Dilsiz, görülmek istenmeyen acılar!

Selma AKKAYA yazdı —

  • “Gözaltında kaybetme” politikasının özü topluma korku yaymak için bir devlet politikası olarak kullanılmasıdır. Çünkü bilinmezlik hedef aldığı kişiyi kaybederken geride kalanlara daha büyük bir ürkütücülük bırakır.

Gözaltında Kayıplara Karşı Avrupa-Akdeniz Federasyonu FEMED, son bir haftadır Paris’te dünyadaki gözaltında kayıpların durumuna dikkat çekmek için sayısız etkinlik düzenledi. İspanya’da yaşanan kayıplara dikkat çekmek için konuya dair hazırlanan film, tüm ülkelerin internet üzerinden ve meydanlarda yaptığı eylemle dahil olduğu “hakikat ve adalet” eylemi, panel, sergi birbirini izleyen muhalifliğin acı tarihinin biriktiği etkinlikler Paris’in sokak ve salonlarını dolaştı. Kim duydu ya da kim katıldığı bu etkinliklere derseniz, dilsiz acılarını biriktiren kayıp yakınları ve birkaç muhalif isim!

Zorla kaybetme bir insana karşı işlenebilecek en ağır suçlardan ve insan hakkı ihlallerinden biri. Kayıplar denilince genelde muhalifler akla gelir ama bazende sadece mazlum ya da ezilen bir halkın ferdi olmak yetiyor.  Bugüne kadar dünyanın neresinde olursanız olun söz konusu bu kaybetmelerin adresi hep devletlere çıkıyor. Zorla kaybetme suçu denilince genelde kaybedilen kişinin tutuklandığının veya başına gelen olayların devlet güçleri tarafından sistematik ve bilinçli bir biçimde inkar edildiğini görüyoruz. Suçun mağduru artık bir vesikalık fotoğrafa dönüşerek, hem akıbetinden haber alınamayan ve diğer taraftan bir hukuk öznesi olarak varlığı ispat edilemediği için yasal korumadan mahrum bırakılmış ortadan kaldırılan oluyor. Aslında artık bir ölüdür. Yakını için ise gelmesi beklenen ya da belirsizlik içinde kemiklerini görmeye  dahi razılıktır. Şimdi işte bu razılığa mahkum edilen, dilsiz acıları yüreğinde biriktiren aile, arkadaş ve onları çevreleyen duyarlılığın kümelendiği FEMED etkinliklerine pek de rağbet olmuyor. Çünkü kaybetme politikası tam da bunu hedefler…

Daha  basit ve anlaşılır olması açısından, “gözaltında kaybetme” politikasının özü topluma korku yaymak için bir devlet politikası olarak kullanılmasıdır. Çünkü bilinmezlik hedef aldığı kişiyi kaybederken geride kalanlara daha büyük  bir ürkütücülük bırakır. Bilinmezlik, ilk çağlardan beri, en ürkütücü, en korkutucu şey olarak insanın beynine işler. İşte tam da bunun için  sindirme üzerine kurulu bu politikanın dünyanın her yerinde uygulanması egemenlerin yöntemi olmuştur.

80 darbesi ve devamında 90’lı yıllarda sistematikleşen  kadın, çocuk, yaşlı hiçbir ayrım gözetilmeden insanlar gözaltında kaybedilmeye başlandığı bir coğrafyanın insanları olarak,  3 yaşındaki Dersim’de anne ve babası ile kaybedilen Dilek Serin, Dargeçit’te 12 yaşındaki Davut Altınkaynak, Mustafa Bulut Diyarbakır Lice’de; ve adını sıralayamadığımız öğretmen, doktor, avukat, insan hakları savunucusu, gazeteci ve üniversite öğrenci kaybedildiği coğrafyamızdan bu acıyı çok iyi tanıyoruz.

Bu acıyı evladını kaybetmiş bir annenin dilinden Kürtler FEMED’in hazırladığı etkinliklere taşıdı. 4 Eylül 2017’de Medya Savunma Alanları’nda şehit düşen Kemal Akyol-Özgür Karakoçan’ın annesi Berivan Fırat, geride kalanların acısını tanımladı. Geride kalanların dilsiz acıları bir mezar görme, bir kemiğe dahi razı olma hali Berivan’ın dilinden  etkinliklere yansırken, FEMED’in örgütlü olduğu Fransa’da kaybedilenlerin aileleri salonlarda yerini aldı. Faslı siyasetçi Mehdi Ben Barka’nın oğlu, Fransa’nın gözaltında kayıp tarihini özetliyordu. Akıbeti belli olmayan Cezayirli, Faslı, Filistinli muhaliflerin bulunmayan kemikleri konusunda Fransa’da tıpkı Türk, İspanyol, Şili gibi karanlık bir tarihe sahipti.   

Etkinliklerin ortak sorusu sizce, devlet hala sistematik bir şekilde bu politikayı sürdürüyor mu? Kaybettiklerini açıklamayan, bugün de aynı sistematik yöntemi kullanmaya devam ediyor. Bunun için çok uzağa gitmeye gerek yok, kendi tarihimizden biliyoruz ve Fransa’nın Mali’de ne yaptığına bir bakın!

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.