Ekonomi mi, çöktürme mi?

Forum Haberleri —

.

.

  1. Rejim, "Bir mermi fiyatı ne kadar" diye sora dursun, geldiğimiz noktada İstanbul’da 210 gramlık ekmek 3 TL, Diyarbakır’da 400 gramlık ekmek 5 TL’ye satılmaya başlandı. 
  2. DİSK tarafından hazırlanan “Asgari Ücret Gerçeği 2022” raporuna göre; 2021 yılında Türkiye Arnavutluk’tan sonra Avrupa’da en düşük asgari ücrete sahip 2. ülke oldu.

Pavin MADA

Türkiye’de son 3 ayda dolar kuru %65 arttı. Merkez Bankası’nın serbest döviz kuru politikası ve faiz indirim kararının ardından dolar fırladı ve TL 4 gün içinde %24 değer kaybetti.

Döviz kurunun serbest piyasada belirlendiğini belirten MB, kurun “dışsal etkiler” ile arttığını! ve enflasyonun geçici olduğunu yaptığı açıklamalar ve müdahaleler ile savundu.

Hatta Türkiye’nin yıllardır devam eden cari açık sorununun artan döviz kurları ile küresel pazara daha uygun fiyatlarda mal sunumu ile aşılacağını ve uzun vade de fiyat istikrarının sağlanabileceğini belirtti.

Türkiye, salgın sonrasında para birimindeki değer kaybının da sağladığı fiyat avantajları! ile Çin ile rekabet etmeye çalışırken cari açık sorununu da ihracatta ve turizm gelirlerinde artış sağlayarak kapatmaya çalışıyor.

Uygulanan bu politikaların Türkiye iç piyasasına, küçük işletmelere, çalışanlara, yoksullara ve toplumun farklı kesimlerine etkileri ise, AKP-MHP rejiminin gündemi bile değil.

Uygulanan para-döviz-kur politikaları yurtdışına mal satan, hizmet veren belirli sayıdaki işletmenin; elinde döviz bulunduranların; döviz üzerinden garanti verilen köprü ve şehir hastanelerini yapan ve işleten firmaların ve piyasadaki spekülasyonlar ile bulundukları yerden bir gecede, birkaç saatte bol sıfırlı döviz alımı yapanların daha çok zenginleşmesine yol açarken, toplumun %90’ının bir gece de ekonomik alım güçlerinin zayıflamasına, daha çok yoksullaşmasına sebep oluyor.

Müdahaleler çözüm  getirmeyecek

Peki, yapılan müdahaleler cari açık sorununu çözebilecek mi? Türkiye de 2020 yılı ara malları ithalatı, %74,3 olarak gerçekleşti. İhracatı yapılan ürünlerde ithal girdi kullanımı oldukça yüksek.

Firmalara ihraç karşılığında ithalat yaparken vergi indirimleri sağlanıyor. Döviz kurları artınca ithal edilen ara malların da fiyatı artıyor. Tüketim ürünlerinin ithalatı düşük ve kur artışı ile daha çok düşmesi bekleniyor.

Üretimde, ara mallarında ve enerjide dışa bağımlı bir ülkenin döviz kur artışı ile daha ucuz fiyatlar ile küresel pazara mal ihracı ekonomik sorunların çözümünü nasıl sağlayacak?

İhracat desteklenirken, iç piyasaya ithal girdiler ile üretim yapan, hizmet sunan küçük işletmeler, üreticiler bu krizden nasıl çıkacak? Ya çalışanlar, artan dolar kuru ve enflasyon ile eriyen ücretleri ile nasıl geçinecek?

İhracatta artış düşük işçi ücretleri ile sağlanıyor İthal girdilere bağımlı üretim sorunu, ülkenin en temel sorunlarından biri ve üretimde dönüşüm mevcut politikalar ile sağlanamıyor.

İhracatta otomotiv, hazır giyim en büyük paya sahip sektörler. Otomotiv üretiminde ithal girdiler önemli bir paya sahip ve sektörün en önemli avantajlarından biri düşük işgücü maliyetleri.

Hazır giyim sektörü emek yoğun bir sektör ve ülke içinde bile düşük işgücü maliyetlerinin olduğu bölgelere doğru kayıyor.

Çin, dünyada belirli sektörlerde düşük fiyatlarla ürün sunumu ile öne çıkan bir ülke. Ancak salgın sonrasında tedarik zinciri, lojistik, üretimde yaşanan sorunlar nedeni ile Çin’den boşalan pazarlara Türkiye talip oldu ve ihracat, ülkenin en temel politikası haline geldi.

Düşük maliyetler ile üretim ve döviz kurundaki yükselişten de yararlanarak, daha uygun fiyatlar ile yurtdışına satış temel politika oldu. Bunun sürdürülmesinin tek yolu da artan enflasyon rakamlarını baskılamak ve işgücü maliyetlerini belirli bir düzeyde tutmak.

Döviz ile maaş almıyoruz ama 1 ekmeğin fiyatı bile artık 5 TL. AKP-MHP rejimi, “ihracatımız artıyor, cari açığımız azalıyor, firmalara ihracat için destekler veriyoruz ve salgına rağmen ekonomik büyümemiz devam ediyor” açıklamaları yaparken, son bir yılda temel ihtiyaç ürünlerine, gıda ürünlerine ve enerjiye peş peşe zamlar yapıldı.

Bugün artık hiçbir güvenirliliği kalmayan TÜİK tarafından Kasım ayında TÜFE bazlı enflasyon 21,31, ÜFE bazlı enflasyon 54,62 olarak açıklandı. TÜFE ve ÜFE arasındaki fark, verilerin yanlışlığını açıkça ortaya koyuyor. Nitekim ENAG’a göre Kasım ayı itibariyle yıllık enflasyon %58,65 olarak açıklandı.

%21,31 ile %58,65 arasındaki fark oldukça yüksek. Bu da TÜİK tarafından enflasyon rakamlarının, asgari ücret ve maaş zamlarının enflasyon farklarının görüşüldüğü dönemde bilinçli olarak bu rakamlarda tutulduğunu gösteriyor.

Fiyat artışlarının Ocak 2022 ile çok daha fazla artması; doğalgaz, elektrik ve gıda ürünlerinde çok daha büyük zamların yapılması bekleniyor. Nitekim ÜFE bazlı enflasyon rakamı üretim girdilerindeki artışın nihai ürünlere yansıyacağını gösteriyor.

Ancak AKP-MHP rejimi tarafından enerjideki fiyat artışları dünya genelindeki dalgalanmalara, gıda sektöründeki fiyat artışları da iç piyasada dolar kuru artışından fırsatçılık yapan tüccarlara, marketlere bağlanıyor. Kur artışının gıda fiyatlarında yaptığı fiyat artışını baskılamak için fırıncılara baskı yapılıyor, marketler denetleniyor ve hiçbir şekilde fahiş zamların yapılmasına izin verilmeyeceği söyleniyor.

Bir ekmek kaç para haberiniz var mı?

Rejim, "Bir mermi fiyatı ne kadar" diye sora dursun, geldiğimiz noktada İstanbul’da 210 gramlık ekmek 3 TL, Diyarbakır’da 400 gramlık ekmek 5 TL’ye satılmaya başlandı. Fiyat koruyan fırıncılar ise gramajı düşürmeye başladı. 4 kişilik bir ailenin aylık ekmek maliyeti bile 1.000 TL’yi buluyor. Yani asgari ücret alan bir kişi, maaşının üçte birini sadece ekmek almak için ödüyor.

Son yıllarda fahiş zamlar gelen yağ, şeker, salça, bakliyat vb. temel gıda ürünleri ile birlikte düşünüldüğünde, alınan ücretler ile temel mutfak ihtiyaçlarının karşılanması bile mümkün değil.

Aynı şekilde 2019 ile 2021 ilk yarılarını kapsayan iki yıllık dönemde, elektrik fiyatlarında %47,4, doğalgaz fiyatlarında %42,3 artış yapıldı. Türkiye bu zamlar ile Avrupa’da birinci oldu. Ekim ayı rakamlarına göre sadece 2021 yılı içinde doğalgaza %17,8, elektriğe %21,2 zam yapıldı.

Artık orta sınıf yok

SGK verilerine göre; Türkiye’de asgari ücret ile çalışanların oranı 2001 yılında %54,9. Geçen 20 sene içinde 2020 yılında bu oran %42 olarak gerçekleşti. 2020’de kayıtlı sigortalı sayısı 15 milyon 203 bin olurken bunların 6 milyon 390 bini asgari ücret aldı.

DİSK tarafından hazırlanan “Asgari Ücret Gerçeği 2022” raporuna göre; 2021 yılında Türkiye Arnavutluk’tan sonra Avrupa’da en düşük asgari ücrete sahip 2. ülke oldu.

Rapora göre; Türkiye’de asgari ücretin %20 fazlası ve altında ücret alan işçi sayısı 9,7 milyon kişi. Bütün ücretli çalışanların yaklaşık %50’si bu kapsamda yer alıyor. Özel sektör işçilerinin %21,8’i ise asgari ücrete erişemiyor. Kadınların ücret ortalaması ise erkeklere göre asgari ücrete daha yakın.

Türk–İş Kasım 2021 “Açlık ve Yoksulluk Sınırı” araştırmasına göre; 4 kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması tutarı (açlık sınırı) 3.191,55 TL. Gıda harcaması ile birlikte giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer aylık harcamaların toplam tutarı ise (yoksulluk sınırı) 10.395,91 TL’ye yükseldi. Mevcut asgari ücret 2.825,90 TL.

Bu verilere göre toplumun %50’si açlık sınırında yaşarken, aynı veriler orta sınıfı oluşturan kesimlerin de yoksulluk sınırının altına inmiş olduğunu gösteriyor. Bu tablo ile girdiğimiz Aralık 2021’de açıklanan enflasyon oranları ve asgari ücret görüşmeleri ülkenin temel gündemi haline geldi.

Enflasyon oranları Kasım 2021 itibariyle reelde gerçekleşen artışlara göre daha düşük açıklandı ve TÜİK’in güvenirliliği bir kez daha tartışma konusu oldu.

2022 yılı asgari ücret için DİSK’in talebi 5.200,00 TL. Sermaye sahiplerinde de yıl sonu enflasyon oranlarına göre zam yapılması beklentisi ve devletin asgari ücret üzerindeki vergi yüklerini azaltması talebi var. Tartışmalar TÜİK’in oynadığı enflasyon rakamları üzerinden yapılıyor. Merkez Bankası ise, Kasım ayında yıl sonu enflasyon tahminini güncelleyerek %17,63’den %19,31’e çıkardı.

2022 yılında ise tüketici ve üretici enflasyonunun daha çok artması, asgari ücrette yaşanan artışın fiyatlara yansıması ve gene artan fiyatlar ile asgari ücrete yapılan küçük artışların kaybolması bekleniyor. Bu tablo içinde ülkenin cari açık sorununun çözümü de çalışanların emeğinde aranıyor.

Ülkede işsizlik sorununun çözümü içinde sermaye sahiplerine yeni krediler kullandırılması planlanıyor. Çalışanlar üzerindeki vergi yükleri korunurken, işverenler mevcut sistemin ve politikaların sürdürülmesi için teşvikler almaya devam ediyor.

Burada üreticileri ve küçük esnafları ayırmak lazım: Onlar döviz kuruna bağlı kira ödemeleri, enerjideki yüksek artışlar ve ithalat nedeni ile artan girdi maliyetleri ile baş etmeye çalışırken rejim, son 20 yıldır verdiği teşvikler, sildiği kredi borçları ve sağladığı imtiyazlar ile neredeyse tekel haline getirdiği belli sayıdaki sermayedara yeni alan açmaya ve daha da güçlendirmeye devam ediyor.

Türkiye’de en yüksek gelire sahip %20’lik grup toplam gelirin %47,5’ine sahip. Bu veri TÜİK’in 2020 Gelir ve Yaşam Koşulları araştırmasına ait. Ancak farkın bunun çok üzerinde olduğu aşikar ve kayıt dışı üretim, kayıt dışı çalışma koşulları vb. birlikte düşünüldüğünde 2022 yılında yaşanacak krizleri bugünden görmek mümkün.

Ne dersiniz? Tüm bunlar bir ekonomi politikası mı, yoksa toplumu çöktürme planı mı?

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.