Türkiye’nin Rojava kâbusu
Hüseyin GEDİK yazdı —
- Suriye iç savaşının bütün aşamalarında yaşanan katliamların, yıkımın önde geleni olan Hakan Fidan, şimdi de Dışişleri Bakanı sıfatıyla Alevi ve Dürzilere soykırım yapan HTŞ terör örgütüyle sarmaş dolaş olmuş, Rojava’yı tehdit etmeye devam ediyor.
- Türkiye, Kürt sorununu çözme konusunda başlattığı yeni sürecin ruhuna uygun bir dil ve üslupla Rojava’ya yaklaşmazsa, bunun ağır vebali altında kalacaktır. Sabah akşam, yatıp kalkıp Rojava kâbusu görerek, ‘Kürt anasını görmesin ne olursa olsun’ hesaplarını yapmak Türkiye’ye büyük kaybettirecektir.
Bütün mesaisini Suriye’ye hasreden Hakan Fidan’ın MİT müsteşarlığı ve Dışişleri Bakanlığı görevlerinde düşük performansıyla en çok efor tükettiği konu Rojava olmuştur.
Türkiye’yi Suriye batağına saplayan kişilerin başında Hakan Fidan gelmektedir. Suriye dış politikasındaki başarısızlığın sebebini Kürtlere ve Rojava’daki fiili özerk yönetimin varlığına bağlamaktadır.
DAİŞ çetelerini Kürtlerin üzerine sürerek Kobanê’yi hedef haline getirerek, ‘Kobanê düştü düşecek’ diyen Erdoğan’a malumat veren de o dönem MİT’in başındaki kişi Hakan Fidan’dır.
Erdoğan’ın kara kutusu.
"Suriye tarafından iki top Türkiye tarafına atarız, Suriye’ye girmenin gerekçesini yaparız" diyen provokatör girişimin mucidi.
Suriye’deki DAİŞ çetelerine Mit tırlarıyla cephane taşıyarak karanlık işler çeviren zat.
Suriye iç savaşının bütün aşamalarında yaşanan katliamların, yıkımın önde geleni olan bu şahsiyet, şimdi de Dışişleri Bakanı sıfatıyla Alevi ve Dürzilere soykırım yapan HTŞ terör örgütüyle sarmaş dolaş olmuş, Rojava’yı tehdit etmeye devam ediyor.
Türkiye, Suriye’de ipin ucunu çoktan İsrail’e, ABD’ye ve müttefiklerine kaptırmıştır. Suriye’ye yapılan bunca yatırımın karşılığını istediği düzeyde alamamıştır. Maalesef oyun kurucu olmaktan ziyade nal toplayan bir derekeye düşmesinde önde gelen sorumlu kişi yine Hakan Fidan’dır.
Hakan Fidan’ın ikide bir Rojava’yı tehdit etmesinde yaşadığı kuyruk acısı, Suriye politikalarındaki başarısızlıktır.
Suriye iç savaşında boy gösteren selefi cihatçı terör gurupları aracılığıyla kendisine alan açan Türkiye, başından beri, bölge halklarıyla ve dış dünya ile çelişerek yanlış tarafta kendini konumlandırdı. DAİŞ, El Nusra ve HTŞ süreçlerini çok kötü kullanarak Suriye iç savaşını derinleştirdi.
Kürt düşmanlığı üzerinden saplandığı Suriye bataklığından selefi çeteler aracılığıyla medet umar hale geldi. Suriye’de sahaya sürmek için örgütlediği Milli Suriye Ordusu, Özgür Suriye Ordusu adı altında bir araya getirdiği çetelerle, birçok alanı işgal etti. İnsanlık dışı suçlar işledi, binlerce insan yerinden edilerek kendi coğrafyasında mülteci durumuna düşürdü.
Gerek MİT’in başında ve gerekse Dışişleri Bakanı olarak Suriye iç savaşının organizatörlüğünü yapan Hakan Fidan, başarısızlığın faturasını Rojava’ya kesmektedir. YPG’yi SGD’yi tehdit ederek selefi çete örgütü HTŞ’nin güdümüne girmesini vaaz ediyor. Bunun adına da ‘entegrasyon olmalı’ diyor. Silah bırakma entegre mi teslimiyet mi? Aradaki farkı da bilmiyor.
Kürtleri, Rojava’yı, özerk yönetimi, öz savunma güçlerini ‘ya kırk katır ya kırk satır’ ikilemiyle karşı karşıya bırakıyor. Ancak ve ancak aklını peynir ekmekle yiyen birinin sarf edeceği sözlerle, Kürtlere ölümü gösteriyor.
Suriye hiçbir zaman Türkiye’nin istediği noktaya gelecek bir Suriye olmayacaktır. Kürtlerden bağımsız bir durumdaki Suriye dahi Türkiye’nin istediği noktaya gelmesi mümkün değildir. Selefi terör örgütü HTŞ’ye yatırım yaparak Suriye’de söz sahibi olmaya kalkışması beyhude bir çaba olacaktır.
HTŞ’nin geçici bir aparat olarak ayakta tutulması, ona meşruluk kazandırılması bir projedir. Tek bir mermi sıkmadan HTŞ’yi Şam’a getiren güçler, Şam’ı Türkiye’ye teslim edeceklerini sanıyorlarsa ciddi anlamda siyasi körlük yaşıyorlar.
Suriye politikasını yüzüne gözüne bulaştıran Hakan Fidan, Suriye’deki halkların geleceğine ne hakla karar veriyor, had bildiriyor? BM, HTŞ’nin yaptığı katliamları soykırım olarak kabul etmişken Kürtler bu soykırımcı canilerle nasıl entegre olacak?
HTŞ’nin varlığını Türkiye’nin sigortası olarak gören Hakan Fidan, Kürt düşmanlığı üzerinden Suriye’de prim yapamaz.
Aklı evvelle, SDG’yi oyun bozanlık yapmakla suçluyor, nasihat yapıyor, ardından da tehdit ediyor. ‘Biz enayi değiliz, kimse bizi enayi yerine koymasın’ diyerek aslında kendisini tarif ediyor. Çünkü ancak enayiler Suriye’de selefi çeteleri destekleyerek bu duruma düşer.
Türkiye, Kürt sorununu çözme konusunda başlattığı yeni sürecin ruhuna uygun bir dil ve üslupla Rojava’ya yaklaşmazsa, bunun ağır vebali altında kalacaktır. Sabah akşam, yatıp kalkıp Rojava kâbusu görerek, ‘Kürt anasını görmesin ne olursa olsun’ hesaplarını yapmak Türkiye’ye büyük kaybettirecektir.
Hakan Fidan’ın ‘yeni süreç, yeni ruh’ dediği yenilik, Rojava’yı savunmasız bırakarak, Kürtleri HTŞ çetelerinin soykırımına açık hale getirmek, politika yapmak değildir. Bu akla ne demeli acaba? ‘Geçti Bor’un pazarı, (hem de çoktan geçti) sür eşeğini Niğde’ye’ diyeceğiz tabii ki.
Türkiye için Rojava kâbusundan uyanmanın vakti gelmiştir. Türkiye’deki yeni sürecin yolu Rojava’dan geçecektir. Hakan Fidan ve benzeri düşünenler, bu yola mayın döşeyerek Türkiye’nin geleceğine en büyük kötülüğü yapıyorlar.
Her şeyden önce Rojava konusunda aklı selime ve sağduyuya ihtiyaç vardır. Tehdit diliyle had bildirmek yerine kardeşlik köprülerini kurmayı, bozuk yolları onarmayı deneseler daha makbule geçecektir.
Sahiden Kürtleri tehdit ederek, gerçekten yola getirmeyi hala düşünüyor musunuz? Bu yöntemin gerçekten işe yaradığına hala inanıyor musunuz? Eğer, gerçekten hala böyle düşünüyor ve inanıyorsanız, dönüp arkanızda bıraktığınız son elli yıllık tarihe bakınız ve kararınızı ona göre veriniz. Defalarca denediklerinizi bir daha denemeyiniz. Hakan Fidan’a önerimiz, ‘Büyük Devlet’ olduğunu söylüyorsanız adabına uygun davranın lütfen, diyoruz.
