Adalet, Nietzsche, Emine ana

Sara AKTAŞ yazdı —

  • Peki, insanlığın en temel gereksinimlerinden biriyken bizler ne kadar yanındayız adaletin? Adaletin bir soyutlama olarak kalmaması için ne yapıyoruz? Adaletsizlik karşısında sesimiz ne kadar gür çıkıyor?

Cumartesi annelerinden barış annelerine, Gülistan Doku’dan İpek Er’e ve Emine Şenyaşar’dan sistematik işkenceyle katledilen Garibe Gezer’in annesine kadar, her gün adalet isteyen, uzayıp giden isimler listesine yeni isimler ekleniyor. Kuşkusuz bu bitmeyen anne çığlığı hepimize adaletin geldiğimiz evredeki anlamını ve değerini düşündürtüyor, düşündürtmekle kalmıyor sorgulatıyor.

Nitekim Adalet, diğer bütün erdemleri içinde barındırsa da günümüzde günlük olarak en çok yadsınan ve heba edilen bir değer alanı.

Oysa adalet, bir toplumda değerlerin, ilkelerin, ideallerin ve erdemlerin cisimleşmiş hali, herkese kendine uygun düşeni ve hakkı olanı vermek olarak tariflenmiştir ezelden beri. Addison’un sözleri ile ifade edersek, "Hiçbir erdem, adalet kadar büyük ve kutsal değildir."

Peki, insanlığın en temel gereksinimlerinden biriyken bizler ne kadar yanındayız adaletin? Adaletin bir soyutlama olarak kalmaması için ne yapıyoruz? Adaletsizlik karşısında sesimiz ne kadar gür çıkıyor?

Nietzsche, "adalete ulaşmak ve sürekli adil olmak zor olsa da adalet unsuru saygımızı en çok hak eden erdemdir, tüm ideal kavramlar adaletin türevidir" diyor. Yani hiç kimse adalet güç ve dürtüsüne sahip olan kişiden daha fazla saygımızı hak edemez diyor.

Çünkü bu saygıyı hak eden kişide, en nadir erdemler en üst derecede, dört bir yandan akan nehirlerin birleştiği ve gizlendiği dipsiz bir denizde kendine yer bulur.

İşte o dipsiz denizde kendi suretimizi ne kadar gördüğümüzü sorgulatıyor Emine ana!

Nietzsche, adaleti hem hak, eşitlik, dürüstlük hem de adaletsizlik, eşitsizlik temelinde tartışmıştır.

İnsanın özellikle duygu bağlamında güçlü olduğuna, olması gerektiğine inanan Nietzsche, çalışmadan, direnmeden kişinin boş bir gurur, hınç, merhamet duygularıyla hak etmediği şeyleri istemesini sürü ahlakının sonucu olarak görmekte ve bunu değiştirmenin yolunun, insanın sahip olduğu tüm değer alanlarını sorgulayarak arındırıp, adalet için mücadele etmesinde yattığını vurgulamaktadır.

Aylardır adalet arayan ve haykıran Emine ana belki de, adalet kavramının değerini, ölçütünü ortaya koyan bu mücadelenin ete kemiğe bürünmüş halidir karşımızda.

Nietzsche "Böyle Buyurdu Zerdüşt" adlı eserinde, insanlara üst insanı haber verdirirken Zerdüşt’e şunları söyletir: "Ne önemi var ki benim adaletimin? Bakıyorum da, ne közüm ben, ne de kömür. Oysa köz ve kömürdür adil olan, dediğiniz vakit, Adil olmak, haklılığın ve haksızlığın ortasında, doğru olanı ararken yanmak mıdır? Dürüst olanı bulmaya çalışırken yapa yalnız sadece bir insan olarak kalmak mıdır?"

İşte bu iki soru bağlamında önemli olan adil olma yolunda köz ve kömür olmaktır. Yoksa sadece köz veya kömür olmak bir şeyi değiştirmeye yetmeyebilecektir. O halde adalet yolunda hem köz hem kömürdür Emine ana!

Kuşkusuz büyük sözler söylemenin eğer doğru yaşamıyorsak bir anlamı yoktur. Nietzsche, kelimelerin değerlerini sorgulayarak, bu değerin kelimenin kendisinde mi yoksa uygulama sonucunda mı açığa çıktığını da tartışır.

"Dürüstlük, sorumluluk, adalet, insanlık, doğruluk gibi yüksek kalitedeki sözler ve özellikler, gerçekten kendileri uğruna kabul edilip, onaylanmış mıdır?" diye sorar.

Çünkü bu niteliklerin değeri de, ölçütü de ister taşıyıcıları için, isterse toplum ve insanlık için, olsun, uğruna bedel ödenmesinin göze alınıp alınmadığındadır.

Buradan baktığımızda, "Her birinizin adaleti, adaletsizlik karşısında yaptıklarınız kadardır" diye seslenir Emine ana.

Emine ana hepimize vicdani bir yükümlülük vermektedir, çünkü adalet hepimizle bağlantılıdır. Tıpkı Nietzsche’nin, "Ahlak tahrip oldu hepimizin kalbinde" dediği gibi.

Ve devam eder; "Ahlakı tahrip edenler iyiler değildir. Bir düşmanınız varsa, iyilikle karşılık vermeyin onun kötülüğüne" der.

Çünkü Nietzsche’ye göre küçük bir intikam, hiç intikam alınmamasından daha insancadır.

"Çünkü insanın yaşamını elinden almak için bir yasa vardır ama onun ölümünü elinden almamız için hiçbir yasa yoktur; sadece zulümdür bu" diyerek, yaşam hakkına sahip çıkmayı da adaletle ilişkilendirir.

Çünkü insanın hayatına kast etmek zulümdür. İşte Emine ana bu zulme uğramışlığın dehlizlerinde adaletin yerini bulması için belleğimizi motive eden, bize vicdanımızı ve amaçlarımızı hatırlatan bir semboldur aynı zamanda!

Emine ana çığlığıyla adalet çubuğunu sürüklemekte ve bizlere Nietzsche’nin sözleriyle şöyle seslenmektedir: "Hoşlanmıyorum sizin soğuk adaletinizden; her zaman cellat ve onun soğuk çeliği bakar sizin yargıçlarınızın gözlerinden. Söyleyin, gözleri gören bir sevgi olarak adalet nerede? Öyleyse, sadece tüm cezayı değil, tüm suçu da taşıyan sevgiyi bulun bana. Öyleyse, yargıçlar dışında herkesi suçsuz ilan eden, adaleti bulun bana. Yürekten adil olmak isteyende, yalan bile insan severliğe dönüşecektir sonunda. Ama nasıl yürekten adil olmak isterim ki? Nasıl herkese kendi hakkına düşeni verebilirim? Bu kadarı yetsin bana; herkese kendi hakkıma düşeni veriyorum"

 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.