Yeşil Köy kimin?

Toplum/Yaşam Haberleri —

Adres/Navnişan filminden kare

Adres/Navnişan filminden kare

  • Film gerçek bir olaya dayanıyor. 1985’in Diyarbekir’i. Cehennemden hemen sonrası. Memleketine atanan bir öğretmen (Ahmet Akman) Ankara’dan aldığı atama evrakıyla gelir, fakat atandığı köyü bir türlü bulamaz. Köy kayıtlarda yoktur.

ROZA ALKAN

16 dakikalık kısa bir film. Hemen bitmiyor ama. Jenerik akarken geçmişe doğru içsel bir yolculuğa çıkarıyor seyirciyi. Bu kısacık sürede anlatılanlar, gerçekte yaşananlar karşısında evrendeki küçük bir noktaya tekabül edebilir ancak. Gerçek çok daha fazla, çok daha acı, çok daha kanlı. Her kuşağın kendi payına düşeni aldığı, neredeyse on yılda bir şekil değiştiren, maruz kalanların ne unutabildiği ne de taşımayı başarabildiği zulümle, bu sefer film aracılığıyla karşılaşıyoruz.

Aram Dildar’ın 2022 yapımı Adres/Navnişan isimli filminden bahsediyorum. Bol ödüllü, kısa metrajlı bir film. Aldığı ödüllerden birkaçı şöyle: Berlin Kürt Film Festivalinde ödül, Seattle Turkish Film Festivalinde “Jüri Favorisi”, 6. Ordu Kısa Film Festivalinde ikincilik, 13. Hamburg Kürt Film Festivalinde “Umut Vadeden Genç Yönetmen” ödülü ve son olarak 2023 İstanbul Film Festivalinde en iyi kısa film ödülü. Kurumsal herhangi bir desteği olmayan, fon bulmakta zorlanan Kürt sineması için gerçekten önemli bir başarı. İzleme şansını yeni bulabildim.

 

Aram Dildar

 

1985’in Diyarbekir’i

Film gerçek bir olaya dayanıyor. 1985’in Diyarbekir’i. Cehennemden hemen sonrası. Memleketine atanan bir öğretmen (Ahmet Akman) Ankara’dan aldığı atama evrakıyla gelir, fakat atandığı köyü bir türlü bulamaz. Köy kayıtlarda yoktur. İlçe, İl milli eğitim ve vilayet arasındaki sayısız gidiş gelişte köyün hiçbir kaydının olmadığını görür. Kayıtlarda bulamayacağını anlayınca bir arkadaşının önerisiyle kendisi aramaya başlar. Günlerce, eski model kırmızı arabasıyla uçsuz bucaksız sarı bozkırda yeşil bir köy arar. Köyün adı Yeşil Köy’dür çünkü. Kupkuru, çorak arazideki bir köye neden Yeşil köy adı verildiği de trajikomiktir. Arama işi günlerce sürer, öyle ki bir ara yol kenarındaki bir çeşmenin başında tıraş olurken görürüz öğretmeni. Kayıtlarda, haritalarda olmadığı gibi fiziken de yoktur bu köy.

Köyü ararken…

Köyü ararken farklı kronik sorunlarla da karşılaşırız. Özellikle ikisine değinmek gerek: Milli Eğitim’in arşivinde memur İbrahim’le (Erdal Kaya) kayıtları inceler öğretmen. İbrahim Kürtçe konuşur. Bir ara yaklaşan bir topuk sesini duyunca aniden Türkçeye geçer. Kaygıyla sesin sahibini bekler. Ses uzaklaşarak kaybolur, sahibini göremeyiz ama İbrahim, bir gözü kapıda daha yüksek sesle Türkçe konuşmaya devam eder. Korkusu yersiz değildir. Kürtçe kelime başına ceza kesilen yıllardır. Bir diğeri; öğretmen, aramayı Mardin sınırındaki köylere kadar genişletince gece karanlığa kalır. Günümüzde bile yollarda sık sık takıldığımız jandarma kontrolüne denk gelir. Kimlik ister jandarma. Öğretmen kimlikle beraber atama evrakını da uzatır ve öğretmen olduğunu söyler. Bu refleksin anlamını bilen bilir. Evrakın onu ayrıcalıklı kılacağını bekler ama nafile. Gecedir, Mardin sınırından Diyarbekir’e dönmektedir ve haritalarda olmayan bir köyü aramaktadır. Arabadan indirilir. Konuşmanın nasıl bir tonda ilerlediğini görmeyiz ama sonraki sahnede öğretmenin gardının iyice düştüğüne bakılırsa çok sevecen bir görüşme olmamıştır.

Gundik köyü

Farklı bir coğrafyada geçse absürt komedi diye nitelenecek bir durum Diyarbekir’de (veya herhangi bir Kürt ilinde) yaşandığı için trajiktir. Filmde de belirtildiği gibi 1983’te İçişleri Bakanlığının çıkardığı bir yasayla 28 bin Kürt, Ermeni, Süryani, Rum, Arap yerleşim yerinin ismi Türkçeleştirilir. Amaç hafızasızlaştırmaktır. Bir halka kendi gerçeğini, geçmişini hatırlatacak her şey yok edilmeye, unutturulmaya çalışılır. Dil yasaklanır, yer isimleri Türkçeleştirilir. Kürt beyliklerinin yaptığı yapılar bile yıkılır veya Bırca Belek’te olduğu gibi askeri kışla yapılır. Geçmişiyle, kendi gerçeğiyle bağı koparılan bir halk daha makbul sayılıyordur demek ki.

Filmin Kafka’ya rahmet okutacak bürokratik engeller ve tuhaflıklarla dolu olduğunu da belirtmek gerek. Mesela öğretmen derdini çözebilecek bir kurum bulamaz asla. Milli eğitimin hem il hem ilçe teşkilatından eli boş dönünce vilayete yönlendirilir. “Vilayete kaldıysa işin zor,” uyarısıyla karşılaşır. Ankara’ya dilekçe göndermesi istenir ama “cevabı bir aydan önce gelmez” deyip vazgeçer. Bir aylık zamanı yoktur, okulların açılmasına çok az bir süre kalmıştır. İşi halka hizmet vermek olan kurumlar, halkın işini zorlaştırmakta, hatta halkı iş yapamaz duruma getirmektedir.

Öğretmen köyü bulamaz ama seyirci günlerdir aradığı köyün aslında kendi köyü Gundik olduğunu son sahnede fark eder. Köy orada durmaktadır ama yabancıdır artık tüm sakinlerine. İsmi Gundik olan ve yeşilin hiçbir tonunun olmadığı bu köye Yeşil Köy adını vererek, aynı zamanda hafızada oluşabilecek en ufak bir çağrışımın önüne geçilmek istenir.

Aram Dildar’ın tek engeli

Filmin renk uyumu, ses tasarımı ve oyunculukları çok iyi.  Memur İbrahim’i oynayan Erdal Kaya için özellikle bir parantez açmak istiyorum. Kemal Sunal düzeyinde bir üne kavuşabilecekken seçtiği yol takdir edilesi.

Tohumunu büyük usta Yılmaz Güney’in attığı, özellikle 90’larda MKM’nin kurulmasıyla gelişme gösteren Kürt sineması henüz istenen düzeyde olmasa da kendi adıma umutlu olduğumu söyleyebilirim. Maddi imkansızlıklara rağmen eldeki sınırsız anlatı malzemesiyle çok güzel, dünya çapında işlerin yapılabileceğini umuyorum. Ayhan Geçgin’in Gençlik Düşü romanının karakteri, “Sanatçı mı olmak istiyorsun? O zaman yazar ol, masrafı azdır,” diyordu. Sinema, maliyeti yüksek bir sanat ama güçlü ve etkili bir anlatı türü. Aram Dildar’ın henüz uzun metrajlı bir filmi yok (bunu yazarken düşündüğümde aklıma gelen uzun metrajlı Kürt filmi sayısı çok az) ama Adres/Navnişan filmindeki -özellikle- kurgusunun ustalığına dayanarak söyleyebilirim ki Hiner Saalem, Bahman Ghobadi düzeyinde işler yapabilecekken tek engelinin maddi imkansızlıklar olduğunu bilmek üzücü. Umarım bu tarz engelleri aşabilecek yollar geliştirir.

Yakın zamanda izlediğim ve çok etkilendiğim Arin İnan Aslan’ın Beder, Erol Mintaş’ın Berf isimli kısa filmlerini de çok etkileyici bulduğumu özellikle belirtmek isterim. Şu an MUBI’de gösterildiği için ulaşmak da çok zor değil.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.