“Cinayeti kör bir kayıkçı gördü”

Nubar OZANYAN yazdı —

  • Unutmamak gerekir ki; en büyük bomba halktır. Ve halk bir gün mutlaka sarayları yakacak, tiranları yıkacak bombayı patlatacaktır!

Tarihin ve direnişin alanı Taksim ve İstiklal Caddesi, emek ve özgürlük yerine kanlı bir günle yaşama başladı. Faşist ölüm, suçsuz ve savunmasız insanları bir kez daha kopardı yaşamdan. Devlet ve hükümet yetkilileri bir kez daha direnişin ve kavganın şehrinde hakikati gizleyip, çarpıtarak ölüm ve korku dağıttı herkese. 

Patlayan bomba, ortalığı can ve kan pazarına çevirirken ortalık sakinleştiğinde toz dumanın arkasında saklı olan Türk devlet yapısının karakteri, hükümet sözcülerinin ve politik parti temsilcilerinin faşist-soykırımcı yüzleri bir kez daha gün yüzüne çıktı. Toz duman durulup ortam biraz sakinleşince kutuplaşma ve saflaşma daha açık ve net bir şekilde ortaya çıktı.  

Kimin faşizm ve gericilikten yana kimin özgürlük ve emekten yana kimin halkın düşmanı ve kimin halkın dostu olduğu bir kez daha görünür oldu. Kimin savaş ve işgalle beslenip kan ve barut kokusuyla yaşadığı, kimin savaş ve işgale karşı durup barış ve huzur istediği görüldü! 

Önceden hazırlanan, nerede ve kimler tarafından nasıl patlatılacağı devlet tarafından planlanan saldırının daha tozu dumanı savrulmamışken kontrgerillanın has elemanı, uyuşturucu ve kara para başta olmak üzere her türlü faaliyetin başı Süleyman Soylu, Rojava’yı hedef göstererek gerçekleştirdikleri katliamı Kürt ulusal özgürlük hareketinin üzerine yıkmaya çalıştı. SS’nin sayısız katliam ve cinayet suçları işlediği, sayısız hukuksuz ve kanunsuz işler organize ettiği yetmezmiş gibi bir kez daha kafa bulandırıp hedef şaşırtarak Rojava’yı işaret etmesi akıl ve onur sahibi insanlar açısından şaşırtıcı olmadı. Faşist faşistliğini yaptı ve yapmaya devam ediyor.

Katliam örgütlemekte ve bu katliamları üstlenmeyip hedef şaşırtmakta oldukça eğitimli olan TC faşizmi temsilcileri bir kez daha suçlarını gizlemek için peş peşe çelişkili ve birbirini boşa çıkaran açıklamalar yaparak, kendileri dışında herkesi sorumlu göstermeye çalıştılar. Hiçbir inandırıcılığı olmayan, ezber açıklama ve kınamalara başvurdular.

Halktan insanların devlet eliyle örgütlenen bir katliamla katledilmesiyle, bilinen faşist devlet ezberleri bir kez daha tekrar edilerek Kürt’e saldırının, işgal ve katliamın gerekçesi haline getirildi. Devletin bütün klikleri bu katliamla safa dizildi. Ardı ardına kınama yarışına girildi.

Gerçekleştirilen katliamın MİT örgütlenmesi olduğu çok açıkken ve bütün işaretler SS ve ekibini gösterirken kendisine “solcu” diyenler bile daha katliamın üzerinden saatler geçmeden yaptıkları açıklamalarla başta Kürt hareketi olmak üzere devrimcilere ve özellikle devrimci şiddete yönelik bildik “terör” ve “nereden gelirse gelsin şiddeti kınama” yarışına girdiler. Sola ve devrimci harekete “sızma” olduğuna dair makaleler yazdılar. Devrimcileri, Kürt hareketini lanetlemeye, AKP-MHP faşizmi arkasında yedeklenmeye ve “gerçek yurtseverliğe” çağırdılar.

Sadece bu tavırlar bile başlı başına bu katliamın devlet eliyle örgütlenmiş bir saldırı olduğunu, amaçlanın Rojava’ya yönelik saldırıya zemin hazırlamak başta olmak üzere Kürtlere, devrimcilere, ilericilere yönelik yeni bir faşist işgal saldırısı ve devlet terörü olduğunu göstermektedir. Türk devleti bir devlet geleneği olarak siyasetini kanla sürdürmekte, kanla topluma nizam ve halka mesaj vermektedir.

Suç ve cinayet şebekesinin başı SS, ev baskınları ve gözaltılarla bir kez daha halk üzerinde devlet terörü estirdi. Bir kez daha Kürt ulusal özgürlük hareketine ve Rojava’ya karşı düşmanlık üzerinden şovenizm ve ırkçılık zehrini halkların beyinlerine aşılamak istedi. Sağa sola tehditler savuranlar olayın üzerinden kaç gün geçmesine rağmen gerçek sorumlulara dair bir veriye ulaşamadılar (!) Oysa her aklı başında insan, bu katliamın sorumlusunun ve gerçek suçlunun devlet olduğunu anlar. Keza hiçbir aklı başında insan gerçek suçluların ortaya çıkarılmasını devletten beklemez. Çünkü katil elbette katilliğini itiraf etmeyecektir.

“Kimyasal Erdoğan” ve dolandırıcılarla, uyuşturucu baronlarıyla, katliamcılarla kol kola girmiş suç dosyası kabarık SS, her geçen gün daha fazla çuvallıyor. Her geçen gün daha fazla rezil oluyor. Çöküşe giden bütün diktatörler gibi çaresizler.

Taksim’de patlayan aslında patlayıcı değildi. Patlayan ve etrafa saçılan çürümüş soykırımcı faşist devletin kendisiydi. Halkı kandıran, aldatan, ölüm üzerinde rant elde eden faşist sistemin kendisiydi. Yüzyıllık soykırımcı ve katliamcı Cumhuriyetin özü ve özetiydi.

Taksim’de katledilen masum çocukların, devlet terörüne maruz kalan emekçilerin sorumlusu AKP-MHP iktidarıdır. TC devletidir. Çöken ve gitmekte olan bir diktatörün korku, sindirme, çökertme üzerine kurulu politikasına karşı tüm ezilenler devrimci bir yanıt verirlerse, iste o zaman en büyük bomba patlamış olacaktır. Unutmamak gerekir ki; en büyük bomba halktır. Ve halk bir gün mutlaka sarayları yakacak, tiranları yıkacak bombayı patlatacaktır!

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.