
Tayyip Erdoğan ve Ulf Kristersson/foto: AFP
İsveç Demokratik Kürt Toplum Merkezi Diplomasi Komisyon Sözcüsü Rıdvan Altun sorularımızı yanıtladı.
- İsveç hükümeti dik durduğunu belirtse de Türkiye’nin NATO üyeliğini onaylaması için adeta Türk Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yalvarıyor, taviz üzerine taviz veriyor. Ancak bundan sonra müzakerelerin Amerika, NATO ve Türkiye arasında yapılma ihtimali daha öne çıkıyor.
- İsveç hükümeti Erdoğan’ın istediği birtakım yeni kanunlar hazırlıyor. Mart ayında Meclis'te onaylanması planlanan yeni bir yasa var. Bu yasaya göre ya kurumların, derneklerin finansmanı hedef alınacak. Yine yürüyüşlerde Kürtleri temsil eden bayrakları açanlara soruşturmaya konu edilecek.
ERKAN GÜLBAHÇE
İsveç 200 yıllık bir demokrasi geleneği ve yaşanan savaşlarda tarafsızlık duruşu nedeniyle tüm dünyada saygı gören bir devlet konumundaydı. Zaman zaman despot hükümetlerin ve bu baskıcı devletlerin tutumlarına karşı seslerini yükseltmeleri nedeniyle ezilen halklar tarafından sempatiyle anılıyordu. Ancak Rusya-Ukrayna savaşından sonra NATO’ya üye olmak için başvuruda bulunmasıyla saygınlığını da yitirmeye başladı. NATO üyeliği için Türkiye’nin vetosunu ortadan kaldırmak için son bir yılda 200 yıllık demokrasi geleneğini bir tarafa bırakarak adeta Tayyip Erdoğan hükümetine teslim oldu. İsveç hükümeti Erdoğan’ın istemlerine boyun eğdikçe, Erdoğan da çıtayı daha yükselterek sonu gelmez taleplerde bulunmayı sürdürdü. “Kürt pazarlığı” üzerine şekillenen İsveç-Türkiye görüşmeleri çıkmaza girdi.
İsveç Demokratik Kürt Toplum Merkezi (NCDK) Diplomasi Komisyon Sözcüsü Rıdvan Altun ile İsveç’teki son görüşmeleri, Türkiye ile NATO üyeliği konusunda yapılan pazarlıkları, yeni terör yasasını konuştuk.
İsveç'te 1 Ocak’tan itibaren yeni anti terör yasası uygulanmaya başladı. Yasayla birlikte İsveç’te yaşayan yabancıların özellikle de Kürtlerin hayatında ne değişti?
Yeni yasa genel anlamda devletin sırlarını ifşa etmeye karşın getirilen bir yasa olduğu için Kürtleri çok etkilemedi. Yeni yasa uygulamasından sonra eskiden de olduğu gibi bütün eylem ve etkinliklerimize devam ediyoruz. Herhangi bir kısıtlama ile karşı karşıya gelmedik. Ancak şu anda komisyonlarda tartışılan büyük olasılıkla Mart ayında Meclis'te onaylanması planlanan yeni bir yasa girişimi var. Her şey planlandığı gibi giderse Haziran'da uygulamayı planladıkları yeni yasa terör faaliyetleri, kurumların çalışmaları, kurumların finanslarına yönelik yeni bir yasa olacaktır. Yeni kanun yasallaşırsa direk çalışmalarımızı hedef alacaktır. İsveç Dışişleri Bakanı Tobias Billström Anadolu Ajansı'na verdiği demeçte, “Altıncı aydan sonra Kürt renklerine ve PKK bayraklarının etkinliklerde açılmasına izin vermeyeceğiz” diyor. Billström böyle bir demeç vermediğini, yanlış anlaşıldığını belirtmesine rağmen bu demeç İsveç’te çok tartışıldı ve skandal olarak nitelendirildi. Sol Parti bu demeç üzerine parlamento Hukuk Komisyonu'na şikayette bulundu.
Bu yasa Kürtleri mi hedef alıyor? Sene başında uygulanmaya başlanan söz konusu kanunu genel, yeni çıkarılacak kanunu ise NATO üyeliği konusunda Türkiye ile yapılan müzakereler sonucunda Kürt mücadelesini hedef alan bir kanun diyebilir miyiz?
Aynen öyle. Tobias Billström, AA'ya verdiği mesajda Türk yetkililerine, isteğiniz şekilde Kürt mücadelesi ve PKK ile mücadele etmeye kararlıyız, bunun için yeni kanun üzerinde çalışıyoruz mesajını vermek istiyor. Kamuoyunda yoğun baskı gelince söylediklerinden çark etti. Billström AA'ya verdiği röportaja ilişkin bir videoda yayınladı. Videoya bakıldığında Billström gerçekten de böyle bir mesaj vermiş.
Peki yeni çıkacak terör yasası kapsamı hakkında bir bilgi edindiniz mi, genel anlamda neyi kapsayacak?
Yeni kanunun içeriği konusunda İsveç basınında da haberler çıkmaya başladı. Söylendiği şekilde muhalefet etkili olamaz da kanun dedikleri şekilde çıkarsa şu anda faaliyet yürüten birçok kurumun kapatılma riski var. Yürüyüşlerde Kürtleri temsil eden bayrakları açanlara soruşturmaya konu edilecek. Bayrakların açılmasına müdahale edilecek. Derneklerin finansal kaynaklarına yönelik denetimler olacak. Finansal kaynaklara yasaklar getirilecek. Yani Erdoğan’ın istemi doğrultusunda bir kanun gelecek.
Bu karşı kanunun yasallaşmaması için ne tür çalışmalar yapacaksınız?
Yeni kanunun yasallaşmaması için sivil inisiyatifler oluşturuldu. Bu çerçevede eski bakanların, milletvekillerinin, tanınmış gazetecinin ve birçok Sosyal Demokrat Parti'nin önde gelen politikacıların katıldığı bir seminer gerçekleştirildi. Planlanan yeni yasanın parlamentodan geçmemesi için çalışmanın başlatılması ve bu temelde İsveç’te Kürtlerin haklarının korunması için komitelerin oluşturulması kararlaştırıldı. Özellikle İsveç Sosyal Demokrat Parti, Sol Parti ve diğer bütün muhalif partilerle görüşmelerimiz olacaktır. İktidardaki parti yeni yasayı Meclis’e getirme noktasında tereddütlü davrandığını, kamuoyunda çok ciddi bir tepkiyle karşılaşacağını görüyoruz. Bundan dolayı şimdiden tepkilerin bu kanunun yasallaşmaması noktasında etkili olacağını düşünüyoruz. Yeni çıkacak yasaya karşı kamuoyu, Sosyal Demokrat Parti, Sol Parti ve Yeşiller Partisi’nin karşı duruşunu önemli buluyoruz.
İsveç İstihbarat Teşkilatı’nın (SÄPO) Kürtlere ‘terör’ damgası vurduğu belirtiliyor. Demokratik Kürt Toplum Merkezi (NCDK) yönetiminde sizin de içinde olduğunuz bazı kişileri tek tek çağırıp konuştuğu söyleniyor. SÄPO ne yapmaya çalışıyor?
Aldığımız bilgilere göre hükümet SÄPO’ya görev vererek Kürt politikacılarla görüşüp yeni bir Kürt analizi yapmak istiyor. Kürtlerle ilgili yeni bir görüş çerçevesi oluşturmak istiyorlar. 2017 yılından önce PKK, İsveç güvenlik belgesinde tehdit olarak gösteriyordu. 2017 yılından beri İsveç’in güvenlik tehdidi bölgesinde Kürt örgütleri yer almıyor. Şu anda da Kürtler İsveç güvenlik tehditleri listesinde yer almıyor. Bu durum Türk devletinin hoşuna gitmemiş olsa gerek 2018 yılından beri SÄPO ile geliştirdikleri ilişki ile Kürtlerin üzerinde baskı oluşturarak Kürtleri kriminalize göstermek istiyorlar. SÄPO’nun Kürtlere yönelmesinin ikinci bir nedeni de Türk devletine "Bakın biz Kürtleri rahat bırakmıyoruz. Kürtleri devletinde tutuyoruz sürekli onlara baskı uyguluyoruz” mesajı vermek istiyorlar.
SÄPO sizin de içinde olduğunuz bazı yöneticilerle görüştü. Sizinle ne konuştu?
SÄPO sizin üç dört aydan beri NCDK yöneticileriyle yüz yüze veya telefonla görüşerek ne düşündüklerini ve bundan sonra ne yapmak istedikleri yönünde sorular soruyorlar. “Kanunlar değişiyor siz ne yapacaksınız? Yeni çıkan kanun hakkında ne düşünüyorsunuz? Biz sizi Türkiye'ye teslim edersek ne yapacaksınız? Kendinizi nasıl finanse ediyorsunuz?” gibi sorular sorarak bir anlamda Kürtlerin nabzını ölçmeye çalışıyorlar. Kendileriyle yaptığımız görüşmede, NCDK bünyesindeki derneklerin şeffaf ve tamamının kamu yararına çalıştıklarını belirttik. Herhangi bir gizli, saklımızın olmadığını, istenildiği anda denetlenebileceklerini ve bu konuda kapılarımızın herkese açık olduğunu net bir şekilde belirttik. Terörle yakından uzakta herhangi bir ilişkimizin olmadığını vurguladık.
İsveç Başbakanı Ulf Kristersson'un ülkesinin NATO üyeliği için “Türkiye bizim yapamayacağımız ve onlara vermek istemediğimiz şeyleri bizden istiyor” yönünde bir açıklaması oldu. İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliği noktasında Türkiye ile yapılan pazarlıklar ne durumda?
Görüldüğü kadarıyla son süreçte görüşmeler İsveç ile Türkiye'den ziyade Amerika, NATO ve Türkiye arasında gerçekleşiyor. Bahsettiğiniz basın açıklaması yapılırken İsveç başbakanın yanında NATO Genel Sekreteri Stontelberg de vardı. Kristersson, “Kanunlarımız verdiği çerçeveden yapacaklarımızın hepsini yaptık. Ancak Türkiye bizden daha fazlasını istiyor” diyor. Her ne kadar İsveç hükümeti dik durduğunu belirtse de Türkiye’nin NATO üyeliğini onaylaması için adeta Erdoğan’a yalvarıyor, taviz üzerine taviz veriyor. Ki nitekim son olarak baş müzakereci Oscar Stenström, "Böyle gergin bir ortamda pazarlıkların sonuç alınamayacağı, aksine daha zorlaştıracağını düşünüyoruz" diye açıklama yaparak müzakerelerin dondurulduğunu açıkladı.
Baş müzakerecinin Kuran yakma eylemini, Erdoğan’a karşı protesto olaylarını neden göstermesine rağmen asıl nedenin Türkiye ile yapılan pazarlıkta İsveç’i küçük düşürmesi ve daha fazla kamuoyu baskısına maruz kalması müzakereleri bir süreliğine dondurmalarına neden olduğunu düşünüyorum. Türkiye ile İsveç, NATO üyeliği çerçevesinde yaptıkları görüşmeler basınında ve kamuoyunda dalga konusu olmaya başladı. İsveç basınında görüşmelerle ilgili İsveç yetkilileri ile dalga geçen yüzlerce karikatür yayınlandı. Kamuoyu kendi değerlerinin ayaklar altına alındığını, düşünce özgürlüğünün yok edildiğini ve daha fazla aşağılanmaya hak etmediklerini düşünüyor. İsveç yetkilileri aslında kamuoyu baskısına daha fazla dayanamadılar. Bundan sonra artık müzakereler Amerika, NATO ve Türkiye arasında yapılma ihtimali daha yüksek diye düşünüyorum.
Son süreçte NATO üyeliği çerçevesinde İsveç’teki görüşmelerin odağında Kürtler yer alıyor. Yeni hükümet sizinle iletişime geçti mi? Son zamanlarda hükümetle görüşme gerçekleştirdiniz mi?
Daha önce birçok konuda hükümetle görüşüyorduk. Ancak NATO müzakereleri başladığı andan itibaren diyaloğumuz koptu. Biraz da Türkiye’ye bizimle aralarına mesafe koyduklarını göstermek istiyorlar diye düşünüyorum. Oysa hükümette yer alan partilerle geçen Nisan ayına kadar parlamentoda görüşüyor ve birlikte konferanslar düzenliyorduk. Bugün ise bu konuları sadece muhalefetle görüşüyoruz.
İsveç, üç mülteciyi Türkiye teslim etti. Bu istisnai bir durum muydu, yoksa bundan sonra bu tür pratikleri sık sık görecek miyiz?
Erdoğan’ın iadesine istediği listede yer alanların sayısı Türkiye’deki enflasyon gibi sürekli artıyor. İsveç eğer şu anda yürürlükte olan kanunlarını hiçe saymazsa Erdoğan’ın istediği listeye alanların hiçbiri Türkiye iade edilemez. Erdoğan da biliyor ki, istediği listedeki hiç kimsenin Türkiye’ye iade edilmesi söz konusu değil. Ancak kamuoyuna karşı bir hileye başvurarak ilticası kabul edilmeyenlerin yurtdışı yapılmasını sanki istediği listeden dolayı Türkiye’ye iade edilmiş gibi gösteriyor. Buradaki tek amaç kendi kamuoyunda 'ben istedim vermek zorunda kaldılar' havası yaratmak istiyor. Oturumu olan birisinin iade edilmesi ayrı, ilticası kabul edilmeyen birisinin sınır dışı edilmesi ayrı şeyler. Aradaki nüansa dikkat etmek gerekiyor. Şimdiye kadar Erdoğan’ın istediği listeden hiçbirisi iade edilmedi. İsveç başbakanı Türkiye’deyken, Erdoğan, ‘ben gazeteci Bülent Keneş’i istiyorum’ dedi. Ancak İsveç Yüksek Mahkemesi bu talebi reddetti. Türkiye’nin İsveç’te iadesini istediği kişilerin teslim etmesi mahkeme onayına bağlıdır. İltica mahkemelerinin ülkeye sığının birinin delillerini yeterli bulmaması halinde sınır dışı etme yetkileri var. İkisi ayrı konular. Ama Türkiye kendi kamuoyunu yanıltarak bakın teslim ediyorlar diyor.
Kürtler veya Türk muhalifler İsveç’e geldiği günden beri iltica başvuruları kabul edilmeyip Türkiye gönderdiler. Son gönderilen ilk değil. İsveç’te Erdoğan’ı memnun etmek için ülkesine sığınanları Türkiye iade edecektir. Tabi biz Türkiye istedi diye İsveç’e sığınanları iade edilmesinin yanlış olduğunu belirtmek istiyoruz. Biz Kürtler demokratik mücadelemizi ne kadar yükseltirsek, haklı taleplerimizi ne kadar dillendirirsek insanları o kadar fazla etrafımızda toplarız. Geçtiğimiz günlerde Stockholm’da binlerce İsveçli dostumuz bizim renklerimizle ve PKK’nin bayraklarıyla Stockolm’un sokaklarında yürüyüş yaptı. İsveç’te yaşayan Kürtler demokrasiden taviz vermeden kanun çerçevesinde yapacakları eylem ve etkinliklerle mücadelelerini sürdürecektir. Bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın.