Sovyetler ile Kürtlerin acı tecrübesi

Dosya Haberleri —

MAHABAD

MAHABAD

  • Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra Kürtlerin kadim toprakları Türkiye, İran, Irak ve Suriye tarafından paylaşıldı. Sovyetler Birliği, kendince bu halka devletin esaslarını aşılamayı görev edindi, bunu büyük bir baskı ve sabotaj planı ile birleştirdi.

OLEG ŞAMA

*ÇEVİRİ: KÜRDİSTAN LEZGİYEVA

 

Kürt! Cephanenize iyi bakın

Onlar olmadan ailenizi kurtaramazsınız

Nefretin gücünü azaltmayın!

O zaman iyiliği bir slogan olarak alacaksınız

Nasılsa açık bir mezara düşecek

Gezegendeki son şovenist.

 

Şair Vasily Symonenko bu şiiri 1963'te kısa hayatının son yılında yazdı. O zamanlar, SSCB'de Rus şovenizmine direnmeye çalışan Ukrayna'da altmışlar hareketi yükseliyordu. Ve dünya üzerinde herhangi bir ulusal haklar mücadelesi, Ukrayna entelijansiyasından destek görüyordu.

Bu nedenle genç şair, uzaklarda toprakları Irak, İran, Türkiye ve Suriye arasında bölüşülmüş olan Kürtlerin acı kaderiyle duygulandı: Symonenko'nun Kürt kardeşe çağrısı! şiiri yurttaşlara bir çağrı olarak da okunabilir. Sansür onu çeyrek asır boyunca genel okuyucudan sakladı.

1963'ün başlarında, merkezi Sovyet basını Irak'ta iki yıl önce başlayan bir başka Kürt ayaklanmasını desteklemekteydi. Ülkenin başat gazetesi Pravda, "Kürtlerin evlerini (hükümetin askerlerine karşı) soygundan korumak için silaha sarılmaktan başka seçenekleri yoktu" diye yazıyordu.

 

Tarihte biraz gerilere gidelim

Joseph Stalin, Milliyetler Komiseri (bakanı) olduğunda bile, Kürt azınlığı aklında tutarak, sürekli halkların kendi kaderini tayin hakkına dair konuşuyordu. 1920'lerin ortalarında, resmi verilere göre, Transkafkasya’da yaklaşık 65 bin Sovyet Kürt’ü yaşıyordu.

İlk defa Temmuz 1923'te Kürdistan Bölgesi, bir yıl önce (Ermenistan ve Gürcistan ile birlikte) Transkafkasya Federasyonu'nun bir parçası haline gelen Sovyet Azerbaycan'ın bir kısmında kuruldu. Ne yazık ki "Kızıl Kürtlerin özerkliği" sadece 7 yıl sürdü.

 

Nuh zamanının insanları

Birinci Dünya Savaşı sırasında Kürtler de kendilerini Ukraynalılar gibi cephenin her iki tarafında savaşmak zorunda kalırken buldurlar. Kafkasya ve İran cephelerinde savaşın en başında Rusların ve İngilizlerin (daha sonra müttefiklerinin) alaylarını süpüren 3. Türk ordusundaki Kürt süvarileri özellikle ünlüydü.

Rusya, St. Petersburg ve Londra'nın bu ülkeyi nüfuz alanlarına ayırdığı 1907'den beri kuzey İran'ı kontrol ediyordu. Rus komutanlığı, cepheleşme başladığında İranlı Kürtlerin kendilerini destekleyeceğini umarak 24 bin tüfek verdi. Ancak çoğu zaman bu silah bağışçılara karşı da kullanıldı.

Hem İran'da hem de o zamanki Osmanlı İmparatorluğu'nda Kürtler modernizimden uzaktı. Bir çok avantajdan esas olarak soylular yararlanıyordu. Öyleki, Urmiye'den (şimdi İran'da bir şehir) çok uzak olmayan bir cephede hemşirelik yapan Khristina Semina, Kürtlerin bıraktığı zengin kasabalardan yerel soyluların (Mir) saraylarını talan eden Kazaklara: “bu bir şaka gibi, bu hanlar (Mir) ne kadar bolluk içinde yaşamışlar!” diyor. Kazaklar da: “Her şeye sahipler! Konakları uzun! Aynaları beş arşınlık (3,5 metre)! Halılar ne kadar çok. Hepsi bakırdan tabaklarla dolu! Keşke hepsini alabilseydik, zengin olurduk” diyorlar.

Sıradan Kürtler çoğunlukla çoban (hayvancılık yapan) ve kısmen de çiftçiler olarak tarih öncesi koşullarda yaşadılar. Tam bir iletişim eksikliği ve bilgi yoksunluğu içinde, Avrupalı ziyaretçiler için de bunlar çok çarpıcıydı.

Tarihçi Mikhail Lazarev'e göre, Türk yetkililer doğu bölgelerini (Kuzey Kürdistan) kasıtlı olarak ilkel bir durumda tuttu. Bu durum Rus ve daha sonra da Sovyet tehdidine karşı tam bir geçilemez duvar ve koruma sağlıyordu.

1920'lerde Türkiye'nin doğusunu (Kuzey Kürdistan) ziyaret eden Alman gazeteci Kurt Faber, “Erzurum'un ötesindeki tenha dağ vadilerinde Kürtlerin yaşadığı hüzünlü toprak ve mağara kümelerini tarif edecek kelimeleri nasıl bulabilirim! […] Ağrı Dağı'nın eteğinde, muhtemelen Nuh’un kullandığı sabanla toprak sürülüyor. Bu keskinleştirilmiş bir tahta parçasından oluşuyor ve dünyanın yüzeyini zar zor çiziyordu! … Burada tarihin, birkaç yüzyıl boyunca modern bir arabanın gerisinde kalmasına izin verilmiştir.”

 

Sevr Kürtler için bir fırsttı

Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra, yenilgiye uğramış Almanya'nın müttefiki olan Osmanlı İmparatorluğu birçok bölgesinden vazgeçti. Ve temsilcilerinin Ağustos 1920'de Paris'te imzaladıkları Sevr Antlaşması, İstanbul'a bağlı topraklarda bağımsız bir Kürdistan kurulmasını sağlayabilirdi. Ancak üç yıl sonra, anlaşma Lozan'da revize edildi: Osmanlı İmparatorluğu’dan geriye sadece Türkiye kaldı. Kral I. Faysal liderliğindeki Osmanlıdan kopan Irak, kendisini Büyük Britanya'nın kontrolü altında buldu. Ve Kürtlerin bağımsızlığı sorunu birdenbire gündemden kayboldu.

1938’e kadar ülkeyi yöneten ilk Türk Cumhurbaşkanı Kemal Atatürk'ün ortağı İsmet İnönü, “Türkiye, hükümet önünde eşit olan ve aynı ulusal haklara sahip olan iki halktan Türkler ve Kürtler’den oluşur” dedi.

Görüntü itibarıyla İnönü, baba tarafında Kürt olduğu için aşiret arkadaşlarına bağımsızlık umudu veriyor gibi görünüyordu. Ancak Türkiye’nin bu durumu Milletler Cemiyeti'nde nüfusunun önemli bir bölümü Kürt olan petrol zengini Musul’u Irak’a kaptırmasına kadar sürdü. 1926'da şehir ve bölge nihayet Bağdat'ın kanatları altına girdi. Birkaç yıl sonra, Türkiye'nin yeni başkenti Ankara olurken, Kürtler de "dağ Türkleri" olarak ilan edildi.

 

Sovyet birlikleri Eylül 1941'de Tebriz'e (İran) giriyor. Yukarıda - SSCB'de Kürtçe yayınlanan Reya Teze gazetesi

 

Alfabeyi kategorik olarak yasaklayın

Ekim 1921, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nin kurulmasına ilişkin antlaşmanın imzalanmasından bir yıl önce, Rusya halklarının yerleşiminden sorumlu komiserlik adına Moskova’da yayın yapan Zhizn Nationalities gazetesi, Kürdistan Cumhuriyeti'nin kurulması sorununun ciddi şekilde tartışıldığını yazıyordu.

Bir cumhuriyet kurulmadı ama Temmuz 1923'te o dönemin Azerbaycan komünistlerinin başı olan Sergei Kirov, merkezi Laçin rayonunda olan bir Kürdistan Bölgesi kurulması hakkındaki  kararnameyi imzaladı. Laçin’in bünyesinde bulundurduğu 6 ilçe ve toplu üretim çiftliğinin (kolhozun) beşinde nüfusun % 90’ından fazlasını Kürtler oluşturmaktaydı.

Ağustos 1925'te Zarya Vostoka gazetesi, söz konusu bölgede altı bölgesel yürütme komitesi ve 63 köy konseyinin kurulduğunu bildirdi. Aynı makalede: "Birçok köy meclisi Mişni köyündeki gibi hala mağaralar bulunuyor" diye yazıyordu.

Kürtlerin yazılı bir alfabeleri olmadığı için, büro işlerinin nasıl yürütüleceği sorunu ortaya çıktı. Kürdistan bölgesi, Ermenistan ile Azerbaycan cumhuriyetleri arasında kuruldu. Ermenilerin yaşadığı Dağlık Karabağ ile Ermenistan arasındaydı, bunun içinde buraya Erivanlı aydınlar geldi.

Etnolog Hakob Ghazaryan 1921'de halkının alfabesine dayalı bir Kürtçe ders kitabı hazırladı. Mart 1925'te Zarya Vostoka gazetesi alaycı bir şekilde şunları kaydetti: "Bu alfabeyi sadece bir kişi biliyor! onu yaratan kişi."

Ertesi yıl, Ghazaryan gittiğinde, Transkafkasya komünistleri bir kararı kabul ettiler: “Transkafkasya'da en az 50 bin Kürt olduğu ve Kürtçe alfabe olmadığı göz önüne alındığında, Kürtler arasında nüfusun tanıdığı dillerden birinde okullar açılması gereklidir. Kürtçe alfabenin uygulanmasını kategorik olarak yasaklayın”

Kürt nüfus, kendi dillerinin dışında başka hiçbir dili tanımıyordu. Ve 1929'da, Kızıl Kürdistan’ın ortadan kaldırılmasıyla eşzamanlı olarak, Kürt filolog ve yazar Arap Şamilov, Sovyet’in Kürt aşiret arkadaşları için bir Latin alfabesi yarattı. Erivan'da yayınlanan Sovyetlerin ilk Kürt gazetesi Rja t'әzә'nin (Yeni Yol) yayıncıları tarafından 1946'da Kürtlere Kiril alfabesi sağlanana kadar bu kullanıldı.

Okur yazar olmayan Kürtler arasında bu Sovyet “saldırısı”, Bolşeviklere karşı sıcak duygular uyandırmadı. Temmuz 1926'da Doğunun Şafağı, bu halkın temsilcileri arasında sadece 15 komünistin olduğunu bildirdi.

Kolektif çiftlik hareketi de gıcırdayarak ancak ilerleyebiliyordu. Belki de bunun için 1932'de Novy Put gazetesi, yoksul bir insan olan Celil Khudo’nun çobanlık hikayesini Ocak ve Nisan ayalarında iki defa yayınladı. Khudo (Kürtçe Xwudo yazılır) Kızıl Onur Kurulu'nda yer alan en iyi kolektif çiftçiler arasındaydı. Khudo ailesi çalışmalarından dolayı 3 pound tereyağı, 3 pound peynir, 80 pound ekmek (1 pound 16 kg) ve “çok para” kazandığı yazılıyordu.

Çobanın ailesi kaç kişiden oluşuyordu gazete bunu yazmamıştı. Ancak o zamanki Kürt ailelerin onlarca insandan oluştuğu biliniyor. Ağustos 1926'da Zarya Vostoka, Kızıl Kürdistan’ın Aldasir köyünde 13 hane olduğunu ve tüm sakinlerinin akraba olduklarını yazdı. Aynı gazete, Karakişlak’ın dokuz köyünde yaşayan Hasananlu aşiretinide anlattı.

 

Sovyetlerin rejim düşmanı ilan ettiği kişi ve halkları yerleştirdiği zorunlu çalışma kampı GULAG.

 

Kızıl çark

1930'ların sonlarında, SSCB'nin birçok halkı güvenilmez olarak etiketlendi. Kürtler de bu listeye dahil edildi. Kremlin yetkilileri, diğer parçalardaki Kürt aşiretlerle yeniden birleşme arzusunu engellemek ve olası casusluktan kaçınmak amacıyla iddalı bir sınırdan uzaklaştırma planına girişti.

Kasım 1937’de yaşanan Kazakistan’a sürgününün ayrıntılarını Erivan Kürt Teknik Okulunun 15 yaşındaki öğrencisi Anvar Nadirov; “Bölgedeki tüm Kürtler, eşyalarıyla birlikte Arazdayan tren istasyonuna götürüldü” sözüyle yaşananları anlatmaya başlıyor. “Birkaç gün sonra nakliye başladı. Her peronda yük vagonlarına 110-120 kişi bindirildi. Vagonlar Sığır, at ve insanlarla doluydu. […] Ilıman iklime sahip Ağrı vadisinde yaşayan insanların soğuk havaya karşı onları koruyacak giysileri yoktu. Sadece büyük istasyonlarda asker, sürgüne gidenlerin bazen rastgele yiyecek satın almasına izin veriyordu. Öte yandan vagonun orta yerine yerleştirilmiş tuvaleti kullanmamak için yetişkinler kasıtlı olarak hiçbir şey yiyip içmediler.”

Kazak şehri Mirzoyan'a (daha sonra ismi Cambol olarak değiştirildi) vardıklarında, Nadirov'un da içinde bulunduğu bir gurup sürgün, kamyonlar ile 200 km uzaktaki toplu çiftliklere gönderildi. Tanıklar yaşananlardan “Kar diz boyu, sıfırın altında 42-45 derece. Tıbbi yardım yok. Düzinelercesi ilk anda öldü” diye anlatıyor.

Nisan 1939'da GULAG'ın işçi yerleşimciler bölüm başkanı Mihail Konradov, raporunda şunları kaydetti: "Türkler ve Kürtler kötü (eğreti) yerleşiyor, sığır edinmiyorlar, üretimde kötü çalışıyorlar, uzaklaşıyorlar ve aralarında evlerine geri dönme arzusu var."

25 Mart 1938 tarihli Gulag belgesinde: "Kürtler ve Ermeniler hukuken Ukraynalı göçmenlerle eşittirler (yalnızca yerleşim alanlarını terk etme konusunda bir kısıtlamaları vardır)." deniliyor

Ancak tahliye edilenlerin tümü bu uygulamayı kabul etmedi ve Konradov, 1938 yazında 54 Kürt ailesinden 196 kişinin Azerbaycan'a kaçtığını bildirdi.

 

Osmanlı İmparatorluğu'nun farklı bölgelerinden geleneksel kıyafetler içindeki Kürt erkekler. Fotoğraf Pascal Sebach, 1873

 

Sovyetin Ortadoğu’daki Kürt Rezervi

Sovyet-Alman savaşının başlangıcında İngiltere, SSCB'ye işbirliği teklif etti. İngiltere, İran’ı bir sıçrama tahtası olarak kullanmak istiyordu. Anglo-Pers şirketi, Tahran’dan koparabildiği %15’lik petrol imtiyazı ile petrolü satma hakkına sahipti. Moskova'da, çok geçmeden Kuzey İran'ın, Rus çarının toprağı olduğunu hatırladı!

Ancak İran Şahı Rıza Pehlevi, kolonyal iştahı daha mütevazı olan Berlin tarafından yönetiliyordu. Haziran 1941'de resmi olarak  Tahran, Üçüncü Reich'tan yaklaşık bin uzmanı çalışmak için ülkesine davet etti.

25 Ağustos'ta Almanlar Kiev'e yaklaştığında ve Smolensk'in düşüşüne sadece birkaç gün kala, 3 Sovyet ordusu kuzey İran'a girdi. İngiliz birlikleri, Basra Körfezi'nden müttefiklere doğru ilerledi. Böylece İran işgal edilmiş oldu.

Komşu Irak, o zamanlar altı yaşındaki Kral II. Faysal'ın naibi Emir Abdullah tarafından yönetilen, Londra'nın tam kontrolündeki bir devletti. Almanya bu bölgede petrol alma yeteneğini kaybetti, İngiliz ve Amerikan askeri malzemeleri bu yoldan Sovyetler Birliği'ne ulaştı.

Ancak İran, savaştan sonra müttefiklerin çelişki ve çatışmalarına sahne olan ilk yer oldu. Moskova’nın Kasım 1945'te İran Azerbaycan'ına telkini ile yerel Komünist Parti'nin kurucusu Seyid Cafer Pişevari, “demokratik” bir cumhuriyet ilan etti. Bunun ardından SSCB, Mehabad'daki merkezi ile İranlı Kürtlerin devletinin kurulmasına da destek verdi. Bu girişime güçlü bir yerel lider olan Qazi Muhammed başkanlık ediyordu.

Bu arada, komşu Irak’ta hükümet birlikleri, İngilizlerin desteğiyle, ülkenin kuzeyindeki Kürtlerin ayaklanmasını bastırdı.

Ancak bir yıl sonra, eski müttefiklerinin baskısına dayanamayan SSCB, İran’daki birliklerini geri çekti. Qazi Muhammed ve kardeşleri kısa süre sonra Mehabad'ın ana meydanında (Çar Çira) asıldı. Pishevari bu kaderden ancak bir kaç ay kurtulabildi. Kaçtığı Sovyet Azerbaycan’ında bir araba kazasında öldü.

 

Kaynak: https://magazine.nv.ua/journal/3426-journal-no-44/prikljuchenija-kurdov-s-rossiej.html

 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.