‘En ucuz ihraç malı Türk askeri’

Mihraç URAL yazdı —

  • Diktatörlük rejimi, dış politikada tam bir çöküş içindedir. Rusya’yla girilen ve NATO’ya meydan okuma gibi gözüken S-400 sorunu, Brüksel’de gerçekleşen son NATO zirvesinde alt üst olup yön değiştirmeye başladığı şaşkın pusula hallerine tanıklık ediyoruz.

Kore’den sonra bu kez Afganistan’da pazarlanacak Türk askeri. Afgan pazarına ucuz bir meta olarak servis edilecek. Bu adım, Erdoğan Türkiye’sinin ABD’yle ilişkileri iyileştirmek için sunulan bir rüşvet gibidir. Amerika’nın “kan kaybı” denilen Afganistan Hamit Karzai (Kabil) havaalanını koruma talebi esasında Anadolu’nun yoksul çocuklarını vatan görevi adı altında Taliban’ın bitip tükenmez ölüm makineleri önüne sürme girişimidir. İç politikada kullanılmak üzere öne sürülen bu kukla görev gerçekte ABD-Türkiye ilişkilerine yeni bir şey katmayacaktır. Amerikalılar TSK’nın nasıl bir ucuz mal olduğunu çok iyi biliyor ve ihtiyaç duyanca da kullanabileceği açıktır. 

Suç ekonomisi

Doğudan batıya, batıdan Ortadoğu’ya oradan da Rusya’ya oradan Avrupa Birliği önünde yalvar yakar tutumlara uzanan pusulası şaşkın diktatör Erdoğan yönetimi, artık tutarlı bir politika üretmekten çok uzaktadır. Yalpalamakta olup, iç dış baskılar altında toparlanması güç bir süreç içindedir. Türkiye bir Suç ekonomisi üzerine oturtuldu. Mal üzerine çökmeyi bir temel politika haline getirdiler; burada adalet mülkün temeli olmaktan çıktı, güç mülkün temeli haline gelmiş ve hukuk katledilerek yok edilmiştir. 

Uyuşturucu ticaretinin merkezi dağıtım alanı haline gelen Türkiye limanları, İstanbul ve Adana gibi illerin uyuşturucu tüketiminde dünya birinciliklerini zorlaması, ülkenin, uluslararası para aklama sahası haline getirilmesi, Merkez Bankası rezervlerinin eritilmesi, 5’li çete denilen yandaş müteahhitlere milyarlarca dolar akıtacak anlaşmalarla halkın servetlerini sunması, aydınların akademisyenlerin gazetecilerin zindan, işkence, sürgünlere maruz bırakılması ve acımasızca Kürt halkının imhası için onun askeri ve siyasi temsilcilerine topyekün saldırıların içte ve sınır ötesinde devam etmesi. Bu bir suç ekonomisidir, bu en amansız faşizmdir. 

Diktatör Erdoğan’ın dış politikası, esasında iç politikasında kendi vatandaşına ve iç sorunlara karşı geliştirdiği despot politikanın uzantısıdır. Özetle, ülke içinde herkese ve her şeye karşı düşmanlık güden diktatör içteki iflası devlet mafya ilişkilerinde anlam bulan süreçleri açmıştır. Bu bile artık tıkanmış, mafya elebaşlıları itiraf üzerine itiraflarla yapılan yolsuzlukları, gizli katliamları, suikastları, hırsızlıkları, kayırmaları belge ve kanıtlarla göstermeye başlamıştır. Bu karanlık ve bir o kadar korkunç olan iç sorunların dış politikada tutarlı olması ayar oluşturabilmesinin imkanı yoktur. Nitekim dış politikada iflaslar her alanda arkasına dizilmeye başladı.

Yeni Osmanlıcılık ve alçalma

Diktatörlük rejimi, dış politikada tam bir çöküş içindedir. Ortadoğu’daki tüm kirli işlerin, iç savaşların, yıkımların komşu topraklarını işgal ve talanın terör şebekelerini oluşturmak, desteklemek, saldırtmak gibi uluslararası suçları da işlemesine rağmen, tümden iflas etmiştir. Suriye’nin bu kanlı sürece karşı halkını vatanını koruyan destansı direnişi, diktatör Erdoğan gibi bir ahlaksız hırsıza hezimet tattırmıştır. Kürt halkının Suriye’ye dayatılan bu kirli savaşta gösterdiği direniş ise Kobanê’de tanık olduğumuz gibi tarihi bir direniş olmuştur. Bu savaşa sürülen TSK, bir işgal ordusu, bir yamyamlar, talan ve zül ordusu olarak Suriye topraklarında ezilmiştir. Bu kara leke, bin yıl sürecek unutulmaz kinler oluşturmuş ve diktatörün tüm Yeni Osmanlıcı hayallerinin açtığı kanlı yıkımlara da set çekmiştir. Bunun doğal etkileri diktatör Türkiye’sinin Libya’da, Mısır’da da rezil konumda hezimet içinde olmasına yol açtı; Mısır’la ilişkileri yeniden onarmak için, uzun zamandır Mısır Cumhurbaşkanı Sisi’ye yaptıkları, akıl olmaz karalamaları, saldırıları, küfürleri yutup, elini ayağını öpecek kadar alçalıp yeniden ilişkileri düzeltmeye çalışmaya yönelmiştir. Bu bir ülke için onursuzluktan, erdemsizlikten çok öte tarihsel anlamlara sahip noktalar oluşturmuştur.

Rusya’yla girilen ve NATO’ya meydan okuma gibi gözüken S-400 sorunu, Brüksel’de gerçekleşen son NATO zirvesinde alt üst olup yön değiştirmeye başladığı şaşkın pusula hallerine tanıklık ediyoruz. Bu konuda hep söyledik; Türk devleti, bölgemizde emperyalizmin kuklası bir devlettir, onun tasmasından çıkacak ne kudreti vardır, ne de yapısal olarak bunu başaracak bir potansiyeli bulunmaktadır. Bu, Kıbrıs sorunu nedeniyle (1974) Ecevit’in geliştirdiği ABD’ye karşı duruşun kof bir duruş olması gibidir. ABD ile düşman olduklarına ikna edilen sürü psikolojili kitleleri kısa bir süre içinde, üstelik utanmadan tekrar ABD kuklası olarak yola koyulmuşlardı. Bu günde aynıyla bu olmuştur. 

Kimseyi aldatamayacaktır

Diktatör, herkesi aldatabileceğini sanan bir aptaldır. Ülkeye her adımda maliyeti akıl almaz boyutlara varan hırsızlıklar, yanlış politikalar, komşu ve dostları arkadan vurmalar gibi sokak politikalarıyla büyük zararlar vermektedir. Milyarlarca dolar zarara giren ülkenin Merkez Bankası bile 59 milyar dolar açıkla yani eksi rezervle tam takır hale getirilmiştir: bunun adı hırsızlıktır ve yüce devanda yargılanmaktan başka yolu da yoktur.

Diktatör Erdoğan, Biden ile görüşmek için uzun süre çırpınıp durmuştur. Biden, ABD başkanlığına resmen oturduktan sonra, Erdoğan’la ne randevu ne de telefon görüşmesinde bulunmamıştır. NATO zirvesinde, NATO üyelerinin birbirleriyle konuşma gibi sıradan bir süreçte, diktatör Erdoğan’la kerhen yapılan buluşma ise 46 dakikalıktır; bunun yarısı tercümeyle geçtiği hesap edilirse, topu topu 23 dakikada yapılan görüşmede, Türkiye lehine hiç bir olumlu sonuç alınmadığı açıktır. Diktatör, herkesin alay konusu ettiği TSK’yı pazarlama atağı yapmıştır. Türk askerini Afganistan’da, ABD komutası altında konuşlandırmaya hazır olduğunu belirtmiştir. ABD tarafı ise baştan beri “Türkiye bir NATO ülkesi olarak her yerde ve her zaman ABD’yi onaylama ve destekleme yükümlülüğünü göstermelidir” demekteydiler. ABD’nin isteği böylece maliyetsiz şekilde ikame edilmiş oldu.

Türkiye’nin sonuçta geldiği yer burasıdır. Bu onursuz ve erdemsizlik, bir diktatör bozuntusunun kişisel gurur ve açmazlarının, çıkar ve hırsızlıklarının sonucu olmuştur. Bu diktatörlük yıkılacak; bu kesindir. Bu rejimin tüm kadrolarının mahkemelerde ağır cezalar alacağı günleri sabırsızlıkla bekliyorum.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.