Bir anket bir de Demirtaş
Selim FERAT yazdı —
Selimferat@web.de
Eski Sur Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş‘ın "Kürtler demokratik siyasete inancını yitiriyor, iç savaş zemini hazırlanıyor" açıklaması, bu yazının başlangıcı için önemli bir not.
Erdoğan seçimde kaybederse, iktidardan vazgeçmez tezi eskidi.
Böylesi bir varsayım, yüzde 2-4 arası oy kaybında, bir mantığa dayanabilirdi. Ancak, yüzde 15’e yakın bir oy kaybında, ne yapabilirler?
Türkiye’de mantık dışı bir Han(edan)lığın Türk halkını zapt ettiğini söyleyenler, Erdoğan’ın geçmişteki hilesini kanıksayanlar oluyorlar.
Devran döndü, başka bir yere doğru yol alıyor Türkiye halkı.
ABD’li uzman Aaron Stein’ın "Türkiye’nin YPG’den petrol almak zorunda kalacağı" yönündeki açıklaması, şimdilerde esen serin rüzgarın şiddetleneceğine dair ve ekonomik çıkmazdaki Türkiye’nin Rojava yönetimine mecbur edecek emarelere sahip.
Biliyorum, Türkiye ile petrol alıverişi mevcut durumda bile, zımni ticaret zemininde devam ediyor.
Ancak yine de, A. Demirbaş’ın söylediklerini yabana atmamak gerek.
Kürdistan’ı iç savaşa sürüklemek, Erdoğan/Soylu/Çavuşoğlu’nu hızlı bir şekilde, iç savaş ordusu olarak silahlandırılan bekçi ve diğer silahlı güçlere komuta etme salahiyeti verecek.
Böylesi bir rejimden önce Türkiye’deki siyasi ibreye dikkati çekmek istiyorum.
Son tablo:
Daha önce Türkiye’de en güvenilir kurum olarak TSK yüzde 90’ın üzerinde destek alırken, Ağustos’un ilk haftasında yapılan ArtıBir Şirketi araştırmasına göre bu oran yüzde 35,8’e düştü.
TSK, kelimenin tam anlamıyla kan kaybı yaşadı/yaşayacak.
Devamla, Erdoğan sonrası tartışılıyor. AKP’liler Erdoğan’dan sonra partinin başında Soylu’yu görmek istiyorlar.
Bu noktada AKP’liler taş üstünde taş kalmasın politikasında, Soylu’yu daha tetikçi buluyorlar: burada durum daha da vahim.
Aynı araştırmaya göre Türkiye’de en önemli sorun Ekonomi (yüzde 32).
AKP’nin oy oranı yüzde 34,2’ye inmiş bulunuyor.
MHP barajın altında kalıyor.
Bahçeli’nin Akşener’e davetiye çıkarmasının nedenlerinden biri de bu olacak herhalde.
Basın özgürlüğü yok diyenlerin sayısı yüzde 60’ın üstünde.
Buna AKP kurucuları arasında yer alan, Abdüllatif Şener’in Erdoğan ve ailesi için: "Türkiye’nin bu aileyi taşıyacak hali kalmadı!" ifadesini eklemek istiyorum.
Diyarbekir’de konuşan, devletin katalog suçlarına ortak olan, Gelecek Partisi lideri Ahmet Davutoğlu, "Önce Kürt’ü bir mesele haline getirdiler sonra da Kürt meselesini çözümsüzlüğe mahkûm ettiler” açıklaması, artık birşey ifade eder mi, bilmiyorum ama, tüm bunlar, bir gücün Erdoğan’a şapkayı ters giydirmesine ses çıkaracakların sayısında büyük bir azalma olduğuna işaret ediyor.
Erdoğan, ne biçimde olursa olsun bertaraf edilse, kimsenin sesi çıkmayacak gibi. Belki de bir halk şölenine neden olur diyenlerin sayısı daha da çoğalacak.
Bir de Selahattin Demirtaş’a geliyorum. Önemli açıklamalar yaptı:
Devlet içinde gizli şekilde örgütlenmiş bir yapı, planlı operasyonlarla ajandasını adım adım hayata geçiriyor. Bu gizli örgütlü yapının siyaset ve yargı ayağı var. Bürokrasi, medya ve sermaye ayağı var. Bize karşı kurulan siyasi kumpasta rol alanlar hakkında, elimizde güçlü hukuki belgeler ve deliller var."
Bu tesbitlerle Selahattin Demirtaş, Abdullah Demirbaş’ın siyasi kaygılarıyla örtüşen açıklamalar yapmış oldu.
Demirtaş devamla: "Benim tavsiyem, kimsenin bu ağır suçlara daha fazla ortak olmamasıdır. Çünkü günü geldiğinde halk kararını verecek ve ardından hukuk işleyecektir“ diyerek, bir hukukçu olarak, insanlık suçu işleyenlerin, Türkiye’de ya da AİHM’de yargılanabilecekleriyle ilgili hukuksal bir not düşmüş oldu.
Nereden bakarsanız bakın Erdoğan/Soylu/Çavuşoğlu dahil insanlık suçu işleyen herkesin vay haline!
Mexmûr Kampında, Gerilla denetimindeki bir hapishanede alıkonmaları, tekerrür edecek en adil ceza olsun talebiyle…