Türk devletinin Rojava takıntısı

Hüseyin GEDİK yazdı —

  • Devrim gerçekleştirmiş Rojava halkı kendi iradesini hiçbir şart altında selefi katillere teslim etmez, edemez. Rojava’daki mevcut statüyü, özerk yönetim modelini, öz savunma güçlerini, İmralı çözüm sürecine şirk koşmak bir imha dayatmasıdır.
  • SDG’nin silah bırakmasını, Şam’daki katil yönetime tabi olmasını istemek ve bunu tehdit diliyle dillendirmek, Rojava halkının iradesini tanımamaktır. Başarılmış bir devrimden bir yok uğruna terk edilmesi isteniliyor.
  • Devrim gerçekleştirmiş Rojava halkı kendi iradesini hiçbir şart altında selefi katillere teslim etmez, edemez. Çözüm sürecini baltalayan sanki Rojava’ymış gibi ‘süreci ağırdan aldığını’ belirten Bahçeli’nin ‘Terörsüz Türkiye’ söylemi, samimiyetine uygun olmayan bir ifadedir.

Kürt sorununun çözümü için başlayan sürecin başarıya ulaşmasına dair tek taraflı atılan adımlara Türk devleti hiçbir karşılık vermeden, hatta tehditkâr üslubundan vazgeçmeden Rojava devriminin tasfiyesini istemektedir.

İmralı’da yürütülen çalışmalar, toplumda büyük beklentiler yaratmışken, PKK kendisini fesh etmişken, sembolik de olsa bir grup yönetici ve savaşçı PKK ve HPG kadrosu silahlarını yakarak tümüyle bırakma iradesini sergilemişken, Türk devletinin yaptığı tek şey içi boş beyanlar vermekten öteye geçemedi.

Meclis bünyesinde komisyon kurma kararı bile meclisin onayıyla değil de meclis başkanlığının inisiyatifine bırakılması, süreci kuşkulu hale getirmektedir. Yani hiçbir yasal garantisi olmayan bir komisyonun kurulması, işlerine gelmediği taktirde dağıtılacak bir derekeye düşürülmesi, işin doğasına bile uyumlu değildir. 

Türk devleti çözüme ilişkin hiçbir adım atmadan Rojava’dan mümkün olmayacak, mantık, akıl, izanla izahı mümkün olmayan taleplerde bulunmak, çözüm sürecini bitirme tehditi anlamına gelmektir.

Türk Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, her fırsatta tehditkâr bir dille Rojava’ya ayar vermeye çalışmakta, uyarılarda bulunmakta, kendi aklınca Rojava’nın ne yapması gerektiğini salık vermektedir. Bu nakarata Devlet Bahçeli de katılarak SDG, YPG, YPJ’nin silah bırakmamasını ‘çirkeflik’le suçlaması akli melekesinin sağlıklı olmadığını göstermektedir.

SDG’nin silah bırakmasını, Şam’daki katil yönetime tabi olmasını istemek ve bunu tehdit diliyle dillendirmek, Rojava halkının iradesini tanımamaktır. Canla, kanla, büyük bedeller vererek kazanılmış haklardan vazgeçilmesi dayatılıyor. Başarılmış bir devrimden bir yok uğruna terk edilmesi isteniliyor.

Bahçeli, yazılı açıklamasında, Gazze’deki katliamlardan dem vurarak çok üst perdeden kınamaktadır. ‘BM Teşkilatı’na üye ülke olmanın anlamı olmadığından, bu kuruluşla ilişki ve irtibat yeni baştan gözden geçirilmeli’ diyecek kadar tavır sergilemektedir.

Bahçeli, çözüm sürecinin önünü açan biri olarak kendisinden beklenen aynı ihtimamı Rojava Kürtlerine karşı göstermemesi yadırganacak yaman bir çelişkidir. Kafasındaki çözüm formülü, Kürt kardeşliğini içselleştirmediğinin ispatıdır.

Alevi ve Dürzi toplumuna karşı insanlık dışı suçlar işleyen Colani Hükümeti’nin uygulamaları, Gazze’deki katliamlardan aşağı hiçbir yanı yoktur. Dürzilere ve Alevilere yapılan katliam görüntülerinde anlaşıldığı gibi tam bir katiller ordusuna dönüşen Şam hükümet güçlerine Rojava’nın teslim olması asla beklenemez.

Rojava’daki mevcut statüyü, özerk yönetim modelini, öz savunma güçlerini, İmralı çözüm sürecine şirk koşmak bir imha dayatmasıdır. Bu söylem ve pratik dayatmalarla asıl ‘suyu yukarı akıtan’ Bahçeli’nin kendisidir.

Devrim gerçekleştirmiş Rojava halkı kendi iradesini hiçbir şart altında selefi katillere teslim etmez, edemez. Çözüm sürecini baltalayan sanki Rojava’ymış gibi ‘süreci ağırdan aldığını’ belirten Bahçeli’nin ‘Terörsüz Türkiye’ söylemi, samimiyetine uygun olmayan bir ifadedir.

‘Terör belası ve terörsüz Türkiye’ söylemini biz farklı anlıyoruz maalesef. Yaşam hakkı arayanlar, katliamlardan kurtulmak isteyenler, sömürüye, baskıya, işkenceye karşı direnenler, kısacası var olmak isteyenlerin mücadelesi siyasi literatürdeki anlamı farklıdır. İnsanlık onuruna sahip çıkmak, her şeyden önce insan olma mücadelesidir. 

‘Terörsüz Türkiye’ söylemine bizim anladığımız anlamda katılmamak mümkün değildir. Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşanan bütün karanlık dönemlerin bir tarafı hep milliyetçiler olmuştur. Türkiye’de sağ- sol çatışmalarından dolayı terör dönemi yaşanmışsa bunun en büyük sebebi yine milliyetçiliktir. Kürt sorunu diye bir sorun var olmuşsa, bu sorunu yaratan da hiç kuşkusuz milliyetçiliğin tekçiliğine dayanan zihniyettir.

Milliyetçilerin işlediği, tarafı olduğu suçların bir özeleştirisi ve hatta küçük bir özrü olmayacak mı acaba? Türkiye’de terör yaşanmışsa kaynağı devletin politikalarıdır, karar mercileridir. Devletin ve milletin sahibi gibi davranan Bahçeli’nin milliyetçiler adına yapacağı bir özrün yankısı çok daha büyük, kardeşliğin ebedi güç kaynağı olacaktır. 

Milliyetçiliğin özeleştirisi yapılırsa, devrimciler, demokratlar, ilericiler, aydınlar, Kürtler, Aleviler ve devletten zarar görmüş bütün kesimler açısından ciddi bir samimiyet testi anlamına gelecektir. Helalleşmenin ve çözümün dili bunu gerektirir. Tek kanatlı kuşun diğer kanadını temsil edenlerin samimi bir özeleştiri yapmaları büyüklüklerini gösterecektir.

Cumhuriyet’in kuruluşundan günümüze kadar Kürtlere yönelik yürütülen inkâr ve imha politikalarına karşı çıkmak, meşru varlık savaşıdır ve aynı zamanda bir özgürlük mücadelesidir. Bu mücadeleyi ‘terörle’ ilişkilendirmek sömürge mantığının ürünü ve algı oluşturmaya dönüktür.

Türk ulus-devletinin inşası adına yapılan Kürt katliamları ve ardından geliştirilen asimilasyon, Şark Islahat Planı, Takrir-i Sükûn Kanunu, Mecburi İskân gibi bir dizi sömürgecilik tedbiri, beyaz katliam uygulamaları olarak Kürtlerin yakasını hiç bırakmadı. Olağanüstü hâl yasalarıyla, cezaevleri vahşetiyle Kürtler için her şey mubah sayıldı. Kürtleri anlamak ve sorunu çözmek için biraz empati yapmak yeter de artar bile.

Rojava’yı büyük bir tehdit gibi göstermekle, silahsızlandırmakla, DAİŞ ve artıklarına yem etmekle, çözüm sürecini boşa çıkarmanın işareti veriliyor. Gazze’ye karşı çıkanlar Rojava’yı Gazze’ye çevirmenin hesabını yapıyorlar. Tam bir akıl tutulmasıyla karşı karşıyayız. Aklı selimin, sağduyunun, kardeşliğin ve barışın kötülüğe galebe çalmasını diliyoruz.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.