Bir yürüyüşten çıkarımlar

Selim FERAT yazdı —

  • “Öcalan’ın Özgürlüğü Bizim Özgürlüğümüzdür” afişi, geçen  Cumartesi günü dünyanın birçok ülkesinde yürüyüşçüler tarafından taşındı. Protestolar kitlelerin hedefine işaret ediyordu.

Öcalan’ın özgürlüğünün yakında mümkün olduğunu belirten genç bir yürüyüşçü, bunun nasıl olacağıyla ilgili soruya cevap verdi:
“Biz O’nu kendi ellerimizle özgürleştireceğiz!”
Bunun da nasıl olacağıyla ilgili sorduğum soruya yanıt:
“Bu bizim hayalimiz, nasıl olacağını bilmiyorum ama olacağını biliyorum.” 
Başka bir ses: 
“Özgürlüğün nasıl geleceğiyle ilgili önceden plan yapmak mümkün değil, toplumsal hareketlerin patlamasıyla birlikte, hiç kimse özgürlüğe ulaşmaya engel olamaz.” 
Bunun canlı örneğinin İran’da yaşandığını söyleyen başka bir yürüyüşçü, öfke biriktiren bir toplumun önünde engel olunamayacağına işaret ediyordu.
Ekim Devrimi’nin 115’inci yılında yeni bir devrimin eşiğinde olduğumuzu söyleyen ise yıllar boyu Türk hapishanelerinde yaşayan “eski tüfek”lerden biri.
Öcalan’a karşı başlatılan komplo gününün Che Guevera’nın katledildiği 9 Ekim‘e (9 Ekim 1967) denk getirilmesinin bir tesadüf olmadığını belirten başka bir yürüyüşçü, özgürlük yürüyüşünün zaferinin Avrupa’da değil Kürdistan’da ve özelliklede Rojava’daki devrimle mümkün olacağı inancındaydı.
“Öcalan’ın Özgürlüğü Bizim Özgürlüğümüzdür” afişi, geçen  Cumartesi günü dünyanın birçok ülkesinde yürüyüşçüler tarafından taşındı. 

Protestolar kitlelerin hedefine işaret ediyordu.
Birincisi, Öcalan’ın 9 Ekim 1998’de Suriye’den çıkarılmasıyla birlikte başlatılan Uluslararası Komplo’yu kınamaktı. 
İkinci hedef, 1999’dan bugüne İmralı adasında tutuklu ve izole edilen Öcalan’ın özgürleştirilmesiydi.  
Başkent Berlin’de yapılan yürüyüşün düşündürdükleri, beni bununla ilgili yazmaya teşvik etti.
Semboller mücadeleyi yeniden güçlendiren kaynaklardır ve bir yürüyüşçü kadın, bir kişi için değil, Kürt halkı için sembolleşen bir mücadele önderi için yürüdüğünün altını çiziyordu.
Paradoks sorular eşiğinde, geçtiğimiz kritik döneme cevaplar aradım.
Eksiler ve artılar bazındaki sorulara cevap aldım.
Rusya’ya yaklaşan Erdoğan’ın, NATO-Rusya kavşağında cambazlık alanının giderek daraldığı ortak görüşlerden biriydi.
40 yıl önce bir devrim yaptıklarını ve devrimin nasıl yapılacağını unutmadıklarını söyleyen İran‘lı ve Rojhilatê Kurdistan ve Azeri halklarının, Mollalar’ı yeneceklerine karşı inançlarını kaybetmedikleri haberleri, yürüyüşçüler için yeni bir umut kaynağıydı.
“Normal bir dünyada yaşamak istiyoruz” görüşü, yürüyüşçülerin ortak paydasıydı.

Ölüm, tarihin sonu değil.
İran güvenlik güçlerinin öldürdüğü kadın protestocular konusunda çarpıcı bir görüş:
Her ölüm yeni bir hikayenin de başlangıcı olacak.
Kürdistan’a egemen ikinci tehlikeli gücün İran olduğu ve Mollalar’ın gitmesinin, bölge halkları için tarihi bir fırsat sunacağıyla ilgili görüş, PYD’li bir temsilcinin verdiği yanıt oldu.

Ilginç bir görüş:
Erdoğan, başarmamız için çok başarılı işler yapıyor, iddiasında bununan başka bir yürüyüşçüydü.
Başarılı, her şeyi eline yüzüne bulaştırmakta çok usta.
“Bize ne kadar düşmanlık yaparsa, yüzü o kadar kararıyor” görüşü 50’sindeki bir Kürt kadınına ait.
Şimdilik Bakurê Kurdistan’da bir “hareketsizlik” olduğunu iddia eden başka bir yürüyüşçü, geleceğin sürprizlerle dolu olduğunu vurguluyordu.
Nasıl bir sürpriz?
Onun nasıl bir sürpriz olduğunu da, gelecek sürprize bırakalım cevabı da benim için hiç sürpriz olmadı.
 
Selimferat@web.de 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.