Radikal bir yaşam şart
Dosya Haberleri —

HDK
- Adnan Çelik: HDK de bir yandan kaçış stratejisini örgütlüyor çünkü geleceği şimdiden kurmak istiyor. Fakat esas olarak HDK’nin amacı hegemonik stratejiyi uygulamak. Yani HDK belli bir zemini Türkiye’de değiştirmek istiyor ve tamamen yeni, radikal bir yaşamı öneriyor. Bence olayın özü burada. Bu bağlamda HDK-HDP ve DTK-DBP ilişkisi oldukça önemli.
- Birgül Kutan: HDK’nin Türkiye siyasetine ve toplumuna çok yönlü etkisi olduğunu düşünüyorum. Farklı kimliklerin birlikteliğinin yeni toplumu yaratmada önemli bir kaynak olduğunun kabul görmesi, kota sistemi, eşsözcülük ve eşit temsiliyet gibi politik araçların tarihsel olarak öznellikleri kabul görmeyen kişi, topluluk ve gruplara kendi dil ve politikalarını güçlendirmeleri açısından önemli bir nokta.
MİHEME PORGEBOL
Duisburg-Essen Üniversitesi’nden Adnan Çelik ve Sussex Üniversitesi’nden Birgül Kutan ile HDK’yi ve onun Türkiye siyasetindeki önemini ele aldığımız röportajımızın ikinci bölümünde seçim sürecinde kendini gösteren sorun ve yetmezliklerden referansla çözüm yol ve önerilerini konuştuk.
HDK yeni bir toplumsallık örgütlemeye çalışıyor ve bunu kongre siyasetiyle yapıyor. Dolayısıyla kurulduğu günden bu yana Türkiye siyasetinde de bir yeri var. HDK’nin Türkiye siyasetine etkisi ne oldu?
Adnan Çelik: HDK, Ekim 2011’de kuruldu, bir yıl sonra ise HDP. HDK aslında hem Türkiye’de yeni yaşam tahayyülünü hem de siyasetin de ötesine geçen bir hedef ortaya koydu. Kuruluşundaki heyecan da yenilikçi toplumsal müdahalesinden kaynaklanıyordu. HDK, Türkiye’de toplumsal muhalefetin uzun erimli bir örgütlenmesi açısından çok zaruriydi ve güncel aciliyetler de vardı. Bu aciliyetler en temelde siyasal temsiliyetin parlamentoya yansıması ve parlamentoda bu toplumsal meselelerin güncelleştirilmesine dayanıyordu. Parlamento başta Kürt meselesinin demokratik, barışçıl ve eşit yurttaşlık temelinde çözülmesi olmak üzere Türkiye’deki toplumsal muhalefet aktörleri açısından ihmal edilemeyecek kadar önemli bir ayağıydı. Şimdi böyle olduğunda HDP’nin kuruluşuna dahil olan kadroların ilk etapta neredeyse tamamı HDK’den çıktı. Bir nevi HDK içerisindeki tartışmalar bir seçim-çatı partisinin kuruluşunu öngörüyordu. Ve bu çatı partisinin ismi HDP oldu. Halihazırda Kürt hareketinin siyasal gündemiyle uyumlu hareket eden bir legal parti yani BDP vardı. Fakat dinamikler çok hızlı değişti ve 2013’e geldiğimizde BDP kendisini feshederek HDP’ye katıldı, mecliste bir grup kurma ortamı oluştu. Bu da bir milattır.
Seçimlerden sonra 2013 sonrasına dair HDP’nin uyguladığı siyasete birçok eleştiri de geldi. 2013’ten sonra ne oldu?
Adnan Çelik: 2013’ten itibaren ve özelikle de 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra HDP ile HDK arasındaki ilişkinin tersine evrildiği bir şey oldu. HDP 7 Haziran 2013 seçimlerinde yüzde 13 civarı oy alıp Türkiye’nin 3. büyük partisi haline geldikten sonra parti ve temsiliyet kültürünün hegemonik alanından çıktığı için büyük bir patinaj yaşadı. Çünkü o koşullarda HDP’nin başarısı kitleleri çok heyecanlandırdı. 2015’te ‘barış süreci’nin bozulmasından sonra iktidarın HDP’ye siyasi baskı kurması kitlelerde HDP etrafında güçlü bir kenetlenme sağladı. HDK’nin özelikle bağımsız kotadan gelen aktörlerinin önemli bir kısmı HDP’de görev almaya başladı. Bu bağlamda HDK-HDP ilişkileri bir takım “gerilimler” yaşayarak bugüne kadar geldi.
HDP her ne kadar siyasal bir temsiliyet için mücadele eden bir parti olsa da aslında önüne koyduğu referansla HDK’den çok farklı değil. HDP bir nevi HDK’nin öne sürdüğü yeni yaşam mirasını üstlenen ve buna giden yolu açan misyonu üstlendi. Bu anlamda birisi çok acil gündemler üzerinden siyaseti örgütlemeyi birisi de daha uzun vadeli toplumsal bir dönüşümü önüne hedef olarak koydu. Böyle olduğunda zaman zaman strateji ve taktikler birbirinin yerine geçti. Sonuç olarak bu hem HDK hem HDP içerisinde yer yer gerilimler yarattı.
Birgül Kutan: HDK’nin Türkiye siyasetine ve toplumuna çok yönlü etkisi olduğunu düşünüyorum. Türkiye’de ilk kez birbirinden çok farklı nedenlerle ayrı mücadele eden ve hegemonik yaşam form ve politikasının şu veya bu nedenle dışında bırakılan toplumsal hareket dinamiklerini ve bireyleri (Kürt, Sol, feminist, LGBTQI, farklı kimlik ve inanç grupları vs.) ortak hedefler ve arzular etrafında bir araya getirmesi çok önemli. Farklı kimliklerin birlikteliğinin yeni toplumu yaratmada önemli bir kaynak olduğunun kabul görmesi, kota sistemi, eşsözcülük ve eşit temsiliyet gibi politik araçların tarihsel olarak öznellikleri kabul görmeyen kişi, topluluk ve gruplara kendi dil ve politikalarını güçlendirmeleri açısından önemli bir nokta.
HDK’nin siyasete en somut etkisi çok kısa bir sürede kendi partisini (HDP) kurması oldu. HDP her ne kadar da meşru alanda, sistemin yapısal olarak çerçevesini çizdiği koşullarda politika yapan bir siyasi parti olsa da diğer sistem içi partilerden farklıdır.
HDK ve DTK’yi yaşayan birer panteona benzettiniz ve diğer yandan HDP’nin bu kurumları tabiri caizse zayıflattığını söylüyorsunuz. Fakat bunu Kurdistan için söylemek ne kadar mümkün? Şahsi bir gözlem olarak Kurdistan’da DBP’nin DTK’yi olumsuz etkilediği bir fotoğraf göremiyorum. HDP-HDK arasındaki ilişki ile DBP-DTK arasındaki ilişkiyi karşılaştırabilir misiniz?
Adnan Çelik: 2010’lu yıllarda DTK delegesi olmak için yıllar yılı Kürt hareketine “düşmanlık yapmış” insanlar bile çabalardı. DTK gerçekten kurulmakta olan özerkliğin bir nevi prototipi olarak tahayyül ediliyordu ve öyle bir gücü vardı. Bu güç neye dayanıyordu? Birincisi; Kürt siyasal hareketinin yereldeki hegemonik karakteri çok belirgindi. Yerel yönetimlerinden tutun yüzlerce sivil toplum ağına, inisiyatife, foruma kadar. KÖH henüz 2015-16’daki o büyük sarsıntıyı yaşamamıştı ve DTK onun en meşru temsilcisiydi insanların gözünde.
İkincisi de hem HDK hem de DTK üzerinde inanılmaz bir kriminalizasyon var. Bu fikrin kendisi kriminalize edildi. HDP kendi programında özerkliği savunarak ortaya çıkmış bir pratik fakat şu an HDP veya YSP’li herhangi bir siyasetçinin açıktan özerklikten bahsettiğini göremiyorum. Türkiye’deki baskıcı ve faşist rejim karakterinin getirdiği noktayı belirtmek için bunu vurguluyorum. Bu anlamda DTK, toplumsal alanda HDK kadar olmasa da büyük bir ittifaktı. Kürt Özgürlük Hareketi’nin temsiliyetini Kurdistan’da DTK, Türkiye’de HDK’nin üstlendiğini ve bu kurumların ülkedeki toplumsal barışın teminatı olduğunu söylemek yerinde olacaktır.
Ekleyecekleriniz var gibi?
Birgül Kutan: Zamanın çok önemli bir faktör olduğunu düşünüyorum. Yani zaman ve mekân arasındaki ilişki çok önemli. Bu anlamda hem DTK hem de HDK’nin bu zamansal mefhumdan etkilendiğini söylemek mümkün. Sosyal hareketlerin ya da sosyal örgütlenmelerin yaratmış olduğu ya da kullandığı araç ve politikaların düşünsel anlamda da güncele etki eden sonuçları oluyor. Şiddet ortamının ardından toplumsal dinamiğin yoğun olduğu ve yeni bir toplumsal tahayyülün geniş çevrelerce kabul görmesini gerektiren bir zemin vardı. Bu zemini de uzun yıllar boyunca verdiğimiz mücadeleler yarattı. Bunu sadece devletin oluşturduğu bir demokratik ortam ya da AB’nin oluşturduğu bir ortam olarak görmemek lazım. Çünkü o zaman verilen mücadeleye haksızlık etmiş oluruz. Sadece yukarıdan oluşan bir değişimi ön görmüş oluruz. Bunlar böyle kendiliğinden oluşan zeminler değildi, emek vermeyi gerektiriyordu. Benzer baskılara maruz kalmamız bizi bir araya getirebilir (getirmiştir ve getiriyordur) ama bu birlikteliğin sağlanabilir ve uzun süreli olması için onu başka yollarla beslememiz gerekiyor. Ne yazık ki bugünkü koşullarda ihtiyaç duyduğumuz düşünsel kaynaklara yeterince sahip değiliz.
Buna dair neler eksik ve neler yapılmalı?
Birgül Kutan: Bence refleksive alanlar açıp tüm dinamiklerin kendi mücadele deneyimlerine pratik ve teoride sistematik bir şekilde bakması ve oradan ne yapılabileceği üzerine yeni bir politik düşünce geliştirmesi cok önemli. Mücadele içinde öğrenmeyi önemsemek gerekiyor. İkincisi; toplumsal bellek ve tarihimizden öğrenmek çok önemli. Evet, bu konuda çok çaba var ancak ben bu çabaların birbirinden kopuk olduğunu düşünüyorum. Üçüncü olarak da farklı mücadele alanlarının önemini vurgulamak gerekiyor. [Politik ve toplumsal] bu alanları birbirlerini dışlayan ya da zıt alanlar olarak görmektense birbirlerini besleyen etkileşim alanları olarak görmekte fayda var. En büyük sorun, bir alanın diğer alana mahkûm olması ve toplumun tüm enerjisini oraya yöneltmesi. Toplumsal değişim çok yönlü, çok araçlı ve çok alanlı bir politik mücadeleyi gerektiriyor.