Geçmişi düzeltmek: Agatha Christie meselesi

Kültür/Sanat Haberleri —

Agatha Christie - On kişiydiler kitabı

Agatha Christie - On kişiydiler kitabı

  • Agatha Christie meselesinde kimbilir, belki yeni bir baskı ve satış heyecanı var, belki de yayıncının ufak bir sinsi planı. Amaç ne olursa olsun, yapılması gereken Agatha Christie’yi ya da benzer yazarları ‘ehlileştirmek’ değil; gerekiyorsa ve gerçekten bu kadar hassassanız, tarihten silmek olmalı.

BİLGE AKSU

Edebiyatın, temel işlevinin ötesinde eserin yazıldığı dönemle ilişki kurmaya yardımcı olduğu hep dile getirilir. Hatta sosyal bilimlerin diğer disiplinleri bu özellikten epeyce yararlanmıştır. Bir tarihçinin, Tanzimat Dönemi sosyal yaşantısı hakkında bilgi edinmek için başvurabileceği en iyi kaynaklardan birinin, henüz emekleme aşamasında olan dönem romanları olduğunu biliriz. Özellikle Namık Kemal’de cisimleşen bazı mefhumları, yazarın kendi zihin dünyasının ötesinde, devrin zihniyetini anlamak açısından ele almak oldukça faydalı bir girişimdir. Söz gelimi İntibah’ın Mahpeyker’i, güçlü ve özgür kadına bakışı özetleyen oldukça ‘utanç verici’ bir vesikadır.

Fransız kültürünün ortaya attığı romantik anlayışın bir izdüşümü olarak, bu dönem romanlarında yazarların okuyucuya ha bire ders vermeye kalktığı, parmak salladığı hatta becerebildiği kadarıyla onları manipüle ettiği örneklere birçok yazarda rastlarız. Ahmet Mithat’ın batı özentisi ve az bilgili yavan karakterlerini, sırf doğulu tipi yüceltmek için zayıf yarattığı sonucuna da işte buradan varırız.

Edebi eser, kaleme alındıktan sonra öyle bir nesneye dönüşüyor ki, yazarın zihniyetini yansıtmak bir kenara, onu bile karşısına alır pozisyona geçebiliyor. Mesela şimdi Namık Kemal çıkıp gelse, “O zamanlar bilmiyorduk, cahilliğimize verin; İntibah’taki bu kadın düşmanı ifadelerden pişman olup size yenisini yazdım” derse ne cevap veririz? Yufka yüreklilerimiz çoktan kabul etti belki ama edebiyat tarihçileri böyle düşünmüyor.

İntibah, yazıldığı ve yayınlandığı andan itibaren Namık Kemal’e ait olan ve onun tahakkümünde bulunan sıradan bir özel eşya hüviyetini kaybetmek zorunda. Edebiyatın ve diğer sanat alanlarının cilvelerinden biri bu. Eğer eser, okuyucuyla baş başa kalıp da çağları ve zihniyetleri onunla beraber aşamıyorsa zaten ‘biricik ve özel’ olma hüviyetine erişemiyor demektir. Bu yüzden de İntibah, hatasıyla sevabıyla artık yazarının değil, okuyucunun İntibah’ı haline geliyor. Yani bir sabah bunaltıcı düşlerden uyandığınızda, başucunuzda duran kitaba erişmeye çalışan bir Namık Kemal görürseniz, özel alanı ihlal suçlamasıyla doğrudan savcılıkla iletişime geçebilirsiniz.

İlk bakışta katı bir hüküm gibi görünebilir bu size. Ama bu yazının yazılma sebebiyle beraber düşündüğünüzde ola ki hak verirsiniz.

Christie’nın kitapları yeniden yazılıyor

Türkiye’de de oldukça sevilen bir yazar, Agatha Christie, bugünlerde hararetli bir tartışmanın konusu olmuş durumda. Kendisinin birçok kitabı, ‘varislerinin de isteğiyle’ yeniden yazılıyor. Zaten birkaç yıl önce Türkçede de ismi değiştirilen bir kitabı mevcuttu. Orijinal adı On Küçük Zenci olan kitabı, ismindeki ırkçı ifadenin değiştirilmesi sonucu ‘On Kişiydiler’e evrilmişti. Bunu talep eden de yine varislerinden biriydi ki Fransa’da yaptığı açıklamalar o dönem epey konuşulmuştu.

Meselenin ayrıntısına inmeden evvel oldukça masum ve haklı görünen bir istek bu. Neticede ABD’deki George Floyd ayaklanmaları henüz taptazeydi ve Christie’nin torunu James Prichard, ‘kimseyi incitmeden’ bu mirası sürdürmek niyetindeydi. Fransa’daki yayıncılarla oturup konuşmuşlar ve kitabın hem ismindeki hem de içeriğindeki bazı nahoş ifadelerin değiştirilmesi konusunda anlaşmışlardı. Nitekim öyle oldu ve hemen hemen bütün dünyada bu kitap yeni adıyla basıldı.

Şimdi düşen bazı haberlere göre Christie’nin tüm kitapları elden geçirilecek ve ‘yeniden yazılacak’. Haber metnindeki düzeltme örnekleri, yapılacak işlerin çok az bir kısmını gözler önüne seriyor ve bu bile epey fazla işin olduğunu gösteriyor. Yani aslında Agatha Christie, kendi döneminin zihniyetini yansıtmanın ötesinde, bu tarz ifadeleri epey severek kullanmışa benziyor.

Bir kadını tasvir ederken ‘siyah mermer’, bir yargıç için ‘Hintli öfkesi’, bir otel çalışanı için ‘beyaz dişler’ ya da bir grup çocuğa dair ‘mide bulandırıcı gözler’ nevinden ifadeler ilk bakışta göze çarpanlar… Bunlar dışında her milletten insanı tanımlamış Christie. Yahudisi, çingenesi, kızılderilisi bitmiyor. ‘Doğulu’ olarak tarif edilen bir takım insanlar da mevcut.

Şimdi hal böyle olunca, insan düşünmeden edemiyor. Bu işe girişenler acaba, söz konusu ifadelerle işaret edilenleri mi kırmamaya çalışıyor, yoksa kendi ‘beyaz’ ruhlarını mı?

‘Hassasiyet editörleri’

Haberin devamında, bu işin bizzat Christie ailesinin isteği olduğu belirtilmiş. Bunu yerine getirecek olan ekibe ‘hassasiyet editörleri’ gibi bir isim dahi verilmiş. Batılı bireyin, öyle olmayanlar için hassasiyetlerinin ne ölçüde yüksek olduğunu bilirsiniz, işte bu da öylesine kahramanca bir girişim.

Gelgelelim iş edebiyat tarihçiliğinin alanına girdiğinde başka bir meseleye dönüşüyor. Agatha Christie, son yüz yılın en iyi polisiye/gerilim yazarlarından biri. Ve bu denli öne çıkmış, bu ölçüde başarılı olmuş birçok yazarda olduğu gibi, onun eserlerinde de sosyolojik, psikolojik ve tarihsel bir arka plan bulmak, arkeolojik bir kazı yapmak kadar kıymetli olabiliyor. Nasıl ki Tanzimatçıların eserlerinde dönemin ahlaki kaygılarını gözlemliyorsak, bu kitaplarda da dönem Avrupa’sının arka planına ulaşıyoruz.

Christie’nin en ünlü kitabı On Küçük Zenci ya da On Kişiydiler, bunu gözlemlemek açısından oldukça önemli bir örnek. Bu kitapta bir adaya davet edilen on kişinin, ulaştıkları evde ev sahiplerini bulamamalarıyla başlayan bir hikaye vardır. Davet edilenler esasen ‘kötücül’ kimselerdir ve oraya bir amaç için çağrılırlar. Evin duvarlarında asılı duran On Küçük Zenci adlı bir tekerlemeyle başlarına nelerin geleceği az çok sezdirilir. İşte burada kullanılan bu tekerleme esasen Agatha Christie’nin değil, dönemin popüler kültürünün anonim bir ürünüdür. Hatta tekerlemenin son kısmında tek başına kalan kişi artık bir zenci değil, Kızılderili olarak belirtilir.

Yanlış ve zarar verici

ABD özelinde hem siyahların hem de yerlilerin ne ölçüde soykırımlara ve zulme uğradıklarını biliyoruz. Bu kitabın oradaki baskılarında bu ifadeleri kullanmamak, belki bir iyi niyet göstergesi sayılabilir. Fakat yine de başta söylediğime geri dönerek, bu uygulamanın son derece yanlış hatta zarar verici olduğunu belirtmem gerek. Çünkü günümüzde böylesi bir eseri okuyan kişiden, geçmişteki zihniyetleri öğrenmemesini istemekten başka bir mantığı yok bunun. Tam tersine, ilerlemeye ve ‘aydınlanmaya’ inanıyorsanız eğer, bu korkunç ya da utanç verici bulduğunuz ifadeleri yeni nesillerin görmesini istemelisiniz ki insanlığın nerelerden bugünlere ulaştığını bilip daha çok çalışsınlar!

Geçmişe dönüp baktığımızda, bugünün hassasiyet eleğinden geçebilecek neredeyse hiçbir yazar ya da düşünür bulunmuyor. Uzak geçmişe gitmeye gerek bile yok, halihazırda epeyce sevip sahiplendiğimiz ‘solcu’ kimlikler de dahil buna. Filmlerinde şiddetin, cinayetin, mafyacılığın kol gezdiği sinemacılarımızın filmin yeniden çekmeye kalkmak yerine, onların bıraktığı yerde kalmadığımızı ve bugün geldiğimiz noktada onları dahi eleştirebildiğimizi ifade etmek daha doğru ve ilerletici bir tutum.

Belki de yayıncının ufak sinsi planı

Agatha Christie meselesinde ise kimbilir, belki yeni bir baskı ve satış heyecanı var, belki de yayıncının ufak bir sinsi planı. Yeniden yazılan bu eserlerde telif süreci nasıl işleyecek ya da yayıncının daha çok söz hakkı olacak mı, buralara bakmak lazım. Böylesi plastik endişelerin arkasında hep bir gizli plan hissetmişimdir, bu konuda da böyle düşünmekten kendimi alabilmiş değilim.

Amaç ne olursa olsun, yapılması gereken Agatha Christie’yi ya da benzer yazarları ‘ehlileştirmek’ değil; gerekiyorsa ve gerçekten bu kadar hassassanız, tarihten silmek olmalı. Çağdaşlarına oranla böylesi ifadeleri bariz şekilde fazla kullanmış birini, yalnızca yazdıklarından keyif alarak okumayı beceremiyorsanız, belki de okumamalısınız. Çünkü belki de o, tarihe geçmesi gereken biri değildir. Her ne kadar geçmişte yaşamış birinin ‘iptal kültürüne’ dahil edilmemesi gerektiğini savunsam da, onun ifadelerini törpülemekten çok daha samimi bir yaklaşım bu.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.