KDP-İsrail ilişkileri nereye gidiyor?

Dosya Haberleri —

Irak Parlementosu

Irak Parlementosu

  • Irak Parlamentosu, İsrail ile siyasi ve ticari her türlü ilişkiyi yasakladı. İsrail ile iş birliği yapmak "suç" sayıldı ve cezası müebbet hapis ya da idam olarak belirlendi. Bu son karar aslında aynı zamanda KDP'nin de hareket alanını kısıtlamaya yönelik bir hamleydi.

RENAS ZAL

Son süreçte Bağdat ve Hewlêr arasında gelişen 'İsrail ile ilişkilerde normalleşme' krizi, İran'ın da bu yönlü tehdit ve füze saldırılarıyla birlikte KDP'nin hareket alanını iyice daralttı.

Bu sorun yeni değil elbette fakat şu an Irak ve Güney Kürdistan'da yaşanan kritik süreç, stabil, üstü örtülmüş veya ertelenmiş birçok sorunun tekrar gündeme gelmesini tetikleyecek kadar hassas bir dengede yürüyor. Yeni sorunlar çözülüp tüketilmediği, her biri an be an derinleşen bir krize dönüştüğü için eski sorunları da açığa çıkaran restleşmeler gelişiyor ve eldeki kozlar tekrar sahaya sürülüyor.

Bu konuyu güncel gelişmeleri ele almadan önce KDP ve İsrail ilişkilerinin Kürdistan coğrafyası ve Kürt halkı nezdinde tarihsel arka planına nüfuz etmekte fayda var. Maksadım sadece doğal seyrinde gelişen fakat oldukça derin bağlar oluşturan bu tarihsel ilişkinin bugününün doğru temelde kavranmasını sağlamak. 

Kısaca değinmek gerekirse;

İsrail ve Kürt halkının ilişkilerinin tarihsel kökenleri kadim bir geçmişe dayanır. Milattan önce 700'lere kadar tarihleniyor. Yahudilerin tarihteki sürgün trajedisinde bazı kafilelerin yolu Kürdistan coğrafyasına düşmüştür. Yahudiler sürgün edildikleri Kürdistan coğrafyasında Kürt halkı ile ortak yaşam alanları içerisinde kültürel, sosyal ve dini düzeyde derin etkileşimler geliştirmişlerdir. "Kürt Yahudi" veya "Yahudi Kürt" tanımları da bu tarihsel kökenlere dayanır. Zamanla Kürt dilini ve kültürünü özümseyip Kürtleşen Yahudiler ve zamanla Yahudilik inancını benimseyen bazı Kürtler ve yanı sıra yapılan evliliklerle birlikte oluşan iç içe geçmişlik, bu tarz tanımları açığa çıkarmıştır.

İsrail’de 200 bin Kürt yaşıyor

Tarihin o uzak kesitlerinde Güney'in Barzan ve bazı bölgelerinde Yeşiva adı verilen dini okullar dahi kurulmuş, Yahudilerin bazı kutsal metinleri ve kitapları burada oluşturulmuştur. Yanı sıra Barzani ailesinden (o bölgedeki ailelerin her biri bölge adıyla anıldıkları için mi yoksa malum Barzani ailesi mi net bir bilgi yok) önemli hahamların yetiştiğine dair tarihsel veriler de mevcuttur. Bunlardan Yahudilerin bilinen ilk kadın Hahamı meşhur Asenath Barzani, bu Yeşiva okullarında yetişmiştir. Daha sonra bu Kürt Yahudi nüfusunun bir kısmı İsrail'e geri döndüğü için İsrail'de de Yahudi Kürtler varlığını hala sürdürmektedir. Şu an İsrail'de yaşayan Kürt Yahudilerin sayısının 200 bin dolaylarında olduğu ifade ediliyor. Bu azımsanmayacak nüfusun varlığı, diploması ve lobi faaliyetleriyle, İsrail ve Güney ilişkilerini sıkı ve güncel tutmak için de ciddi bir avantaj sağlıyor.

Bu tarihi veriler ve gelişmeler ışığında, Güney Kürdistan'ın İsrail nezdinde önemli, manevi ve yer yer kutsiyet teşkil eden bir yeri/değeri var ve bu gayet olağan bir durum. 

Yahudilerin bu süreçte bir diğer önemli sürgün durağı da Irak (çoğunlukla Babil) topraklarıdır. Tarihte birçok olaya bağlı olarak (Osmanlı'nın çekilmesi, Irak'ın bağımsızlığı, Nazi süreci vs.) geri dönüşler yaşanmıştır. Fakat en köklü kopuş 1948'de İsrail'in bağımsızlığı ilan edildikten sonra Arap ülkeleri ve İsrail arasında yapılan savaşlarla birlikte gelişmiş ve böylece Irak-İsrail ilişkilerinde bugün malum olan tarihsel düşmanlığın zemini oluşmuştur. Dolayısıyla Irak topraklarındaki Yahudi nüfusu gittikçe azalmıştır.

Resmi kayıtlara göre 1948 yılında Irak ve Güney Kürdistan'da 150 bin Yahudi yaşıyordu. 1951 yılında Yahudilerin yüzde 96’sı bu toprakları terk ediyor ve 2009 yılına gelindiğinde, bu topraklarda kalan Yahudilerin sayısı belki en fazla 10'larla ifade edilebilir seviyeye düşüyor.

Fakat Araplarla bozulan ilişkilerin aksine İsrail ilan edildikten sonra Güney Kürtleri ve İsrail arasındaki ilişkiler devlet düzeyinde daha resmi ve derin bir boyut kazanıyor. 

İsrail istihbaratının Güney'e ilk gelişi Yahudilerin diasporadan Filistin topraklarına dönüşünü örgütlemek için oluşturulmuş Yahudi Ajansı'dır.

Bu ajans dünyanın birçok yerine dağılmış Yahudileri "vaad edilmiş topraklar"a götürmek için oluşturulmuş ve daha sonra oluşturulan Mossad ile ilişkili bir yapılanmadır.

İsrail-KDP ilişkileri

Asırlar boyu süren bu ortak yaşam ve kültürel etkileşim zamanla birçok ilişkilenmenin temelini oluşturuyor. İsrail'in kurulmasıyla birlikte siyasi, ticari, askeri ve istihbari alanlara da yayılıyor. Ve nihayetinde bugüne ulaşan derin/köklü ilişkiler gelişiyor. Barzan bölgesindeki Kürt Yahudilerin varlığının yanı sıra, İsrail'in KDP ve Barzani ailesiyle olan siyasi ilişkileri 1960'lı yıllara dayanıyor. 75'li yıllarda, Eylül Devrimi sürecinde Güney'e İsrail tarafından İran aracılığıyla mali ve askeri yardımlar dahi yapılıyor.

Kamuoyuna açıktan yansıyan en belirgin destek, Güney'in 2017'de gerçekleşen bağımsızlık referandumunda destek veren tek ülke İsrail olmuştur. Üstelik bunu İsrail başbakanı Netenyahu ve bakanlıklar düzeyinde resmi olarak deklare etmiştir. Fakat destek vermesine rağmen Netenyahu, referandum sonrası gelişen kriz, sokaklarda Kürdistan bayraklarıyla beraber açılan İsrail bayraklarının gündemleşmesi, yapılan baskı ve suçlamalardan dolayı şöyle bir açıklama yapma gereksinimi duymuştur:

“Yahudi halkının, Kürt halkına ve isteklerine karşı derin, doğal ve süreğen bir sempatisi olmakla beraber Kürdistan bağımsızlık referandumunda hiçbir rolümüz olmamıştır” 

KDP ve İsrail'in bilinmesine rağmen ekseriyetle inkar ettikleri, resmi düzeyde kamuoyuna açık bir şekilde beyan etmekten imtina ettikleri ilişkileri bu tarihsel kökenlere dayanır. Tabi bu çok uzun ve köklü bir geçmiş olduğu için bütün tarihsel olay ve olguları, bütün gelişmeleri bu yazı kapsamında ele almak mümkün değil.

Son süreçte Bağdat ve Hewlêr arasında gelişen ve her biri derin bir krize dönüşen sorunlara KDP'nin İsrail ile geliştirdiği ilişkiler de eklendi. Bu sorunun kökeni eskidir fakat Bağdat KDP için zorlu olan bu süreçte, İran'ın telkinleriyle tabiri caizse KDP'yi dize getirmek için elindeki bütün kartları tek tek açıyor. KDP'nin İsrail ilişkileri de bunlardan biri.

‘İsrail ile normalleşme’ konferansı

Geçen yıl Eylül ayında Hewlêr'de bir konferans gerçekleştirilmişti. Yaklaşık 300 Arap aşiret liderinin katılım sağladığı konferans "İsrail ile normalleşme" başlığıyla düzenlenmişti. Bu konferansı, İsrail ve Arap ülkeleri arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesi alanında faaliyet yürüten New York merkezli Center for Peace Communications (CPC) isimli kuruluş düzenlemişti. Irak ve İran'dan gelen tepkiler üzerine KDP yaptığı bir açıklamada, bu konferansla bir ilgilerinin olmadığını ve soruşturma başlatacaklarını belirtmişti.

Irak yasalarında İsrail ile yapılan her türlü siyasi, ticari ilişki yasaklandı. Geçtiğimiz Mayıs ayında Irak parlamentosu "İsrail ile ilişkilerin normalleşmesini isteyen kişi veya kurumlara cazai yaptırım kararı" içeren bir yasayı onayladı. Bu cezai yaptırımlar idam veya müebbet ile sonuçlanacak kadar ağır sonuçlar içeriyor. Bu karar çıkmadan önce Irak yasaları, İsrail ile her türlü siyasi ve ticari ilişkiyi yasaklıyordu zaten. Buna rağmen bu süreçte, bu yasanın ve yasağın ağır bedeller tayin edilerek tekrar vurgulanmasının sebebi, KDP'ye gözdağı verme amacı taşıyor. Zira İsrail ve KDP arasındaki siyasi ve ticari ilişkiler, her ne kadar İran ve Irak'ın yaptırımlarına maruz kalmamak için gizli yürütülse de her iki taraftan inkar edilse de herkesçe malumdur.

Bu yasanın onaylanması akabinde, Irak Parlamentosu Petrol ve Enerji Komisyonu üyesi Falih Hesen Xez Eli'nin, Irak Başbakanı'na hitaben, bölge petrolünün dünya pazarındaki en düşük fiyatla varil başına 11 dolara İsrail’e satıldığı ve bunun da ulusal sermayenin talan edilmesi anlamına geldiğini bildiren bir mektup gönderdiği basına yansıdı.

Her ne kadar beyan edilmemiş olsa da Türkiye ile Güney Kürdistan meclisinden ve kamuoyundan gizli yapılan 50 yıllık petrol anlaşmasında, petrolün bir kısmının çok düşük fiyatlarla Türkiye yolu ile ihraç edildiği ülkelerden biri de İsrail'dir. İngiliz Financial Times gazetesi bu konuyu işleyen bir haberinde, İsrail'in petrol ihtiyacının yüzde 77'sini Güney Kürdistan'dan sağladığını ve günlük yaklaşık 240 bin varil petrol satın aldığını belirtmişti. Küçük bir araştırma ile bu konuya dair birçok haber ve bilgiye ulaşılabilir.

Hewlêr’e füzeli saldırılar

Irak siyaseten ve yargı yolu ile KDP'ye baskı yapıyor, İran ise KDP ve İsrail ilişkilerine, İsrail'in Hewlêr'de geliştirdiği istihbarat ağı ve nüfuzunu varlığına bir tehdit olarak gördüğü için askeri zorla müdahale ediyor. 

İran, 13 Mart'ta, Hewlêr merkezinde bulunan Şeyh Baz Kerim Berzenci'nin evinin etrafına 12 balistik füze ile bir saldırı gerçekleştirdi. İran Devrim Muhafızları, 'İsrail merkezlerinin hedef alındığını' açıklayarak saldırıyı üstlenmişti. 

Bu saldırıya dair birçok iddia basına yansıdı. Bazı kaynaklar saldırının nedeninin, İsrailli yetkililerle yakın ilişkileri olan Kürt işadamı Kerim Berzenci'ye ait villada Mossad görevlilerinin yaptığı toplantılar. Bazı kaynaklar bu saldıradan birkaç gün önce Kirmanşah ilinde insansız hava araçları imal edilen bir fabrikaya saldırı yapan insansız hava uçaklarının bu villanın yakınından havalandığını ve saldırının buna cevaben yapıldığını iddia ediyor. En nihayetinde elimizde somut bir kanıt olmadığı için bu iddiaların doğruluğu veya yanlışlığı, gelişmelere bağlı olarak kanaat oluşturmaya kalıyor.

İran füzelerinin hedefi olan Şah Baz Kerim Berzenci, KDP'ye ait bir enerji şirketi olan KAR'ın yöneticisi. Bu şirket bölgenin doğalgaz ve petrol rezervlerinin çoğunun yönetimini elinde bulunduruyor. Başûr'un enerji kaynaklarının büyük bir bölümünü sömüren bu şirket, KDP'nin oluşturduğu bu 'kara düzen'in hem Güney halkının bütün rızkını yutan 'kara deliği' hem de KDP'nin yolsuzluk, hırsızlık ve usulsüzlüklerinin 'kara kutusu' mahiyetinde. Doğal Kaynaklar Bakanlığı, Petrol Bakanlığı ve bilahare enerji yönetimindeki hiçbir kurum/şahıs, Güney'in enerji kaynakları üzerinde bu şirket kadar yetki ve tasarruf hakkına sahip değildir. 

KDP’nin hareket alanı

Bugün gelinen noktada Irak'ın İsrail'e yönelik tarihi düşmanlığı ve bu düşmanlığı yasalarla güvence altına alma ısrarı KDP'nin hareket alanını kısıtlamaya yönelik bir hamledir. Irak ve İran, İsrail ile ilişkilerin normalleşmesini istemedikleri gibi hiçbir ilişkilenmeyi de kabul etmiyor. KDP'nin 2014'ten bu yana sattığı petrol ve Türkiye ile yaptığı petrol anlaşmasını dahi yasadışı sayan Irak, bu petrolün gittiği ülkelerden birinin İsrail olduğunun farkında. KDP'nin İsrail ile giriştiği siyasi, ticari ve istihbari hiçbir ilişkiyi kabullenmiyor ve bunu kendilerine yönelik bir tehdit olarak görüyorlar. 

Sonuç itibariyle bu konuda da sorun yine diğer sorunların da yazgısına dönen aynı çıkmazda düğümleniyor. KDP'nin Türkiye ve İsrail-ABD güdümlü siyaseti...

KDP, ABD-İsrail ve Irak-İran güçleri arasında bir denge oluşturmaya çalışıyor. Fakat bu denge siyasetini Başûr'un statüsünü koruma refleksiyle, halkın çıkarlarını, ulusal kazanımları gözetme iddiasıyla yapmıyor. Türkiye güdümünde, daha çok Türkiye çıkarlarına hizmet eden son derece sakat ve çözümsüzlük üreten bir siyasetle yapıyor. Bunun temel nedeni de; kendi ailesel çıkarlarını Kürt halkından ve diğer Kürt partilerinden korumak için bir koruyucu güce ihtiyaç duyuyor olması. KDP kendini Türkiye'nin kanatları, işgali ve sömürüsü altında güvende hissediyor.

KDP, İsrail ile her türlü siyasi, ticari ve askeri ilişkiyi geliştirme hakkına ve yetisine sahiptir elbette. Fakat bunu yaparken aklı selim ve öngörülü bir siyasetle adım atmak gerekiyor. Ulusal çıkarları ve birliği gözeterek, diğer fraksiyonları ve halkın iradesini de yanına alarak, belli ilke ve ölçüler doğrultusunda ilişkilenmek ve bağlı bulunduğu federal hükümetin hassasiyetlerini göz önünde bulundurmak zorunda. Zira sıra maddi ve manevi bedel ödemeye gelince ne Türkiye ne de İsrail bu bedeli ödeme noktasında elini taşın altına koymayacaktır. KDP neden petrolünü yasal yollardan, üstelik daha yüksek fiyatlara satmak yerine içinde İsrail ve Türkiye'nin bulunduğu böyle tehlikeli ve bedeli ağır bir yolda ısrar ediyor? 

Çünkü kendi güvenliğini sağlamak için ülke zenginliklerini peşkeş çekiyor. Halbuki sahip olduğu doğal enerji kaynaklarıyla, bu zenginliklerle birçok ülke ile geliştirilen ilişkilerde avantajlı konumda olan Güney'dir. Elimiz bu kadar güçlü ve varlığımız bu kadar stratejik iken, KDP'nin bu ucuz ve iradesiz siyasetiyle hem zenginliklerimiz talan ediliyor hem de ülke saldırı ve dış müdahalelere açık hale geliyor. 

KDP'nin unutmaması gereken şey şu ki; tarihsel bağlar ve ilişkilerle, İsrail ve dünyada yürütülen lobi faaliyetleriyle sıkı tutulmaya çalışılan ilişkilerin bu günlere kadar taşınmasının temel nedeni Güney'in sahip olduğu petrol zenginliğidir. Keza Türkiye de aynı saik ve çıkarlar üzerinden geliştiriyor ilişkileri.

Bu olanak yitirildiği zaman -ki şu an yitirilme tehlikesiyle karşı karşıya- ne Türkiye ne İsrail ne de başka bir güç nezdinde KDP'nin esamesi dahi okunmayacaktır. Güney'i bu tehlikeli eşikten kurtarmanın tek yolu Güney iktidarının yüzünü Başûr halkına dönüp günahlarından arınmasıdır. Kurtuluş ne İran'da, ne İsrail'de, ne Türkiye'de, ne Amerika’da ne de başka bir gücün kanatları altında. Kurtuluş Güney halkının bağrında, devrim iradesinde, yok edilen ve diriltilmeyi bekleyen umudunda...

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.