Bize dağ gibi bir öfke lazım

Medya DOZ yazdı —

  • Biz düşmanımızı tanımlama konusunda çok yetersiziz. Keskin ve kesin tanımlarımız olmadığı için tuzaklara açık hale geliyoruz.

Yüzyıllardır her türlü katliamı görmüş, göçlerin en acımasızı ile sınanmış, esaretin en akıl almaz yöntemlerine tabi tutulmuş, eşi benzeri olmayan asimilasyon ile paramparça edilmiş bir toplum olarak, Kürt halkının henüz can alıcı bir düşman tanımı yok dersem abartmış olmam. Biz düşmanımızı tanımlama konusunda çok yetersiziz. Keskin ve kesin tanımlarımız olmadığı için tuzaklara açık hale geliyoruz. Zamanı, mekanı ve insanı mücadelemizde etkili kullanamıyoruz. Bizi yok etmeye yemin etmiş bir düşmana hala var olduğumuzu ispatlamaya çalışıyoruz. Ama şunu anlamıyoruz bizi yok etmek isteyeni yok etmeden var olamayız. Düşman nedir, nasıl düşman olunur sorularına o kadar çok naif cevaplarımız var ki insan soru sorduğuna, soracağına pişman olur. Düşman kimdir sorusuna ‘savaşarak öldüren’ cevabı almak, o kadar dümdüz bir cevap ki, anlatılamaz.

Düşmanlarımız bizimle sadece silahlı savaş verseydi şimdiye kadar topraklarımızda varlıklarını binlerce kez sökmüş olurduk. Ama düşmanımız son teknolojilerle donanmış silah gücü yanında her zaman bizim değer yargılarımızı hedef aldı. Her şeyden önce bizi yok edilmesi gereken bir düşman olarak tanımladı. Bu konuda net, keskin ve tavizsizdi. Düşmanımız sadece bu günümüzle savaşmadı, tarihimize, geleceğimize savaş açtı. Bunun için her türlü yöntemi mubah gördü, düşman olmanın gerekliliklerini en kinci şekilde yerine getirdi. Biz ise kolay kin tutmayan bir halk gerçekliğine sahip olduk. Çabuk unutan özelliklerimizden kaynaklı ihanete meyil eden bir damar bizi hiç terk etmedi.

Toplumsal dokumuzun kırılgan ve direngen yapısını çözmüş olan düşmanımız sistemli kötülük üretme merkezlerinde, özel harp dairelerinde hiç aralıksız çalıştığında biz ne yapıyoruz, sorgulamak gerek. Bu sorgulamaları niye mi yapmalıyız? Çünkü ellerimizin arasından kayıp giden bir gençliğimiz var. Tarihi bilinçten yoksun, düşman tanımından bihaber, öfkeli ama eylemsiz bir gençlik boy veriyor yanı başımızda. Geçenlerde yakın bir arkadaşım bir konuda derdini paylaştı benimle. Zaten bildiğim bir konuydu ama bu kadar yumruklamamış, bilincimi sarsmamıştı daha önce. Teorisini biliyormuşum, hissetmek başkaymış. Arkadaşım çekingen başladı söze: “Bu konuyu paylaşıp paylaşmama konusunda tereddüt yaşadım ama artık bu yükü tek kaldıramıyorum. Kardeşim madde bağımlısı, ailede huzur bırakmamış, annem ve babam onun yüzünden toplum içine çıkmıyor, kırıp döküyor, polisler ona çok bilinçli izin veriyor, koruyup kolluyor, tedaviyi kabul etmiyor. Gerçeklerden kaçmanın yöntemi olarak bu yola başvuruyor.”

Ben dinledikçe canımdan can gitti ve o zaman anladım ki düşman kalbimizi avuçlarında sıkıp istediği zaman kanatıyor. Bahsi geçen gencin ağabeyi benim çocukluk arkadaşım. 1998’de saflara katılmış, 2003’te ise bir çatışmada şehit düşmüş. Üstelik bu genç, o şehit abisinin adını taşıyor. O da yetmez bu gencin başka bir ağabeyi 1992 yılından beri cezaevinde en amansız direnişlerin öznesi haline gelmiş. O da yetmez bu gencin bir ablası da özgürlük saflarında hatırı sayılır bir görevin başında.

Şimdi siz söyleyin, bu trajedi değil de nedir? Düşmanımızın nasıl bir şey olduğunun ifadesi değil de nedir? Bu parçalanmak değil de nedir? Düşman, pırlanta gibi gençlerimizi tuzağa düşürüp annelerimize şu sözü bile dedirtti: “Keşke evladım değerleri uğruna bir kavgada vurulsaydı ama onu böyle görmeseydim.” Bu cümlenin ağırlığını dünya bile taşıyamaz.

Düşman düşmanlığını yapıyor ya, biz ne yapıyoruz? Onlarca milletvekilimiz var, hangisinin bu gençler için bir projesi var. Hangisi bu tuzakları boşa çıkarma kudretine sahip? Tarihimizin direniş kalesi olan Surdibi, Bırca Belek harabeleri uyuşturucu içen gençlerin yuvası haline geliyorsa ve biz sadece bunu kınıyorsak nasıl bir basiretten söz edebiliriz? Kalbini, geleceğini avuçlarına almış bir düşman kınanarak alt edilebilir mi? Hangi ara duyargalarımız bu kadar köreldi? Biz hangi ara düşmanımızı bile tanımlayamayacak kadar kendimizi perişan ettik? Hangi ara bu kadar öfkelerimizden soyunduk?

Kalbimizi düşmanın avuçlarından almalı ve öfkeyle bilemeliyiz. Düşman kınanmaz, eleştirilmez, düşman ile amansız bir ideolojik savaş verilir.   

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.