Black Panther: Wakanda Forever
Kadın Haberleri —
- Prenses Shuri ile Namor savaşırken Namor’un Wakandalılara yaptıkları sondan başa doğru gözlerinin önünden geçiyor. Namor su altında sürekli tarihler boyu olan bu olayları hem duvarına boyuyor hem de yaşıyor.
SUSAN WEINBLATT
Ana akım çizgi roman dünyasında siyah karakterleri kurmaca ile birleştiren ilk büyük çizgi roman olarak anılan “Black Panther” (Kara Panter) ile aynı adı taşıyan Marvel filmlerinin ikincisi “Black Panther: Wakanda Forever” geçtiğimiz yılın sonunda gösterime girdi. Yönetmen ve senarist koltuğunda Ryan Coogler, senarist koltuğunda ise Joe Robert Cole oturuyor. Başrollerde Kara Panter / prenses Shuri rolünde Letitia Wright’in yanısıra Lupita Nyong'o, Danai Gurira, Winston Duke, Florence Kasumba, Dominique Thorne, Michaela Coel, Tenoch Huerta Mejía, Martin Freeman, Julia Louis-Dreyfus, ve Angela Bassett yer alıyor. Şubat ayının “siyah tarihi ayı” olması ve bu filmde neredeyse bütün baş karakterlerin güçlü siyah kadın karakterler olması nedeniyle bu ayki yazımızda bu filmden bahsedeceğim. Film halen çeşitli sinemalarda gösterimde. Bu yazının devamı filmi izlememiş olanlar için “spoiler” dediğimiz sürpriz bilgiler açık ediliyor olabilir.
Afrofütürizm, Afrika’yı ve Afrika diasporasını oluşturan toplumları anlamak üzere oluşturulmuş kültürel, estetik ve felsefi bir akımdır ve aynı zamanda hem tarihe hem bugüne hem de spekülatif kurguya, yani hayale ve geleceğe odaklanarak dünyaya bakmayı hedefler diyebiliriz. Bugüne kadar Hollywood içerisinde beyazların çok yoğunlukta yer aldığı Marvel stüdyolarının ikinci “Black Panther” filminin Afrofütürizme ne kadar katkı sunabileceği uzun bir tartışma konusu olabilir, ancak hem filmin üzerine kurulu olduğu Black Panther çizgi romanlarının hem de filmin estetik öğelerinin Afrofütürizmin estetiğinden oldukça yararlandığını söyleyebiliriz. Kısaca açıklamak gerekirse, sömürgecilik yok etmeye çalışmadan çok önce var olan gelenekler, kültürel öğeler, insanlığa dair değerler ve insanların birbiriyle ilişkilenme biçimlerinin hala var olduğu bir toplum; hastalıkların veya fakirliğin olmadığı, kendi kendine yetebilen ve teknolojik olarak son derece üstün bir Afrika hayali ile birleştiriliyor bu estetikte. Bu tahayyülün kendisi aynı zamanda bugüne dair, bugünün meselelerine ve siyahların öz gücünü örgütlemesine dair de bir söz söylüyor. Dolayısıyla geçmiş, bugün ve gelecek; sömürgeci-rasyonel-beyaz aklın önerdiği gibi lineer (doğrusal) bir şekilde ilerleyerek değil, iç içe geçerek aynı “an”da var oluyor.
Afrofütürizmin bu düşüncesini filmin bazı yerlerinde görebiliriz, ama yine de 2,5 saatten uzun, popüler bir Holywood filmi olarak lineer kurgudan epey yararlanılıyor. Yine de su altında yaşayan Talokan halkının lideri Namor, sömürgeciliğin başlangıcından beri yaklaşık 500 yıldır hayatta ve “flash-back” (geçmişe ani dönüş)lerden yararlanılarak hikayesi anlatılıyor. Prenses Shuri ile Namor savaşırken Namor’un Wakandalılara yaptıkları sondan başa doğru gözlerinin önünden geçiyor. Namor su altında sürekli tarihler boyu olan bu olayları hem duvarına boyuyor hem de yaşıyor. Wakanda’da ileri teknoloji uçan gemiler, yapay zekalarla en eski gelenekler, inşa ve yaşam biçimleri bir arada bulunuyor. Prenses Shuri’nin ölen annesinin ve abisi T’challa’nın cenazeleri ve Shuri’nin yaşadığı duygular da doğrusal olarak ilerlemiyor, tekrarlar ve daireler halinde gelişerek ilerliyor. Tıpkı yas duygusunun kendisi gibi, ki bu da filmdeki temel öğelerden bir tanesi. Kayıpların ardından doğru yas tutmanın iyileştirici gücü ile kayıptan kaynaklı yaşanan öfke ve intikam duygularına teslim olarak yaşanan bir yasın yok edici gücü arasındaki fark aslında filmi evrenselleştiren öğelerden birisi. Shuri’nin yasla birlikte çocukluktan yetişkinliğe geçişi de yine dünya üzerindeki herkesi birleştiren bir büyüme öyküsü.
Etrafında kendisine bakım veren en yakınları ya da daha genel anlamıyla toplum tarafından doğru bir şekilde desteklenen, gereği kadar sevgi gören bireylerin daha sevgi dolu olduğu ve daha doğru karar verdiği de söylenebilir. Ancak bunun toplumsal yanının unutulmaması gerekiyor, Afrofütürizmin etkilerinden birisini de burada görüyoruz. Wakanda’da daha çok konfederal bir sistem var, kraliçenin kararlarını her zaman desteklemese de yaşlıların ve kendi toplulukların liderleri olan kimselerin oluşturduğu bir konsey kararları birlikte alıyor. Burada herkes kendi fikrini eşitçe ifade ediyor ve eşit saygı görüyor. Kraliçenin rolü daha çok tarihsel ve sembolik bir yerden geliyor (tabi ki bu pozitif tabloya daha karşı çıkan içeriden kimselerin de olduğunu geçen Black Panther filminde gördük). Bu kültürel farklılık, Wakanda’yı özel yapıyor, burada insanlar birbirine saygı sevgi ile yaklaşıyor ve beyazların dünyasındaki patriyarka veya ırkçılığın izlerini görmüyoruz. O yüzden nefretle değil sevgiyle hareket ediyor Black Panther’imiz. Hatta tam da bu günlerde homofobi ve transfobiyi Afrika’ya sömürgeciliğin empoze ettiğini ve Afrika’daki farklı halkların öncesinde cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği nedeniyle nefreti örgütlemediğini öne süren teorilere uygun bir şekilde, filmde çok üstü kapalı da olsa lezbiyen kadınlara yer veriliyor.