Neden umut?

Selim FERAT yazdı —

  • Yazının başında hiç tereddüt etmeden, inanç, sevgi ve umut kavşağında umuttan yana olan, inatçı adama adadım yazıyı. Çünkü o olmadan, hedef, amaç, katedeceğiniz etik bir yol olmaz. Üsttekilerde olmayan da o ya: Umut!

Selimferat@web.de

 

Seyrettiğim filmlerden birinde, tutuklandıktan sonra, esirleşen akıllı bir adam, tarihi bir imtihandan geçeceğinin hiç mi hiç farkında değil.

Egemen, katı ve tüyü hiç mi hiç ürpermeyecek, ama etik değerlerden yoksun olmayan, klasik pozdaki karar sahibi adam tutsağı çağırır.

"Sana üç seçenek sunacağım, doğrusunu seçersen, kapı sana açık!" der.

Bitkin esir, kaybedeceği birşeyin olmadığını bildiği için,öneriyi kabul eder.

Üç seçenek gelir:

"İnanç, Sevgi, Umut".

Tutsak düşünmeden, "Umut" der.

Kapı açılır ve umut adamı esaretten kurtarır.

Merceği Türkiye’ye ve işgal altındaki Kürdistan’a çevirmek istiyorum:

Revaçta olanlar şunlar:

Varlık ve yoksulluk arasındaki devasa uçurum;

İnsan avı serbest ilan edilen Kürdistan;

Emsali az görülür bir sahtekarlık.

Bunlar ana başlıklar.

Birgün kendilerine dokunmaktan muaf olmamalarına rağmen, ülke nüfusunun üçte birine yakınının, kendilerine dokunmayan yılanı göklere çıkardığı;

Hala, kendinden nefret eden, kolonizatörleri seven Kürtler’in olduğu;

Kadını katle tahakküm eden devleti temsil eden erkeklerin, radikal feministlerden daha radikal sloganlarla, insan iklimini kirlettikleri;

"Yeryüzünün Lanetlileri"nin gözlerinin içine bakarak, onları katillerini sevmeye zorladıkları tablo ise bu ana başlıkların dolgusu.

Alman bir hukukçu tüm bunlara rağmen, neden hala "halkın" üçte birinin suçluları ve güçlüleri desteklediğini sordu.

İnsanların bilincinin zehirlendiğini söyleyebilirdim;

Toplumun tümüne yakınının manipüle edildiğini varsayabilirdim;

Rüşvet ve hileyle, satın alınan basın organlarıyla, dezenformasyonun kitlelerin gideceği yönü tayin ettiğini söyleyebilirdim.

Bunları söylemedim.

Silahlı çetelerin devleti kuşattığını, toplumun bu para militer gruplar tarafından tehdit edildiğini söyledim.

Bu görüşmemiz 8 Mart gününden önceydi.

Özellikle 8 Mart kadınlarının direnişinden sonra, süresiz ve özgürleşinceye kadar devam edecek bir yolculuk başladı.

Türkiye’deki sistemi sarsan bir 8 Mart’i geride bıraktık.

Reis, hukuk planını hemen çiğnedi. Tutuklamalar yapıldı, 8 Mart eylemlerinin öncü kadınları, gece yarısı saldırılarına uğradı.

Şimdilerde Newroz kutlamalarına hazırlık, 8 Mart eylemleri ve umudunun ikinci halkası olmaya hazırlanıyor.

Diyarbekir’de ilk Newroz ateşi yakıldı.

90’lı yılların nostaljisini andıran sloganlardan bazıları:

"Kadınlar isyanlarıyla Newroz ateşini harlayacak”,

"Newroz ateşiyle direnelim, özgürleşelim”…

Böylece 8 Mart ile başlayan ve cesaret veren şeyi tarif etmek;

Kat edecekleri yola koyulmak, özgürleşmek isteyenleri hareketlendiren şeyi tanımlamak istedim.

Yazının başında hiç tereddüt etmeden, inanç, sevgi ve umut kavşağında umuttan yana olan, inatçı adama adadım yazıyı.

Çünkü o olmadan, hedef, amaç, katedeceğiniz etik bir yol olmaz.

Üsttekilerde olmayan da o ya: Umut!

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.