Arabayı atın önüne koşmak
İlham BAKIR yazdı —
- Egemen devletçi siyasetin kendi egemenlik alanında kurduğu demokrasicilik oyununda kazanma kaybetme meselesi esastan tartışılacak bir mesele değil, taktik bir yaklaşımla ele alınabilecek bir meseledir. Bunun, arabayı atın önüne koşmaktan hiçbir farkı yoktur.
Türkiye’de toplumsal yapıdaki çürüme oldukça uzun bir süredir derinleşerek devam etmektedir. Bunu diğer Ortadoğu toplumları için de söylemek mümkündür elbette. Elbette ki bunun en önemli nedenlerinden biri bu coğrafyada savaş, kesintisiz süren savaşların, bu savaşların yarattığı, ortaya çıkardığı yıkımların, yoksulluğun, acıların çok büyük bir payı var. Sadece son on beş yılda başta Suriye ve Libya olmak üzere bu coğrafyadaki savaşların yol açtığı sonuçlara bakarsak bu kanaati desteklemek için başka kanıt aramaya gerek kalmaz. Görünürde savaşta olan birkaç ülke olsa da bu coğrafyada dolaylı ya da dolaysız savaşı yaşamayan tek bir ülke yoktur. Savaşlar derinleştikçe bundan etkilenen ülkelerde yoksulluk, açlık, yıkım daha da derinleşmekte ve buna bağlı olarak toplumsal yapıda ahlaki hasletlerden uzaklaşma, muazzam yozlaşma ve çürüme yaşanmaktadır.
Türkiye, Kürtlere karşı hem Kurdistan’da hem diasporada yürüttüğü neredeyse bir asırdır devam eden, son kırk yılda ise büyük ordularla, kara ve hava gücüyle yürüttüğü devasa savaşa “terörle mücadele” kılıfı giydirerek uluslararası arenada meşruiyet zemini yaratmayı büyük oranda yakalamış durumdadır. Halklar nezdinde bu böyle olmasa da devletler nezdinde ve bu devletlerin oluşturduğu devletlerarası kurumlarda durum böyledir. Fakat devlet olmanın gücü ile yaratılan bu meşruiyet, Kürtlere karşı sürdürdüğü bu devasa savaştan ötürü Türkiye’ye ve Türkiye halklarına ödettiği bedeli hafifletmediği gibi savaşın sürmesini de kolaylaştırdığı için ağır bir bedel ortaya çıkarmaktadır. Devletlerarası ilişkilerin iki yüzlülüğü ve çıkarcılığı tüm halklara ağır bedeller ödetmektedir.
Bugün geldiğimiz süreç itibari ile Türkiye toplumunun yaşadığı çözülme, çürüme ve yozlaşma kontrol edilebilir boyutun dışına çıkmıştır. Sadece son seçim sürecinde iktidarından muhalefetine ve bunların destekçilerine, oy verenlerine kadar yaşanan ilkesizlikler, derin çıkarcılık, fanatik ırkçılık ve istismarcı dincilik, yolsuzluk, hırsızlık, yalan, dolan, talanın lanetlenmediği, hatta itibar gördüğü bir seçim propaganda süreci yaşanan çürümenin vardığı boyutu göstermeye yeter de artar bile. Toplum iktidar taraftarlığı ve karşıtlığı temelinde fanatik futbol takımı taraftarlığında tam ortadan ikiye bölünmüş iken daha keskin tabakalar halinde ise sınıfsal, etnik, dini, mezhebi, yaşam biçimleri temelinde esastan ciddi yarılmalar yaşamaktadır. Fakat asıl olarak felsefi ve ideolojik boyutu ile mesele ele alınırsa toplum ahlaki açıdan büyük bir yarılmanın iki tarafına düşmüştür. Bu sadece Türkiye bazında değil Ortadoğu bazında, hatta dünya bazında da böyledir. Taraflardan birisi başta cinsler ve canlı türleri arasında olmak üzere ezme ezilme ilişkisinin olmadığı eşit, yatay, demokratik, doğayla barışık bir yaşam tasavvuruna sahip olanlar, diğeri ise her türlü eşitsizliğin, talanın, vurgunun, sömürünün meşru olduğu, güçlü olanın haklı olduğu düzenin egemenliğini savunanlar.
Kürt Özgürlük Hareketi, başta kendi coğrafyası olmak üzere etki edebildiği tüm coğrafyalarda bu ahlaki politik toplumun öncülüğünü yapmaktadır. Türkiye’deki son seçimler vesilesiyle tartışma yürütülürken alınan oy oranı, çıkarılan milletvekili sayısı, iktidarın seçimi tekrar kazanması üzerinden bir kazanma kaybetme tartışması yürütülmesi ne Kürt Özgürlük Hareketi’nin ne de sol sosyalist çevrelerin esastan bir yaklaşımı olmamalıdır. Egemen devletçi siyasetin kendi egemenlik alanında kurduğu demokrasicilik oyununda kazanma kaybetme meselesi esastan tartışılacak bir mesele değil, taktik bir yaklaşımla ele alınabilecek bir meseledir. Bunun, arabayı atın önüne koşmaktan hiçbir farkı yoktur. Ancak parlamentoyu ve sandık demokrasisini esas mücadele alanı olarak görme yaklaşımı gittikçe ağırlık kazanmaktadır ki seçimlerde alınan kötü sonuçların da asıl sebebi budur. Bütün mesele ahlaki politik bir öncülükle sokakta, mahallede, tarlada, fabrikada, varoşlarda, gettolarda ilmek ilmek mücadeleyi örmektir. Çıkışı arayan bütün politik, ideolojik, entelektüel tartışmaların meseleyi buradan ele alması kazanmak için kaçınılmazdır.