Musa, Çanax ve Kürt Halleri

Kültür/Sanat Haberleri —

Sevim Kaplan Akan ve “Çanax” adlı filmi

Sevim Kaplan Akan ve “Çanax” adlı filmi

  • “Musa, tüm hazırlıklarını yapmış ve adının hacı adayları kura çekilişinden çıkmasını beklemektedir. Yıllar önce başvurmasına rağmen kendinden sonra başvuran birçok kişinin hacca gitmesi üzerine bu durumdan şüphelenir. Kendisine neden sıra gelmediğini soruşturmaya başlar. En sonunda evinde çanak anten olması nedeniyle dosyasının sürekli sümen altı edildiğini öğrenir.”

MİHEME PORGEBOL

 

Toplum, onu bir araya getiren kişi ve grupların, birbirleriyle kurduğu ilişkilerin iç içe geçmiş halidir. Toplumun kapsadığı kişi veya gruplar nicel veya nitel değerlerine bakılmaksızın sürekli birbirleriyle etkileşim içindedir. Herhangi bir toplum yapılanmasında herhangi bir birey veya grubun talep ve ihtiyaçları karşılanmaz ise söz konusu talep ve ihtiyaçlar er ya da geç diğer tüm kesimlerin iç ve dış dengelerini, daha doğrusu huzurunu bozar. Söz gelimi, herhangi bir sebepten evsiz kalmış birinin barınma problemi döner dolaşır kimileri için güvenlik, kimileri için eşitlik, kimileri için vicdani bir problemine dönüşür. Ortaya çıkan problemler tıpkı bir nehrin taşması gibi gittikçe yükselir, önüne çıkan her şeyi kimi zaman usul usul kimi zaman da bir çırpıda yutar, geçer. Eşyanın tabiatındaki bu kural, en gelişmiş demokrasilerle tasavvur edilen toplumlar için de geçerlidir.

PolitikART’ın 316. sayısında yer bulan “Birey ve Toplum Arasındaki Gerilim Üzerine Deneme” başlıklı yazımda birey ve toplumu birbirine bakan biri düz, diğeri küre aynalara benzetmiştim. Birey kendi gerçekliğini topluma yansıtırken toplum da hem kendini oluşturan diğer tüm bireylerden hem de etkileşimde olduğu toplumlardan aldığı görüntüleri bireye yansıtır. Birey tüm ufkunu toplumdan, toplum da tüm görüntülerini tek tek bireylerden alır. Bu alışveriş ikisi için de kendini gerçekleştirme olanağı sunar. Dolayısıyla aralarındaki bir fayda ilişkisi değil, ikisi için de hayati bir ilişkidir. Biri diğerini gözardı ettiğinde iki taraf için de bir yok olma tehlikesi ortaya çıkar. Bu tehlikeyi önlemek, yani hem toplumun hem bireyin varlığını korumak adına yasalar düzenlenir ve toplumsallaşma başlar. Toplumsallaşmanın temelindeki siyaset de tam buradadır.

 

 

Evinde çanak anten olması nedeniyle

Bahsedilen bu döngüsel denklemin geçerliliği en çok da statüsüz toplumlarda gösterir kendini. İşte Sevim Kaplan Akan’ın yazıp yönettiği “Çanax” adlı filmi de tam böyle bir örnek hikâye anlatıyor. Tanıtım bülteninde filmden şöyle bahsedilir: “Çanax, bir kısa film çalışmasıdır. Bu filmde, dini vecibelerini yerine getirmekte hassas olan Musa’nın (65) bu konuda tek eksiği olarak gördüğü Hac vazifesini ifa etmek için yapmış olduğu başvurunun sonuçlanmasını bekleyiş öyküsüne odaklanılmaktadır. Musa, gerekli tüm hazırlıklarını yapmış ve adının hacı adayları kura çekilişinden çıkmasını beklemektedir. Ancak yıllar önce başvurmasına rağmen kendinden sonra başvuran birçok kişinin hacca gitmesi üzerine bu durumdan şüphelenir. Kendisine neden sıra gelmediğini soruşturmaya başlar. En sonunda evinde çanak anten (uydu alıcısı) olması nedeniyle dosyasının sürekli sümen altı edildiğini öğrenir. Bunun üzerine çok sinirlenen Musa hac için biriktirdiği parayla çanak anteni olmayan köylülere çanak anten alır ve hacca gitmekten vazgeçer.”

Musa’nın hikâyesi

Kürtler için Musa’nın hikâyesi sayısız varyantla yeniden üretilebilecek bir hikâyedir. Peşine takılan devlet destekli paramiliterlerden kaçmak için gerillaya katılan 16 yaşındaki çocuk, tutsak kardeşinin dışarı çıkmasını önlemek için nöbete çağrılmayı içine sindiremeyen asker kaçağı, çocuğunun cenazesini bulmak için çıktığı yolda sayısız kez yargılanıp hapsedilen anne, oğlunun cenazesine katıldı diye yargılanan baba, kardeşiyle fotoğrafı var diye işkence edilenler ve daha binlerce örnek… Musa’nın hikâyesi her ne kadar kurmaca olsa da temelini, yaşantının çıplak gerçekliğinden alır.

Çanak anten, Kürt toplumunda çok güçlü karşılığı olan bir imgedir. İlk Kürtçe televizyon kanalı olan MED TV’ye karşılık gelir. Televizyonun kitle iletişimdeki önemini göz önünde bulundurduğumuzda Kürtlerin gerek kendi dilleri ve gündemleriyle buluşmaları gerek dünyanın her yerine yayılan toplumsal kesimleriyle etkileşmeleri ve gerekse de başta statüsüzlükleri olmak üzere türlü sebeplerden kaynaklı yaşanan kayıplarını dünyaya duyurmaları açısından çanak antenle kurdukları bağ, detaylandırılmaya ihtiyaç duymaz. Çanax filmi de herhangi bir sebepten evinin damında çanak anten bulunan Musa’nın siyasi olarak toplumsallaşmasının kaynağına iner.

 

 

Yine beyaz bir Toros!

Film, yaygın bir diğer imge olan beyaz bir Toros’un köy yolundan geçmesiyle başlıyor. Beyaz Toros’u görür görmez insanın kafasında filmin olası gidişatıyla ilgili tahminler dönmeye başlasa da birkaç sekans sonra bu tahminlerin tamamı boşa düşüyor. Beyaz Toros köye vardığında Musa arabadan iniyor ve kamera, uyarı niteliğinde dikiz aynasındaki sticker’a odaklanıyor: “Dikkat! Aynadaki cisimler göründüğünden daha yakındır.” Bu uyarıyı kendimce beyaz Toros’a dair az önce yürüttüğüm tahminler için de kabul edip devam ediyorum izlemeye. Sonraki sahnede ev ahalisini pür dikkat MED TV haber bültenini izlerken görüyoruz. Haberlerde 90’lı yıllardaki köy baskınlarından kaçan Kürtlerin sığındığı Etruş Kampı’ndaki sorunlar, Kurdistan’daki katliamlar ve Türk devletinin uluslararası ölçekteki savaş politikaları anlatılırken Musa namaz kılmaktadır. Adeta kendini, ailenin diğer fertlerinin ilgilendiği meselelerden soyutlayıp yalnızca dini vecibelerine adayan Musa film boyunca gergindir. Gerginliğinin sebebi de filmin tanıtım bülteninde anlatıldığı üzere hac vazifesini ifa etmek için yapmış olduğu başvurunun sonuçlanmamasıdır.

Rojek min dît ew li vir bû

Musa, hacca gitmeye o denli odaklanmıştır ki içinde yaşadığı toplumun gerçekliğinden kopmuştur. Halbuki içinde yaşadığı toplumun sorunlarından kendisinin de mustarip olduğunu kendi ağzıyla ifade eder. Köyün imamı Melle Baqî’yle aralarında geçen diyalogda, “Hani sen muhtarla birlikte kaymakama gideceğiz diyordun? Trafoyu yapıp elektrik getireceğiz, yolları yapacağız, su deposunu tamir edeceğiz falan. Dediklerinizin hiçbiri de yerine getirilmedi” diyerek sorunların farkında olduğunu gösterir ancak sorunların gerekçeleri üzerine eğilmez. Nihayet hac için yaptığı başvurunun, evinin damındaki çanak antenden dolayı sonuçlanmadığını öğrenince hac için biriktirdiği tüm parayla komşularına çanak antenler alan Musa’yı, filmin sonunda bütün gerginliğinden arınmış, huzur içinde görürüz. Musa artık Kürt toplumunu kuşatan sorunların kendindeki karşılığını idrak etmiş ve bu sorunlarla kararlı bir yüzleşmeye adım atmıştır. Artık kendi gerçekliği toplumunkiyle buluşmuş, toplumun gerçekliği de kendi yaşantısında anlamlı bir karşılık bulmuştur. Ekran kararıp jeneriğe geçerken İbo Can’ın seslendirdiği Rojek adlı şarkının sözleri de tam olarak bu durumu açıklar:

“Rojek min dît ew li vir bû (Bir gün baktım, oradaydı)

Bi dilxweşiya xwe nas bû (Huzuruyla tanıştı)

Her gav çeka xwe li mil bû (Her an omuzundaydı silahı)

Rojek min dît ew wenda bû (Bir gün baktım, kayboldu)

 

Gotin ew jî çûye welat (O da ülkeye gitmiş dediler)

Hêsir ji çavên min de hat (Gözlerimden yaşlar aktı)

Yek can Xweda dabû ew car (Allah ona bir can vermişti)

Bo gelê xwe dikir xebat” ([O da] halkı için çalışırdı)

 

Burada filmin başındaki “Dikkat! Aynadaki cisimler göründüğünden daha yakındır” uyarısını tekrar hatırlamak değerlendirmenin bütünlüğü açısından yerinde olacaktır.

 

 

Filmin kusurları

Filmin hikâyesi ve anlattıkları üzerine bu denli konuşmuşken teknik anlamdaki eksik ve kusurları üzerine de birkaç şey söylemeden olmaz. Her ne kadar bu anlamda derinlemesine bir değerlendirme yapabilecek durumda olmasam da değineceğim başlıklar aslında genel olarak Kürt sineması için geçerli, kimsenin itiraz edebileceğini düşünmediğim başlıklar. Kürt sineması da tıpkı yukarıda anlatıldığı üzere Kürt toplumunun hakikatlerine paralel olarak çeşitli gelişim problemleri yaşar. Kürt sinemacılar, ezilen ve statüsüz bir toplumun sanatçıları olarak imkân yetersizliklerinden mustariptir. Bu durum, sahip oldukları sinema bilgisinin yeterli teknik donanımla buluşamamasından kaynaklı deneyim eksikliğine, deneyim eksikliği de üretilen eserlerin bir türlü istenilen yeterliliğe ulaşamamasına sebebiyet veriyor.

Kürt sinemasında yeterliliğe ulaşamayan hususların başında oyunculuklar gelmekte. Kürt filmlerinde rol alan oyuncuların büyük çoğunluğu tiyatro kökenlidir. Haliyle kamera oyunculuğundaki başarısızlıkları anlaşılabilir ancak çağın getirdiği imkanlar göz önünde bulundurulduğunda oyuncuların kendilerini bu alanda geliştirmemelerindeki ısrarı herhangi bir gerekçeyle açıklanamaz. Yıllardır artık klişeye dönüşen bu eleştirinin hâlâ karşılığını bulamaması en başta oyuncuların, sonra da yönetmenlerin bu anlamda gereken özveriyi ortaya koyamamasıyla ilgilidir. Bu filmde de oyuncuların ses, devinim ve diyaloga dair performansları izleyicinin seyir esnasında çelişkiler yaşamasına sebep oluyor. Çelişkiyi; film izlemek için ekran başına oturan izleyiciye, sanki sahnedeymiş gibi oynayan oyuncuların teatral performansları yaratıyor. Oyunculuklara dair bir diğer genel problem de yan karakter ve tiplerin oyunculukla alakası olmayan kişilerden seçilmesidir. Bunun anlaşılabilir birçok gerekçesi olabilir ancak yine hiçbir gerekçe bu sorunun artık aşılması gerektiğini göz ardı edemez.

Yine filmdeki bariz bir yetersizlik olarak kendini gösteren kamera kullanımında sıkça yaşanan titreme ve sarsılmaların gözden kaçırılmaması gerekirdi. Çünkü bu bir seyir işidir; göz ise odak isteyen ve erken yorulan bir organdır. Son olarak da yine bu film özelinde ama aslında bütün olarak Kürt sinemasında kendini gösteren bir diyalog problemi mevcut. Diyalogların özgün ritmi ve sahiciliği, filmin kendi hikâyesini bulmasını sağlayabilir. Öte yandan diyalogların kurgulandığı üslubun hikâyeyle kurması gereken ama Kürt sinemasında genel olarak kurulamayan özdeşlik, bana kalırsa bir literatür ve tedrisat eksikliğinden kaynaklanıyor. Bu bağlamda “Kürt filmlerinin jeneriği neden kısadır?” sorusunun yeterli olacağına inanıyorum.

En nihayetinde de bütün bu sorun ve yetersizliklerin bir parça özveri ve politik farkındalıkla giderilebileceği yine Musa’nın hikâyesinden anlaşılabilir: “Va heca min li devê deriyê min e.” / “İşte Kâbe’m kapımın önünde.”

NOT: Bu yazı, yönetmen Sevim Kaplan Akan’ın senaryosunu yazıp yönettiği “Çanax” adlı film üzerinedir, spoiler içerir.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.