Küresel ısınma tehdidinde yeni aşama

Doğan Barış ABBASOĞLU Haberleri —

  • Dünya Meteoroloji Örgütü, 2024 yılında ilk kez küresel ortalama sıcaklığın, endüstriyelleşme öncesi döneme göre 1,5 santigrat dereceden daha fazla arttığını tespit etti. Bu ölçümün doğrulanması durumunda 2024 yılı tarihin en sıcak yılı olarak kayıtlara geçecek. 

 

Küresel ısınma konusunda uluslararası alanda alınacak önemlerin belirlendiği Paris Anlaşmasında, Dünyamızın ortalama sıcaklığında yaşanan artışın, endüstriyelleşme öncesindeki döneme göre 1,5 santigrat dereceyle sınırlandırılması öncelikli bir hedef olarak belirlenmişti. Bu seviye insan yaşamını destekleyen mevcut ekosistemin korunması için kritik bir eşik olarak nitelendiriliyor. 

10 Ocak günü açıklama yapan Dünya Meteoroloji Örgütü, küresel ortalama sıcaklığın, endüstriyelleşme öncesindeki döneme göre 1,6 derece arttığını duyurdu. Bilim dünyasındaki karamsar tahminler böylesi bir artışı bekliyordu ancak genel modeller için bu seviyede bir artış sürpriz oldu. 

1,5 derece seviyesi neden önemli?

Uzun yıllardır Dünyadaki hassas ekosistemler üzerinde çalışma yürüten uzmanlar, bunların büyük çoğunluğunun 1,5 derecelik bir küresel sıcaklık artışını belirli seviyelerde tolere edebileceğini tespit etti. En hassas eko sistemlerinden biri olan mercan resiflerinin yüzde 30’u, 1,5 derecelik bir artışa rağmen kendini koruyabilecek bir yapıya sahip. Ancak 2 derecelik bir artış mercan resiflerinin yüzde 99’unun yok olması demek. 

Yine 1,5 derecelik bir artış orman yangınlarını belirli bir seviyede tutar. Belirli bir seviyeden kastımız bugün ABD’nin Los Angeles şehrini cehenneme çeviren orman yangınlar gibi. Ancak 2 derecelik bir artış devasa ölçekte ormanlık arazileri, yangınlara oldukça elverişli hale getirir. 

Meteorolojik modeller 2 derecelik bir artışta yaşanacak ekstrem hava olaylarının artık Dünyada bir kural haline gelerek çok daha sık ve uzun süreli olarak insanların yaşamlarını etkileyeceğini düşünüyor. 

Hawaii’deki Mauna Loa Gözlemevi’nde yapılan ölçümlere göre 2024 yılında yıllık 3.58 ppm’lik artışla rekor seviyeye ulaştı. Küresel ısınmada yaşanacak artış eğer 2 derecenin üstüne çıkarsa, iklim değişikliğinin etkileri artık önlenemez bir şekilde Dünyadaki mevcut ekosistemleri yok etmeye başlayacak. 

Kuraklık giderek yaygınlaşıyor

Küresel sıcaklık artışlarının en dikkat çekici etkilerinden biri, dünya genelinde uzun süreli kuraklıkların yaygınlaşması oldu. Bilim insanlarının araştırmalarına göre, kuraklıklar artık daha sıcak, daha kuru ve daha geniş alanları etkileyen bir yapıya bürünmüş durumda. 1980’lerden bu yana yapılan gözlemler, en şiddetli kuraklık olaylarının her yıl yaklaşık 50 bin kilometrekare daha geniş bir alanı etkilediğini ortaya koyuyor. Bu da hem tarım arazilerinin verimliliğini azaltıyor hem de biyolojik çeşitlilik kaybını hızlandırıyor. Kuraklığın etkileri sadece ekonomik kayıplarla sınırlı kalmıyor; aynı zamanda milyonlarca insanın göç etmesine, su kaynakları için çatışmaların artmasına ve sosyal huzursuzlukların derinleşmesine neden oluyor.

Karbon yutaklarının kapasiteleri düşüyor

Dünyamız ekosistemi için en hayati öğelerden biri karbon yutakları olarak adlandırabileceğimiz, karbonu hapseden ormanlar ve okyanuslar gibi sistemler. 2024 yılında yapılan ölçümler okyanıslar ve ormanların insan kaynaklı emisyonların yalnızca yarısını absorbe edebiliyor. Bu kapasite düşüşü insan faaliyetlerinden kaynaklı küresel sıcaklık artışını hızlandıran zincirleme gelişmelere neden olabilecek nitelikte. 

1,5 derece hedefini tutturmak artık imkansız

Paris Anlaşması, küresel sıcaklık artışını 1.5 santigrat derece ile sınırlandırmayı hedeflemişti. Ancak bu hedefin tutturulmasının artık neredeyse imkânsız hale geldiği bir sır değil. İklim değişikliği üzerine yapılan son analizler, bu hedefin on yıl gibi kısa bir süre içinde kalıcı olarak aşılabileceğini gösteriyor. Buna bir de iklim değişikliği konusunda geri vites yapması çok muhtemelen olan ABD’nin yeni başkanı Donald Trump’ın seçilmesini de eklersek, küresel ısınma konusunda pek de iyi bir döneme girdiğimiz söylenemez. 

Southampton Üniversitesi’nden Duo Chan, küresel sıcaklık artışını daha doğru bir şekilde değerlendirmek için geliştirilen yeni bir küresel veri seti olan DCENT’le çalışıyor. DCENT’in verileri Dünya Meteoroloji Örgütü verilerinden çok daha karamsar bir tabloya işaret ediyor. DCENT verileri, 2024 yılındaki küresel ortalama sıcaklığın, sanayi öncesi seviyelerin 1,66 santigrat derece üzerinde olduğunu gösteriyor ki bu artık 1,5 santigrat derece hedefine veda etmenin zamanı geldiği konusunda bir çağrı gibi.  

Her El Nino senesi bir öncekinden daha kötü sonuçlara yol açtı

2024 yılındaki artışın kararlı olup olmayacağını zaman gösterecek. Sıcak su akıntısı olan El Nino yılı olan 2024’ün ardından 2025’te bu etkinin geçeceği ve okyanus suyunda belli bir soğuma yaşanacağı hesaplanıyor. Ocak ayı boyunca yapılan ölçümler de bu savı destekler nitelikte. 

Tabii bu tahminler neredeyse son 20 yıldır yaşananlar göz önüne alındığında çok da umut vadetmiyor. Son 20 yıldır her El Nino yılı rekor kırdı ve her bir El Nino dönemi diğerinden daha kötüydü. 

Jet akımları ve aşırı iklim olayları

Küresel ısınmanın meteorolojik olaylar üzerindeki etkileri giderek daha görünür hale gelirken, bilim insanları jet akımlarında yaşanan değişimleri de anlamaya çalışıyor. Atmosferde batıdan doğuya doğru hızla hareket eden hava akımları olan jet akımları dünya genelindeki hava koşullarını şekillendirir. Bu sistemlerdeki olası değişiklikler, aşırı hava olaylarının sıklığını ve süresini artırabilecek nitelikte. 

Ekim 2024’te İngiltere’de jet akımı kaynaklı oldukça ekstrem bir durum yaşandı. Ülkede bazı bölgeler Kasım ayının ilk 11 gününde sadece 12 dakika güneş ışığı alabildi. Aynı dönemde İspanya’nın Valencia şehri ve çevresinde yaşanan seller ve aşırı yağışlar nedeniyle 231 kişi hayatını kaybetti. Bu iki farklı ama ilişkili hava olayı, jet akımlarının davranışındaki değişikliklerin etkilerini gözler önüne serdi.

Jet akımlarının zaman zaman dalgalanması ve hava sistemlerini bir bölgede sıkışıp kalmasına neden olması yeni bir durum değil. Ancak, bilim insanları küresel ısınmanın bu olayları daha sık ve daha yoğun hale getirip getirmediğini araştırıyor. Oxford Üniversitesi’nden Tim Woollings, “Jet akımı bazen geri dönüp kendini kıstırır ve bu da hava sistemlerinin uzun süre aynı yerde kalmasına neden olur,” diyor. Bu tür atmosferik bloklamalar, kış aylarında daha soğuk, yaz aylarında ise daha sıcak hava koşullarına yol açabiliyor.

İnsan kaynaklı değişimler jet akımları üzerinde etkili

Jet akımlarındaki değişikliklerin temel nedeni, bilim insanları arasında tartışma konusu olmaya devam ediyor. Ancak, son araştırmalar insan kaynaklı iklim değişikliğinin bu süreçte önemli bir rol oynadığını gösteriyor. İsrail’deki Weizmann Bilim Enstitüsü’nden yapılan bir çalışma, 1979 ile 2020 yılları arasında kuzey yarımküredeki yaz jet akımlarının hızının önemli ölçüde zayıfladığını ve bunun temel nedeninin insan faaliyetleri olduğunu ortaya koydu.

Basitçe anlatmak gerekirse ısınan Arktik, kutup ve ılıman hava kütleleri arasındaki sıcaklık farkını azalttığı için jet akımlarının zayıflamasına yol açıyor. Bu durum, jet akımlarının dalgalanmasını artırarak hava sistemlerinin bir bölgede sıkışıp kalma olasılığını artırıyor. Zayıflayan jet akımları, daha yavaş hareket eden fırtınalara ve daha kalıcı hava koşullarına neden oluyor. 2021’de Almanya ve Belçika’da yaşanan yavaş hareket eden fırtınaların yol açtığı ölümcül sel felaketleri bunlardan biri. 

Daha Fazla Risk Kapıda mı?

Bilim insanları, iklim değişikliğinin jet akımları üzerindeki etkilerinin tam olarak anlaşılmaması durumunda, gelecekteki ekstrem hava olaylarının boyutlarının hafife alınabileceği konusunda uyarıyor. Newcastle Üniversitesi’nden Abdullah Kahraman, yavaş hareket eden fırtınaların bu yüzyılın sonunda 14 kat daha yaygın hale gelebileceğini öngörüyor. Özellikle yaz ve sonbahar aylarında sıcak deniz yüzeylerinin bu tür olaylara yakıt sağlayabileceği belirtiliyor.

Sonuç

Jet akımlarındaki değişiklikler, iklim değişikliğinin dünya genelindeki hava sistemlerini nasıl şekillendirdiğini anlamamız açısından kritik bir konudur. Bilim insanları, bu değişikliklerin daha fazla ekstrem hava olayına yol açacağını tahmin ediyor. Bu nedenle, toplumların bu olaylara hazırlanması ve emisyonları azaltma konusundaki çabalarını artırması gerekiyor. Massachusetts’teki Woodwell İklim Araştırma Merkezi’nden Jennifer Francis, “Bu benzeri görülmemiş olaylara hazırlıklı olmamız gerekiyor. En önemli şey bu,” diyor.

Küresel ısınma ve jet akımlarındaki değişikliklerin etkileri, yalnızca çevresel değil, aynı zamanda sosyal ve ekonomik krizlere de yol açabilir. Bu nedenle, uluslararası iş birliği ve bilimsel araştırmaların artırılması, gelecekteki riskleri azaltmanın temel anahtarıdır.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.