Çocukluğu çalınanlar

Nevra AKDEMİR yazdı —

  • Derin yoksulluk ağının tanınmasını sağlayan Hacer Foggo’ya göre “hiçbir çocuk ailesinin borçlarını düşünmek zorunda bırakılmamalı. Düşünmeye başladığı gün hemen ‘büyür’ ve ona bırakılan mirasında yoksulluk olduğunu anlar. Önce okulu terk eder sonra umudunu." Çocukların hayallerinin istismar ve şiddetin normalize edildiği medya, mafya babalarının kol gezdiği siyaset ile ailesinin borçları arasında sıkıştıran bu sisteme itiraz en çok bu yüzden gerekiyor.

12 Haziran, Dünya Çocuk İşçiliği ile Mücadele Günü olarak Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) tarafından 2002 yılında ilan edilmiş. ILO’nun 2017 yılı verilerine göre dünyada 5-17 yaş arasında olan yaklaşık 218 milyonu aşkın çocuk çalıştırılıyor. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) 2021 verilerine göre ise Türkiye’de yüzde 70,6’sı erkek ve yüzde 29,4’ü kız çocuğu olmak üzere 720 bin “çocuk işçi” var.

Çocuk işçi ne demek peki? ILO’ya göre çocukların ve ergenlerin sağlığına ve kişisel gelişimine zarar vermeyecek veya eğitimlerini aksatmayacak işler yapmaları olumlu karşılanabilir. Ancak çocuk işçilik, bu kategoride işler için kullanılmaz. “Çocuk işçiliği, çoğu kez çocukları çocukluklarını yaşamaktan alıkoyan, potansiyellerini ve saygınlıklarını eksilten, fiziksel ve zihinsel gelişimleri açısından zararlı işler” olarak ILO tarafından tanımlanır. Özetleyecek olursak, çocuklar için zihinsel, fiziksel, toplumsal ya da ahlaki açılardan tehlikeli ve zararlı işler; okula düzenli devam etmelerini engelleyerek eğitimlerini; okullarından erken ayrılmalarına yol saçacak işler ve/veya çocukları okullarıyla aşırı uzun süren ve ağır işleri beraber yürütmek zorunda bırakan işler bu kapsamdadır.

Dahası da gelir, en aşırı durumlar olarak nitelendirilebilir bazı istismar biçimlerinin normalleştiği görülebilir. Büyük markaların fason üretimlerini yapan küresel güneyin fabrika tarlalarında olduğu gibi demokrasinin beşiği Batı’nın arka sokaklarında ve yer altı atölyelerinde özellikle yerleşeli yüzyıl geçse de ten rengi nedeniyle göçmen kabul edilen çocukların maruz kaldığı “işçilik” halleri rengarenk vitrinlerin parıldayan ışıklarının ardında kaybolur. Bu sistemin ayrıcalıklılarının varlığının devamı için, kapitalizmin vahşi olarak kabul edilen dönemlerindekine benzer ama çok daha ikiyüzlü bir demokrasi anlayışı ve teknolojiyle donatılmış halde “çocuk işçiliği” korkunç biçimler alır; “çocukları köleleştirir, ailelerinden ayırır, onları ciddi tehlikelerle, hastalıklarla karşı karşıya bırakır, çok küçük yaşlarda büyük kentlerin sokaklarında kendi başlarının çaresine bakacak duruma düşürür” ILO’ya göre.

182 sayılı ILO Sözleşmesi’nin 3’üncü maddesinde tanımlanan en kötü biçimlerdeki çocuk işçiliği şöyledir: “Çocukların alım- satımı ve ticareti, borç karşılığı veya bağımlı olarak çalıştırılması ve askeri çatışmalarda çocukların zorla ya da zorunlu tutularak kullanılmasını da içerecek şekilde zorla ya da mecburî çalıştırılmaları gibi kölelik ve kölelik benzeri uygulamaların tüm biçimlerini; çocuğun fahişelikte, pornografik yayınların üretiminde veya pornografik gösterilerde kullanılmasını, bunlar için tedarikini ya da sunumunu; çocuğun özellikle ilgili uluslararası anlaşmalarda belirtilen uyuşturucu maddelerin üretimi ve ticareti gibi yasal olmayan faaliyetlerde kullanılmasını, bunlar için tedarikini ya da sunumunu; doğası veya gerçekleştirildiği koşullar itibariyle çocukların sağlık, güvenlik veya ahlaki gelişimleri açısından zararlı olan işler.”

Bu işler çok uzağımızda değildir aslında. Henüz siyasal özne kabul edilmeyenler, yetişkinlik sıfatı olmaksızın ekonomik sömürünün bir parçası olup ekonomik değer kabul edilir. Bu bağlamda açıkça istismar olarak nitelendirilmeli çocuk işçiliği. Evrensel Gazetesi’nin konuyu ele alan bir yazısında Bursa Barosu Çocuk Hakları Komisyon Üyesi Av. Gamze Pamuk ATEŞLİ şöyle açıklıyor: “Çocuğu yaralayan, vücudunda iz bırakan kaza dışındaki her türlü eylem ‘fiziksel istismardır’. Reddetme, yalnız bırakma, baskı, sevgiden yoksun bırakma, tehdit, yok sayma, aile içi şiddete tanık etme, çocuğun yaşına ve özelliklerine uygun olmayan beklentiler içinde olma vb. davranışlar ‘duygusal istismardır’. Çocuğun gelişimini engelleyici ve haklarını ihlal edici işlerde çalıştırılması ‘ekonomik istismardır’. Çocuğun cinsel haz amacı ile kullanılması ise ‘cinsel istismardır’.”

Buradan baktığımızda Türkiye’de kendinden ağır çuvalı sürükleyen çöp toplayıcı çocuk, ailesiyle mevsimlik tarım işçiliği için okulu bırakıp tarlada sağlıksız koşullarda mevsim geçiren çocuk, iş cinayetinde yitirdiğimiz 518 çocuk bu istismarın en belirgin kanıtı değil mi? Muazzam bir röportajda bir çocuk işçi, ailesinin borçlarının bitmesinin en büyük hayali olduğunu söylemiş. Derin yoksulluk ağının tanınmasını sağlayan Hacer Foggo’ya göre “hiçbir çocuk ailesinin borçlarını düşünmek zorunda bırakılmamalı. Düşünmeye başladığı gün hemen ‘büyür’ ve ona bırakılan mirasında yoksulluk olduğunu anlar. Önce okulu terk eder sonra umudunu.“

Çocukların hayallerinin istismar ve şiddetin normalize edildiği medya, mafya babalarının kol gezdiği siyaset ile ailesinin borçları arasında sıkıştıran bu sisteme itiraz en çok bu yüzden gerekiyor işte.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.