Bizim de bir anadilimiz var mı?

Selim FERAT yazdı —

 

Selimferat@web.de

İki gün önce Uluslararası Anadil Günü, tarihe yeni bir imza attı:

"Tehdit Altındaki Diller Cemiyeti" dünya dilleriyle ilgili sayılar ve bağlantıları açıkladı.

Verilere göre, günümüzde dünyada konuşulan dillerin sayısı 7000.

Dünyada yaşayan insanların yarısı, 20 "büyük dili" konuşarak anlaşıyorlar.

İngilizce 1,27 milyar insan tarafından en çok konuşulan dil.

Bunu, 1,12 milyar ile Han Çinlileri tarafından konuşulan Mandarin dili takip ediyor. Üçüncü sırada 637 milyon Hintli tarafından konuşulan Hintçe dili takip ediyor. Sonrasında 538 milyon kişi tarafından konuşulan İspanyolca vs var.

Nijmegen'deki Max Planck Psikodilbilim Enstitüsü'nde bir takip projesi, dijital "Dil Arşivi" oluşturmuş. 2500 yaşayan dil hala bu arşive geçmemiş durumda.

Yaşayan dillerden tehdit altında olmayanların sayısı 2835.

Bu da dünyada konuşulan dillerin sadece yüzde 40’ına yakınının tehdit altında olmadığına işaret ediyor.

Gerisi, kademeli tehdit altında olan diller:

Bunların 1417’si tehlikeyle karşı karşıya bulunuyor;

1768 dil daha fazla risk altında;

395 dil yok olmak üzere;

306 dil neredeyse yok olmak üzere;

936 dil nesli tükenmiş olarak kaydedilmiş.

Tabloda ilginç bazı dipnotlar yer alıyor:

Amazonlar’da Piraha bölgesinde, bir dilin geçmişi ve geleceği bulunmuyor, gramatik olarak sadece "şimdi"si olan bir dil.

Kolombiya’da konuşulan Bora dilinde mevcut nesnelerin tanıtımı için 70 kategori kullanılıyor. Burada biçim, malzeme ve amaçtan daha önemli oluyor.

Dillerin yok olma tehdidi altında olmasındaki en yaygın sebep olarak, başka bir dilin siyasi ve kültürel hakimiyeti ileri sürülmekte.

Ulusal ve kolonyal diller, sömürgelerdeki dillerin yerini alırlar.

Dillerin tehditle karşı karşıya olup olmamalarında, ebeveynlerin dillerini çocuklarına aktarmamaları da önemli bir rol oynar.

Bir dil öldüğünde, kelime dağarcığından öte birçok şey yiter;

Kainatla, bitkiler, ekolojiyle ilgili bilgiler de kaybolur gider.

Dilde temel fenomen, sembollerde olduğu gibi, kelime anlamlarında da, başka bir dilde açıklanması zor, ruhsal ve sosyal anlamların yüklü olmasıdır.

"Elbette, işaret ve anlam arasındaki ilişki "kendi içinde" değil, yalnızca ona sahip olan ve onu içselleştiren bir topluluk içinde "geçerlidir". (Wörterbuch der Soziologie, 1962)

Bu tarife uygun çarpıcı bir örnek:

Kirmanckî/Zazaca’da, bir annenin oğluna: "lajo, çimê mi", Kurmancî’de "kuro, çavê min" (oğul, gözüm)‘ü Türkçeye çevirdiğinizde, o ruhî ve sosyal anlamı bulamazsınız.

Bu örnek evrenseldir.

Kürt dilinin Türk dili konteksinde, Kuzey Kürdistanlılar tarafından bir dönem için "geri dil" olarak kabul edilmesinin temelinde, "sömürgeciye sevgi/kendinden nefret" yazmaktaydı.

Kürdistan Ulusal ve Sosyal Kurtuluş Mücadelesi bunu büyük oranda değiştirmesine rağmen, egemen ekonomik ilişkiler dilinin Türkçe olması, Kürtçeyi tehdit altında ve yedek dil haline getiriyor.

Hamburg’da 17 dil bilen, 12 dilde akademik ders verecek kabiliyeti olan yakın bir dostum Hewlêr Üniversitesi’nde eğitim görevlisi olarak ders verdi.

Türkçeyi iyi bilen bu dostum, Hewlêr’deyken, Kurmancîyi daha iyi bilmemenin acısını çekti.

Hewlêr’de, ekonomik ilişkileri düzenleyen dil, Kurmancî ve Soranîceydi.

Eğitim dili, Kurmancî, Soranî ve İngilizceydi.

Kuzey Kürdistan’da bizim de bir ana dilimiz yok mu sorusuna verilecek olumlu yanıt, zor ve egemenlikten kurtuluşla mümkün;

Kürtçeye sevgi, dil, egemen kanunların hükmettiği alanlardan kurtulduğu oranda, özgürce dile getirilecek bir sevgi olacaktır.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.