MİT ve SÄPO arasında derin ilişki var

Dosya Haberleri —

Kurdo Baksi/foto: Şinoyî Mendan

Kurdo Baksi/foto: Şinoyî Mendan

İsveç’te yürürlüğe giren yeni "Terörle Mücadele Yasası"nı araştırmacı gazeteci ve yazar Kurdo Baksi ile konuştuk...

  • Memorandum imzalandıktan sonra İsveç’te tartışmalar yön değiştirdi. Erdoğan’a boyun eğilmesi kabul edilemez olarak görülmeye başlandı. Madrid anlaşmasından sonra İsveç genelinde Kürtlere sempati düzeyi oldukça yükseldi ve haksızlık yapıldığı kamuoyunda tartışılıyor.
  • Kürtleri gerçekten zor bir süreç bekliyor. Ancak Kürtler de eski konumlarından çok ileride. Kürtler, Palme cinayeti dönemindeki gibi etkilenmez. O dönem İsveç’te 2 bin Kürt yaşıyordu. Şimdi ise 150 binin üzerinde Kürt yaşıyor. Kürt lobisi İsveç’te çok güçlü. Altı milletvekilimiz var.
  • Madrid’de imzalanan anlaşmaya gerek Sosyal Demokratlar, gerekse Sol Parti’nin birçok üyesi karşı. Sağ parti ki hiç ihtimal vermiyorum, eğer kazanırsa biz Kürtleri daha kötü bir gelecek bekliyor olacak. İsveç’teki sağ kesim içinde Türkiye’nin ciddi bir lobisi var.

ERKAN GÜLBAHÇE

İsveç’te 1986 yılında Başbakan Olof Palme'nin öldürülmesinin ardından Kürtler potansiyel suçlu ilan edilmiş, ülkede yaşayan Kürtlere karşı devasa bir cadı avı başlatılmıştı. İsveç yetkilileri 34 yıl sonra ‘hata’ yaptıklarını, Olof Palme cinayetinde Kürtlerin şüpheli olmadığını itiraf etmişti. Bu açıklamanın üzerinden iki yıl geçmeden Kürtler bir kez daha hedef alındı. İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliliği karşılığında Türkiye ile imzalanan memorandum için Kürtler pazarlık konusu yapılarak bir kez daha mağdur edildi. İsveç’te 1 Temmuz’da yürürlüğe giren yeni "Terörle Mücadele Yasası" da Kürtlere yönelik olmayan tehdide dayanak yapılacak gibi görülüyor. Söz konusu memorandumun detayları, Kürtleri nasıl etkileyeceği, yeni "Terörle Mücadele Yasası"nın detaylarını, uzun zamandır İsveç’te yaşayan araştırmacı gazeteci ve yazar Kurdo Baksi ile konuştuk.  

Geçtiğimiz günlerde Türkiye, İsveç ve Finlandiya üçlüsü NATO üyeliği konusunda memorandum imzaladı. Varılan anlaşmayı nasıl değerlendiriyorsunuz? Kürtler açısında bu anlaşmanın sonuçları neler olur?

Memorandum bir niyet anlaşmasıdır. Çok da bir bağlayıcılığı yoktur. Ama buna rağmen YPG, YPJ ve PYD’nin isimlerinin bu anlaşmada bu şekilde geçmesi kabul edilemez. Tabi YPG, YPJ ve PYD’nin bu belgede ‘terör örgütü’ olarak tanımlanmadığını da vurgulamak gerekiyor. Türkiye, Finlandiya ve İsveç arasında imzalanan bu niyet anlaşması Kürtler açısından çokta iyi değil. Bu anlaşmanın sonuçları 8 aya kadar gerek İsveç’te yaşayan Kürtler gerekse diğer ülkelerdeki Kürtler üzerinde etkisini gösterecektir.

Neden 8 ay? 

Çünkü NATO üyeliklerinin 8 ay içerisinde ülke meclislerinde onaylanması gerekiyor. Tam da bu onay meselesini Türkiye, İsveç Finlandiya üzerinde bir baskı aracı olarak kullanacaktır. Yani varılan bu anlaşma Kürtlere zarar verecektir. Özellikle İsveç’te yaşayan Kürtlerin demokratik haklarını kısıtlayacaktır.

İsveç Dışişleri Bakanı Ann Linde’nin açıklamaları sizi endişelendiriyor mu?

Ann Linde, memoranduma kadar Rojavalı Kürt liderlerle fotoğraf vermekten çekinmeyen, çektirdiği fotoğrafları sosyal medyada gururla paylaşan bir Kürt dostudur. 20 yıldan beri Ann Linde’yi takip ediyorum. Çizgisinden hiç taviz vermedi. Ancak NATO zirvesinde yapılan anlaşmadan sonra biraz endişe duymaya başladım.

Bakan Linde, “Erdoğan’a boyun eğmedik. Kürtler açısından insan haklarının ya da demokratik haklarının risk altında olduğunu düşünmelerini gerektirecek bir sebep yok" dedi. Ancak bu açıklama görüldüğü kadarıyla Kürt kamuoyunu tatmin etmedi. Siz bu açıklamayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Tabii ki böyle bir açıklamanın yapılması olumludur. Ama Türkiye’nin, İsveç ve Finlandiya’dan bazı insanların iadesini istediği gerçeği de var. Tabii ki İsveç ve Finlandiya, bu insanları hemen teslim etmeyecektir. Bu ülkelerde hukuk ve mahkemeler var. Yaşama, yürütme ve yargı ayrılıkları var. Türkiye gibi yargı, yürütme ve yasama bir kişinin elinde toplanmıyor. Daha önce Çin’in iade listesi Erdoğan’ın isteğiyle Türkiye tarafından kabul edilmiş ve Uygur Türkleri Çin’e iade edilmişti. Türkiye’de böyle olduğu için Erdoğan, Finlandiya ve İsveç’in de aynı şekilde kendi taleplerine cevap vermesini bekliyor.

İsveç’te sınır dışı prosedürü nasıl işliyor peki?

Türkiye’nin İsveç’ten talep ettiği birisinin dosyası ilk etapta yerel mahkeme, ikinci derece mahkeme, Anayasa Mahkemesi ve en son AİHM’e kadar gider. Ki bu çok uzun bir zaman alır. Bu mahkemelerin aldığı kararı hiç kimse değiştiremez ve herkes alınan bu kararlara uymak zorundadır. Bundan dolayı Türkiye’ye olumlu cevap verileceğini düşünmüyorum. Erdoğan’ın “73 kişi istiyorum hemen verecekler” demesi bir anlam ifade etmiyor. Böyle bir şey olamaz.

Erdoğan 73 muhalifin Türkiye teslim edileceğine dair söz verildiğini hatta 3-4 tanesinin iade edildiğini söyledi. Bunun gerçeklik payı nedir? İsveç, Türkiye’nin istediği muhalifleri Türkiye iade eder mi? 

NATO zirvesinde imzalanan anlaşmanın Türkçe ve İngilizce versiyonunu okuduğunuzda kaç kişinin iade edileceği konusunda herhangi bir rakam yok. Anlaşmada İsveç ve Türk polis yetkilileri tarafından bazı dosyalar incelenecek ifadesi var. 73 kişilik listenin nereden çıktığını da bilmiyorum. Ben İsveç’teki son on yılın dosyalarını inceledim, Türkiye’ye gerçekten iade var mı diye. On yıl içinde sadece 2020 yılında 1 kişi ilticası kabul edilmediği için yurt dışı edilmiş. Yani Türkiye’nin iade talebi ortada yok. Türkiye istedi diye gönderilmedi, ilticası kabul edilmediği için gönderildi. Ki o kişi şu anda Türkiye’de cezaevinde. Onun dışında 2021 tarihinde Belçika vatandaşı Zozan Büyük adında bir Kürt kadınına İsveç’i terk etmesi için süre verildi. O da Belçika’ya geri dönmek zorunda kaldı.

KNK Eşbaşkanı Ahmet Karamus geçtiğimiz günlerde gazetemize yaptığı açıklamada, “anlaşmanın perde arkasını bilmiyoruz” demişti. Perde arkasında farklı sözler verilmiş olabilir mi? 

Türkiye, İsveç ve Finlandiya’nın gizli kapılar arkasında anlaşmalar yaptığına inanmıyorum. Aldığım duyumlara göre Erdoğan Madrid’e gelmeden önce Amerika Başkanı Joe Biden’den bir telefon almış. Biden nazikçe eğer İsveç ve Finlandiya’nın NATO başvurularını onaylamazsan Halkbank dosyası ve ailesi hakkında bazı açıklamalar yapılacağını belirtmiş. Yani deyim yerindeyse Biden, Erdoğan’ı ‘hafifçe tokatladıktan’ sonra, İsveç ve Finlandiya’nın üyelik başvurularını onaylamış. Ki bu iddia İsveç kamuoyunda da tartışılmaya başlandı. Basın Erdoğan’ın, Joe Biden baskısından dolayı anlaşmayı imzaladığını yazmaya başladı. Hatta bazı gazeteler Türkiye’nin onayının İsveç diplomasisinin başarısından ziyade Amerika’nın baskısının sonucu olduğu yazıyor. ‘Ben imzalamam’ diye kükreyen Erdoğan’ın bir anda anlaşmaya imza koyması biraz da yediği azardan dolayıdır.

Türkiye, İsveç ve Finlandiya arasındaki memorandum İsveç kamuoyunda nasıl tartışılıyor? 

Açıkça söylemek gerekirse Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısından sonra İsveç’in NATO üyeliği isteği ön plana çıktı. “NATO üyeliğine karşı birkaç muhalif ya da Kürtlerin kurban edilmesi NATO üyeliğine karşı çok da önemli değil” tartışmaları belli kesimlerde yürütüldü. Ancak memorandum imzalandıktan sonra İsveç’te tartışmalar yön değiştirdi. Erdoğan’a boyun eğilmesi kabul edilemez olarak görülmeye başlandı. Madrid anlaşmasından sonra İsveç genelinde Kürtlere sempati düzeyi oldukça yükseldi. Kürtlere haksızlık yapıldığı İsveç kamuoyunda tartışılmaya başlandı.

Peki 1 Temmuz’dan yürürlüğe giren yeni "Terörle Mücadele Yasası"nın içeriği nedir, İsveç’te Kürtler açısından neler değişecek?

İsveç’te 2020 yılı Mart ayından bu yana yürütülen yoğun tartışmalar eşliğinde ‘terörle mücadele’de bir sertleşme var. 2020 tarihinden önce ‘Terör Yasası’na göre bir kişi eyleme geçmemişse düşüncelerinden dolayı ‘terörist’ olarak görülmüyordu. ‘Terörist’ olarak görülmesi için eylemi gerçekleştirmiş olması gerekiyordu. Ancak 1 Temmuz’da yürürlüğe giren yeni ‘Terör Yasası’yla birlikte polis bir kişiden şüphelendiği için faaliyete geçmeden takibe alabilir, soruşturma başlatabilir ve hatta dava açılabilir. Maalesef polisler ve savcılar bu durumu kötüye kullanabiliyor. Mesela birisi Abdullah Öcalan’ın posterini veya PKK’nin bayrağını sosyal medyada paylaşmış veya paylaşılan bir şeyi beğenmiş diye davalar açılabiliyor. Örneklemek gerekirse; İsveç’te yaşayan ancak politik olmayan bir kişi tesadüfen denk geldiği bir eylemde PKK bayrağı ile bir fotoğraf çektirmiş ve bunu Facebook sayfasında yayınladığı için hakkında dava açılmış. 2020 yılından itibaren buna benzer İsveç’te açılan 38 dava olduğunu biliyorum. Bazı çevreler diyor ki; MİT istedi diye bunlar hakkında dosya açıldı. Hayır kesinlikle böyle bir şey yok ‘Terör Yasası’na göre hazırlanmış dosyalar.

Palme suikasti ardından büyük bir mağduriyet yaşayan Kürtleri benzer bir süreç mi bekliyor?

Kürtleri gerçekten zor bir süreç bekliyor. Ancak Kürtler de eski konumlarından çok ileri bir noktadalar. Kürtler, Palme cinayeti dönemindeki gibi etkilenmezler. O dönem İsveç’te 2 bin Kürt yaşıyordu. Şimdi ise 150 binin üzerinde Kürt yaşıyor. İsveç siyasetine girmişler, gündem üzerinde etkili olabiliyorlar. Kürt lobisi İsveç’te çok güçlü. Altı milletvekilimiz var. Türkiye her sene mal varlıklarına el koydukları insanların listesini yayınlıyor. Bu listede yer alanlar İsveç’te banka işlemlerinde zorlanabiliyor ya da yurt dışına çıkmakta zorlanabiliyorlar. Bazı Kürt kurumlarının banka hesaplarını kapatabilirler. Ne yazık ki bu tür zorluklar bizi bekliyor.

Varılan anlaşma gereği Türk gizli servisi MİT ve SÄPO arasında iletişim güçlendirilecek. Bu durum İsveç’te yaşayan siyasetçi ve muhalifleri nasıl etkileyecek?

Bu anlaşmada, Türk devleti hakkında herhangi bir dezenformasyon gelişirse İsveç yetkilileri harekete geçecek paragrafı mevcut. Bu konu Sol Parti ve Yeşiller Partisi’ni çok rahatsız ediyor. Hatta bir gensoru vererek bu konu üzerinde Meclis’te görüşme talepleri var. Dezenformasyon çok geniş bir çerçevede ele alınabilir. Örneğin ben İsveç televizyonuna çıkıp Kürdistan ve Kürt halkı dediğim için ya da Salih Müslim İsveç’te televizyona çıkıp konuştuğunda, QSD Komutanı Mazlum Abdi’nin röportajı yayınlandığında, Türkiye kriterlerine göre ‘dezenformasyon’ deyip Türkiye müdahale edebiliyor. Nitekim Salih Müslim, Mazlum Abdi’nin röportajları sonrası Türkiye İsveç televizyonlarına direkt müdahale etmeye çalıştı. Türkiye MİT’i ve SÄPO arasında 1980’lerden beri derin bir ilişki var. O zamanda ‘Palme cinayetini Kürtler işledi’ diye SÄPO’yu kandırdılar, şimdi de yeni bir kandırma hareketi peşindeler.

Yakın zamanda İsveç’te seçim olacak, hükümet değişir ya da değişmez, her iki koşulda da İsveç dış politikası hangi yöne evrilir?

Ne kadar sol hükümet şu anda Kürtler üzerine politika yapsa da yeniden Sosyal Demokrat, solcu bir hükümetin kazanmasını isterim. Madrid’de imzalanan anlaşmaya gerek Sosyal Demokratlar, gerekse Sol Parti’nin birçok üyesi karşı. Sağ parti ki hiç ihtimal vermiyorum, eğer kazanırsa biz Kürtleri daha kötü bir gelecek bekliyor olacak. İsveç’teki sağ kesim içinde Türkiye’nin ciddi bir lobisi var.

FOTOLAR: Şinoyî Mendan

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.