Müzik yaşam alanım
Kültür/Sanat Haberleri —

Şîlan Berîtan
- “Elektronik müzik benim için sadece bir sahne değil; bir alan açma, bir buluşturma, bir şifa pratiği. DJ yalnızca müzik çalan biri değil; ritimle, sesle ve duyguyla insanların kolektif hafızasına dokunan bir figür. Bu yalnızca bir müzik deneyimi değil, aynı zamanda bir kültürün bugüne ve yarına taşınma biçimi.”
BARIŞ BALSEÇER
Elektronik müziğin dijital tınılarıyla dengbêjliğin kadim seslerini aynı sahnede buluşturan Kürt DJ ve müzikolog Şîlan Berîtan, kültürel hafızaya da yön veriyor.
Sanatını sadece estetik bir üretim alanı olarak değil; kimliğini, köklerini ve kolektif belleği yeniden kurmanın bir yolu olarak tanımlayan Berîtan, elektronik müziğin sıklıkla “tüketim kültürüne” ait olmakla eleştirildiği bir dönemde, bu müziği tam tersine bir iyileşme, hatırlama ve kültürel direniş alanı olarak konumlandırıyor.
Şîlan Berîtan için müzik yalnızca eğlence değil; bir halkın acılarına, sürgünlerine ve sesine tanıklık eden bir hafıza aktarımı. Üstelik bunu erkek egemen sahnelerde bir kadın DJ olarak yapıyor. Şîlan Berîtan’la Amed’deki müzik dolu çocukluğundan Paris’teki DJ setlerine uzanan müzikal yolculuğunu ve elektronik müziği konuştuk.
Öncelikle sizi tanıyalım. Hangi eğitimlerden geçtiniz, hangi alanlarda çalıştınız ve şu anda neler yapıyorsunuz?
Diyarbakır Güzel Sanatlar Lisesi ve İstanbul Teknik Üniversitesi Müzikoloji Bölümü’nden mezun oldum. Mezuniyetin ardından çeşitli kurumlarda keman ve piyano eğitimi verdim. Bir süre Diyarbakır Eğitim ve Araştırma Hastanesi bünyesindeki Toplum Ruh Sağlığı Merkezi’nde müzik terapisti olarak çalıştım. Son bir yıldır ise Paris’te yaşıyorum.
Babanız Farqîn Azad, sanatsal kimliğinizi inşa ederken sizi nasıl etkiledi?
Elbette en büyük ilham kaynağım babamdı. Onun ve onunla aynı çizgide üretim yapan sanatçıların çalışmaları bana yön verdi. Babamın sanatı her zaman rehberimdi. Duygusal kimliğimi oluşturmamda da etkisi büyüktür. “Müzik yapmayı seviyorum. Kendime ne katabilirim, kendimi nasıl iyileştirebilirim?” sorularıyla yol almaya çalıştım. Geleneksel kültürümle bağımı koparmadan, ondan beslenerek belleğimi dışa vurdum. Bugün sahip olduğum müziksel ve kültürel belleğin içinde babamın sesi, toplumsal hafıza ve kişisel yolculuğum birlikte yer alıyor.
Müzikolojiyi seçmenizin özel bir nedeni var mıydı?
Çünkü müzik üzerine düşünmek, konuşmak ve araştırmak istiyordum. Özellikle kendi geçmişimden gelen dengbêjlik geleneğini ve genel olarak Kürt müziğini derinlemesine anlamak benim için çok önemliydi. Kürtlerin müzik tarihini öğrenmek ve bunu akademik düzeyde incelemek benim için çok değerli. Müzik, hem yaşam alanım hem de hafızamla bağ kurduğum bir zemin oldu.
Geleneksel Kürt müziğini elektronik formlarla birleştiriyorsunuz. Bu üretim biçimi sizin için ne anlama geliyor?
Bu üretimlerde bir sentez yaratmaya çalışıyorum. Bu, hem sanatsal hem de kültürel bir duruş. Çünkü Kürt müziği uzun süredir asimilasyon baskısı altında. Ancak bu tür deneysel üretimler sayesinde hem korunuyor hem de yeni kuşaklara ulaşma imkânı buluyor. Elektronik müzik aracılığıyla bu hafızayı güncellemek ve genişletmek istiyorum.
Kürt sanatçılar kültürel asimilasyona karşı nasıl bir sorumluluk taşıyor?
Kürtler, kültürel asimilasyona karşı uzun süredir güçlü bir direnç gösteriyor. Bu tehdit hâlâ sürse de, Kürt halkı üretmeye devam ederek kültürel hafızasını koruyor. Ben de kendimi bu kolektif direnişin bir parçası olarak görüyorum. Sanat, sadece bireysel bir ifade biçimi değil; aynı zamanda toplumsal bir hatırlama, sahiplenme ve direnme biçimidir. Bir Kürt sanatçısı olarak bu direnişi taşıma sorumluluğunu hissediyorum. Üretimlerimde Kürt halk ezgilerini, geleneksel ritim kalıplarını modern elektronik müzik türleriyle, özellikle House, Tech-House ve Afro House’la sentezleyerek yeni bir müzik formu yaratmaya çalışıyorum. Bu sentez, hem kimliğimi ifade etmenin hem de kültürel belleğimizi çağdaş dünyaya taşımaya katkı sunmanın bir yolu.
Sizi bu tarzda üretim yapmaya neler sevk etti?
Bu tarzı seçmemin temel nedeni, kendi müziğimi geliştirirken köklerimle bağ kurma isteğimdi. Kürt müziğini ve Kürtçeyi merkeze alarak daha sahici, daha derin bir ifade alanı buldum.
Yeni nesil müziğinize nasıl yaklaşıyor?
Benim için müzik yalnızca bireysel bir ifade biçimi değil; aynı zamanda nesiller arasında, diasporadaki gençlerle ülkedeki gençleri birbirine bağlayan güçlü bir köprü. Kürt müziğini elektronik ve house tınılarla birleştirerek geçmiş ile gelecek arasında bir bağ kuruyorum. Bu sayede gençler modern dünyadan kopmadan Kürt müziğiyle ilişkilenebiliyor, kimliklerini özgürce ifade edebiliyorlar. Kürt kültürü yazılı değil, sözlü bir aktarım geleneğine sahip. Bu da notaya değil; duyguya, sese ve hafızaya dayalı bir müzikal anlayış yaratıyor. Özellikle dengbêjlik geleneği, müziğin yalnızca eğlence aracı olmadığını, aynı zamanda tarih anlatımı, hafıza aktarımı ve toplumsal iyileşme biçimi olduğunu gösteriyor.
Ben elektronik müzik yapıyorum ama amacım sadece insanları eğlendirmek değil. Modern tınıları kullanırken geçmişin izlerini bugüne taşımaya çalışıyorum. Kürt müziğiyle elektronik müziği birleştirmemin sebebi sadece yeni bir tarz yaratmak değil; aynı zamanda kültürel hafızayı geleceğe aktarmak.
Avrupa’da doğmuş, Kürdistan’ı hiç görmemiş bir genç kuşak var. Müzik, bu gençlerle Kürdistan’daki gençler arasında bir köprü işlevi görebilir mi?
Kesinlikle görebilir, bunu doğrudan gözlemliyorum. Elektronik müziğin dijital tınıları, bugünün gençlerinin kendi kültürüyle tanışmasına bir kapı aralıyor. Aynı zamanda Kürdistan’daki gençlerle Türkiye metropollerinde ya da diasporada büyüyenler arasında ortak bir duygusal alan yaratıyor. Bu müzik, geçmişle şimdi arasında da bir köprü kuruyor. Bu da bize asimilasyona karşı yeni yollar geliştirilebileceğini gösteriyor.
Burada bence temel bir soru var: “Asimilasyona uğruyoruz” deyip yalnızca durumu tespit mi edeceğiz, yoksa “Varlığımızı nasıl koruyabiliriz” diye mi soracağız? Bu noktada sanatsal üretimlerin iki işlevi öne çıkıyor: Hem bir iyileşme alanı yaratmak hem de kültürü yaşatmak. Benim için elektronik müzik bu iki işlevi de yerine getiriyor. Diasporada da ciddi bir iyileşme ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Müzik ya da sanatsal üretimler, gençlerin hem kökleriyle tanışmasını sağlıyor hem de bu tanışma süreci bir tür şifa sürecine dönüşüyor.
Eğer köklerle bağınız yoksa bir gelecek de inşa edemezsiniz. Benim için elektronik müzik, yani DJ’lik bu bağlamda güçlü bir araç. Ben bu ritüel alanı dengbêjlik geleneğiyle ilişkilendirerek ele alıyorum. Elektronik müzik benim için sadece bir sahne değil; bir alan açma, bir buluşturma, bir şifa pratiği.
* * *
DJ adeta bir şaman gibi
Vokal Kürt müziği ile elektronik müziğin sentezi, Avrupa’daki dinleyiciler için genellikle ilk anda şaşırtıcı oluyor. Çünkü çoğu, Kürt müziğine aşina değil. Örneğin Ayşe Şan’ın sesini elektronik altyapıyla birleştiriyorum. Onun sesi, yaşam öyküsünün yükünü taşıyor ve bu duygu, dili anlamayan dinleyicilere bile geçiyor. Bu, çok özel bir bağ kurma anı. Performanslardan sonra birçok dinleyici, bir sonraki parçada nasıl bir sesle karşılaşacaklarını merak ediyor. Bu da müzikle aralarında bir bağ oluşmasını sağlıyor. Biz Kürtler yaşadığımız acıları sesimize, dilimize kodluyoruz. Avrupa’da da benzer bir tarihsel miras var.
Elektronik müzikte bir anlatı kurmaya çalışıyorum. Dil bariyerini aşan şey, duygunun ve sesin birleştirici gücü oluyor. Bu sahici olunca zaten karşılık buluyor. DJ adeta bir şaman gibi, müzik de bir tür ritüel alanı. Kürt müziği de zaten özünde bir şifa taşıyor. Dengbêjlerin sesinde bu iyileştirici etki hissediliyor. Elektronik müzikle birleşince bu etki daha da görünür hâle geliyor. O yüzden birçok Avrupalı dinleyici, “Bu müzik beni iyi hissettirdi” diyor. Bu temas, Avrupa’da büyüyen Kürt gençleri için de çok anlamlı. Belki Kürdistan’ı hiç görmediler ama müzik aracılığıyla kendi kökleriyle bağ kurabiliyorlar.
* * *
Her stran bir hafıza
Açıkçası, Kürt müziğini dinleyen birinin bu anlamda tüketim kültürüne ait olduğunu düşünmüyorum. Çünkü Kürt müziği hikâyesiz değildir. Her stran, her kilam bir hafıza taşır, bir yaşanmışlığı, bir mücadeleyi, bir duyguyu içinde barındırır.
Benim yaptığım müzikte de hikâye merkezde duruyor. Bu hikâye kimi zaman acı, kimi zaman direniş ama mutlaka bir hafızayı yeniden kurma çabasını içeriyor.
Bu yüzden elektronik müziği sadece “tüketim nesnesi” olarak görmek, onu oldukça indirgemek olur. Hele ki ben bu müzikle kendi halkımın tarihini, kadim seslerini ve kişisel kimliğimi harmanlıyorsam bu, bir tüketim değil, kültürel üretim ve aktarım sürecidir.
* * *
Kadın DJ sayısı hâlâ çok az
DJ olarak elektronik müzik sahnesinde yer almak, benim için sadece sahnede müzik çalmak değil; kadın kimliğimle görünür olmak, var olmak anlamına geliyor. Çaldığım her parçada bir hikâye var ve bu hikâyelerin önemli bir kısmı da kadınlık hallerine dair. Elektronik müzik sahnesinde kadın DJ sayısı hâlâ çok az. Ben bunu bir eksiklik ya da dezavantaj olarak görmüyorum. Aksine, bu durum bana hem sorumluluk hem de ilham veriyor. Sahneye çıktığımda sadece bir DJ değilim. Aynı zamanda bir anlatıcıyım.














