Demografik deprem

Dosya Haberleri —

  • Deprem sonrası beklenen göçün şimdiden konuşulabilecek yanlarını depremin ilk gününden itibaren sahada çalışmalarını aralıksız sürdüren Göç ve İnsani Yardım Vakfı Başkanı Av. Çiğdem Ertak, "Çoklu şiddet hali, geçimsizlik, yeni bir nefret dalgası gibi ihtimaller iki üç katına çıkabilir. Yaşanan depremi demografik bir deprem olarak da değerlendirmemiz doğru olacaktır" dedi.

MIHEME PORGEBOL

Üzerinden haftalar geçmesine rağmen deprem kaynaklı ihtiyaçların hiçbiri giderilmedi. Devlet kadrolarının liyakatsizliği ve iktidarın sorumluluklarını yerine getirmedeki isteksizliği sorunları katmerleştiriyor. Vatandaşın güvenebileceği hiçbir politika üretemeyen devlet, hemen hemen her alanda iflas etmiş durumda. Bu liyakatsizliğin bedelini de yine halk ödüyor. Her şeyini kaybettiği halde hâlâ cenazelerini gömme imkanları bulamayan, barınma imkanları sağlanamayan, yeterli gıda ve ısınma ihtiyacı bile karşılanmayan yüz binlerce insan yaşama tutunmanın farklı yollarını aramaya başladı bile. Bu yollardan biri de göç. Türkiye ve Kuzey Kurdistan yeni bir büyük göç dalgasıyla karşı karşıya. Uzmanlar büyük bir göç hareketliliğinin olacağını söylüyor ancak sayısal bir tahmin yapmak da çok zor, çünkü şehirler kaderine terk edilmiş durumda. İnsanların hâlâ şehir içinde daha güvenli bir yere geçmek için bile araç bulamadığı bir ortamda bizi bekleyen göçün karakteri hakkında konuşmak zor olmasına zor, ancak şimdiden düşünülmesi gereken hususlar da yok değil. Bunların başında da insan onuru geliyor. Biz de deprem sonrası beklenen göçün şimdiden konuşulabilecek yanlarını depremin ilk gününden itibaren sahada çalışmalarını aralıksız sürdüren Göç ve İnsani Yardım Vakfı Başkanı Av. Çiğdem Ertak’a sorduk.

Yaşanan depremler çok geniş bir alanda yaklaşık 15 milyon insanı etkiledi ve bu da beraberinde göç konusunu gündeme getirdi. Depremi göç bağlamında nasıl değerlendirmek gerek?

Uzun uzadıya bir tespit yapmak mümkün değil. Önümüzdeki süreçte bir saha araştırması ve inceleme yapacağız. Bu araştırmayı yapmadan bir şeyler söylemek hem mümkün değil hem de doğru değil. Çok fazla bilgi kirliliği var. Psikolojik olarak da çok karmaşık bir durumun içerisindeyiz. Deprem anlık bir durumdur ama şiddeti ve etkisi çok uzun yıllar boyunca sıcağı sıcağına devam eder. Hatta bu şiddet belki de kimi insanlar üzerindeki etkisini ömür boyu sürdürecek. Göç de deprem kaynaklı bütün etkilerin tam ortasında duruyor. Depremin hem idari hem de beşeri yönleri var. Halkın bunlara vereceği tepkiyi veya nereye kanalize olacağını bilmiyoruz. Böyle büyük afetlerden sonra mikro ve makro düzeyde göç etme yönelimleri olabilir.

Bu bağlamda etkilenecek insanların sayısına dair tahmin veya öngörüleriniz var mı?

Hayır ama Diyarbakır’da depremde evini kaybeden kimi ailelere ve çocuklarına ulaştık. Depremden kurtarabildikleriyle kalkıp başka yerlere gitmek zorunda kalmışlar. Onlarla yaptığımız kısa görüşmelerde bile “Geri dönmeyi düşünüyor musunuz?” gibi sorularımıza durumun belirsiz olduğu yönünde cevaplar aldık. Çünkü insanlar nesiller boyu yaşadığı yeri, geçimini sağladığı yeri bırakıp başka bir yere gitme meyilli olmuyor genellikle. Afet sonralarında insanlarda, yıkılan evlerine daha yakın bir yerde olma isteği oluşuyor. İnsanlar yaşadıkları yerden çok uzağa gitmek istemediklerini söylüyor. Gitse bile geri dönmek isteği taşıyor. Çünkü insanın yaşadığı yer aynı zamanda inancını ve kültürünü oluşturduğu, karakter ve kimliğini yetiştirdiği yer de oluyor. Öte yandan göç mevzusu doğrudan hak ihlalleriyle, ayrımcılıkla, kültürel değerlerle de ilgili bir husustur. Yani eğer göç konuşuluyorsa mutlaka hak ihlali de konuşulmalıdır. İnsanların gittikleri yeni yerlerde yaşanan hoşnutsuzluklar ya da göç eden kişinin yaşadığı korku göz ardı edilmemeli. İnsanlar önyargıdan, asimilasyon ve şiddet gibi şeylerle karşılaşmaktan korkuyor ve bütün bu korkular göç eden kişilerin yaşadığı travmaların çok daha derinlemesine ve uzun yıllar boyu sürmesine sebep olabiliyor.

Bir de kent içi göçleri konuşmak gerek. Amed bunun için önemli bir örnek. Köy yakmalardan sonra kentin çeperlerine göçen insanlar, özellikle özyönetim direnişlerinden sonra kent içinde bir göç yaşandı. Çoğunlukla aynı nüfusun daha yeni hayatlarına adapte olmadan bu kez de deprem yüzünden yer değiştirdiği görülüyor. Bu kadar çok göçmek zorunda kalan bu insanların hali ne olacak?

Bu meseleye özelikle çocuklar açısından bakıyorum. Aynı şehirde bir ilçeden başka bir ilçeye, çok yakın bir mesafede yer değiştirdiler ama mesafenin yakın olması sonucu değiştirmiyor. Yapılan araştırmalar göçün olumsuz etkilerinin böyle durumlarda da belirgin olduğunu söylüyor. Örneğin Sur’dayken kendi evinde olan bir aile Bağlar’a veya Yenişehir’e geçtiğinde kiracı konumuna düşebiliyor. Bu insanlar aslında aynı şehirde yerinden edilmiş oluyorlar. Geçmişte böyle şeyler yaşayan ailelerin çocuklarının önemli bir kısmı okula gitmemeye başladı. Yalnızlaştıklarını hissettiler; aynı şehirde bile bunu yaşadılar. Bu durum Suriyeliler açısından da böyle. Deprem felaketinde oluşan travmaların yanında göçün yarattığı travmalar da yaşanacak. Çok daha fazla hak ihlali ortaya çıkacak. En büyük korkumuz da bu. Göç sömürüye, çocuk işçiliğine, istismara neden olacak. Bunun yanında daha farklı etkiler de görülebilecek. Çoklu şiddet hali, geçimsizlik, yeni bir nefret dalgası gibi ihtimaller iki üç katına çıkabilir. Daha doğrusu yaşanan depremi demografik bir deprem olarak da değerlendirmemiz doğru olacaktır.

Dediğin gibi bunun büyük demografik etkileri de olacak. Bütün bir toplumsal yapının değişme ihtimali var. Bunun getirdiği riskler ne olacak? Entegrasyon nasıl olacak?

Nasıl ciddi bir deprem kuşağında yaşadığımızı bir kez daha gördük ama ne ülkeyi yönetenlerin ne de halkın bu deprem gerçeğine dönük bir hazırlığı yok. Ancak depreme sadece “deprem oldu, bitti” gözüyle bakmamak gerekiyor. Hem halkın hem de özelikle yöneticilerin demografik değişimi göz önünde bulundurması gerek. Depremden etkilenen bölgelerde yaşayan insanlar başka bir şehre gönüllü de gidebilirler, zorunlu bulup da gidebilirler. Çeşitli yönlendirmeler sonucu da yer değiştirebilirler. Bütün burada yapılması gereken temel şey ırkı, kimliği, cinsiyeti, yaşı, gelir dağılımını gözetmeksizin eğitim ve sağlığa erişim unsurlarının planlanması. Eğer bunlar yoksa ne olacak? Belki yer değiştirenler bir süre sonra geri dönmek isteyecekler fakat geri dönene kadar ayrımcılığa, istismara, şiddete, asimilasyona maruz kalabilirler. Az önce bahsettiğimiz gibi kültürünü benimsediği, kendine belli bir kimlik oluşturduğu topraklara geri döndüğünde eski değerlerinin izlerini taşıyan unsurları yerinde bulamayabilir de. Bunlar çok uzun yıllar boyunca sürecek birtakım çalışmaları kapsayan çok ciddi planlamalar. İnsan onurunu korumayı merkeze alacak şekilde bir planlama ve programlama yapılması gerekirken ne yazık ki şu anda öyle bir çalışma da niyet de göremiyoruz. Yakın zamanda böyle bir hassasiyetle, yani bir insanın kendi öz değerleriyle, inancıyla, kültürüyle ve tüm bunlardan kaynaklı haklarıyla buluşabileceği bir planlama ve programlama olup olmadığını kestirmek de çok mümkün değil.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.