Diyarbekirliye istanbul üzerinden sürgün

Selim FERAT yazdı —

  • Diyarbekir’liyi İstanbul üzerinden sürgün eden bir Türkiye nasıl değişecek? Olanlarla değil; belki de tamamen ayrı bir yol ayrımı; sistemi değiştirecek kararlı adım gerekli. Ama nasıl?

 

Yazıya üç çaprak resim karesini düşmek istiyorum.

Bunun için, Türkiye’den kaynaklı üç hikayeye başvuracağım.

İlk iki hikayedeki şahsiyetlerle görüştüm.

Tanımlamaları değiştiriyorum. İçeriklere sadık kaldım.

Üçüncü hikaye çok taze ve yakın bir dostumdan aktarıyorum. Diyarbekir kökenli, İstanbul üzerinden sürgünden sonra, Belarus üzerinden Polonya’ya, oradan da Almanya’nın Osnabrück kentine getirilen 300 kişilik gruba dair beş nüfuslu bir kürt aileye ait.

Hikaye 1:

Akademisyen bir bayan.

Yüksek okulda kovulmaktan beter edilmiş. Sonra kadın kimliğine dair çetrefilli bir hukuki kavga başlatmış. Kendi örneğinde tek bir kazanımla, yüksek okuldan uzaklaştırılmaktan muaf tutulmuş.

Progresif düşüncelerinin olduğunu doçent arkadaşları biliyorlar. Kürt kimliğini saklamıyor.

Ancak politikanın yontulmuş biçimini savunduğundan, linç edilmekten de kurtuluyormuş.

Doçentler kimin hangi parti ve toplumdan olduklarını biliyorlarmış.

Tümü de birbirlerini tolere ediyorlar ve öğretim üyeleri renklerinin belki de sadece yüzde otuzunu gösterebiliyormuş.

Her bir doçent az legal, biraz da illegal kimlikli dolaşıp duruyormuş.

Tanıştığım akademisyen bayan yaşamından memnun.

Komşusu Gülenci, bir başka komşusu RETÖ’cü(Tayyipçi), bir başka komşusu polis komiseri.

Evin bir cephesinde cami, diğer cephesinde Özel Tim yüklü simaların cirit attığı bir yapı var.

Hikaye 2:

Siyasi ömrü emekliliğe dayanmış bir devrimci.

Hala komünist olduğuna inanıyorum.

Temiz yürekli bir adam olduğundan hiç kuşkum yok.

Hayatın çemberinden geçmiş.

Tutuklanmış, bırakılmış.

Üniversitelerde doçentlik yapmış.

Kitaplara imza atmış olmaktan pek de memnun olduğunu düşünmüyorum.

Yazdıklarından dolayı kovuşturmaya uğramamasının verdiği vicdani ızdırap onu bir hayli yoruyor.

Nasıl oldu da son yirmi yılda başına gözle görülecek lanet bir uygulama gelmedi?

O bunu benden daha çok merak ediyor.

Olanlardan hiç razı değil, kendinden de.

Ama yine de bu temiz yürekli insanın, Türkiye’deki yıkımdan sağ salim sıyrılıp Berlin’e gelmesinin de, yaşama dair bir hüner olduğunu düşünüyorum.

Hikaye 3:

Bu hikaye, on yaşından küçük, biri erkek üç çocuğun, artık hiç konuşamayacak korkusuyla baktıkları, kucakladıkları gibi göz yaşlarına boğuldukları bir anneye ait.

Baba da var.

Beş nüfuslu bir aile.

Polonya üzerinden Osnabrük’e getirilen 300 kişilik göçmen grubunun üyeleri.

Anne ifade vermiyor. Anne konuşmuyor. Anne suskun.

Kendisiyle görüşen alman bayan, kibirli biri olduğunu düşünüyor.

Sonra çocuklarla görüştüğünde, annelerinin neden ve artık hiç konuşamadığını öğreniyor.

Yıllardan beri Istanbul’da yaşayan bir aile. Çocuklar İstanbul doğumlu. Baba ve Anne Diyarbekir’li.

İstanbul’da yaşayan Diyarbekir’li ve HDP’li bir aile.

Günün birinde eve gelen polisler babayı bulamayınca, anneyi alıp götürüyorlar.

Anne kısa bir süre sonra eve döndüğünde, gözleri boşluğa bakan, hiç gülemeyen, çocuklarına hiç mi hiç sarılamayan, yaşamaktan sevinç almayan, yaşayan bir sosyal varlığa dönüşüyor.

İlk iki hikaye beni derinden düşündürürken, üçüncü hikayeyi dinlediğimde, bir yerde kanım durdu, Birçok işkence hikayesi dinledim, bu da diğerlerinin daha üst katında sosyal bir işkence…

Bu olay kasım 2021’in Türkiye’nin Kürdistan’a dönük yüzünün resmi.

Diyarbekir’li bir aile Diyarbekir’de kıskaçta, işgal altında bir kent ve böyle olunca da, orada hak aramak pek akıllıca bir uğraşı olmaz.

Ancak, Diyarbekir’liyi İstanbul üzerinden sürgün eden bir Türkiye nasıl değişecek?

Olanlarla değil; belki de tamamen ayrı bir yol ayrımı; sistemi değiştirecek kararlı adım gerekli.

Ama nasıl?

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.