Kırım çemberleri

Zozan SİMA yazdı —

  • Êzîdî toplumunu savunma sorumluluğu aldığını söyleyen, ancak savunmayan KDP de tıpkı katliama ortak olan diğer güçler gibi mutlaka bir gün yargılanmak durumunda. 

 

Daire şekli en eski tarihlerden bu yana kutsal sayılır. Tanrıyı, evreni, güneşi, ayı, mükemmelliği, ölümü, yaşamı, doğumu simgelediğine inanılır. Genişlemek, yayılmak ve yine kutsal olanda birleşmeyi simgelediğine inanılır. Êzîdî inanç ve sembollerinde, ritüellerinde de dairenin böylesi anlamları vardır.

Melekê Tawus’un eliyle bir daire çizerek, “benim halkım budur” diyerek, Êzîdîleri işaret ettiği rivayet edilir. Bununla bağlantılı farklı inançtan olanlar bir Êzîdînin etrafına bir çember çizdiğinde çemberi çizen kişi kendisi silmeden çemberden çıkmaz. Kimi kaynaklar bunun bir sınav gibi olduğunu, o çemberin çizilmesinin onlara inançlarını inkar etme dayatması olarak anlaşıldığını dile getirirler. Çemberden çıkarsa inancına ihanet edecektir, çıkmazsa orada hakaret ve saldırıya uğrar, hatta öldürülebilir. Bu konuda çokça hikaye duymuşuzdur. Çemberin çizen tarafından silinmesinin o kimliğin bir nevi kabulü olduğu da ifade edilmektedir. Êzîdîlerin bu biçimde saldırıya uğramaması ve rencide edilmemesi için Êzîdî alimlerince ortadan kaldırılmıştır.

Belki artık tek tek bireylerin değil ama Êzîdî kimliğinin ortadan kaldırılmasını hedefleyen soykırım çemberlerinden bahsetmek gerekiyor ve 3 Ağustos 2014’teki soykırım gibi fiziki kırımlarla birlikte göçertme, mültecileştirme temelinde asimilasyonu hedefleyen beyaz kırımları da buna katmalıyız.

Rêber Apo’nun öngörüsü, PKK’nin tüm zorluklara ve engellere rağmen müdahale kararı, HPG-YJA Star gerillalarının kahramanca direnişi ve Rojava’dan açılan insani koridorla fiziki soykırım önlendi.

Özsavunma gücü YBŞ ve YJŞ’nin kuruluşu, Şengal Asayişinin, Şengal Halk Meclisi ve özerk yönetiminin, PADE’nin, TAJE’nin ve daha birçok demokratik kurumlaşmanın oluşumuyla Êzîdî toplumu öz örgütlenmelerini ve sistemini kurmuş oldu.

Katliamdan bizzat sorumlu olan başta Türkiye, KDP ve Irak hükümeti olmak üzere uluslar arası güçlerce PKK’nin Şengal’deki varlığı gündemleştirildi. Daha sonra HPG-YJA Star gücünün çekilmesi istendi. Bunlar gerçekleştikten sonra da Êzîdî toplumunun öz savunma ve öz örgütlenme gücüne dönük saldırılar artarak devam etti.

Türk devletinin başta Zerdeşt ve Zeki Şengali olmak üzere Êzîdî önderlere dönük saldırıları, katliamın henüz amacına ulaşmamış olmasının intikamı gibiydi.

Yeni bir katliam hazırlığı amacı taşıyan 9 Ekim Şengal antlaşmasını uygulama dayatmalarına karşı Şengal halkı kadınların öncülüğünde direnmeye devam ediyor.

Tüm bunlar Êzîdî toplumunun hala bir kırım çemberinde olduğuna işaret ediyor.

Son yüzyılın en kanlı kadın katliamı olarak da tarih sayfalarına geçen bu soykırımın hesabı hala sorulmadı. Soykırımın bazı Avrupa ülkelerince tanınması önemli olmakla birlikte, uluslararası mahkemelerde ve kadın mahkemelerinde daha özel yargılamalar yapılmadan soykırımı tanımış olmak sorunları çözmez. Katliam mağduru kadınların yardım ve tedavi adı altında topraklarından koparılması, biri milletvekili diğeri mağdur barış elçisi iki Êzîdî kadının örneğinde görüldüğü gibi Êzîdî toplumuna karşı yürütülen beyaz kırımda politik ve duygusal olarak istismarlar da işin başka bir boyutu. Başta Güney Kürdistan ve Türkiye’deki mülteci kamplarında kalan Êzîdîlerin yaşadıkları ise bu tablonun beyaz kırım yanı.

Soykırım suçunu işleyen binlerce DAİŞ’linin yargılandığı mahkemelerin kurulması yerine, tek tek bireyleri yargılamak, binlerce suçlunun serbestçe ülkelerine dönmeleri ve sadece kendi ülkelerindeki suçlarının ele alınması bu konudaki ikiyüzlü tutumun ifadesidir.

Başta Türkiye olmak üzere katliamda sorumluluğu olan hükümetlere dönük de bir yargılama süreci başlatılmadı. Êzîdî toplumunu savunma sorumluluğu aldığını söyleyen, ancak savunmayan KDP de tıpkı katliama ortak olan diğer güçler gibi mutlaka bir gün yargılanmak durumunda.

Êzîdîlerin kendilerini savunabilecekleri öz savunma gücünden, öz yönetimlerini oluşturacakları özerk yönetim haklarından, kendi topraklarında özgürce yaşayabilecekleri imkanlardan yoksun olmaları kırım çemberinde kalmak anlamına geliyor.

Bir metafor olarak düşünebileceğimiz varlığımızı, kimliğimizi inkar etmemizin dayatıldığı çemberler artık sadece Êzîdîlerin etrafına çizilmiyor. Son günlerde yoğunlaşan biçimde tanık olduğumuz gibi, Türkiye’de Kürtlerin, tüm dünyada kadınların, ezilen ve direnen halkların etrafında da böylesi kırım çemberleri çizilmiş durumda. Bu çemberlerden çıkışın formülü öz savunma, öz örgütlenme ve direniş…

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.