MARDEF kampı...

Elif SONZAMANCI yazdı —

  • Maraş Demokratik Dernekler Federasyonu (MARDEF) tarafından Almanya’nın Siegen kenti yakınlarında ’5. Maraş Buluşması’ adıyla bir kamp düzenlendi. Artık gelenekselleşen kamp, Maraş’ın özgün sorunlarını konuşup çözüm önerileri paylaşmak adına oldukça önemli.

Geçtiğimiz hafta Maraş Demokratik Dernekler Federasyonu (MARDEF) tarafından Almanya’nın Siegen kenti yakınlarında ’5. Maraş Buluşması’ adıyla bir kamp düzenlendi. Artık gelenekselleşen kamp, Maraş’ın özgün sorunlarını konuşup çözüm önerileri paylaşmak adına oldukça önemli. Özellikle Maraş merkezli depremlerin ardından yaşanan yıkım sonrası, yeniden ayağa kalkmak adına örgütlenme ve dayanışmanın önemini bir kez daha kavradığımız bir süreçten geçtik. 
Maraş, iktidarların gündeminde dizayn politikalarının sürekli güncel tutulduğu bir coğrafya. Bu köşeye elbette sığdıramayız ama Maraş üzerinde yakın tarihte uygulanan genel politikaları kısaca hatırlamakta fayda var.
Bir kez daha altını çizelim; Maraş konumu, barındırdığı gerek inanç, gerekse etnik kimlikler dolayısıyla sürekli iktidarların hedefi haline gelmiş bir coğrafya.
Kampta Maraş’ın özgün sorunları konuşuldu dedik, Maraş’ın özgün sorunları dediğimiz mesele de aslında devletin bir bütünen etnik ve inanç kimliklerine bakış açısı.
Maraş tarihte birçok etnik, kültür ve inancın ( Kürt, Ermeni, Çerkes, Alevi, Sünni...) barındığı bir şehirdi, şimdi tekleştirme politikalarının son hız devam ettirildiği bir şehir durumunda. Osmanlı dönemine ait Tahrir defterlerinde nüfusun yüzde 40’ının Ermeni olduğundan bahsedilirken, bugün kentte Ermenileri kimse konuşmuyor.
Ermenilerin katlinin ardından, Maraş’ta Kürtlere, Alevilere uygulanan katliamlar ve göçertme politikaları ile bölge boşaltıldı. Cumhuriyet politikaları ile doruğa ulaşan, inkar ve imha siyaseti, yaşanan katliam sonrası, başta Almanya olmak üzere yurtdışına önemli oranda göçü getirdi. Devlet eliyle sevk edilen bu göçlerin ardından, şimdi kimliğinden, kültüründen uzak bir kuşak yetişiyor. Bu konu coğrafya’nın gelecek nesilleri açısından oldukça tehlikeli bir durum. Kampta da bahsedildiği üzere, gelecek kuşaklar artık gidecek bir Maraş bulamayacak. Katliam politikaları günümüzde maalesef farklı araçlarla devam ediyor. 
Geçtiğimiz Salı, 10 Ekim 2015'de Ankara Garı'nda gerçekleşen katliamın 8. yıl dönümüydü. Dava iddianamesinde bölge için önemli bir tehlikeden bahseliyordu. İddianamede IŞİD’in Antep emiri Yunus Durmaz’ın bilgisayarından, civardaki Alevi köyleri ile ilgili detaylı bir rapor ele geçirildiği bilgisi yer alıyordu. Raporda Maraş, Malatya, Adıyaman, Kayseri, Antep, Sivas, Bingöl, Dersim, Hatay, Adana gibi kentlerde Alevilerin coğrafi dağılımları ve demografik yapısı, nüfus dağılımı, yine Alevi derneklerinin isimleri, yöneticileri ve adres bilgilerinin yer aldığı ortaya çıktı. Bu katliamcılar Alevi köylerini, cemevi ile dernekleri tek tek listelemişti. Bu bilgi onlara niye gerekliydi ve bölgede yapılmak istenen neydi? Bu sorunun cevabı muğlaklığını korurken, sonrasında Alevi Kürt köylerinin tam ortasına kapasitesinin çok üstünde Sünni Arapların ikamet ettiği bir mülteci kampı inşa ettiler. Kimlerin girip çıktığı belli olmayan bu kampın tek amacının mülteci barındırmak olmadığı hepinizin malumu. Aynı zamanda bu coğrafyada uygulanan ekolojik katliam gerçeğini de pas geçemeyiz. Bölgede geliştirilen ekokırım projeleri de bölgeyi insansızlaştırma projelerinin bir başka boyutu.
Katı Atık Düzenli Atık Depolama Tesisi Projesi, çimento fabrikaları, termik santraller, biyokütle enerji santrali gibi projeler bölgeyi hepten yok etmeyi, yaşam alanlarını kurutmayı esas alan projeler. Şimdi de geniş bir alanı kaplayan Organize Sanayi bölgesi projesi gündemde.
Devletin derdi hiçbir zaman bölge halkına istihdam sağlamak olmadı. Bu yalanlarla inşa ettikleri fabrikalar, termik santraller o verimli toprakları yavaş yavaş kurutup, çöle çevirecek. Deprem sonrası sözüm ona yardımlarda bile Alevi ve Sünni köyleri arasında ayrımcı politikalar uygulandığına bizzat şahit olduk. Böylesi bir acı karşısında uygulanan ayrımcı politikalar, yüzyıllardır bölgede uygulanan ayrımcılığın geldiği son noktadır, tarihten bağımsız değildir.
Bu arada depremin ardından da bölgede insansızlaştırma politikaları devam ediyor. Fırat’ın batısında yürütülen arındırma politikaları, Maraş Katliamı’nın ardından hız kazandı, deprem sonrası ise doruğa ulaşıyor. Devletin sevki ile insanlar topraklarını terkederek, kendilerine yeni bir yaşam alanı arayışında. Avrupa’dan sonra şimdi de Kanada’nın yolları açılmış durumda.  
Alevi ve Kürt coğrafyasında uygulanmak istenen bu insansızlaştırma politikalarına karşı, topraklarımıza sahip çıkmak, yeniden inşa sürecini dayanışarak hızlandırmak, insanların tekrar kendi köylerine, mahallelerine dönmelerini sağlamak gerekiyor. Demokratik bir toplum yaratma hedefi insansız bir coğrafyada gerçekleşemez.
Bize inkarı dayatanlara karşı, Maraş’a, dilimize, inancımıza, kültürümüze, coğrafyamıza sahip çıkalım. 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.