İçeriden bakmak: İhlalin, rüşvetin, talanın ibret hali

Dosya Haberleri —

cezaevi/foto:freepik

cezaevi/foto:freepik

  • Hapishanelere bir de içeriden bakmak gerekir.” Bu cümle, tutukluluğum boyunca aklımdan hiç çıkmadı. Ben de cezaevinde geçirdiğim her günü dikkatle izlemeye ve elimden geldiğince not almaya çalıştım.
  • Bu dosyada, yaklaşık 8 ay tutuklu kaldığım Eskişehir H-Tipi Kapalı Cezaevi'ne dair gözlemlerimi ve mahpuslarla yaptığım görüşmeleri aktaracağım. Türkiye’deki cezaevi sisteminin nasıl işlediğini göstermek için, bu cezaevi örneği üzerinden içerideki yaşamı anlatmaya çalışacağım.

MİHEME PORGEBOL

Bugüne kadar hapishanelerle ilgili birçok haber ve röportaj yaptım. Aile geçmişim ve Kürt toplumunun yaşadığı gerçeklikler nedeniyle cezaevleri hep gündemimdeydi. Ancak bu ilgim, hep dışarıdan bir gözle sınırlı kaldı. Bu da cezaevi sistemini tam olarak kavramamı zorlaştırıyordu.

29 Kasım 2024’te tutuklandım. Tutuklandıktan sonra, uzun süredir içeride olan bir arkadaşım bana gönderdiği mektupta şöyle yazdı: “Hapishanelere bir de içeriden bakmak gerekir.” Bu cümle, tutukluluğum boyunca aklımdan hiç çıkmadı. Ben de cezaevinde geçirdiğim her günü dikkatle izlemeye ve elimden geldiğince not almaya çalıştım. Çünkü içeride yaşananları içeriden görmek, hem cezaevlerinin işleyişini hem de mahpusların yaşadığı koşulları daha iyi anlamaya yardımcı oluyor.

Bu dosyada, yaklaşık 8 ay tutuklu kaldığım Eskişehir H-Tipi Kapalı Cezaevi'ne dair gözlemlerimi ve mahpuslarla yaptığım görüşmeleri aktaracağım. Türkiye’deki cezaevi sisteminin nasıl işlediğini göstermek için, bu cezaevi örneği üzerinden içerideki yaşamı anlatmaya çalışacağım.

Eskişehir H Tipi Cezaevi

Hücrede uyuşturucu

Tutuklama kararından önce Eskişehir L-Tipi Kapalı Cezaevi’ne oradan da gerekçesiz bir şekilde Eskişehir H-Tipi’ne nakledildim. Cezaevine giriş sürecinin rutini olarak ilk geceyi hücrede geçirdim. Buraya getirildiğim sırada hücrenin içine hızlıca göz gezdirdim. İçeride üst üste yığılmış çöplerin yanında, iki pet şişenin basitçe iç içe geçirilmesiyle yapılmış bir düzenek gördüm. Bu düzenek, uyuşturucu kullanıcıları arasında Bong diye adlandırılan gerecin pet şişelerle yapılmış basit haliydi. Lavabo evyesinde ise uyuşturucu maddesine karıştırılmak üzere kırılmış sigaraların izmaritleri bulunuyordu. Gardiyana üzerime kalmaması için bunları almaları gerektiğini söylediğimde sanki cezaevinde uyuşturucu bulunması sıradan, olağan bir şeymiş gibi, yerdeki düzeneği alıp dışarı attı, izmaritleri de çöpe atabileceğimi söyledi, sonra kapıyı kapattı ve gitti.

Avukat görüş alanında volta

H-Tipi’ne getirildiğim gün, mahkum kabul işlemlerinin tamamlanmasını beklerken bir grup mahpusun hastaneden getirilişine tanık oldum. Gardiyanlarla mahpuslar arasındaki samimiyet ilgimi çekti. Özellikle A. isimli yabancı mahpusa gösterilen anlayış dikkat çekiciydi. A.’yı bir hafta sonra avukat görüşü sırasında gördüm. Mahpuslar havasız kabinlerde avukatlarıyla görüşürken A., mahkumların bir başlarına bulunamayacakları koridorlarda volta atıyordu. Avukatıma sordum, “Bir mahpusun avukat görüş alanında volta atması mümkün mü?” diye, “Yok” dedi. Çok sonra, adli mahpuslardan öğrendiğim kadarıyla bu kişi büyük bir dolandırıcılık suçlamasından ötürü içerideydi ve personel tarafından iltimas görüyordu.

Avukat görüş yerleri

Peygamberlerle konuşan mahpus

Hapishane, daha doğrusu kapatılarak cezalandırma, kişilerin fiziki eylem gücü ve olanaklarını kısıtlamak üzerine kurulu gibi görünse de aslında bu mekanın Türkiye’de bir laboratuvar gibi faaliyet gösterdiğini söylemek yanlış olmaz. Belden aşağısı tutmayan 80 yaş üstü hasta mahpuslar, eli kolu olmayan insanlar, haftada 3-4 günü hastanede geçirenler bir kenara Eskişehir H-Tipi Kapalı Cezaevi mahkum profiliyle adeta bir akıl hastanesini andırıyor. Burada, Kur’an yaktığı iddiasıyla içeride tutulan E.’den bahsetmek istiyorum.

E. gece gündüz, saat fark etmeksizin avazı çıktığı kadar bağırıyordu. Kulak kabarttığınızda ezan, kelime-i şehadet, salavat ve besmele gibi dini kalıplardan ezberlediği birkaç Arapça sözcüğü sürekli olarak tekrar ettiğini anlayabiliyordunuz. Onunla komşu hücredeki bir tutsağın aktarımına göre E., bağırmadığı zamanlarda da kendi kendine konuşuyordu.

- “Ne diyor?”

- “Ne diyecek, saçmalıyor. Muhammed, Ali, İsa ve Musa’yla konuşuyor. Onlara emirler veriyor. Kendini, haşa, Allah sanıyor.”

Komşusu ayrıca, E.’nin haftada en az bir defa hücresinden alınıp gardiyanlar tarafından saatlerce dövüldüğünü öne sürüyor.

- “Peki bu dayak sürekli mi?”

- “Evet, hemen hemen her hafta. Zaten onlar alıp dövmese bizimki kafasını duvarlara vurup yüzünü gözünü patlatıyor.”

Bir süre sonra E.’nin sesi kesildi, ne oldu bilmiyorum.

 

Hala ilaçlarını bekliyordu

Hapishane, E. gibi cezai ehliyeti olmayan hastalarla dolu. Bunlardan biri de F. Bu mahpus, işlediği cinayet nedeniyle 17 yıldır içeride ve infazını bitirmek üzereydi. Okuma yazma bilmeyen, nevroz teşhisi konmuş biri. Tahliyesine az bir süre kala arkadaşlarının desteğiyle dışarıya bir mektup gönderiyor. Bu mektupta muhatabını ölümle tehdit ediyor ve onu nasıl öldüreceğini detaylarıyla anlatıyor. Hapishane yönetimi bu mektup üzerine F.’nin infaz süresini uzatıyor. Burada şu soruyu sormak gerektiğini düşünüyorum: 17 yıldır içeride olan biri, tahliyesi bu kadar yakınken böyle bir mektubun nelere sebep olacağını bilmiyor mu? Eğer biliyorsa bu kişinin tahliye olmak istemediği söylenebilir. Eğer bilmiyorsa, bu kişinin idrak kapasitesi göz önünde bulundurularak cezai ehliyeti gözden geçirilmeli ve ciddi bir tedaviye tabi tutulmalıdır. F.’ye bizzat sordum:

- “Neden sonunu düşünmediğin şeyler yapıyorsun.”

- “Ya gardaşım dayanamıyorum. İnsanlar çok bozuk.”

- “Bazen sakinsin bazen gergin. E bir şey de yok hücrende, neye geriliyorsun durduk yere.”

- “İlaçlarımı verdiklerinde rahatlıyorum. Kafam boşalıyor. Keyiflerine göre bazen veriyorlar bazen vermiyorlar ilaçları.”

F.’nin Haziran’da tahliye olması gerekiyordu. 8 Temmuz’da tahliye olduğumda o hala içerideydi, ilaçlarını bekliyordu.

Hücredeki yaratık

E. ve F. bu hale nasıl ve ne zaman geldiler ya da zaten hep bu haldeler miydi bilmiyorum, fakat Y.’nin akıl sağlığını içeride yitirdiğini düşünüyorum. Y., tutukluluğumun üçüncü ayında üst katımızdaki hücreye başka bir cezaevinden getirildi. Bu adam bir kadın katili. Bu yüzden de hem ailesi hem de çevresi tarafından terk edilmiş. Bir gün dört adıma beş adımlık havalandırmamızda volta atarken ürkütücü sesler duydum. Önce bir mahpusun yüksek sesle film izliyor olabileceğini düşündüm, ama öyle olmadığını anlamak çok uzun sürmedi. Fantastik bir yaratığın sesini andırıyordu. Yüzüklerin Efendisi’ni izleyenler Gollum’un kendiyle konuşmalarını hatırlayacaktır, Y.’nin hücresinden gelen sesler de işte böyle seslerdi. Kendi kendine konuşuyor, bir şeylere kızıyor, bazen gülüyor, bazen ağlıyordu. Bir süre sonra Y. ile diyalog kurmaya başladım. Sürekli olarak cezaevi idaresinden şikayet ediyordu. “Bütün bu şikayet ve ihlalleri bana yazmak ister misin?” diye sorum. Sevinerek kabul etti ve yazdı.

Parası olan rahat yatar

Y.’nin yazdıkları şunlardı: ''Merhabalar. Ben Y. A. Bu cezaevine 17.12.2024’te geldim ve görmediğim kötü muamele kalmadı. Eşyalarımı benden zorla aldılar, kimini çöpe attılar kimini de kendileri kullanmak üzere aldılar. Bir buçuk ay boyunca yalvar yakar dilekçeler yazdım, ancak öyle tırnak makasımı ve birkaç eşyamı alabildim. ‘Neden böyle yapıyorsunuz?’ dediğimde, ‘Senin sesin çok çıkıyor. Senin için iyi olmaz’ deyip tehdit ettiler. Zor bela müdüre çıktım. Müdür de bana ‘iftiracı’ dedi, ‘Benim memurum öyle yapmaz. Sen hiçbir zaman dilekçe yazmamışsın’ dedi. Karşılık olarak ‘Müdürüm yapmayın. Ben çok fakirim. Dilekçe kağıtlarını bile arkadaşlar verdi de öyle yazabildim. Arkadaşlar benim tanığımdır’ dedim. ‘Arkadaşların da sen de burada suçlu olarak bulunuyorsunuz. Size mi inanacağız?’ dedi. Eşyalarımı vermedikleri için aylarca banyo yapamadım. Temizlik malzemem yoktu. Çok tanığım var, pis giysilerle ve pis vücudumla namaz kıldım. Allah’a sığındım, ağladım. Gerçeğim budur, herkes şahit.

Çeşitli hastalıklarım var. Kalp hastasıyım, akciğer hastasıyım, egzama hastasıyım. İlaçlarımı vermediler. Muayeneye çıkarmadılar. ‘Neden bana işkence yapıyorsunuz? Bu hastaya eziyettir’ dedim, yine beni ölümle tehdit ettiler. Bana ‘Parası olan rahat yatar bu cezaevinde. İstediğin yere şikayet et, sana kim inanır?’ deyip yazdığım şikayet dilekçelerini göndermediler. Üstüne bir de hücre cezası verdiler. 8-9 defa disiplin hücre cezası verdiler. İnfaz Hakimliğine şikayet ve itiraz dilekçeleri yazdım, göndermediler. Bu cezaevine gelmeden önce bir tek disiplin cezam yoktu, bakabilirsiniz.

Suçu duyurana soruşturma...

Hasımdan ceza kararı

CİSST adlı dernekten bana yardımcı olan avukatlara mektup yazdım, göndermediler. Bu avukat arkadaşlar insanlık namına bana pul ve kağıt gönderiyorlardı. Benim kimim kimsem yok. Çok fakirim. Müdür R. A. bana ‘İntihar et, kurtul’ dedi. Vallahi de billahi de ben bu R.A ile diğer müdür ve baş memurların bana yaptığı kötülükleri, işkenceleri, küfürleri ve anayasal haklarımdan mahrum etmelerini yazdım. Bunları yazdığım için bana defalarca hücre cezaları verdiler. Bir arkadaşımın yardımıyla olayı Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğüne bildirdim. Tevkif Evleri bunun üzerine talimat verdi. Ben ve bu kişilerin kaydı ‘hasım’ olarak yapıldı. Resmen hasmım olarak kaydı bulunan bu kişileri disiplin kuruluna başkan ve üye yaparak yine bana hücre cezası verdiler. Bu suçtur. Hasmım olan insanlar nasıl disiplin kuruluna başkan ve üye olup hakkımda karar verirler?

Resmi belgede sahtecilik

Ayrıca Eskişehir Cumhuriyet Savcılığı’na gerçeğe aykırı bilgi vermişler. Soruşturmayı kapatmak için kandırmışlar. Güya bana temizlik malzemesi vermişler ama vermediler. Şahitlerim var. Benim yerime ‘Temizlik malzemesi aldım’ yazıp imzamı atmışlar. Revire, doktora çıkmadığım halde ‘Çıktı, muayene oldu, ilaçlarını aldı’ demiş, öyle göstermişler. Hepsi yalan. Resmi belgede sahtecilik yaparak savcılığa cevaplar yazmışlar. Savcı da inanmış. Beni çağırmadan şikayetlerim hakkında takipsizlik kararı vermişler. Ve şu an benim paramı gasp ettiler. Bayramdan beri ihtiyaçlarımı alamıyorum. Bu parayı zaten dışarıdan bir hayırsever bana bağış yaptı. Yalan mı yoksa doğru mu bilmiyorum ama bir memur ‘Nakil için kesildi paran’ dedi. Oysa ben nakil istemedim. Benim adıma dilekçe mi yazdılar, genel müdürlüğü mü kandırdılar, bilmiyorum.

‘Bizler birbirimizi iyi tanırız’

Cezaevine ilk geldiğim esnada beni dövmeye kalktılar. ‘Niye geldin buraya?’ dediler. Yalvardım, ‘Ben kalp hastasıyım, kriz geçirebilirim’ dedim de öyle durdular. Ama çok pis küfürler ettiler. Günlerce ağladım, intiharı düşündüm. Rabbim şahittir. Çok korkuyorum, ölüm tehdidinde bulunuyorlar. ‘Başka cezaevinde de müdür arkadaşlarımın eline düşeceksin. Orada da seni bekleyen işkenceler var. Bizler birbirimizi iyi tanırız’ dediler. Ayrıca bu cezaevinde rüşvet olayları da vardır. Bunlar örgütsel olarak faaliyet yapıyorlar. Görevden alınanlar var. Anlatmaya hazırım.”

‘Yok mu bir tanıdığın?’

Bana yaptığı bu aktarımdan birkaç gün sonra Y.A.’nın hücresi boşaltıldı. Nereye götürüldüğünü öğrenemedim. Ancak rüşvet ve örgütlü suç iddialarına dair merakımı bastıramadım. Bu konuyu başka mahpuslara sordum. A. A. adlı mahpus yanıt verdi. A. A., organize suç örgütü kategorisinde 42 yıl hapse çarptırılan ve 8 yıldır yatan bir mahpus. Eskişehir H-Tipi Kapalı Cezaevi’nde yaşadıklarını 16 Nisan 2025 tarihli bir mektupta anlattı: “21.06.2019 tarihinde kendi rızam dışında zorunlu olarak şu an bulunduğum kurum olan Eskişehir H Tipi Kapalı Cezaevi’ne getirildim. Burada hakkını arayanlar suçlu, haksızlık yapanlar ise her koşulda haklı olabiliyor. Örneğin, neredeyse her koğuşta idarenin belirlediği koğuş sorumluları var. İdareye karşı senin adına konuşan, idarenin senin yerine onları dinlediği bir düzen var. Örgütlü bir şekilde, herkes çıkar peşinde adaletsizlik yapmakta. En alttan başlamak gerekirse, yemeklerin paraları bizden kesilecek olmasına rağmen yemekler hem çok az hem çok kötü hem de adaletsiz dağıtılıyor. Gelen karavanaların boşunu verirken içine paket sigara koyan koğuşlara fazla yemek giderken sigara koymayan koğuşlara iki kaşık yemek gidiyor. İdare bunu biliyor ama göz yumuyor. Bu göz yumduğu işçiler de [yemek dağıtımı işçiler tarafından yapılıyor] memurların yaptıklarına göz yumuyor. Mesela spora, sahaya çıkmak bile ayrıcalığı olanlara göre düzenleniyor. Rüşvet verenler istedikleri saatte çıkarken ve uzun süre kalırken rüşvet vermeyenler sabah 9’da, en erken saate yazılıyor ve yarım saatte geri getiriliyorlar.

A.A.'nın yanıtları

Örgütlü baskı ve işkence

Memurların kötü muamelesi, kötü ve küfürlü konuşmaları, hareketleri, hak arama imkanlarını törpülese de vazgeçmeyip şikayette bulunmak istiyorsun, dilekçeni çıkış yapmıyorlar. Veya dilekçeni görenler örgütlü şekilde baskı ve işkence yapıyorlar. Şikayet dilekçesinden soruşturma açıp disiplin cezası veriyorlar. Sadece şikayet ettin diye seni koğuşundan alıp ‘idare koğuşu’ denilen, kendi kontrollerindeki koğuşa verip oradaki insanlarla parana çökme, yerde yatırma, itip kakma ve hatta dayak atma gibi şekillerde cezalandırıyorlar. Ama bir başmemuru bağlarsan, rüşvet verirsen hemen sana koğuş açıyorlar. İstediğin insanı da yanına veriyorlar.

Bir yılda bir kargo

Kargo almak veya göndermekle ilgili oturmuş bir düzen de yok. Kışın kışlık eşya göndermiş olan ailemin kargosunu tam 4 ay sonra bana teslim ettiler ama artık kış geçmişti. Üzerime büyük gelen eşyayı değişime göndermek için yaklaşık 20 kez dilekçe yazdım, en sonunda birisi geldi ve ayda bir kez kargo gönderebileceğimi söyledi. Bu konuşmadan 2 ay sonra, yani toplamda 3 ay geçtikten sonra ancak kargomu gönderebildim. Değişimin yapılıp geri gelmesi 1 yılı buldu. Üzerine kargocu memurdan yediğim saçma azarlar da cabası kaldı. Yani görevi işi kolaylaştırmak olan bu insanlar sadece uyumak, çay kahve içip laklak yapıp evine gitmek, mahkumun işini görmeden maaşını almak peşindeler.

Topladıklarını geri satıyorlar

İdare, yasak olan kapüşonlu eşya, metal cımbız, burun kıl alma makinesi vb. şeyleri işçi hükümlü vasıtasıyla para ile sattırıyor. Yaklaşık 6 ay önce birçok koğuşa girip ‘Kişi başı 30 parça eşya bırakılacak, gerisi toplanacak’ dediler. ‘Her koğuşta toplam 2 adet kova kalacak’ dediler. Cezaevinde bulunan ayrıcalıklı koğuşlar harici herkesin eşyalarını topladılar. Şimdi parayla geri satıyorlar. Bazı koğuşlara [arama için] hiç girilmedi bile. Kısacası kişiye göre, paraya göre muamele ediliyor. Tekli odaların tuvalet kapısı dahi yok. Hücreden beter haldeler. Tuvalet ile yattığın yeri ayıran bele kadar bir duvar var sadece. Camlar kırık halde. Camların önünde üç kat demir gözenekli parmaklıklar var ve neredeyse hiç hava girmiyor içeriye. Normalde [günde] bir saat bahçe hakkı varken havalandırmaya yarım saat çıkarıyorlar. Çoğu zaman dilekçelere cevap vermeyerek psikolojik baskı ile hakkını aramanı engelliyorlar. Allah bunların belasını versin.”

Suçu duyurana soruşturma

Hem A. A. hem de Y. A.’nın mektuplarda belirttiği rüşvet ve örgütlü suçlara dönük şikayetler hapishanedeki birçok mahpusun ortak derdi. Yine mektuplarda belirtildiği üzere bu şikayetler resmi makamlara ulaştığında şikayetçi olan mahpus hakkında disiplin soruşturması başlatılıyor ve bu soruşturma çoğunlukla cezayla sonuçlanıyor. Bir örnek: Hükümlü A. hakkında, Eskişehir Cumhuriyet Başsavcılığına yazdığı dilekçesiyle kurum müdürleri, infaz koruma başmemurları ve infaz koruma memurlarının örgütlü bir şekilde çıkar sağlamak amacıyla hareket ettiklerine, rüşvet aldıklarına ve rüşvet karşılığı mahkumlar arasında ayrımcılık yapıldığına ve kurum içerisinde yolsuzluk yapıldığına dair şikayeti üzerine disiplin soruşturması başlatıldı. Suçu şikayet eden mahkum 11 günlük disiplin cezasıyla karşı karşıya bırakıldı.

Tüm bunlar ve çok daha fazlasıyla Eskişehir H-Tipi Kapalı Cezaevi, Türkiye’de hapishane rejiminin nasıl işlediğinin ve infaz kanununa dayanarak toplumdan koparılmış kişilerin keyfi muamelelerle nasıl insanlık dışı uygulamalara maruz bırakıldığının çok açık bir örneğini sunuyor.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.