Tecride karşı topyekûn mücadele şart

Dosya Haberleri —

Ömer Öcalan

Ömer Öcalan

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'a yönelik ağırlaştırılmış tecridin kaldırılması için Adalet Bakanlığı önündeki nöbet eyleminde yer alan HDP Urfa Milletvekili Ömer Öcalan ile konuştuk.

  • Sayın Öcalan üzerinde yürütülen sistematik ağırlaştırılmış işkence ve tecridin kaldırılması için daha çok sorumluluk almak lazım. Daha çok çalışmak lazım. 21. yüzyılın tekrar 20. yüzyıl olmaması için fedakarlığa ve mücadeleye ihtiyaç vardır. Çünkü Türkiye'nin konsept olarak bir tarafta  İmralı'da yürüttüğü bir tecrit gerçekliği vardır. 
  • CPT şu an işkenceyi önleme pozisyonundan ziyade adeta birçok yönüyle bu duruma alet olmuştur. CPT de bir politik yaklaşım içerisindedir. Uluslararası örgütlerin ilişkilerinin 10-15 yıl öncesine göre olmadığı, uluslararası güç-iktidar ilişkileri ve dengeleri gözettiğini ve Türkiye'nin şantaj ve boyunduruğu altında olduğu ortada.

MUSTAFA DOĞAN/AMED

Uluslararası Komplo ile 15 Şubat 1999 tarihinde Türkiye'ye getirilen ve İmralı Cezaevi'nde tutulan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'dan 21 aydır hiç bir haber alınamıyor. Öcalan'ın avukatlarının görüşmek için haftada 2 kez yaptıkları başvurulara olumlu ya da olumsuz hiç bir cevap verilmiyor. Avukatları ve ailesiyle görüştürülmeyen Öcalan'a "disiplin cezası" adı altında verilen cezalar ise gerekçe konusu yapılıyor. Avrupa İşkencenin Önlenmesi Komitesi'nin (CPT) İmralı ziyareti sonrası yapılan açıklamalar da kaygıları arttırdı. İmralı'da tecridi aşan bir durumun yaşandığına dikkat çekilirken, Öcalan'ın fiziki özgürlüğü için de uluslararası kampanyalar yapılıyor. Yine Halkların Demokratik Partisi (HDP) milletvekillerinin Öcalan’ın avukatlarıyla görüştürülmesi talebiyle Adalet Bakanlığı önünde başlattıkları nöbet eylemi, 8. gününde. Aynı zamanda Öcalan’ın yeğeni olan HDP Urfa Milletvekili Öcalan ile İmralı’daki tecridi ve buna karşı verdikleri mücadeleyi konuştuk. 

Öcalan üzerinde yıllardır süren bir tecrit uygulaması var. Siz uygulanan bu tecridi nasıl değerlendiriyorsunuz? Kampanyalar yeterli mi?

Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan üzerinde 24 yıldır süren ağır bir tecrit devam etmektedir. Bu tecrit tabi ki Kürt sorunu ile bağlantılıdır. Ortadoğu’daki gelişmelerle bağlantılıdır. Sayın Öcalan'ın uluslararası bir komplo ile nasıl Türkiye'ye teslim edildiği ve uluslararası güçlerin rolünü tüm kamuoyu bilmektedir. Hatta o dönemin Başbakanı, birkaç gün sonra çıkıp, 'Biz Öcalan'ın bize ne için teslim edildiğini bilmiyoruz. Bu durumu anlamadık' diye bir açıklama yapmıştı. Bu yakalama, esir düşürme meselesini, uluslararası güçlerin Ortadoğu'da ve Türkiye'de halklar arasında büyük bir çatışma, büyük bir kargaşaya sebebiyle vermek için yaptılar. Ama bu komplo, Sayın Öcalan'ın İmralı'daki direnişi ile boşa çıkarıldı. Ama şimdi ki durum bambaşka. Bu durumda Ortadoğu'da büyük gelişmelerin olduğunu görmekteyiz. Kurdistan özelinde, Ortadoğu genelinde, Rojava'daki, Başur'daki, Rojhilat Kurdistanı'ndaki gelişmelerle artık Ortadoğu'nun mevcut bu çoklu kriz haliyle yürümeyeceği, eğer yürüyecek ise bu krizin derinleştiğini görmekteyiz. Sayın Öcalan'ın fikirleri burada ön plana çıkmaktadır. 

Demokratik Modernite Paradigması doğrultusunda aslında Ortadoğu'ya ve dünyaya bir model sunan, sadece Türkiye'de Üçüncü Yol temsiliyetini sunan değil, aynı zamanda dünyanın iki blok arasına sıkıştığını ve bu iki blokun da aslında birbirini güçlendirdiği, kısmen yöntemler farklı olmakla birlikte amaç itibariyle birbirine benzediklerini belirterek, üçüncü bir yol stratejisi olarak önermede bulunmaktadır. Bu tabi ki büyük Ortadoğu konfederal sisteminin inşası için önemli olduğu gibi, tüm etnik kimlik ve mezhepsel, inançsal anlayışlara ve yaklaşımlara yaşam alanı açmaktadır. Burada ilke olan şey demokrasi değerleri etrafında bütünleşme, demokrasi şemsiyesi altında tüm farklılıkların bir arada yaşamasına imkân sunulmasıdır. 

Bunlardan kaynaklı Sayın Öcalan hedef halindedir ve 21 aydır devam eden ağır bir tecrit vardır. Bu 21 aydan bahsederken aslında yanılgılı bir duruma da düşmek istemeyiz. Çünkü 25 Mart 2021 tarihinde kardeşi Mehmet Öcalan ile kısa bir telefon görüşmesi gerçekleşti. Bu telefon görüşmesi de aslında Türkiye’nin yasalarına uygun bir yöntem değildir. Kardeşi Urfa Adliyesi'ne gitti, oradaki memurların kontrolünde bir görüşme gerçekleşti. Böyle usulsüz ve yasalara aykırı bir durumun olduğunu da belirtmek isterim. Mevzuat dışına çıkarılmıştır. Bu görüşme de 3-4 dakikalık bir görüşmedir. Bu görüşme içerisinde de Sayın Öcalan, 'Bu siyasi bir meseledir, bu hukuki bir meseledir. Bir an önce avukatların buraya gelmesi gerekiyor. Devlet yanlış yapıyor, bu yöntem doğru bir yöntem değil, devletin bu yanlışına alet olmayın ve bir an önce avukatlar İmralı’ya gelsin' demiştir.

Tecridin kaldırılması için ulusal ve uluslararası yoğun bir kampanya var. Nasıl yorumluyorsunuz?

Tabi ki dönem dönem kampanyalar yapılıyor. Özellikle son 21 ayda birçok yerde kampanyalar yapıldı. Özellikle Gemlik yürüyüşü yapıldı. Gündeme de bir şekilde İmralı'daki tecrit girdi. Ve son dönemde İstanbul İzmir, Amed ve Wan'da yürüyüşler, etkinlikler yapıldı. Elbette ki bu ağır tecridin kaldırılması için bunlar yeterli çalışmalar olmasa da, halkta bir duyarlılık olduğu, Sayın Öcalan üzerinde uygulanan işkence ve tecrit sistemine bir karşı koyuş olduğu ortaya çıktı. Aynı şekilde Avrupa'da yürüyüşler yapıldı, etkinlikler düzenlendi. Birçok alanda diplomatik faaliyetler yürütüldü ve CPT üzerinde baskı kurulmaya çalışıldı. Tabi ki sonuç itibariyle kampanyalarla ne kadar bir çalışma yapılsa da, siz sonuç almadığınız müddetçe bunlar yetersizdir. HDP olarak bu konu bizim için hassas bir konudur. 

Sayın Öcalan üzerinde yürütülen sistematik ağırlaştırılmış işkence ve tecridin kaldırılması için daha çok sorumluluk almak lazım. Daha çok çalışmak lazım. Bu işin içine topyekûn halkı katmak lazım. Çünkü siyaset de, direniş de, demokratik siyaset de halkla olur. Halksız bir siyasetin olmayacağını siyasetle anlayan herkes bilmektedir. Bundan dolayı bizim de çağrımız elbette ki halkımızadır. Halkımız bizim öz gücümüzdür. Birlikte bir mücadele veriyoruz. 21. yüzyılın tekrar 20 yüzyıl olmaması için fedakarlığa ihtiyaç vardır, mücadeleye ihtiyaç vardır. Çünkü Türkiye'nin konsept olarak bir tarafta  İmralı'da yürüttüğü bir tecrit gerçekliği vardır. Orayı izole ediyor. Rojava'da çıplak bir savaşı derinleştiriyor. Güney Kurdistan'a büyük saldırılar yapmaktadır. Hatta yasaklı ve gazlı silahlardan bahsediliyor. Ki bununla ilgili videolar görüntüler yayınlandı. HDP üzerindeki siyasi baskılar, vekilliklerin düşürülmesi, kayyum siyaseti ve 6 yıldır devam eden durumun birbiri ile koordineli olduğunu da belirtmekte fayda var. 

İktidarın ve uluslararası kurumların tecride karşı sessiz tutumlarına nasıl bakıyorsunuz?

Tecridin asıl uygulayıcısının iktidar olduğunu  bilmekteyiz. Yani iktidarın buna sessiz kalması gayet normaldir. Şu anda bu işin sözcülüğünü de yapmaktadır. Tabi ki AKP-MHP faşizmi, Sayın Öcalan üzerindeki tecridi uygulayandır. Ama bunu sadece AKP-MHP ile sınırlandırmamız yanılgılı bir durumdur. Türkiye'de dengeler vardır. Bu devlet içerisindeki Ergenekon yapılanması, Avrasyacı kanat ve devlet mekanizmasını oluşturan derin yapılar bu sorumluluğu AKP ve MHP'ye vermişler. Türkiye siyasi tarihinde Kürt'e en büyük şiddeti uygulayan biri de AKP'dir. AKP, tecridi ağırlaştıran, tecridi daha da katmerleştiren bir konumdadır ve bunun şu an sözcülüğünü yapmaktadır. Uluslararası ve ulusal yasaların tamamını ayaklar altına alan bir pozisyondadır.  Bunu böyle değerlendirmekte fayda var. Tabi ki uluslararası kurumlar vardır. 

CPT, 22 ve 29 Eylül tarihleri arasında Türkiye ve Kurdistan'daki bir dizi cezaevini ziyaret ettiğini kamuoyuna deklare etti. Aynı zamanda bu cezaevleri arasında İmralı'nın da bulunduğu belirtildi. CPT'nin İmralı ile ilgili açıklamaları ya da bazı görüşmeler sonucunda muğlak cevaplar vermesi, halkımızda oluşan kaygıyı daha da derinleştirmiştir. Bizde de şüphelere neden olmaktadır. Çünkü CPT Türkiye'ye geçiyor, önemli bir cezaevi olan İmralı'yı ziyaret ediyor. Sayın Öcalan'ı ziyaret etti mi, etmedi mi, konusunda bir bilgi sahibi değiliz. Yani böyle muğlak açıklamalar var. Asrın Hukuk Bürosu da buna dönük bir değerlendirme yaptı. Sayın Öcalan'ın sağlığı ve oradaki koşullar üzerine bizim şüphelerimiz artmaktadır. Bunun önüne geçebilmek için avukatların bir an önce İmralı Adası'na gidip Öcalan başta olmak üzere, Ömer Hayri Konar, Veysi Aktaş ve Hamili Yıldırım'ı ziyaret etmeleri gerekiyor. 

Uluslararası kurumlar nezdinde de çalışmalar elbette yürütülüyor, diplomasi elbette yürütülüyor. Ama dünyada bir çoklu kriz olduğunu da unutmamak gerekiyor. Ortadoğu derin bir krizi yaşamakta. CPT diyoruz, BM İnsan Hakları Komitesi diyoruz ya da Avrupa Konseyi diyoruz, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi diyoruz, Avrupa Parlamentosu ve insan hakları kurumları maalesef politik kararlar alıyorlar. Kürtlerle ilgili Türk devlet ile zimmi anlaşması olduğu anlaşılmaktadır. Ortadoğu'daki savaşlardan kaynaklı Türkiye'nin bir tampon bölge rolü oynadığını herkes biliyor. Mülteciler üzerinden bir pazarlık yürütülüyor. Bundan dolayı Türkiye'nin bu anti demokratik, anti insani yaklaşımlarına, Kürtlere ve cezaevlerinde uygulanan şiddet ve işkence yöntemine maalesef sessiz kalmışlardır. İşte bu noktada şunu söyleyebiliriz, halkımızın öz gücü ve örgütlülüğü, Türkiye'deki ve Ortadoğu'daki siyasette belirleyici olmaktadır. Tabi ki diplomasi ve uluslararası ilişkiler çok önemlidir. Bu ilişkileri geliştirmek lazım. Bu ağır tecridi dünya kamuoyunun gündemine getirmek lazım. Öz güçten ve örgütlülükten eğer yoksun olursanız, ya da bu durumu harekete geçiremezseniz bir şeylerin eksik kaldığını hissedersiniz. Temel mesele Kürt halkının buna ses yükseltmesidir. Açıktan tavır almasıdır. 

Partinizin MYK üyesi Doğan Erbaş, İmralı'da olağanüstü kritik bir dönem olduğunu, yeni bir hamle başlattıklarını, Sayın Öcalan ile görüşmenin günlük siyasete konu edilemeyeceğini, İmralı'nın Meclis denetimine açılmasını istedi. Tecride karşı yeni bir hamle nasıl olmalı? Meclis denetimi olur ve görüşme sağlanırsa sorun çözülür mü?

MYK toplantısında Sayın Öcalan üzerine uygulanan tecrit durumu başta olmak üzere, bir çok konu ayrıntılı bir şekilde tartışıldı. Elbette ki İmralı’nın Meclis denetimine açılması gerekiyor. Her ne kadar bir çok işlevini kaybetmiş olsa da TBMM şu an Türkiye ölçeğinde en meşru kurum olarak ifade edilmektedir. Çünkü İmralı'da yaşanacak olan tecridin ya da farklı durumların sonucunun herkese bir maliyeti vardır. Sayın Öcalan'ın orada sağlığı ne durumdadır, nasıl yaşıyor, bundan haberimiz yok. Bununla ilgili bir yorum da yapamıyoruz. Spekülasyonların da oluşmasını istemiyoruz. 

TBMM'nin görev ve sorumluluk alması gerektiğini söylüyoruz. Meclis'in kurumları vardır. Yargı kararlarını denetleyen ombbudsman diye bir kurumu vardır. Aslında Türkiye'de uluslararası ve ulusal yasaların uygulanması durumunda Sayın Öcalan'ın üzerindeki bu tecridin kaldırılacağını biz düşünüyoruz ama mesele hukuki mesele olmaktan çıktığı için siyasi ağırlığı olan bir meseledir. Sayın Öcalan'ın Ortadoğu'daki etkisi, tesiri, var olan olağanüstü gelişmelere yön verme kabiliyetini göz ardı edemeyiz. Elbette günlük siyasete malzeme edilmemeli bu mesele. Yani Sayın Öcalan'ın durumu, kimin iktidar olacağı, kimin iktidarda kalacağı noktasına indirgenirse bu yanılgılı bir durumdur.

Meseleyi biraz araçsallaştırmamak gerektiğini biz düşünüyoruz. Sayın Öcalan'ın Türk meselesinde önemli bir pozisyonda olduğunu, günlük siyasi güncel gelişmelere malzeme edilmemesi gerektiğini, avukatlarının olağan görüşme, yani iki haftada bir ya da on günde bir yapılması gereken görüşmelerini yapması gerektiğini düşünüyoruz. Aynı zamanda aile görüşünün de rutine binmesi gerektiğini belirtiyoruz. TBMM'nin elbette bu konuda rol alması gerekiyor, Meclis'in bu konuyu denetlemesi gerekiyor. Ama şu anki Meclis'te bir istibdat yönetimi altındadır. Erdoğan’ın iki dudağının arasına bakıyor. Sayı çoğunluğu da AKP ve MHP koalisyonunda olduğu için maalesef Meclis şu anda rolünü layıkıyla oynayacak pozisyonda değildir.  

En son CPT heyeti Eylül'de İmralı'yı ziyaret etti. Ancak konu hakkında ayrıntılı açıklama yapmadı. Size yansıyan yeni bir durum var mı? CPT nezdinde bir girişimde bulunacak mısınız?

CPT şu an işkenceyi önleme pozisyonundan ziyade adeta birçok yönüyle bu duruma alet olmuştur. Biz bunu eleştiriyoruz tabi ki. Partimizin diplomasi komisyonu vardır ve Avrupa'da temsilciliklerimiz vardır. CPT ile yapılan görüşmelerde yani herhangi bir bilgi aldıklarını söyleyemem. CPT de çok muğlak. Görüşmenin ne olduğunu ne de olmadığını söylememe noktasındadır. Yani CPT de bir politik yaklaşım içerisindedir. Tabi ki kendilerinin belli başlı kuralları olabilir. Ama siz 21 aydır ailesiyle herhangi bir görüşme gerçekleştiremeyen birinin bulunduğu İmralı Cezaevi'ni ziyaret ediyorsunuz, ancak kamuoyu ile hiç bir bilgi paylaşmıyorsunuz. Maalesef, uluslararası örgütlerde de bir araçsallaştırma durumu söz konusu. Uluslararası örgülerin ilişkilerinin bundan 10-15 yıl öncesine göre olmadığı, uluslararası güç-iktidar ilişkileri ve dengeleri gözettiğini ve Türkiye'nin adeta şantaj ve boyunduruğu altında oluğunu belirebilirim. CPT ile görüşmek için bir çok heyet girişimde bulundu. Ama şu ana kadar bir somut bilgi yok. Bize de yansıyan herhangi bir durum yok. 

Aile olarak tecride karşı herhangi farklı bir girişim veya eylem yapmayı düşünüyor musunuz?

Aile olarak başvurularımız devam ediyor. Hem avukatlarımız aracılığı ile hem de ben milletvekili olarak haftada iki defa İmralı'ya gidip görüşme için başvurularımı yapıyorum. Şimdi de milletvekili arkadaşlarımız da bu başvurularını yaptılar. Sayın Öcalan aynı zamanda amcam olur. Buna dönük çalışmalarımıza ve etkinliklere katılımımız olmaktadır. Birçok kurumla irtibat halindeyiz. ÖHD, İHD, İnsan Hakları Vakfı ve diğer kurumlarla iletişimdeyiz. Sayın Öcalan üzerindeki bu ağırlaştırılmış tecridin sonlandırılması için elimizden geleni yapıyoruz, yapmaya devam edeceğiz. Maalesef yapacağımız etkinlikler şimdilik yetersiz noktadadır. Sonuç ne zaman alır isek o zaman eylemlerimizin, etkinliklerimizin amacına ulaştığını belirtebiliriz. 

Geçtiğimiz günlerde Adalet Bakanlığı önünde milletvekilleri ile birlikte nöbet eylemi başlattınız. Bu eylem hakkında neler söyleyebilirsiniz?

MYK'de bunu etraflıca konuşmuştuk. Artık İmralı'daki durumun farklı bir aşamaya geçtiğini ve bu konuda bizim birebir bir sorumluluk almamız gerektiğini kararlaştırdık. Milletvekilleriyle hafta içi her gün Adalet Bakanlığı önüne gidip en azından bu adaletsizliğin ortadan kaldırılması için bir etkinlik başlattık. Durduğumuz nokta son derece meşru ve yasal. Biz meşru bir noktadayız ve meşru haklarımız vardır. Elbette ki ulusal ve uluslararası yasalarda da sayın Öcalan'ın hakları vardır. Bu hakların hepsi ihlal edilmiştir. Bu meselenin teknik de olsa muhatabı Adalet Bakanlığı'dır. Bakanlık bu tecrit sistemini ortadan kaldırmalıdır. Çünkü 2019'da dönemin Adalet Bakanı Abdülhamit Gül, Meclis'teki bir açıklamasında 'İmralı'ya gitmede herhangi bir sorun yok' demişti. O dönem avukatlar 4 defa ziyaret etmişti büyük açlık grevleri yaşandığında. Biz, 'istikrarlı görüşme olmalıdır ve sürdürülmelidir' diyoruz. Kimseden lütuf beklemiyoruz. Sayın Öcalan ile hem ailesi olarak, hem avukatları olarak görüşme gerçekleştirmek istiyoruz. Bunun amacına ulaşması için de bu etkinliğimize devam edeceğimizi belirtmek istiyoruz. Sonuç alınana kadar Adalet Bakanlığı önünde adalet talebimiz devam edecektir.  

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.