İşkence yaptılar, direndim; vurdular, ben de vurdum

Dosya Haberleri —

EZIDI SENGAL DIRENIS

EZIDI SENGAL DIRENIS

  • İşkence yaparlardı ama ben direnirdim. Onlar bana vurduklarında ben de onlara vururdum. Hep kaçmak için çabaladım ama hiçbir yol bulamadım. Kaldığım evde iki kadın ve bir erkek DAİŞ’li vardı, nefes almama bile izin vermiyorlardı.

ROJBÎN DENİZ /JINHA / ŞENGAL

 

Ezda, “Kopmam” dediği annesinden zorla koparıldı ve Şengal’den alınıp dipsiz bir karanlığa bırakıldı. Anlatmaya devam ediyor:

“DAİŞ’liler elimize kelepçe vurdu. Sonra beni ve iki ablamı saçlarımızdan sürükleyerek götürdüler. Annem arkadan ağıtlar yakmaya başladı. Ben ve ablamı aynı yere, diğer ablamı başka yere götürdüler ve onu bir daha görmedim. Bizi annemden ayırdıktan sonra başka bir yere götürdüler. Bir odaya attılar. Orada başka Êzîdî kızları da vardı. Sonra odaya DAİŞ’liler doluştu. Her biri kendisine bir kız seçiyordu, pazardan koyun seçer gibi. Beni ve ablamı da seçtiler. Bizi başka yere götüreceklerini sandık. Öyle olmadı; orada bize, hepimize tecavüz ettiler.

Ben daha 13 yaşındayım. Bedenim körpeydi, bu beden çocuk oyunları dışında başka bir şey görmemişti. DAİŞ’liler bana dokunduğunda tiksindim, tüm dünyadan nefret ettim. Ruhumu sıkıca tuttum. O binanın tüm duvarlarına bizim çığlıklarımız çarpıyordu. Saatlerce bize tecavüz ettiler. Hayvanlar gibi diyeceğim ama hayvanlara hakaret olacak.

İnsanlık o gün vicdan sınavından geçemedi. O odada bize yapılan işkence ve tecavüzler karşısında tüm insanlık sınıfta kaldı. Ben bu dünyanın bir vicdanı olduğuna inanmıyorum.

Bizi kaç gün orada tuttular. O oda mezbahaydı, işkence ve insanlığın onuruna tecavüzlerin yapıldığı yerdi. Orada ben ve ablam birlikteydik. Benim için tek iyi olan şey oydu, ablam benim için bir teselliydi. İkimiz sürekli konuşuyorduk. Bize ne olacağını ve belki de hiç kurtulamayacağımızı konuşuyorduk.  ‘Bize tecavüz ederek bizi kırmak istiyorlar ama biz hiç kırılmayacağız’ derdik. Ben ve ablam orada birbirimize söz verdik: Ne olursa olsun ruhumuzu, onurumuzu kırmalarına izin vermeyeceğiz.”

 

‘Musullu DAİŞ’liye satıldım’

Ezda, hayatının en ağır dönemecini yaşamıştı. Onu daha ağır günlerin beklediğini biliyordu. Ne olursa olsun boyun eğmeyecekti. Bedeni paramparça yapılsa bile boyun eğmeyecek, ona yapılacak her şey zor sopasının gölgesinde olacaktı. Ezda, ölmekle kalmak arasında durduğu çizgide bir seçim yapmıştı; yaşamak da ölmek de direnerek olacaktı. O da öyle yapıyor ve hayatının tek gerekçesi olan direncine sarılıyor:

“Beni ve ablamı aslen Musullu olan DAİŞ’lilere sattılar. Beni sattıkları DAİŞ’li, beni yanında kısa tuttu ve sonra bir başka Musullu DAİŞ’liye sattı. Ablamı da sattıkları DAİŞ’linin evi, benim ikinci satıldığım eve yakın bir yerdeydi. Onu bir kere tesadüfen görmüştüm. Onun dışında hiç görmedim ama yakınımda olduğunu bilmek iyi geliyordu, yalnız olmadığım hissi veriyordu.

Beni sattıkları DAİŞ’linin ismi Garaj’dı. İki eşi vardı. Beni de hem hizmetçi hem de cariye olarak kendine götürmüştü. Aslında onların elinde rehineydim, evlerinde tutuklu gibiydim. Dışarı çıkmam yasaktı, etraftan birileriyle konuşmam yasaktı. Dışarı çıktığımda birilerini yanıma veriyorlardı ve üzerime Xisap, yani kara çarşaf giydiriyorlardı. Evdeki diğer DAİŞ’li kadınlar ve Garaj bana şiddet uyguluyordu. Bana ve diğer tüm Êzîdîlere dayattıkları, inancımızı değiştirmemizdi. Bana Kuran okumayı, namaz kılmayı ve oruç tutmayı dayatıyorlardı ama ben hiçbirini kabul etmedim. Kabul etmediğim için bana her şeyi yapıyorlardı. Bedenimde hala o işkencelerden kalma izler var.” 

 

Bir cehennemi yaşar gibi

Ezda, elbisesinin uzandığı yeri sıyırıyor ve bileğindeki izleri gösteriyor. Bileklerine kelepçeleri öyle sıkı bağlamışlar ki derisi yüzülmüş, kelepçenin altında olan etleri erimiş, bileğinde kelepçelerin demir halkalarından izler kalmış.

Ezda, bütün bunları anlatırken direncinden hiçbir şey kaybetmemişti. Zalimlere, tecavüzcülere inat ayakta kalmış, hiç boynunu eğmemiş. Gözlerimizin içine bakarak devam ediyor:

“İşkence yaparlardı ama ben direnirdim. Onlar bana vurduklarında ben de onlara vururdum. Bana ara sıra telefon veriyorlardı, ‘Ailenle konuş’ diyorlardı. Ailemden ferman öncesi evlenen ablam kalmıştı, onu arıyordum. Ben Kurmancî konuşuyordum, onlar da sesimi kaydediyorlardı, sonra ne konuştuğumu anlamak için çeviriyorlardı. Birkaç kez telefon verdiler.

Hep kaçmak için çabaladım ama hiçbir yol bulamadım. Kaldığım evde iki kadın ve bir erkek DAİŞ’li vardı ve onların yoğun baskısı altındaydım. Nefes almama bile izin vermiyorlardı. Bana en çok Garaj ve Maha adındaki DAİŞ’li kadın işkence yapardı. Adam, eşlerinin gözü önünde bana tecavüz ediyordu. O DAİŞ’li kadınlar bunu çok normal görüyordu. Garaj, canı her istediğinde bana tecavüz ediyordu. Orada her günüm cehennem gibiydi. Bu dünyayı bir cehennemi yaşar gibi yaşıyordum.”

 

‘İnancımıza sıkıca sarılarak’

İnancını bırakmayan, her anında onu yaşatan Ezda, DAİŞ’in elinde inancına öyle sarılıyor ki, inancı onu hiç yalnız bırakmıyor:

“Ben inancımı bıraksaydım, bir kadın olarak yaşayamazdım. Benim kadın ruhum ve duygum, gücünü inancımdan alıyor. Üç yıl boyunca, orada yaşadığım her şeye rağmen, beni ayakta tutan inancımdı. Biz Êzîdîler, 74 ferman yaşadık, bizden kopanlar oldu ama biz özümüzden kopmadık. Yıllarca inancımıza sıkıca sarılarak yaşadık. 74. Ferman’ı yaşadığımda kendimi Êzîdîlerin yaşadığı tüm fermanların içinde buldum. DAİŞ’liler İslamiyet’i kendi emelleri için kullandı ve biz Êzîdî kadınları artık İslamiyet’e başka bir gözle bakıyoruz. Beni götürdükleri yerde DAİŞ’liler, kardeşinin eşine, kız kardeşine, bir aile bağı olsa bile tecavüz ediyorlardı. İslamiyet eğer buysa, o zaman bu İslamiyet’i yaşayanların çivisi çıkmıştır. Hiçbir dinde bir insan zorla inancından koparılmaz. Hiçbir inanç, ‘Git günahsız insanları öldür’ demez. DAİŞ’liler bu dünyayı cehenneme dönüştürenlerdi. Onlar da kendi aralarında konuşurken öyle güçlü bir inanca sahip değillerdi. Çok fazla yalan söylüyorlardı. Doğru olmadığını bilmelerine rağmen birbirlerinin gözlerinin içine bakarak yalan söylüyorlardı.

Bize eğitim vermek ve zorla Müslüman yapmak istediler. Ben İslamiyet’i merak ettim, bir din nasıl bu kadar acımasız olur, aklım almıyordu. Orada gördüğüm bir şeyhe İslamiyet’i sordum, ‘Bana anlatır mısın’ dedim. Anlattığı tek şey, ‘İslamiyet’ten olmayanların kafası kesilmeli, İslamiyet’e inanmayanlar kafirdir, bu dünyada kafirler ölüme mahkûm edilir’ cümleleriydi. Bana yaptıkları bütün zora rağmen Kuran’ı, namazı ve oruç tutmayı öğrenmedim. Ezdalığa sıkıca sarıldım. İnancım olmadan bir saniye yaşamadım. Beni ayakta tutan o oldu.” 

 

DAİŞ’ten yaralı kurtuluş

Musul’daki üç yılın sonunda Iraklı güçler, Musul’a bir operasyon başlattı. Ezda, nasıl kurtulduğunu da anlattı:

“Bu operasyona ben çok sevindim, kurtulmamız için bir umuttu. Her yer bombalanıyordu. Mermi sesleri, çatışmalar çok yoğundu. DAİŞ’liler bizi, rehin alınan tüm Êzîdî kadınları, evlerde bıraktılar. Bize bomba verdiler ve ‘Kendinizde patlatın’ dediler. Uçaklar benim kaldığım evi vurdu, ev üzerime yıkıldı. Göğsümden yaralandım. Sonra yaralı halimle çıktım. Benim kaldığım evin yanındaki evlerde de iki Êzîdî kız vardı. Onları da aldım. Üzerimizdeki çarşafları attım. Sonra iki kızın elini tutarak Iraklı güçlere doğru yürüdük. Bize suikast silahı ile ateş ediyorlardı. Etrafta DAİŞ’li kadınlar da vardı. O yol güzergahında çok kişiydik ama dağınık gidiyorduk. Onlara, ‘Biz Êzîdî kızlarıyız, bizi vurmayın’ diye bağırıyorduk. Sonra yakınımızda olan DAİŞ’li bir kadın vuruldu. Daha yüksek sesle bağırmaya başladık. Neyse ki sonunda sesimizi duydular ve ateş etmeyi kestiler. Onlara ulaştığımızda artık DAİŞ’lilerin olmadığını bilmek apayrı bir duyguydu.

Bizi önce bir sorgudan geçirdiler, sonra ‘Sizi ailelerinize vereceğiz’ dediler. 3 yıl boyunca bir ablam dışında kimseden haber almamıştım. ‘Seni ailene götüreceğiz’ dediklerinde tuhaf hissettim. ‘Ama ailemden kimse kalmadı’ dedim. Onlar da, ‘Bilmiyoruz, seni kampa götüreceğiz, orada bir akraban vardır, onların yanına gidersin’ dediler. Oraya gittiğimde iki ablam oradaydı. Bir ablam, DAİŞ’lilerin elinde sadece kırk gün kalmıştı, götürdükleri evin balkonundan atlayıp kaçmıştı. Diğer ablam da Iraklıların Musul’a operasyonunda kurtulmuştu. Ben kurtulduktan üç ay sonra annem de kurtuldu. Küçük olan iki erkek kardeşimi DAİŞ’lilerden fidye karşılığında aldık. Dört abim, babam, nenem ve geniş ailemden onlarca kişi, hala DAİŞ’lilerin elinde rehin.”

 

Anladım ki bu dünya…

“Ben DAİŞ’in elinden kurtulduktan sonra Güney Kürdistan’da KDP’nin himayesindeki kamplarda bir süre kaldım. Orada yardım kuruluşları, kampta kalan Êzîdîlere eğitim veriyordu; ben de birkaç gün gittim” diyen Ezda, sonra nasıl yaşama tutunmaya çalıştığını anlatıyor:

“Eğitim konuları, ağırlıkta inanç ve din üzerineydi. İlk günler fark etmedim fakat daha sonra anladım ki bize her gün Hristiyanlığı anlatıyorlardı. ‘İslamiyet kötü, Hristiyanlık iyi’ diyorlardı. Bize anlatılanların arasında Ezdalık yoktu. Biz Êzîdîler olarak değil de başka bir dine yamalanması gereken topluluklar olarak görülüyoruz. Ezdalık yok edilmeye çalışılıyor. O yardım kuruluşunun kampta yaptığı buydu ve bir gün dayanamadım, karşı çıktım. ‘Bizi DAİŞ kaçırdı, her gün işkenceler yaparak kendi dinine geçirmeye çalıştı. Biz direndik, inancımızı bırakmadık. Şimdi siz gelmişsiniz, tatlı bir dille, ‘Gelin Hristiyan olun’ diyorsunuz. Ben sizin ve DAİŞ’in yaklaşımında bir fark göremiyorum. İkisi de inancımızı yok etmek isteyen yaklaşımlar’ dedim ve eğitimlerinden çıktım. Bir daha da o kampta hiçbir eğitime katılmadım. Anladım ki tüm dünya bizim yok olmamızın kararını vermişti.”

 

Direnç dersi, hayat dersi

Ezda ile hikayesinin sonuna geliyoruz. Ezda bize dönerek, “En sonunda beni konuşturdunuz!” diyor. Yaşadıklarını öyle sade, öyle can alıcı anlattı ki, bir süre etkisinden kurtulamadık. Kitaplar yazılsa, belgeseller çekilse, karşılayabilir mi Ezda’nın yüreğinden dökülen sözleri? Direnci, inancı, inadı, özgürlük tutkusu ve köklerine bağlılığı, Ezda’nın o zulüm ve işkence tezgahlarından başı dik çıkmasını sağlamıştı. Şimdi o Ezda, karşımızda duruyordu: Bin yıl yaşamış gibi bilgelikle, soğukkanlılıkla bize direnç dersi, hayat dersi veriyordu.

Biz Ezda’nın sonunda anlatmasına sevindik; o ise anlatmanın, konuşmanın kıymetini biliyor zaten. Anlıyor ki, bütün bu olanlar herkese ulaşmalı. Ezda, yaşadıklarını dünyadan kopuk da ele almıyor. Bizi en çok etkileyen ise tavrı oluyor: Başı dik, asil bir duruş.

Bize hikâyesini anlattığı için Ezda’ya teşekkür ediyoruz; Dayê Koçer ile birlikte bizi kapıya kadar geçiriyor. Dayê Koçer’in ellerinden öpüyor, Ezda’ya sıkıca sarılıyoruz. Bugün başlayan arkadaşlığımız devam etsin istiyoruz. “Asil kadın Ezda” diyoruz, hafiften utanıyor.

 

Ezda’nın son cümleleri

Ezda, sohbetimiz boyunca sürekli, “Ben yaşadıklarım için kendimi suçlamıyoruz, bize bunları yaşatanlar suçludur” diye tekrar ediyordu. İnancına ve toprağına bağlılığı, her sözü ve hâlinden anlaşılıyordu. Biz de Ezda gibi Êzîdî kadınları var oldukça Ezdalık inancının ve bu toprakların asla kimsesiz kalmayacağına inanıyoruz. Êzîdî kadınları, varlıkları ile DAİŞ’e, “İnadına yaşayacağız ve Ezdalığı yaşatacağız” dediler.

Bu cesareti, bağlılığı, inancı ve yurtseverliği, herhalde en iyi Ezda’nın son cümleleri anlatır: “Bütün dünya bizi yok etmek için birleşti ama DAİŞ gibi onlarca çete grubunu da salsalar, bizi kaçırıp lime lime de etseler, inancımızdan vazgeçmeyiz. Bedenime her şeyi yapabilirler ama ruhuma, duygularıma hiçbir şey yapamazlar. Onların elinde olduğum üç yıl içinde ruhumda büyüttüğüm inancımla ilgili bir saniye bile tereddüt yaşamadım. Bunun için çok mutluyum.”

 

KCK, FERMANIN YILDÖNÜMÜNDE AÇIKLAMA YAPTI

Êzîdî kadınları kurtarmaya yeminliyiz

KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanlığı, 3 Ağustos Şengal Fermanı’nın yıldönümüne ilişkin yaptığı açıklamada, “Bir daha fermanların, soykırımların yaşanmaması için ne yapılmalıdır?” diye sordu ve ekledi: “Belçika, Hollanda, Portekiz ve Irak parlamentoları, 3 Ağustos DAİŞ saldırısını ve gerçekleştirilen katliamı soykırım olarak kabul etmiştir. Bu kararlar önemlidir ancak eksik olduğunu da söylememiz gerekir. Bu kararları alanlar, Êzîdîlerin özerkliği için çalışmalıdır.”

“Kaçırılan binlerce Êzîdî kadını, Êzîdîleri özgürleştirme yeminimiz olduğunu bir daha vurguluyoruz” diyen KCK, şu vurguları yaptı:

  • Rêber Apo, DAİŞ saldırmadan kısa bir süre önce Êzidîlere saldırılar olabilir, Êzidîler korunmalıdır perspektifini vermişti. Bunun üzerine 12 kişilik gerilla grubu Şengal’e hareket etmiştir. Bu gerilla grubundan bazıları Şengal’deki KDP’liler tarafından alıkonulmuştur. Diğer gerillalar DAİŞ saldırdığında kısa sürede Şengal’in stratejik noktalarını tutarak Êzidîlerin tümden soykırıma uğratılmasının önüne geçmişlerdir.
  • Eğer 12 gerilla bu soykırım saldırısını önlemişse de binlerce Êzidî genci Derweşe Avdi ruhuyla bu saldırıyı püskürtür, Êzidîleri soykırımdan kurtarırdı. Bu durumdan çıkarılacak sonuç Êzidîlerin özyönetimi ve özsavunması olmadığı için bu soykırımın gerçekleştirildiğidir.
  • Hiç kimse Êzidîler, Rêber Apo’yu niye seviyor, gerillaya niye sempati duyuyorlar diyemez. Rêber Apo tüm siyasi mücadelesi boyunca Êzidîlerin inancıyla ve kimliğiyle özgür olmasını istemiştir. Bu doğrultuda Êzidîlere büyük hizmetler vermiştir. Êzidîlere yönelik önyargının kırılması için büyük çaba sarf etmiştir. 73. ve 74. ferman öncesi de PKK’yi Êzidîlerin korunması konusunda uyarmıştır. Bu nedenle hem Medya Savunma Alanlarından HPG, YJA-STAR gerillaları, hem de Rojava’dan YPG-YPJ savaşçıları Şengal’e koşmuşlar, DAİŞ’e karşı göğüslerini siper etmişlerdir.
  • Gerilla Şengal’i kurtarıp Êzidî gençlerini askeri olarak eğittikten sonra Şengal’den çekilmiştir. Artık Şengal’i Êzidî gençleri savunuyor ve meclisleri ile kendilerini yönetiyorlar. Bundan herkesin memnun olması gerekirken, Kürt düşmanlığında öncü olan Türk devletinin baskısı nedeniyle özyönetimlerini kabul etmemek tarihi bir haksızlık ve vicdansızlıktır.
  • 3 Ağustos Fermanının yıl dönümünde Êzidîleri her zaman sahipleneceğimizin sözünü veriyor; Êzidî kadınlarının intikamının kadın özgürlük çizgisinde Şengal’in demokratik özerkliğe kavuşmasıyla alınacağına inanıyor, tüm insanlığı Êzidî halkına sahiplenmeye, özyönetim ve özsavunmasını tanımaya çağırıyoruz.”  ANF/BEHDÎNAN

 

1. BÖLÜM 

 

BİTTİ

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.