Çözüm siyasetini örgütleyeceğiz
Dosya Haberleri —

İbrahim Akın
15 Ekim’de Ankara’da yapılacak büyük kongreye hazırlanan Yeşil Sol Parti Eşsözcüsü İbrahim Akın sorularımızı yanıtladı:
- “Yol haritamızın temel noktalarını şöyle sıralayabiliriz: Önce örgütlenme sürecimizi değişimle güçlendireceğiz. Bunu yaparken iki egemen sınıf blokuna karşı çözüm siyasetini örgütleyeceğiz. Emek düşmanı iktidara karşı adil ve eşit bölüşüm için mücadele edeceğiz.”
ERDOĞAN ALAYUMAT
Türkiye’de seçim gündemi sönümlenmiş olsa da seçim sonuçlarından sonra ortaya çıkan yeni siyasi dengeler tartışılmaya devam ediyor. Seçimlerden sonra Millet İttifakı'nın dağılması, CHP içinde çıkan “değişim” tartışmaları yüksek sesle tartışılmaya devam ediyor. Seçimlere Yeşil Sol Parti çatısı altında giren HDP geçtiğimiz haftalarda olağanüstü kongresini gerçekleştirdi ve tüm örgütlü yapısını Yeşil Sol Parti'ye devretme kararı aldı. Yeşil Sol Parti iki aydan fazla bir süredir eleştiri ve özeleştiri süreciyle yaşanan oy kaybını, taktiksel hataları, ortaya çıkan sonuçlarla ile birlikte nasıl bir mücadele hattı izleyeceği yönünde halk toplantıları gerçekleştirdi. Halk toplantılarının ardından geçtiğimiz günlerde yapılan büyük konferansla kongre startını verdi. Yeşil Sol Parti 15 Ekim’de Ankara’da yapılacak büyük kongresi ile bu süreci tamamlamayı hedefliyor. Yeşil Sol Parti Eşsözcüsü İbrahim Akın sorularımızı yanıtlayarak, sürecin zorluklarla dolu olduğunu belirtti.
Kadın, ekoloji, Kürt sorununun demokratik çözümü, gençlik, insan hakları, ifade özgürlüğü, emekçilerin içinde bulunduğu sefalet koşulları, demokratik bütçe ve iktidarın yarattığı anti demokratik düzene ilişkin bir sürü kararlar aldınız. Bu kararları nasıl hayata geçireceksiniz? Yeni dönemde Türkiye halklarına nasıl bir yol haritası çiziyorsunuz?
Seçimlerinde beklediğimiz sonuçları almada yeterince başarılı olmadığımızı, bundan dersler çıkararak en kısa zamanda daha derli toplu ve halklarımızın ihtiyacına uygun bir tutum içinde olacağımızı, eleştiri ve öz eleştiri süreci sonunda hem kendimizi hem partimizi ve ihtiyaç duyulan alanlarda siyasetimizi yeniden yapılandıracağımızı kamuoyuna ilk açıklayan parti biz olduk. Bunu cesaretle yaptık. Aynı cesaretle bir eleştiri ve öz eleştiri süreci yaşadık. Yaz boyunca sürdürdüğümüz tartışmalara on binlerce insan katıldı. Bütün toplantılardan süzülerek ortaya çıkan eleştiri ve öneriler konferanslarımızda kararlara dönüştü. Dolayısıyla konferanslarımızda alınan kararlar, aslında yüzlerce toplantıda on binlerce insanımızın tartışarak sonuca bağladığı kararlardı. Bize, o toplantıların sonuçlarını konferans kararı haline getirmek kalmıştı, onu yaptık.
Konferanslarımızdaki tartışmalar, alınan kararlar, yapılan değerlendirmeler bize elbette bir istikamet belirleyip bir yol haritası çiziyor. Kısa ve temel başlıklarla ifade etmek gerekirse yol haritamızın temel noktalarını şöyle sıralayabiliriz:
* Önce örgütlenme sürecimizi değişimle güçlendireceğiz. Bunu yaparken iki egemen sınıf blokuna karşı çözüm siyasetini örgütleyeceğiz.
* Emek düşmanı iktidara karşı adil ve eşit bölüşüm için mücadele edeceğiz.
* Din istismarına karşı her koşulda demokratik değerleri ve Özgürlükçü laikliği savunacağız.
* Doğa düşmanı iktidara, sermayeye karşı mücadelemizi kararlıkla sürdüreceğiz.
* İktidarın körüklediği kadın düşmanı ve cinsiyet ayrımcı politikalara karşı çıkacağız.
* En geniş toplumsal ve demokratik ittifakı kuracağız, AKP-MHP iktidarının kurumsallaştırdığı tecrit ve kayyum rejimini kırıp özgürleşeceğiz.
Seçimlerden sonra yeniden yapılanmaya gidildi. Seçim sonuçları ile HDP ve Yeşil Sol Parti eleştirilerin odağında oldu. Bu eleştiriler ile birlikte içe dönük yoğun tartışmaların olduğu bir dönem geçirdiniz. Bu süreci nasıl yorumluyorsunuz?
Bizim kültürümüzde eleştiri ve özeleştirinin önemli bir yeri var. Bu mekanizmayı işleterek her zaman ortak aklı üretmeye gayret ediyoruz. Bu nedenle ortak aklın üretilmesine katkı sağlayan eleştiriler elbette bizi zayıflatmaz, tam tersine güçlendirir. Yerelden başlayarak il ve ilçe örgütümüzde, sonra halk toplantılarımızla bütün yapısal sorunlarımızı açık açık konuşmaya, sorunlarımızı örtmeden yüzleşmeye, kuruluşundan bu yana yaşadığımız pratiğin ortaya çıkardığı sonuçları değerlendirmeye çalıştık. Bu süreç içerisinde gerçekleşen olumlu katkıların, ortaya çıkan görüşlerin, alınan notların, düzenlenmiş raporların toplamı yeni döneme ışık tutması bakımından çok önemlidir.
Merkezileşen bürokratik yapıya neden olan örgütsel yapının değişmesini ve yerelin güçlü iradeye sahip olmasını hedefleyen bir yaklaşım belirleyeceğiz. Aday belirleme sürecinde demokratik işleyişin sağlanması, bileşenli çoğulcu yapının eksikliklerinin giderilerek güncellenmesi, ittifak siyasetimizin değerlendirilmesi, alan çalışmalarının ele alınması vb. konularında kararlar alınması gibi önemli gündem maddelerini örgütümüzle ve halkımızla birlikte tartıştık, bu tartışmalardan önemli sonuçlar çıkardık.
Ortaya koyduğumuz açık şeffaf tartışma zeminini ne yazık ki kötüye kullanan yaklaşımlar da ortaya çıktı. Yıllardır biriktirdiğimiz ortak değerlerimize ve HDP’yi oluşturan siyasal, toplumsal, inançsal, kimliksel bütün ezilenlerin ortak geleceğinin tayin edildiği paradigmamıza yönelik saldırıların da yapılmakta olduğunu gördük, görüyoruz ve yaşıyoruz. Buradan şunu çok net olarak ifade etmeliyiz ki, ortak paradigmamızdan asla sapmadan, politik hattımızdan, ilkelerimizden vaz geçmeden, hiç kimseyi dışlamadan, bütün ezilenlerin ortak geleceğini inşa edeceğimiz demokratik cumhuriyet mücadelemizi hedefine ulaştırma konusundaki kararlılığımızdan asla geri adım atmayacağız.
Halk toplantılarından en çok üzerinde durulan konulardan biri “Öze dönüş” tartışmaları oldu. “Öze Dönüş” derken neyi anlamalıyız?
HDP’nin kuruluş paradigması, bahsettiğimiz öz’ün kendisidir. Bu “öze dönüş”ü gerçekleştirebilmek için sistemin dayattığı dil, anlayış ve siyasal alışkanlıkları reddedecek, belirtilerini gördüğümüz eksen kaymasını giderecek önlemler alacağız. Türkiye’nin demokratikleştirilmesi ile Kürt halkının özgürlük ve statü talepleri birbirine bağlı ve birbirinden ayrı çözülemeyecek konulardır. Paradigmamızın temelinde yer alan anlayış her iki sorunun birlikte çözümü için siyaset inşa etmektir. HDP de bu ihtiyaçtan doğmuştu zaten. Bugünün koşulları ile HDP’nin kurulduğu dönemin koşulları elbette bire bir aynı değil. Fakat toplumsal ve siyasal sorunların özünde bir değişiklik olmamıştır. Devletin yüz yıllık inkâr politikası ile halklar üzerinde giderek ağırlaşan baskıcı ve faşizan rejim aynı kaynaktan besleniyor. Hem Kürt halkının özgürleşmesini hem de Türkiye’nin demokratikleşmesini istiyorsak her iki sorun başlığına yönelik ortak bir çözüm politikası geliştirmek zorundayız.
Halk toplantılarında açığa çıkan temel ihtiyaçlardan biri, bu tür toplantıların sürekli hale getirilmesi ve yerelde somut ihtiyaçlara göre hareket edilmesi istencidir. Politikaların ve örgütlenmenin bu somut ihtiyaçlar ışığında üretilmesi ve halk meclislerinde gündemleştirilmesi halkımız tarafından vurgulanmıştır. Öte yandan paradigmamıza ilişkin parti içi eğitimlerin ihtiyaç olduğu bizlere söylenmiştir. Bu eğitimlerin yalnızca parti ile sınırlı kalmaması gerektiğini, yerelde bir tartışma zemini yaratarak herkesin üzerine düşündüğü ve diyalog çerçevesinde herkesin dahil olduğu bir mekanizmanın gerekli olduğu vurgulanmıştır.
Önümüzdeki dönemde yerel seçimden örgütlenmeye, 3.Yol’un inşasına kadar pek çok konuda partiniz nasıl bir yol haritası çıkardı? Ne tür hamleler beklemeliyiz?
Bugün ülke siyaseti üçlü bir yapıdan oluşuyor. Bir tarafta başını AKP-MHP koalisyonunun çektiği ve mevcut sistemin devamından yana olan statükocu güçler var. Bu statükocu blok, 15 Temmuz‘dan sonra, kirli derin faşist güçlerle bir araya gelerek milliyetçi dinci-faşist bir koalisyon şeklinde kendini güncelledi. Diğer tarafta ise devletin yüz yıldır sorun ve çözümsüzlük üreten temel kodlarına sonuna kadar bağlı olan ve sadece yüzeysel ve şekle bağlı bazı değişiklikler öneren restorasyoncu bir blok var.
Üçüncü Yol, ne sadece konjonktürel olarak bazı grupların bir araya geldiği bir seçim ittifakı, ne de sadece bugünün ihtiyacı üzerinden şekillendirilmiş olan geçici bir yan yana durma halidir. Üçüncü Yol, ezilenlerle özgürlük mücadelesi sürdürenlerin, bunlara ek olarak doğasını kapitalist talandan kurtarmak isteyenlerin tarihi buluşmasıdır. Biz Üçüncü Yol’u devletin ve sistemin karşısında, ezilenlerin, yok sayılanların, talan edilen doğanın ve özgürlük mücadelesi veren halkların karşı-hegemonyasını kurabilmenin yolu olarak görüyoruz. Üçüncü Yol, yıllarca alanlarda “Kurtuluş yok tek başına. Ya hep beraber, ya hiç birimiz!” diyerek haykırdığımız sloganın vücut ve hayat bulmuş halidir.
Ekim ayında yapılacak büyük kongrede partinin isim değişikliği tartışılıyor. Çeşitli isimler üzerinde yapılan tartışmalar kamuoyuna yansıyor. Bu konuda öne çıkan isimler nelerdir?
Biliyorsunuz HDP ve aynı eksende olmak üzere öncesinde kurulan bütün partilerin isimlerinde temel parametre çoğulcu yapıyı ifade eden kavramlar oldu. İddiasını taşıdığımız siyaset gibi bu siyasetin parti adı da çoğul ve kapsayıcı olacak elbette. Öte yandan şunu da belirteyim, nasıl ki konferans kararlarımızın şekillenmesinde halklarımızın tespit ve önerileri belirleyici olduysa partimizin yeni adı için de aynı şey geçerli olacak. Halkımızdan gelen önerilerle bir isim havuzu oluşuyor ve nihai kararımızı anket, toplantı, görüş bildirme vb gibi yöntemler kullanarak yine halkımızla birlikte vereceğiz.
***
Güçlü bileşen güçlü parti
Partinin yeniden yapılanması ile birlikte bileşen hukuku nasıl şekillenecek? Ayrıca yaklaşan yerel seçimlerde ittifak politikanız nasıl şekillenecek? Bu anlamda belirdiğiniz bir seçim stratejisi var mı?
Biliyorsunuz HDP/Yeşil Sol, çok bileşenli bir parti. Partinin politik ve kitlesel gücü, her bileşenin güçlü olmasına bağlıdır. Her bir bileşenin güçlü olması topyekûn partinin güçlü olması demektir. HDP/Yeşil Sol, onu oluşturan bütün bileşenlerin kesişim alanıdır. Bu kesişim alanını daha etkili ve güçlü kılabilmek her bir bileşenin bu toplam içinde güçlü ve etkili var olmasına bağlıdır. Bileşenler ve parti, asimetrik gelişen birer organ değil, birlikte beslendikçe birlikte büyüyen bir organizma şeklinde örgütlenmelidir. Yeni dönemde temel hedefimiz örgütlü toplum ve güçlü mücadele olacaktır. Bunu sağlamak için yeniden inşa edeceğimiz parti ise güçlü bileşen güçlü parti ilkesini esas almalıdır. Önemli olan temel hedefi ve bu hedefe giden parametreleri belirlemektir. Hedef ve parametreler belirlendikten sonra onu hayata geçirecek mekanizmalar elbette daha kolay oluşturulur.
Yerel seçimler konusuna gelince, bildiğiniz gibi Saray iktidarı Kürt coğrafyasında halkın seçme iradesini hiçe sayarak seçimle iş başına gelmiş yerel yönetimleri 2 dönemdir kayyumlar eliyle gasp etti. Böylece yaklaşık 15 milyon Kürt’ün iradesi 7 yıldır yok sayılıyor. Bütün evrensel hukuk ve demokrasi ilkeleri, hatta ulusal yasalar ve mevzuat hiçe sayılarak, Venedik Komisyonunun kararları görmezden gelinerek halkın iradesine karşı bir gasp rejimi kurulmuş durumda. Yerelde, yerinden yönetim ve demokratik ilkeler ışığında mücadele yürüteceğiz, gasp edilen belediyelerimizi daha yüksek bir halk desteğiyle mutlaka geri alacağız. Gaspçı kayyum rejiminin halkımızın elinden devlet zoruyla aldıklarını, yeniden halkımıza teslim edeceğiz!
Elbette halkımızın iradesine ve çıkarına aykırı olmayacak ilkeli mutabakatlara, demokrasi temelli görüşmelere kapalı değiliz. Fakat unutulmasın ki, hiçbir hamlenin bizi siyasi denklemin dışına çıkarmasına izin vermeyeceğiz. Halkların iradesini siyasi denklemin dışında bırakacak hiçbir formül gündemimizde yer almayacak!
* * *
Kayyum ve tecrit rejimi
Kürt sorununun çözümü önünde ne büyük engellerden biri Öcalan üzerinde uygulanan tecrit politikası. Son yaptığınız konferansta bu konuya değindiniz. Ancak tecrit siyasetine karşı somut adımlarınız neler olacak?
AKP-MHP iktidarı kurduğu kayyum ve tecrit rejimini kurumsallaştırıp süreklileştiriyor. Bu rejimin en önemli özelliklerinden biri uyguladığı tecrit politikasıdır. İktidar tecrit politikasını bugün hayatın her alanında yaygın bir yöntem olarak kullanıyor. Bu politikanın en sistematik şekli ve en kritik halkası elbette Sayın Öcalan üzerinde uygulanan halidir. Uzun süredir Sayın Öcalan hem düşünsel hem siyasal hem de fiziki olarak eşi benzeri az rastlanan bir tecrit altındadır. Tecrit rejimi hem Kürtlerin en temel meşru hakları için verilen mücadelenin sürdürülmesi hem toplumsal barışın sağlanması hem de Türkiye’nin demokratikleşmesi önündeki en büyük engeldir.
Tecrit derinleştikçe Türkiye’deki diğer bütün sorunlar da derinleşiyor. Önümüzdeki dönemde ‘Kürtlere özgürlük, Türkiye’ye demokrasi’ şiarı ekseninde Sayın Öcalan’a uygulanan tecride karşı kararlı bir biçimde mücadele edilmesi konusunda konferansımızda da altı güçlü şekilde çizilen bir hat ortaya çıktı. Bu hat, ülkede yaygın ve kurumsal hale gelmiş tecrit politikasını kırıp birlikte özgürleşmeyi hedef olarak işaret etti. Önümüzdeki sürecin bize yüklediği bir sorumluluk da tecridi kırmak olacak.













