“Kî ne em”

Selma AKKAYA yazdı —

  • Dilini, kültürünü unutsun diye kafasına vurula vurula büyümüş bir halkın çocuklarıyız. Cumartesi başlayacak festivalin ilk gününde Paris’in tarihsel Opera Meydanı’nda çocuklar, gençler, analar, ruhu genç kalmış olanlar coşku ile yürüyecekler.

Yarım kalmışlıklarımız, dilimiz, kültürümüz ve değerlerimizden kafamıza vurula vurula “doğruyum, çalışkanım…” ezberleri ile uzaklaştırılmaya çalışılan bir neslin parçası olarak bugünlerde Paris’te Cumartesi günü start alacak ve ay sonuna kadar devam edecek Kültür Festivali nedeni ile karanlıkta ışığı görmüş gibi hissediyorum.

Yıllardır Paris’te Kürtler; yolları aşındırıyor. Halkının yaşadığı acılarına ses, mücadelesine ortak olmaya çalışırken,  Kürtlerin kurduğu kurumlar; genç kuşaklar kültürleri ile buluşmak için müzikten, dile uzanan yelpazede tüm yetmezlikler, olanaksızlıklar arasında bir emek veriyor. İşte bu toplam emek son bir yıldır bir festival hazırlığına dönüşmüş, o dernek koridorlarında büyüyen, saz öğrenmiş, dans etmiş, dil öğrenmiş gençler şimdi kültür ve sanatının diliyle halkının tarihsel dokusunu tanıtmak için çabalıyor. Paris’te yıllar önce yapılan bir gençlik buluşmasında konuşmacı olarak katılan Sakine Cansız’ın sözleri aklıma geliyor; “sizler bu halkın geleceğisiniz. Ürettikleriniz ile sanatınız, kültürünüz ve bilginiz ile halkınızın diplomatı olun!” Gençleri gördüğünde, gözlerindeki ışığı bugün gibi hatırlarken, günlerdir koşturan, kapı kapı dolaşan, bu festivalin iyi geçmesi için çabalayan genç arkadaşlara bakıyorum: Toprağa düşmüş tohum can vermiştir!

Dilini, kültürünü unutsun diye kafasına vurula vurula büyümüş bir halkın çocuklarıyız. Yok sayılan, ölümlerle sürekli sınanan, göç ettirilen, Avrupa’nın ötekisi, politik yanı, talepleri ile baskının cenderesinden geçirilen bu halkın; göçün çaresizliği içerisinde büyüttüğü genç nesilleri şimdi kendi kültürlerini tanıtmak için bu kadar çabalamışken, bunu büyütmek, desteklemek için bu halayın bir ferdi olmak lazım. Halaylarımız, acılarımızın, üretim ilişkilerimizin, dayanışmamızın, el ele tutuşursak ortaya çıkaracağımız enerjinin, renklerimizin özetle geçmişimizin duygu ve birikiminin dansa dönüşümüdür.... “Bu kadar ölüm varken Kürtler nasıl dans etmeyi başarıyor” cümlesi bir Fransız gazetecinin Kobanê döneminde sorusuydu. “Bu halk ölüme de tilili demeyi başaramasaydı, acılarından umut doğurmasaydı... böyle direnemezdi! Anlamak belki sizin açınızdan zor, yaşamak lazım!” İşte böylesi saldırganlığın dizginsizleştiği bir dönemde, bu halaya tutunmak, bunu büyütmek her koşulda gülmeyi başaran, acısını, öfkesini, umuduna takmış bu halkın ezberleri bozan görevidir!

Cumartesi başlayacak festivalin ilk günü Paris’in tarihsel Opera Meydanı’nda çocuklar, gençler, analar, ruhu genç kalmış olanlar; ulusal renkleri, enstrümanları, kefileri, poşuları, çarıkları ve en önemlisi kültürlerinin yanında yer almanın coşkusu ile yürüyecekler. Ardından ay sonuna kadar sürecek etkinliklerin açılışını yapacaklar. Devamında sokakta yemeklerini, Rıha’nın çiğ köftesi, Dersim’in gömmesi, Keleşor, Sir, Tırşık... uzanan yemekler sokakta tanıtılacak. Ülkenin zozanları çadır olup kurulurken, burda büyümüş, eğitim almış gençler kültürlerini tanıtacak panellerde buluşacak. Resim ve fotograflar halkımın yüzlerini belediye binalarına taşırken halkının diplomasi dili olacak. Ülkede her türlü baskıya direnen kendi dilini ve kültürününü tiyatro ile dile getiren bu halkın sanatçılarını karşılamak lazım. Diğer taraftan yıllardır dernek binalarında halkının danslarını öğrenen bu gençlerin coşkusu, enerjisini görerek, o emekte payınızı görün!

“Kî ne em” şarkısı ile coşmuş, halaya durmuş, acısını öfkesi ile buluşturup mücadelesine yol almış bir halk olarak, gelin bu gençlerin enerjisi ile toplumsallaştırdığı emeğin etrafında  hep birlikte “Kîne em” diyerek; kültürümüzün birer taşıyıcısı olalım! Hep bir ağızdan aynı şarkılara, aynı halaylara, aynı umuda yol alalım!

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.