Medya iktidar mengenesinde

.

.

  • Bia Medya Gözlem’in Nisan - Mayıs - Haziran 2020 dönemi raporu, Türk iktidarının medya üzerindeki baskısını bir kez daha gözler önüne seriyor.

Nisan-Mayıs-Haziran 2020 Bia Medya Gözlem Raporu, medya özgürlüğünün ağır baskılara maruz bırakıldığına işaret ediyor. Rapor, Basın İlan Kurumu’nun (BİK) Evrensel, Cumhuriyet ve BirGün gazetelerine; Radyo Televizyon Üst Kurulu’nun (RTÜK) da Fox TV, Tele1 ve Halk TV kanallarına ağır cezalar kestiği dönemi kapsıyor.

Hapis tehdidi altında

Rapor, Türk Ceza Kanunu (TCK), Terörle Mücadele Kanunu (TMK), MİT Kanunu, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) Kanunu ve Sermaye Piyasaları Kanunu (SPK) kapsamında 93 gazetecinin toplamı 4 ağırlaştırılmış müebbet ve 883.5 yıl hapis cezası istemiyle; 5’nin de toplam 1 milyon 260 bin TL manevi tazminat talebiyle yargılandığını gösteriyor.

Nisan - Mayıs - Haziran 2020 döneminde en az iki gazeteci tutuklandı. Salgınının ardından yoğun risk altında olan hapishanelerdeki nüfusun azaltılması amacıyla girişilen infaz düzenlemesine Terörle Mücadele Kanunu ve MİT Kanunu’nun dahil edilmemesi nedeniyle, “terör örgütü propagandası”, “terör örgütüne yardım”, “üyelik” vb. gibi suçlamalarla tutuklanmış olan çok sayıda gazeteci tahliye edilmedi. Böylece basın ve ifade özgürlüğünü ihlal ettiği öne sürülen çok sayıda gazetecinin hayatı riske atılmış oldu.

Gözaltılarda yerel haberciler

Üç gazetecinin gözaltına alındığı, üçünün de ifade vermeye çağrıldığı Nisan - Mayıs - Haziran 2020 dönemi, yerel gazetecilerin araştırmacı rollerinin, yetkilileri keyfi alıkoymaya başvurmaya tereddüt etmeyecek ölçüde rahatsız ettiğini ortaya koydu. Bu dönemde, İsmail Dükel, Türkiye’nin dış politikasına dair veriler üzerine düşündüğü, Bursa’dan Yusuf Kayışoğlu çevre mücadelesini izlediği, Kocaeli’den Gökhan Karabulut ise koronavirüse dair sağlık politikalarını eleştirdiği için gözaltına alındı.

İki saldırı, 7 tehdit

Nisan-Mayıs-Haziran 2020 döneminde, iki gazeteci fiziki saldırıların hedefi olurken 7’si de tehdit edildi. Bu dönemde, iki kadın gazeteci cinsiyetçi hakaret ve cinsel taciz ile karşı karşıya kalırken, Yeniçağ gazetesi köşe yazarı Yavuz Selim Demirağ dahi iki gazeteci ölüm tehdidi aldı. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Saygı Öztürk’e sözlü saldırıda bulunurken bir kişinin fiziki saldırısına uğrayan İzmir Menemen merkezli Çağrı Haber gazetesi İmtiyaz Sahibi ve Çağrı Radyo Genel Yayın Yönetmeni Ulvi Tanrıverdi, hastaneye kaldırıldı.

Erdoğan mahkumiyetleri

Cumhurbaşkanı seçildiği Ağustos 2014’te Recep T. Erdoğan’a yönelik yayınlar ve düşünceler nedeniyle yaygın şekilde kullanılmaya başlanan TCK’nın 299. maddesi, 1 Temmuz 2020’ye kadar en az 61 gazetecinin hapis, ertelemeli hapis ve para cezasına mahkum edilmesine zemin oluşturdu.

Nisan-Mayıs-Haziran 2020 döneminde altı gazeteci (Mustafa Hoş, Cem Şimşek, Özgür Paksoy, Ahmet Sever, Necla Demir ve Erk Acarer), Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ilişkin görüş ve eleştirileri nedeniyle halen “Cumhurbaşkanına hakaret” iddiasıyla toplam 28 yıl hapis istemiyle yargılanıyordu.

AİHM sessizliği

Korona salgını döneminde öncelikli dosyaların incelenmesine devam eden Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), geçen üç ayda, basın ve ifade özgürlüğü başvuruları kapsamında bir karar almadı.

RTÜK ceza kesti

Nisan-Mayıs-Haziran 2020 döneminde, AKP ve MHP üyelerinin ağırlıkta olduğu Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) sadece bağımsız ve eleştirel televizyon kanallarına uyguladığı çok sayıda yayın yasağı ve para cezaları nedeniyle değil, RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin’in söylemleri, Kuzey Kıbrıs merkezli Diyalog TV’nin TÜRKSAT uydusundan çıkarılması, Kurul’un şiddet karşısında çifte standartlı davrandığı ve benzeri tartışmalarla da gündemdeydi.

RTÜK, Nisan-Mayıs-Haziran 2020 döneminde haber ve program yayınlarından dolayı TV kuruluşlarına 48 para, 4 uyarı ve 29 program durdurma cezası verirken radyo kuruluşlarına 4 para ve 3 kez yayın durdurma cezası verdi. Kurul, TV’lere toplam 5 milyon 906 bin 326 TL ve radyolara 25 bin 035 TL idari para cezası verdi.

17 yeni işten çıkarma

Salgın nedeniyle otoparka kurulan konteynerde çalıştırılan CNN Türk kanalının 7 muhabir ve 9 kameramanı önce izne çıkarıldı, ardından işlerine son verildi. Gazeteci-yazar İsmail Saymaz’ın Best FM’deki “Bunu Ben De Söylerim” programı sonlandırıldı.

 

Digital medyayı kafeslemeye tepkiler

Alternatif Bilişim Derneği Başkanı Faruk Çayır, sosyal medya düzenlemesiyle ilgili "Ne yaparlarsa yapsınlar bilgi bir şekilde yayılır. Bilginin paylaşılmasının önüne geçilmesi günümüz dünyasında mümkün değil. Nasıl ki matbaanın şeytan icadı olduğu düşünülmesine rağmen o günlerden bu günlere gelindi, bu düzenlemenin getirdiği sıkıntılar da zor da olsa yeni çıkış yolları aranmasına, yeni yollar bulunmasına ve bilginin çoğalmasına neden olacak" dedi.

AKP ve MHP milletvekilleri tarafından hazırlanarak TBMM'ye sunulan 9 maddelik sosyal medyaya ilişkin yasa düzenlemesi TBMM Genel Kurulunda kabul edilerek yasalaştı. Geçtiğimiz hafta Meclis Adalet Komisyonunda kabul edilen düzenleme ‘sansür’ olarak değerlendirilirken, Anayasa’ya da aykırı olduğuna dikkat çekiliyor. BİA’dan Hikmet Adal’a konuşan Av. Faruk Çayır, sansür eleştirilerinin son derece haklı olduğunu belirterek, düzenlemenin getirdiği sonuçları anlattı. “Düzenlemeye göre sosyal medya platformları artık Türkiye’de bir temsilci belirlemek zorundalar. Bu temsilciler vasıtasıyla da kurumlara tebligatlar yapılacak. Mahkemeler içeriğe ilişkin IP adreslerini, kullanıcı bilgilerini isteyebilecekler. Artık sosyal medyada anonim bir şekilde hesap açmak mümkün olmayacak. Sosyal medya platformlarının kullanıcı bilgilerini vermek zorundalar. İstenilen bilgileri vermiyorlarsa para cezasının yanı sıra internet trafiği bant genişliği daraltılacak" dedi.

İki önemli ihlal

Yasanın ifade özgürlüğünün kısıtlanmasının yanı sıra iki önemli ihlal barındırdığını aktaran Av. Çayır, “Yasa hem Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’nu hem de uluslararası ağ tarafsızlığı sözleşmelerini ihlal ediyor” diyerek, şöyle devam etti: “Bir sitenin bant genişliğini daraltamazsınız çünkü alan adlarını belirleyen, ülkelere IP numarasını veren kurum olan Internet Society’in (ISOC) tüm devletlerle imzalamış olduğu ağ tarafsızlığına ilişkin ortada bir protokol var. İnterneti kullanan her ülke bu protokole uymak zorunda. Sitelerin internet trafiği bant genişliğinin daraltılması ağın engellenmesine yönelik bir teşebbüs olarak değerlendirilir. Ayrıca Vodafone, Türk Telekom, Turkcell gibi erişim sağlayıcıları da mecburen yasaya uymak zorunda kalacakları için hem ticari hem de hukuki olarak uluslararası protokollere aykırılık söz konusu.

Bir diğer konu Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’na aykırılık. Vatandaşların kişisel bilgileri tehlike altında. Çünkü siteler kullanıcı verilerini Türkiye’de tutacaklar. Böylece tutulan verilere erişim sağlayıcıları doğrudan yetki sahibi olacak. BTK kendi idari kararlarıyla birlikte sosyal ağ sağlayıcısına başvurup ellerindeki verileri isteyebilecek. Bu durum da Kişisel Verilen Korunması Kanunu’na aykırı.”

İçerik silinip yok olacak

Daha önce kullanıcı sayfaları ya da içeriklere erişimin söz konusu olduğunu fakat yeni yasayla birlikte içeriklerin silinmesinin istenebileceğini belirten Av. Faruk Çayır, “İçerikler Türkiye’de tutulsalar da tutulmasalar da artık kaldırılmak zorunda olacaklar. Artık erişime engellenen haberler de silinebilecek. Yasa haber alma hakkını ve bilgiye erişim hakkını engelliyor" diye konuştu.

Platformlar kabul etmemeli

Sosyal medya platformlarının bu düzenlemeyi kesinlikle kabul etmemeleri gerektiğini vurgulayan Av. Çayır, şunları ekledi: "Haberler de içerikler de bir şekilde dolaşıma girecektir. Bilginin paylaşılmasının önüne geçilmesi mümkün değil. Nasıl ki matbaanın şeytan icadı olduğu düşünülmesine rağmen o günlerden bu günlere gelindi, bu düzenlemenin getirdiği sıkıntılar da zor da olsa yeni çıkış yolları aranmasına, yeni yollar bulunmasına ve bilginin çoğalmasına neden olacak."

Yeni bir sansür aracı

Evrensel Bilgi Teknolojileri Yazarı İsmail Gökhan Bayram ise değişikliğin onaylanması ile iktidar ve ortağının zaten sosyal medya da dahil olmak üzere yaygınca kullandıkları sansür araçlarına bir yenisini daha eklediklerini belirtti. Bayram “Sosyal medya şirketlerinin kendi maddi ve politik kâr-zarar hesaplarından bağımsız bir şekilde bizim ifade özgürlüğümüzü savunacaklarını ve temsilci atamayacaklarını düşünmek hayalcilik olur. Temsilci atamayıp ifade özgürlüğünü gerekçe gösterebilirler elbette, ancak bunun uzun uzun yapılmış hesaplardan bağımsız olmadığını bir an olsun akıldan çıkartmamak gerek” dedi.

Hali hazırda gazetelere Basın İlan Kurumu sopası sallayarak, televizyonlara ve Internet video yayıncılığına RTÜK sopası sallayarak, diğer kültür sanat eserlerine çeşitli kurumların eliyle, Internet’e ise ağırlıklı olarak BTK eliyle zaman zaman oto-sansür halini de alan bir sansür uygulandığını anımsatan Bayram, "Şimdi iktidar bu sansür dalgasını daha da büyütmek ve bilgi akışını kendi istediklerine daha yakın hale getirmek için sosyal medyaya odaklanan yeni araçlara sahip oldu" şeklinde konuştu.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.