
Abdurrahman Kızıl
Paris'teki saldırıda Evîn Goyî ve Mîr Perwer ile birlikte katledilen Kürt yurtsever Abdurrahman Kızıl’ı yakınlarından dinledik...
- Abdurrahman Kızıl'ın yeğeni Deniz Babir: "Dayımdaki Kürtlük bilinci ninemden geliyordu. Bize her zaman 'Biz Horasan Kürtleriyiz, biz buralara zorla sürüldük' diye hikaye gibi geçmişimizi anlatırdı. Bizden birçok kişi nenemin bu özelliğinden etkilendi."
ROBİN ARJİN - PERVİN YERLİKAYA/PARİS
Abdurrahman Kızıl, 1963 yılında Qers’in Qaqizman ilçesine bağlı Karaguneseydoye köyünde (Yukarı Karagüney) dünyaya geldi. Kürt Özgürlük Hareketi'nin Kurdistan’da kök saldığı 80’li yıllarda o da mücadeleye katkı sunar. Özgürlük aşkı o kadar derindir ki bu aşk ömrünün son gününe kadar sürer. Ancak Türk devletinin baskıları ve göçertme politikaları sonucu Kurdistan’dan çıkmak zorunda kalır, önce İstanbul’a ardından Avrupa’ya sürgüne gider. Bu baskılar onu mücadeleden geri tutamaz. Çünkü mücadelenin Kızıl için bir yaşam biçimine dönüştüğünü pratiğinden anlıyoruz. Ahmet Kaya Kürt Kültür Merkezi’nde yani 2. Paris Katliamı’nda şehit düşen Abdurrahman Kızıl'ı yeğenleri Deniz Babir, Feyyaz, Celal'den ve hemen hemen her gününü birlikte geçirdiği yoldaşı Necmettin Demiralp’ten dinledik.
Nenemin mirasını aldı
Gazetemizin de muhabiri olan Deniz Babir, dayısını şu sözlerle anlatıyor: "Dayımlar 4 kardeş, ikisi kız ikisi erkek. Burada nenemi anlatmadan geçmemek lazım. Çocuklarının arasında en sevdiği kişi Abdurrahman dayımdı. Nenem geçen yıl 92 yaşında annemin kucağında vefat etti. Yaşamını yitirmeden kısa bir süre önce 'Ben gideceğim ama Abdurrahman’ı benim yanıma getirebilecek misiniz?' diye sormuş. Nenem 1989’dan sonra 1993’e kadar da köyde milislik yapıyordu. Dayımdaki Kürtlük bilinci nenemden geliyordu. Bize her zaman 'Biz Horasan Kürtleriyiz, biz buralara zorla sürüldük' diye hikaye gibi geçmişimizi anlatırdı. Bizden birçok kişi nenemin bu özelliğinden etkilendi. Dayım nenemin bu hikayelerinden etkilenip, iyi özümseyerek kendisini bu davaya adadı."
ERNK çalışmalarında yer aldı
Kızıl'ın Türk devletinin yoğun işkencesine maruz kaldığını anlatan Babir, sözlerini şöyle sürdürüyor: "Dayım 1980’lerde bir evlilik yapıyor ve bir çocuğu oluyor. Düşüncelerinden dolayı köy ortamı, ev ortamı ile bir türlü barışık olamıyor. Eşi akrabasıdır, ona diyor ki, 'Eğer beni bu şekilde kabul edersen, olabilir ama etmezsen de neden gittin demem.' Eşi ile bu şekilde boşanıyor. O zaman bizim bölgede yurtseverlik duygusu çok hakim değildi. Dayım İstanbul'a 80’li yıllarda gidiyor. Burada ERNK çalışmalarında yer aldı. 1989 sonrası hiç köyüne giremedi. İki sefer gitmek istedi fakat her ikisinde de ihbar sonucu daha Kars otogarına ayak basmadan gözaltına alındı, işkenceye maruz kaldı. Gözaltı sonrası polisler dayıma 'Hemen İstanbul'a geri gideceksin, yoksa ölürsün' diyerek tehdit ediyor. Nenem onu görmek için Kars otogarına geliyor. Oradan da bizim köye (Yemençayır) geliyor. Dizlerine vurarak, 'Apo’nun vücudu kan içindeydi her yeri mosmordu, o şekilde İstanbul’a gitti' diyor."
Bize PKK’yi anlatırdı
Baskı ve işkenceye rağmen Kızıl'ın mücadeleden vazgeçmediğini söyleyen Babir, "Avrupa’ya çıkana kadar İstanbul’da yaşadı. DEP, HEP ve HADEP’de yer aldı. 1990’ların başında ismi bir efsane gibi bizim köylülerin dilinden düşmüyordu. İstanbul’a gidip gelen gençler hep dayımı anlatıyordu. 'Apo her yürüyüşe gidiyor, siz niye gitmiyorsunuz' diye soruyorlardı. Herkes dayımdan bahsediyordu ve onun gibi olmak istiyordu. 1992’nin sonunda biz de aile olarak İstanbul’a göç ettik. Esenyalı ilçesinde oturuyorduk dayım bize ilk geldiğinde koltuğunun altında yanılmıyorsam zaman Ülkede Gündem gazetesi vardı. O dönem gazete yasaktı. Sayılı bayide bulunurdu. Gazeteyi alır eve gelirdi ilk onda görmüştüm gazeteyi. Hepsini okurdu, Önderliği, PKK’yi bize anlatırdı. Serhat’ta toplu bir şehadet yaşanmıştı. Haberi bize okudu, bende diğer dayımın oğluna 'Mustafa bak yine şehit olmuşlar' dedim. Kendisine bu söylemim biraz alaycı geldi. Elimi tuttu, ‘Oğlum bak bu kahramanlar bizim için şehit düşüyor' dedi. Bana hep devrimciliği mücadeleyi anlatırdı" diyor..