
Deprem sonrası Hatay
- Hatay’da bir yandan devlete isyan eden yüz binler bir yandan da sarsılan otoritesini zorbalıkla oturtmaya çalışan devlet. Polisin geldiği gün hasar almış evlerinden eşyalarını çıkarmaya çalışan yurttaşlar işkenceye maruz kalıyor. Hatay’da depremin üzerinden haftalar geçti. Hala enkaz altında binlerce insan var ve giderek ağırlaşan ölüm kokusu hakim.
ERDOĞAN ALAYUMAT/HATAY
Deprem bölgesine gitmek için yoğun telefon trafiğine girdiğim saatlerde 7.6 şiddetinde bir depremin daha yaşandığı haberini alınca telefonum çalıyor. Arayan HDK Genel Merkezinde bir arkadaşım, akşam Hatay’a bir aracın gideceği haberini veriyor. Hemen çantamı hazırlayıp bir koşuyla HDK Genel Merkezi'ne vardım. 6 Şubat akşamı saat 19.30 sularında 27 kişilik sağlıkçı ve arama kurtarma ekibiyle yola çıktık. Yolda mola verdiğimiz her dinlenme tesisinde Adana, Adıyaman, Antep, Amed, Maraş, Malatya, Hatay, Kilis ve Osmaniye’ye doğru hareket eden TIR konvoyları gözüme çarpıyor. Her mola verilen yerde yüzlerce araç ilk önce benzin istasyonlarına akın ediyor daha sonra marketlere, yurttaşlar adete deprem bölgesine yardımları ulaştırabilmek için bir birleriyle yarışıyordu.
Yol boyunca benimle birlikte yıkımın boyutlarını merak eden tüm Hatay yolcularının sohbet konuları ise deprem, iktidar, alınmayan önlemler, iktidarın 20 yılda yarattığı rant düzeniydi. Yol uzadıkça ve yolculara yorgunluk çökünce otobüs sessizliğe büründüğü saatlerde, bir yandan haberlere bakıp deprem olan kentlerde yaşanan yıkımın boyutunu anlamaya çalışıyorum bir yandan 4 yıl boyunca gazetecilik yaptığım kentteki yıkımın ne boyutta olduğunu düşünüyorum. Neredeyse her ilçesi, mahallesi, köyü ve her sokağını bildiğim bu kadim kentin bu kadar ağır bir yıkım yaşadığına dair düşünceler kafamda uçuşurken, saat 11.00 gibi Adana’ya varıyoruz. Sonra Hatay’a doğru tekrar yola koyuluyoruz.
Hatay sınırlarına vardığımızda trafik yavaş yavaş sıkışmaya başlarken, Hatay il sınırına girdiğimizde ise trafik neredeyse durma noktasına gelmişti. İskenderun ilçesinden Antakya sınırına 5 saatte varıyoruz. Yolda arama kurtarma ekipleri, iş makineleri, insani yardım TIR’ları Hatay merkeze varmaya çalıştığı bir saatte bir ara Cumhurbaşkanlığı konvoyuna denk geliyoruz. Erdoğan’ın konvoyu geçiyor diye Antakya’ya giden yolun orta şeridi tamamen kapatılıyor. Erdoğan kentten ayrıldıktan sonra yol trafiği yavaş yavaş açılırken, 27 saat yolculuk sonunda Antakya merkeze gece saat 23.30’da ulaşabiliyoruz.
Annemi bu ellerle enkazdan çıkarttım
8 Şubat sabahı gün doğumunda kentte yaşanan yıkımı görünce şaşkınlığımı gizleyemiyorum. Bir zamanlar kentin tüm toplumsal gösterilerinin yapıldığı Uğur Mumcu Meydanı tamamen harabeye dönmüş. Meydandan Armutlu Mahallesi'ne doğru yürüdüğümde yıkımın boyutunun ne kadar ağar olduğunu domino taşları gibi üst üste yıkılan binalardan görüyorum. Neredeyse yıkılmayan binanın kalmadığı Armutlu Mahallesi'nde yüzlerce hatta binlerce kişinin enkaz altında kaldığını öğreniyoruz. İlk yurttaş, “Devlet gelmedi. Biz iki gündür kendi çabalarımızla kendi insanlarımızı enkazdan çıkarmaya çalışıyoruz” diyor. Adının Ercan olduğunu öğrendiğimiz bir başka yurttaş da annesini kendi çabasıyla enkazdan çıkardığını belirtiyor. Ellerini göstererek, “Ben bu ellerle annemi enkaz altından çıkardım. Devlet o kadar büyükse hani nerede” diyerek isyan ediyor.
Armutlu’dan ayrılıyoruz. TKP'nin kurduğu koordinasyon masasına uğruyoruz. Kentteki durum hakkında bilgi aldıktan sonra bu kez de TÖP'ün koordinasyon masasına gidiyoruz. Burada gelen yardımları koordine etmek için hummalı bir çalışmanın olduğunu görüyoruz. Ardından Sümerler Mahallesi tarafına doğru ilerliyoruz. Yolumuzun düştüğü her sokak yerle bir olurken, yolda rastladığımız her yurttaşın kullandığı ilk cümle “Burada devlet yok” oluyor.
Hatay’da devlet yok. AFAD ekipleri kentin hiçbir yerinde görülmezken, Antakya ilçesinin girişinde bulunan koordinasyon merkezi ise kentte giren yardımların engellenmesi için kullanılan bir merkez haline getirilmiş. Depremin ilk anında halkın imdadına ise gönüllüler, sivil toplum örgütleri, siyasi partiler ve sol sosyalist güçler yetişti. Kentin birçok noktasına kurulan koordinasyon merkezleri ile arama kurtarma ekiplerinin oluşumu, yemek dağıtımı, gelen insani yardımların dağıtımı gibi pek işin organizasyonu hızlıca yapılıp çalışmalara başlanmış. AFAD ise 3. gün ancak kente gelebiliyor.
Enkazlarda ölüm sessizliği
Enkaz etrafında bekleyen yurttaşlarla yaptığımız sohbetlerde insanlar üç gün boyunca enkaz altında kalan yakınları ile konuşmuş. Üç gün boyunca enkaz altında kalan yakınlarına umut veren yurttaşlar, yardımların gelmemesiyle hem yakınlarını hem de umutlarını kaybediyor. Enkaz altından cansız bedenler çıktıkça insanlardaki öfke daha da büyüyor. Enkaza dönen evinin önünde bekleyen bir yurttaş, kafamdaki bareti ve üstümdeki sarı yeleği görünce “Neden girmiyorsunuz enkaza canlarımız ölüyor neden kurtarmıyorsunuz” diyerek önce tepki gösteriyor. Gazeteci olduğumu söyleyince tepkisi isyana dönüyor. “Madem gazetecisiniz neden burayı duyurmuyorsunuz. Lütfen bizim sesimizi duyurun. Benim kardeşim hala enkaz atında düne kadar ses veriyordu ama şimdi sesi kesildi. Kime söylesem girmiyor lütfen yardım edin bize.”
Bebeğini korurken can veren bir anne
Hatay’da her sokakta bir trajedi var. Her sokakta başka bir hikayeye tanıklık ediyoruz. Bazen öyle anlar oluyor yazmaya kelime bulmak zor. Yönümü Çekmece Mahallesine veriyorum. Burası yıkım ağır olduğu mahallerden biri. Mahallede çekim için yıkılan bir binanın enkazına çıktığımda gördüğüm manzara korkunç boyuttaydı. Enkaz altında bir anne bebeğini korumak için kollarına aldığı sırada can verdiği görülüyor. Hatay’ın harabeye dönmüş tarihine ve hafızasına yaptığım yolcuğu son veriyorum ve geldiğim yöne doğru yürüyorum. Yıkık kenti fotoğraflarken, kentte çalıştığım zaman boyunca bana hukuki ve manevi anlamda desteğini hiç esirgemeyen Avukat Hatice Can ve eşi Mithat Can’ın cansız bedenleri ile karşılaşıyorum. Yan yana yatan bu iki yaşlı insan hayatları boyunca İnsan Hakları Derneğinde çeşitli görevlerde çalıştı. Depreminin üzerinden 4 gün geçtikten sonra cansız bedenleri Asi Nehri kıyısında bulunan evlerinin enkazından çıkarıldılar.
Bir annenin evlat acısı
Yaşadığım şoku üzerimden attıktan sonra Sümerler Mahallesinde bulunan Koordinasyon Merkezine gitmeyi karar veriyorum. Mahalleye doğru giderken yıkılan bir binanın enkazından cenazelerin çıkarıldığına tanıklık ediyorum. Çıkarılan cenazelerin fotoğrafını çekip bekliyorum. Arama kurtarma ekiplerinden çıkarılan cenazenin genç bir erkeğe ait olduğunu öğreniyorum. Cenazeyi teslim alan genç erkeğin annesi gözlerimin önünde adeta deliye dönüyor. Kulaklarımızı yırtan çığlığı tüm Antakya sokaklarında yankılanıyor. Annenin çığlığını duyan enkaz alanına koşuyor. Bir süre sonra anne oğlunun cenazesinin başında gülüp oynamaya başlıyor. Bu manzarayı gören herkes bir yandan gözyaşlarına boğuluyor bir yandan da devlete lanetler yağdırıyorlar. Yıkılıp yerle bir olan bir kent karşımda duruyor. Kulaklarımda annenin çığlığı gözlerimin önünde.
Devlet kentte geldiğinde yaptığı tek şey ölü bedenleri toplamak oldu. Ardı arkası kesilmeyen depremlerle sarsılan Hatay’da sahaya inen devlet kurumlarının adı işkence, kötü muamele ve yaşam hakkı ihlalleri ile anılıyor. Samandağ ve Defne ilçelerinde bazı mahallere arama kurtarma ekipleri hiç giremedi. Depremin ilk gününde yakınlarının kurtarılmasını bekleyen halk artık cenazelerini alabilmek için bekliyor.
Hatay’da bir yandan devlete isyan eden yüz binler bir yandan da sarsılan otoritesini zorbalıkla oturtmaya çalışan devlet. Hatay’da depremin üzerinden haftalar geçti. Hala enkaz altında binlerce insan var. Kentte giderek ağırlaşan ölüm kokusu hakim.
Gönüllüler olmasaydı
Tüm bunların dışında insanların umutlarını yeşertmek için canla başla, gece gündüz demeden çalışan gönüllüler ordusu kentin yeniden inşasında rol almak istiyor. Hayalet kente dönen Hatay’a geri dönüşler için yapılan çağrılar şimdilik karşılık bulmuş değil. Hatay izlenimlerinin bu kısmını, gönüllülerin çalışmaları, kentte giderek artan polis şiddeti, çöken sağlık sistemi ve salgın hastalık tehdidi konularına ayırdık.
Kentte ilk vardığım saatlerde herkesin söylediği şey “gönüllüler olmasaydı daha fazla insan ölecekti. Devletin yapamadığını bir avuç gönüllü yaptı” oldu. Yaptığım gözlemler halkın söylediklerini adeta doğrular nitelikte. Hatay merkez dahil depremin harabeye çevirdiği tüm ilçelerde gönüllülerden oluşan koordinasyon merkezleri dışında, Halkların Demokratik Partisi (HDP), Toplumsal Özgürlük Partisi (TÖP), Halkevleri, Türkiye Komünist Partisi (TKP) Emek Partisi (EMEP) Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi (SYKP), Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonuna (KESK) bağlı sendikalar, Türk Tabipleri Birliği (TTB) gibi çok sayıda meslek odası ve siyasi partilerin kurduğu koordinasyon merkezleri halkın yaralarına derman olmaya çalışıyor.
Kentte bulunan Milletvekilleri ile yaptığım görüşmelerde devletin kentte özel timleri ile ilk ayak bastığını söylüyor. Antakya Merkez'de bulunan Kuyumcular Çarşısı'nı korumak için özel timlerin görevlendirildiğini burada işi biten timlerin daha sonra kenti terk ettiğini söylüyorlar.