kurtarma ekipleri ve buraya gönderilen yardımlar devlet tarafından engellendi ve uzun süre bekletildi dediniz. Sizce devlet neden böyle bir politika izledi?

“Birden sahaya çıkmayacağız” dediler ve insanları bilerek ve isteyerek ölüme terk ettiler. Gerçekten yargılanmalılar bunlar. İstifa etmeleri asla yetmez. İstifa edecek erdemleri de yok; yargılanmalılar. Çünkü burada görevi ve yetkileri seferber etmeyerek insanların ölümüne seyirci kalınarak görev ve yetkiler kötüye kullanılmıştır. Biz baştan beri şunu söylüyorduk, AKP iktidarı uyguladığı neoliberal politikalarla ülkeyi sadece ekonomik anlamda krize götürmedi. Aynı zamanda ülke siyasal bir krizinde içine soktu. Bütün yetkileri tek adama bağlayan Cumhurbaşkanı hükümet sistemi bu depremde nasıl çöktüğünü gördük. Depremde yüz binlerce insanın yaşamını yitirdiğini düşünüyoruz. Açıkladıkları rakamların doğru olduğunu düşünmüyorum. Açıklanan rakamları dörtle çarpmak zorundayız. Bu kadar ağır kayıpların temel nedeni kurumların buna hazır olmayışı. Hatırlayacaksınız Erdoğan, “Ben bu devleti anonim şirket gibi yöneteceğim” demişti, gerçekten bütün kurumlar anonim şirket gibi çalışıyormuş. Kızılay neden var? Biz Kızılay’a gidip kan bağışında bulunuyoruz. Kızılay bizim kanımızı satıyor. Bu dünyada görülmemiş bir şey, ahlaksızlığın daniskası, kelime bile bulamıyorum bunları anlatmaya. Kızılay’ın işi çadır dağıtmakken çadır satmış ve bu belgelendi. Şimdi burada bile hırsızlık var. Devlet kurumları hırsızlık yapıyor.