Çerkesleri temsil edeceğim

Dosya Haberleri —

Metin Kılıç

Metin Kılıç

Yeşil Sol Parti’nin Ankara 3. Bölge 1. sıradan milletvekili adayı Metin Kılıç: 

  • Öncelikle benim Yeşil Sol Parti'den milletvekilliği adaylığım, temel olarak Çerkes kimliğimle bağlantılı. Çocuklarım Kafkasya’da Kabardey-Balkar Cumhuriyeti Devlet Üniversitesinde eğitim aldı ve ben kuruluşundan beri HDP’nin içinde Çerkes arkadaşlarımla birlikte yer aldım. HDK içinde de bu arkadaşlarımla birlikte çalışmalar yürüttüm. Vekil adaylığım da bu çalışma süreçlerinin bir sonucu.

MIHEME PORGEBOL

Çerkesler, Türkiye’de yaşayan en kalabalık halklardan biri. Anadolu’da şu an 2 milyondan fazla Çerkes’in yaşadığı tahmin ediliyor. Çoğunluğu Çarlık Rusya’nın uyguladığı soykırımdan sonra 21 Mayıs 1864’teki büyük sürgünle Anadolu’ya yerleşen Çerkesler o günden bu yana Anadolu’daki en kalabalık halklardan biri. Çerkesler aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluşundaki etkin rolleriyle kurucu unsurlardan. Fakat ne var ki Türkiye Cumhuriyeti devletinin ulus-devlet temelli bağımsızlık ilanıyla beraber onlar da Anadolu’daki diğer halklar gibi göz ardı edildi, yok sayıldı. Gelinen aşamada Türkiye’nin birçok kentinde çeşitli dernek ve kuruluşlarıyla halk olmaktan kaynaklı hakları için mücadele eden Çerkesler artık ulusal talepleriyle siyaset sahnesinde de yer almaya başlıyor. Artık; çünkü bugüne dek gerek siyasette gerek bürokrasi de önemli mevkilerde bulunan Çerkesler, çoğunlukla resmi ideolojinin dayatmaları nedeniyle halk olmaktan kaynaklı taleplerini dillendiremedi.

Cumhuriyetin ikinci yüzyılına girilirken halk ve toplulukların siyasetteki etkinliğinin önemi ortaya çıkarken, Çerkesler de siyaset sahnesinde kendi kimlikleriyle daha görünür durumda. Bu isimlerden biri Metin Kılıç. Yeşil Sol Parti’nin Ankara 3. Bölge 1. sıradan milletvekili adayı. Üçüncü Yol siyaseti bağlamında “Çerkeslerin adayı” olarak kabul gören Kılıç, mecliste Çerkes toplumunun taleplerini daha da görünür kılmayı amaçlıyor. Biz de Metin Kılıç’la Çerkes toplumunun taleplerini ve Türkiye’deki mevcut durumlarını konuştuk.

Çerkesler, Türkiye’nin en kalabalık halklarından biri. Türkiye’deki ulus-devlet yapısından ötürü de neredeyse halk olmaktan kaynaklı tüm haklarından muaf. Siz de Yeşil Sol Parti’den Ankara adayısınız. Yeşil Sol Parti egemen olmayan halklara ne vaat ediyor?

Yeşil Sol Parti’nin egemen olmayan halklara dair vaatleri “Demokratik Cumhuriyet” kavramı ile anlam kazanan bir bütünün parçası. Demokratik Cumhuriyet ise tüm etnik, kültürel ve inançsal kimliklerin eşit ve özgür olarak bir arada var olabildiği ve varlıklarının anayasal güvence altında bulunduğu toplumun kurumsal ifadesi. Dolayısıyla Yeşil Sol Parti halklara vaatlerde bulunan bir parti olmaktan ziyade, onların var olma iradesinin meclisteki karşılığı ve tüm Türkiye halklarının varlığının teminatı.

Bugüne dek mecliste de devletin çeşitli kademelerinde de birçok Çerkes görev aldı. Siz onlara alternatif olarak Çerkesler için ne yapacak ve ne söyleyeceksiniz?

Evet doğru, Çerkesler de herkes gibi hem bürokrasi hem de siyaset içinde devletin çeşitli kademelerinde görev aldılar. Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren mecliste birçok Çerkes milletvekili yer aldı. Ne var ki bunlar, etnik kimliklerini ya hiçbir zaman açıklayamadılar ya da Çerkeslerle ilgili çalışmalar yürütemediler. Son yıllarda Çerkeslerin güç kazanan kimlik mücadeleleri sayesinde kimi Çerkes milletvekilleri en azından görüntüde Çerkesliklerini öne çıkarsalar da Çerkeslerin bir etnik grup olarak yaşadıkları sorunların kaynağına ve çözüm yollarına dair net mesajlar vermediler, veremediler çünkü içinde bulundukları partilerin programları ve nitelikleri buna uygun değil. Dolayısıyla bunlar Çerkes halkının demokratik taleplerini dile getirme ve bunların mücadelesini verme noktasında ya da Çerkesleri temsil etme noktasında herhangi bir şey ifade etmiyor. Bu anlamda benim pozisyonum bunlardan oldukça farklı.

Nedir farkınız?

Öncelikle benim Yeşil Sol Parti'den milletvekilliği adaylığım, temel olarak Çerkes kimliğimle bağlantılı. Bu bağlantıyı şöyle açıklayabilirim: Bursa’da uzun yıllar Bursa Kafkas Kültür Derneği’nin (şimdiki adıyla Bursa Çerkes Kültür Derneği) çalışmalarına katıldım, yönetiminde görev yaptım. Güney Marmara Çerkes Dernekleri temsilcisi olarak Kafkas Dernekleri Federasyonu yönetim kurulunda görev yaptım. Federasyon başkan yardımcılığı yaptım. Çocuklarım Sinem ve Nartan Kafkasya’da Kabardey-Balkar Cumhuriyeti Devlet Üniversitesinde eğitim aldı ve ben kuruluşundan beri HDP’nin içinde Çerkes arkadaşlarımla birlikte yer aldım. HDK içinde de bu arkadaşlarımla birlikte çalışmalar yürüttüm. Vekil adaylığım da bu çalışma süreçlerinin bir sonucu. Yani ben herhangi bir partiden herhangi bir milletvekili olmak için uğraşmıyorum. Parti programında eşit yurttaşlığa, ana dilinde eğitime, halkların kültürel varlığını anayasal güvenceye almaya kararlı ve bunu programı ile deklare etmiş bir partinin adayıyım. Kendimi ve halkımın sorunlarını rahatlıkla ifade edebileceğim ve partimin gücünü arkamda hissedeceğim Yeşil Sol Parti’den Çerkes kimliğimle adayım. Meclis’te Çerkes kimliğimle bulunmanın sadece Türkiye’deki Çerkesler için değil, tüm dünyaya savrulmuş Çerkesler için de önemli olduğunu düşünüyorum.

Diasporadaki Çerkes kurumlarında son yıllarda demokratikleşmeye dönük hareketlenmeler yaşanıyor. KAF-FED’in son seçimlerinde yaşananlar, Almastı Çerkes Kadın Hareketi’nin kuruluşu ve daha birçok muhalif ses yükseliyor. Bu hareketlenmeyi nasıl okumak gerek? Çerkes toplumu huzursuz mu?

Türkiye’deki tüm azınlıklarda olduğu Çerkeslerde de son yıllarda artarak devam eden asimilasyon baskısı, kimlik, dil ve kültürün korunması ve yeni nesillere aktarılmasıyla ilgili sorunlar Çerkesler arasında kendi gelecekleriyle ilgili kaygıların artmasına neden oluyor. Ayrıca anavatanları Kafkasya ile ilişkileri ve Kafkasya'daki gelişmeler de Çerkeslerin farklı bir sorunlar yumağı içinde kalmasına neden oluyor. Ayrıca yeni nesil Çerkeslerin kendilerinden önceki nesillerin aksine kent yaşamının bir parçası olmaları, kentlerde doğup kentlerde kimliklenmiş olmaları da Çerkeslerin daha önce hiç karşılaşmadıkları pek çok sorun ortaya çıkarıyor.

Elbette bu sorunlar Çerkeslerin ülke siyasetine bakışını ve katılım yollarını değiştirip çeşitlendirdiği gibi, kendi aralarındaki tartışmaları da çeşitlendiriyor ve bir anlamda güçlendiriyor. Bunun sonucu ise daha fazla demokrasi talebi oluyor. Çünkü Çerkesler, bu sorunların çözümünün temel olarak daha fazla demokrasiden geçtiğini fark ediyor ve demokrasi talebini sahipleniyor. Dolayısıyla bu hareketlenmeyi henüz cılız da olsa bir demokrasi talebi ve siyasal süreçlere katılım arzusu olarak okumak gerekir.

Çerkes halkının en çok göründüğü tarih 21 Mayıs ve ancak 21 Mayıs’tan başka bir 21 Mayıs’a halk olarak taleplerini duyabiliyoruz. Öte yandan bu talepler de çoğunlukla Rusya’ya karşı. Çerkeslerin Türkiye’den talepleri yok mu? Neden dillendirilmiyor bu talepler?

Çerkeslerin Türkiye’den talepleri elbette var. Örneğin, anadili eğitimiyle ilgili sorunlara çözüm bulunması, Çerkesçe radyo-televizyon yayınları, anaokulundan itibaren Çerkesçe eğitimi verilen okulların açılması, Çerkeslerin kendi dillerini ve kültürlerini yaşatmalarının önündeki tüm engellerin kaldırılması, bu konuda çalışan Çerkes kurumlarına ve örgütlenmelerine kaynak ayrılması gibi talepleri var. Ve bu sorunları çeşitli şekillerde dile getiriyorlar. Ancak bu taleplerin siyasal alana taşınması konusunda çeşitli nedenlerle henüz arzu edilen ivmeyi ve gücü kazanabilmiş değiller, dolayısıyla bir görünürlük kazanmadı.

21 Mayıs’ın içeriği ise biraz daha farklı. Biliyorsunuz 21 Mayıs, Rusya İmparatorluğu tarafından Çerkeslere yapılan soykırım ve sürgünü sembolize eden gün. Bu yüzden doğrudan muhatap olarak Rusya'ya yönelik mesajlar ağırlık kazanıyor, Çerkeslerin bugün yaşadığı sorunların kaynağı olarak Rusya tarafından yapılan bu soykırıma ve sürgüne vurgu yapılıyor.

Anavatan kavramı Çerkesler arasında çok büyük derinliği olan bir kavram. Bir yandan Çerkeslerin anavatanında da yüzlerce yıllık bir Rus sömürüsü mevcut. Anavatanın ilhakını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bugün dünyadaki Çerkes nüfusunun çok büyük kısmı kendi anavatanlarının dışında yaşıyor. Neredeyse bütün Avrupa ve Ortadoğu’yu içine alan bir coğrafyada büyük bir diasporaya sahibiz. 19. yüzyılda yaşanan Çerkes soykırımı sonrasında kolonize edilen anavatanımızda Çerkesler nüfus olarak azınlıktalar. Dolayısıyla bu bir ilhak değil bir soykırım ve soykırım yapılan halkın topraklarının kolonizasyonundan ibaret bir bir tarihsel olgu. Çerkeslere yapılan bu soykırım bugün yaşadıkları tüm ülkelerde, özellikle soykırımın faili Rusya İmparatorluğunun bugünkü mirasçısı Rusya Federasyonu ve en kalabalık Çerkes nüfusunun yaşamakta olduğu Türkiye tarafından kabul edilerek bu tarihsel haksızlığın telafisi olmasa da bugünkü olumsuz etkilerinin, yani Çerkeslerin bugün karşı karşıya olduğu sorunların ortadan kaldırılmasına yönelik adımlar atılmadığı sürece bu soykırım devam edecek.

Bir yandan da Çerkeslerin yüzlerce yıl süren bir özgürlük, bağımsızlık savaşı var. Bu savaştan ve yüzyıllara yayılan direnişten çok kimse bahsetmiyor. Özgürlüğüne düşkünlüğüyle bilinen kadim Çerkes toplulukların direnişi neden görünür olamadı? O direniş ruhu nasıl yaşatılıyor?

Dünyanın ulus devletlere bölündüğü ve bu ulus devletlerdeki hakim etnik unsurların milliyetçiliğine dayalı bir ideolojinin hüküm sürdüğü günümüz dünyasında direnişi görünür kılmak o kadar da kolay bir iş değil. Ulus devletlerin dünyasında tarih ezilenleri, zulme uğrayanları değil, "kazananları" yani zulmedenleri, yok edenleri yazıyor. Bu yüzden görünür olmak bizim gibi halklar için çeşitli zorluklar taşıyor. Ancak bizim açımızdan direniş devam ediyor, direniş ruhu da tam olarak bizim fiziksel varlığımızda vücut buluyor. Yüzyıllara yayılan bir savaşın ardından yüzyıllardır büyük bir dirençle ve inatla var olmaya devam ediyoruz. Soykırımcılardan ve asimilasyonculardan hesap soruyoruz ve geleceğimizi inşa ediyoruz.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.