Kriminalizasyon barışın önünde engel!

Dosya Haberleri —

PKK yasağı protesto

PKK yasağı protesto

32 . yılında Almanya'da PKK yasağı-1

Almanya'daki hak örgütleri ve siyasetçilere 32. yıla giren PKK yasağını ve yeni süreçte nasıl rol alabileceğini sorduk

  • Temel Haklar ve Demokrasi Komitesi: "Kürt hareketinin aktivistlerinin takibi ve suçlu muamelesi görmesi artık sona ermelidir. PKK yasağının derhal kaldırılması ve Almanya'nın Türkiye'yi barış sürecine zorlamak için ciddi çaba sarf etmesi gerekmektedir."
  • MAF-DAD Yönetim Kurulu Üyesi Mahmut Şakar: "Silahlı mücadeleye son verme, “terör söylemi” üzerine kurulu tüm stratejilerin zeminini ortadan kaldırılmıştır. Şimdilik Almanya bu adımları görmezden gelmektedir. Ancak deyim yerindeyse 'cin şişeden çıkmıştır.’"
  • Kürt Karşıtı Irkçılık Bilgi Merkezi Başkanı Civan Akbulut: "Almanya, Kürt karşıtı ırkçılığı kararlı bir şekilde adlandırarak ve onunla mücadele ederek; siyasi katılımın toptancı bir şüpheden arınmış şekilde mümkün olmasını sağlayarak olumlu bir rol oynamalı."
  • Sol Parti Eşbaşkanı Jan van Aken: "Federal Hükümet’e şu soru yöneltilmeli: Hangi taraftasınız? Baskının mı, yoksa diyalog ve adaletin mi? Federal Hükümet’in yapıcı bir barış aktörü olarak devreye girmesi ve ilk adım olarak Almanya’daki PKK yasağını derhal kaldırması gerekir."

DEVRİŞ ÇİMEN

Almanya’da bir buçuk milyon civarında Kürdistanlı yaşıyor. Gelişleri ekonomik veya siyasi nedenlere bağlantılı olsa da esas sebep geldikleri ülkelerin Kürtlere yönelik inkarcı, baskıcı ve ayrımcı politikalara dayanıyor. Bu sebeple Kürtler geldikleri ülkelerde örgütlenerek, geldikleri ülkelerin olumsuz politikalarını anlatmaya çalıştılar. Özellikle 1990’lı yılların başlarında Avrupa’da yaptıkları eylemler, kamuoyunun dikkatlerini çeken nitelikte oldu. Soğuk savaşın sona erdiği fakat reflekslerinin siyasette etkili olduğu yıllarda, Almanya İçişleri Bakanlığı, Kürdistan İşçi Partisi PKK'nin ülkedeki faaliyetlerini yasakladı. 26 Kasım 1993'te alınan kararın üzerinden 32 yıl geçmesine rağmen eski zihniyetin alışkanlıkları veya tercihleri hala devam etmekte. Almanya’nın bu kararında; Düsseldorf Yüksek Eyalet Mahkemesi tarafından 24 Ekim 1989’da açılan ve kamuoyunda “Düsseldorf davası” olarak bilinen dava ve o dönemin soğuk savaş politikalarının etkisi yadsınamaz. Almanya “19 PKK yönetici ve üyesine dava açmıştı. Bu, Almanya’nın “Kürt sorunu” veya “Kürt siyaseti” açısında bir dönüm noktası. Aralarında PKK kurucularından Ali Haydar Kaytan ve Duran Kalkan’ın da cezaevine alınıp, yargılandığı dava hukuken ve siyaseten çökmüş olsa da, PKK’nin etkilediği Kürtlerin özgürlük mücadelesi, Almanya siyaseti merceğinden çıkamadı.

Birçok siyasi çevre Almanya'nın “PKK yasağı” kararında, Türkiye ile “tarihi ve stratejik” önemde tuttuğu ilişkilerinin etkili olduğunu belirtiliyor ki, PKK de geçmişteki açıklamalarında buna dikkat çekti. Yasağın yıldönümü olan 26 Kasım 2025’te, yasaklı olan PKK, fiili olarak artık yok. 5-7 Mayıs tarihleri arasında gerçekleştirdiği 12. ve son kongresiyle kendisini feshetti. Bu nedenle şu an en başat soru şu; Almanya Kürt sorununda barış ve çözüm istiyor mu? İstiyorsa “yapıcı katkı sunmak” için bir zihniyet değişikliğine gidecek mi?

Almanya’da konuyu takip eden hukukçu, siyasetçi ve insan hakları savunucularına Almanya'nın sürece yaklaşımını ve kendisini fesheden PKK yasağını sorduk.

Yasak kaldırılmalı

Temel Haklar ve Demokrasi Komitesi (Komitee für Grundrechte und Demokratie e.V.): "Temel Haklar ve Demokrasi Komitesi olarak PKK yasağının yürürlüğe girdiği 1993 yılının Kasımı'ndan beri yasağın kaldırılması için çalışıyoruz ve PKK’nin AB’nin 'terör örgütleri’ listesinden çıkarılmasını talep ediyoruz. Federal hükümetin PKK'ye yönelik faaliyet yasağı siyasi nedenlerle getirildi ve halen de öyle. Bu yasak, Alman Anayasası ve Anayasa'da güvence altına alınan siyasi, sosyal ve kültürel temel haklarla çelişmektedir. Yasakla birlikte gelen suçlamalar ve bu temelde başlatılan soruşturmalar, siyasi aktivistlere yönelik baskı, Kürt derneklerinin sıkı denetimi ve medya yayıncılığının yok edilmesiyle sonuçlanmaktadır. Yasak, Almanya'da toplanma, dernek kurma, ifade ve medya özgürlüğünü açıkça ihlal etmektedir. Kürt aktivistler, şiddet ve yoğun zulüm tehdidi altında oldukları Türkiye'ye sınır dışı edilmektedir.

Bu şekilde Mart 2025'te Kiel ve Lübeck'te dernek binaları, özel konutlar ve araçlara baskınlar düzenlendi. 20 Mayıs 2025'te Kürt siyasetçi Yüksel Koç, Ceza Kanunu'nun 129b maddesi uyarınca Bremen'de tutuklandı. Hamburg'da şu anda aynı suçlamayla iki Kürt aktivist aleyhine bir dava sürerken, Stuttgart'ta da Ramazan Yıldırım aleyhine benzer bir dava devam ediyor. Berlin'de ise 17 Kasım 2025'te Kürt aktivist Mehmet Karaca PKK üyeliği suçlamasıyla mahkum edildi. Almanya'daki Kürt topluluğu, temel demokratik haklarından mahrum bırakılmaya devam ediyor. Bunun toplumsal sonuçları hissedilir: Mevcut politika, Kürtleri ve onlar için mücadele eden herkesi kriminalize ediyor. Onların haklarını tanımıyor. Ve Kürtlerin Almanya'daki çoğunlukla hukuki ve siyasi eşitliğini engelliyor.

Kürt hareketinin aktivistlerinin takibi ve suçlu muamelesi görmesi artık sona ermelidir. PKK yasağının derhal kaldırılması ve Almanya'nın Türkiye'yi barış sürecine zorlamak için ciddi çaba sarf etmesi, Almanya'nın Türkiye'ye silah sevkiyatının derhal durdurulması, diktatör Erdoğan rejimi ile işbirliğinin sona erdirilmesi gerekmektedir."

Cin şişeden çıkmıştır

MAF-DAD Yönetim Kurulu Üyesi Mahmut Şakar: "Kasım ’93 tarihinde İçişleri Bakanlığı genelgesiyle başlayan PKK Faaliyet Yasağı, esasında Kürt özgürlük mücadelesine yönelik 1986’dan itibaren start alan hukuki ve polisiye saldırıların üzerine oturmuştur. Ağustos ’84 silahlı direniş süreciyle modern Kürt isyanının başladığını varsayarsak, isyan tarihiyle yaşıt bir kriminalizasyon siyasetinin varlığından söz etmiş oluruz. Bu nedenle, tarihsel bağlamı, süresi ve etkileri düşünüldüğünde PKK yasağını, Almanya’nın Kürt stratejisi olarak tarif edebiliriz. Almanya’da yaşayan Kürtlerin, kolektif veya tekil olarak 'Yasak Stratejisi'nden ne ölçüde etkilendikleri araştırılmış ve ölçülmüş değildir. Gözaltı, tutuklama, para cezaları, ajanlık dayatmaları, iltica, oturum ve vatandaşlık engelleri vb. fiili sonuçlar yanında, demokratik mücadelelerinin gayri meşru kılınma çabaları, dayanışmayı engelleyen, daraltan etkileri de buna dahil edilebilir.

Aynı şekilde 2 Mayıs 2002 tarihinde yani barış çabasının sürdüğü, gerillanın sınır dışına çekildiği, çatışmasızlık sürecinde PKK’nin 'AB Terör Listesi'ne alınması da, bahsedilen stratejinin Avrupa’ya genişletilmesi olarak görülebilir. 'Yasak ve Terör Listesi'ne sıkıştırılmış Kürt stratejinin en önemli sonucu 'Türk Devlet Terörü'ne sınırsız alan açması ve onu meşrulaştırmış olmasıdır. Türk devleti savaşta bu kadar ısrar etme gücünü önemli ölçüde buradan almıştır. 

'Yasak Stratejisi'nde temel kırılma Rojava Devrimi ve DAİŞ’e karşı yürütülen direnişin yarattığı uluslararası ilgi sonucu olmuştur. Bu süreç özellikle Almanya’da toplumun, Kürt karşıtı stratejiden uzaklaşmasına ve Kürtleri politik bir özne olarak kendisine yakın görmesine yol açmıştır. Devlet de ancak hukukun sınırlarını aşırı zorlayarak bu siyasete devam edebilmektedir. Barış ve Demokratik Toplum süreci ise bu stratejide ikinci ve belki de son kırılmayı yaratacaktır. Silahlı mücadeleye son verme, silah yakma, sınır dışına çıkma ve sınır hatlarını boşaltma ile 'terör söylemi' üzerine kurulu tüm stratejilerin zemini ortadan kaldırılmıştır. Şimdilik Almanya’nın bu adımlara verdiği yanıt bu gelişmeleri görmezden gelme veya önemsizleştirmedir. Ancak deyim yerindeyse 'cin şişeden çıkmıştır.' Kürt halkı ve dostlarının bu süreçte uluslararası alanda verecekleri mücadele, Almanya ve diğer Avrupa devletlerini yeni ve yapıcı bir Kürt stratejisine zorlama potansiyeli de taşımaktadır."

Irkçılığı yayanlara odaklanın

Kürt Karşıtı Irkçılık Bilgi Merkezi (Informationsstelle Antikurdischer Rassismus - IAKR) Başkanı Civan Akbulut: "Kürtlerin yalnızca bir güvenlik tehdidi olarak gösterilmesi, anti-Kürt ırkçılığını ciddi şekilde besleyerek, bunun aşılmasını zorlaştırıyor. Diasporadaki birçok Kürt, sembollerin, kültürel ifade biçimlerinin ve siyasi katılımın çoğu zaman genel bir şüphe altına alındığını veya güvenlikçi bir bakış açısıyla yorumlandığını tecrübe ediyor. Bu durum, demokratik katılımı zayıflatan ve devlet kurumlarına duyulan güveni sarsan bir güvensizlik ortamı yaratıyor. Almanya, Kürt karşıtı ırkçılığı kararlı bir şekilde tanıyarak, adlandırarak ve onunla mücadele ederek; siyasi katılımın toptancı bir şüpheden arınmış şekilde mümkün olmasını sağlayarak olumlu bir rol oynamalı. Gerçek şu ki, Türk hükümetine yakınlığı kanıtlanmış bazı Türk lobi grupları, Almanya ve Avrupa’da Kürt toplumuna dair çarpık, siyasi amaçlı ve olumsuz bir imajın ve buna bağlı anti-Kürt anlatıların yayılmasına katkıda bulunmuş ve bulunmaya devam etmekte. Bu durum, benzer etkiler konusunda daha fazla farkındalık yaratılmasının ne kadar acil olduğunu göstermekte. Meşru Kürt faaliyetlerini cezalandırmak için ceza ve dernekler hukukunu uygulamak yerine, Kürt karşıtı ırkçılığı yayanlara odaklanmak gerekir. Kürt olmak dışında hiçbir gerekçe olmadan şiddete meyilli olunduğu yönündeki toptancı varsayım; Kürt karşıtı bir anlatıdır ve orantısız ya da hukuka aykırı her türlü uygulama bu çerçevede değerlendirilmelidir."

 

Yasak artık çağ dışı

Sol Parti Eşbaşkanı Jan van Aken: "Almanya’da Kürt hareketinin kriminalize edilmesi hem Türkiye’de hem de burada barışın önünde bir engel teşkil ediyor. Kürdistan İşçi Partisi’ne (PKK) yönelik 1993’ten bu yana yürürlükte olan faaliyet yasağı artık çağ dışı, ters etki yaratan bir uygulama ve artık kaldırılmalı. Hele ki PKK resmen kendini feshetmiş ve silahlı mücadeleye veda etmişken, yeniden siyasi bir değerlendirme yapmak için tam zamanı. Oysa Türkiye’de barış girişimleri başlatılırken, Almanya Federal Hükümet inatla baskıcı bir çizgide ısrar ediyor; ev baskınları, dernek yasakları ve çoğu zaman zayıf kanıtlara dayanan gözaltılarla. Bu yaklaşım, barış sürecine açıkça zarar veren bir durumu pekiştiriyor. Bu tutum, tehlikeli bir dış politika çifte standardını ortaya koyuyor: Ankara’daki gibi otoriter rejimler diplomatik olarak ağırlanırken, burada demokrasi, eşitlik ve çatışmanın siyasi çözümü için çaba gösterenler kriminalize ediliyor. Federal Hükümet’e şu soru yöneltilmelidir: Hangi taraftasınız? Baskının mı, yoksa diyalog ve adaletin mi?

Almanya’nın bir sorumluluğu var; çünkü Avrupa’nın en büyük Kürt diasporası burada yaşıyor. Dayanışmacı ve barışa hizmet eden bir politika, Kürt sorununun demokratik çözümü için çabalayanlara gerekli siyasi alanı tanımak anlamına gelir. Bunun yerine, demokratik temel hakların endişe verici şekilde aşındığını görüyoruz: Toplanma özgürlüğü, ifade özgürlüğü ve kültürel ifade biçimleri ciddi ölçüde kısıtlanıyor; örneğin Kürt sembollerinin yasaklanması, müzik ve edebiyatın kriminalize edilmesi veya barışçıl gösterilerin baskı altına alınması yoluyla. PKK’nin AB 'terör listesi'nde tutulmaya devam edilmesi de, diyalog ve anlayışın önünde başka bir engeldir. Barış süreçleri siyasi cesaret gerektirir; eski düşman imgelerinin körü körüne sürdürülmesini değil. Federal Hükümeti artık düşünce tarzını değiştirmeli ve Kürt hareketine yönelik politikasını yeniden şekillendirmeli. Buna Ankara üzerinde siyasi baskı kurmak, Federal Hükümet’in yapıcı bir barış aktörü olarak devreye girmesi ve ilk adım olarak Almanya’daki PKK faaliyet yasağının derhal kaldırılması dahildir."

Türkiye'de barış ve demokrasi desteklensin

Dr. Elmar Millich, Azadî Hukuk Yardım Fonu Yönetim Kurulu Üyesi: 26 Kasım 1993’te, dönemin Almanya İçişleri Bakanı Manfred Kanther tarafından alınan bir kararla, Kürdistan İşçi Partisi (PKK) için Almanya’da dernek kurma ve faaliyet gösterme yasağı yürürlüğe girdi. Bu yasak temelinde, 30 yılı aşkın süredir on binlerce ceza davası açılmış, Almanya’da yaşayan Kürtlerin temel hakları askıya alınmış, gösteriler ve mitingler yasaklanmıştır. Hiçbir cezai suç işlemeyen çok sayıda Kürt, yabancıların hukukuna dayalı olarak vatandaşlık başvuruları reddedilmiş ve sınır dışı edilmiştir.

Almanya Federal Hükümeti, Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat’taki çağrısı sonrası barış sürecini memnuniyetle karşıladığını açıklamış olsa da, Alman makamlarının takip uygulamasında fazla bir değişiklik olmamıştır. Hala Kürt kurumlarına ve bireylere yönelik, PKK üyeliği ya da destek verme suçlamalarıyla baskınlar yapılmaktadır. Şu anda, siyasi faaliyetleri nedeniyle dokuz Kürt aktivist Alman cezaevlerinde tutuklu bulunmaktadır ve üç dava Almanya'daki mahkemelerde görülmektedir.

Süregelen baskı yerine, Federal Hükümetin Kürt hareketine yönelik olumlu adımlar atması gerekmektedir. Bunlar, PKK'nin "terörist" bir örgüt olarak takibat edilmesi yetkisinin geri alınması, PKK'ye karşı uygulanan faaliyet yasağının kaldırılması ve PKK’nin Avrupa Birliği’nin "terörist" örgütler listesinden çıkarılması gibi adımları içermektedir. Bu şekilde, Türkiye'de barış ve demokrasinin aktif olarak desteklenmesi sağlanabilir.

Yarın: Uluslararası İnsan Hakları Birliği mütevelli heyeti üyesi Dr. Rolf Gössner,  Avukat Dr. Lukas Theune, Kürtlerin Kamuoyu Çalışmaları Merkezi'nden Civaka Azad ve Kürtlerin Almanya'daki Merkezi İnsan Hakları Meclisi'nin (ZMRK) görüşlerine yer vereceğiz.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.