Dr.Bawer Rodî Qantoz’un iz bırakan gidişi

Selim FERAT yazdı —

“Hebûn mûtlaq e!“ (Varlık mutlaktır).

Kitabın yazarı, Dr. Bawer Rodî Qantoz. Asıl ismi Dr. Rodi Demirkapı.

Bu kitap, büyük bir ihtimalle 16 Şubat 1999’dan sonra okuyucularıyla buluşmuştu.

Daha sonra kitabı elinde Dr. Rodi ile yönetiminde olduğum, Berlin Kürt Bilim ve Araştırma Enstitüsü’nde konuşmuştuk.

Hararetli tezlerinden biri, “Hebû hebû, tûne bû!“ (vardı vardı, yoktu!)’ydu.

Bu felsefik yaklaşımın hikayesinin yüzyıllara dayandığı savı Dr. Rodi’yi hiç etkilememişti.

Varlık ile yokluk arasındaki sınır O’na göre neydi.

Konuştuk, uzunca tartıştık. Sonunda Dr. Rodi’nin hiddet tuşuna basamayan bizler, tuşa geldik.

Sonuçta Dr. Rodi, bizim O’nu hiç mi hiç anlamadığımızı söylemişti.

Kendimi anlamamazlığa verdim. Kızgındı. O kadar çaba harcamasına rağmen, anlaşılmadığını düşünen ve belki de haklı olduğu için bu hisse kapılan bir Dr. Rodi vardı karşımızda ve biz O’nu anlamamıştık.

Şimdi düşünüyorum; Özür diliyorum, o zamanlar hiç anlamamıştım:

Ya Dr. Rodi vardı, biz yoktuk; ya da tam tersi.

Aradan tam 19 yıl üç gün geçti.

Ve ben şimdi mi kendime gelecektim?

Şimdi mi Dr. Rodi’yi o zamanlar hiç kimsenin anlamadığını, anlayacaktım?

Bu, herbirimizin ara sıra sınıfta kaldığımızın bir örneği değil mi?

5 Kasım 1992’de kontraları tarafından evinde silahlı saldırıya uğrayan, oğlu Şûrzan’ı kaybeden, ağır yaralanan Dr. Rodi’nin 1993’de Avrupa’ya gelişinden bir süre sonrasındaydık.

Dr. Rodi daha 48’indeydi.

Dr. Rodi’yi 1993 yılının Aralık ayında Bonn’da başlayan, Özgürlük Yürüyüşü’nde tanımıştım.

“Özgürlük Yürüyüşü“ 12 gün sürmüştü. Brüksel’e kadar 350 km boyunca, kış şartlarında Avrupa’nın birçok ülkesinden gelen 150 Kürdistanlı aydınla birlikte zor günler geçirmiştik.

Aralarında Bülent Uluer, Mahir Sayan, Şirin Cemgil, Temel Demirel vd. dayanışma amacıyla bize katılmışlardı.

Sağlık sorunlarımızla ilgilenen iki doktor vardı.

Dr. Ahmet, geri planda durmuştu. Sorumlu hekim Dr. Rodi’ydi. Reçetesinde Optaliton ve ayakaltı derisi patlamalarına karşı kullanılacak merhemler vardı.

Başı ağrıyana, kalbi sıkışana optaliton verdi. Sorduğumuzda, “inanarak içiyorlarsa, iyileşirler“ demişti.

Özünde iyileştiren Dr. Rodi’nin, politik atmosfer Polis mücadeleleriyle kirlendiğinde, megafon etkili sesiyle söylediği: “Tozê meke, tozê meke/Min tozê de wunda meke“ (toz çıkarma, toz çıkarma/ beni tozda yoketme) şarkısıydı. Şarkı marş etkisindeydi. Sözleri Dr. Bawer Rodî Qantoz’a, aitti. Muzîk: Aram Dîkran tarafından yapılmıştı…

Sonra, Brüksel yakınlarında iki gece kalmak zorunda olduğumuz bir tavuk çiftliğinde, Dr. Rodi hepimize ders, oğlu Şûrzan’a ağıt bir “Travma resitali” verdi. 150 kişinin kanı dondu. Söz bitti. O’nun resitalini duyan sadece bir adres vardı; merhamet yüklü yürekler.

1993 yılından son buluştuğumuz 1999 yılına kadar, Dr. Rodi 1992 yılında geçirdiği travmayı gündüzleri yüreğinde taşıdı, geceleri döşeğini travmayla paylaştı.

İkinci travma, yani Öcalan’ın uluslararası bir komployla Kenya’dan kaçırılmasıyla başlamıştı.

İki vaka arasındaki ortak payda, Dr. Rodi’nin özgürlük ve kurtuluş kavgasıydı.

İki vaka, bir tufan gibi gelmiş ve bir çay kaşığına konmuştu.

Tarif yerindeyse bu çay kaşığı Dr. Rodi, bir derya gibiydi. Hiç kimsenin O’nu durdurmaya gücü yetmeyecekti.

Ve O, bize O’nu anlamadığımızı söylediğinde, bizim O’nu tanımak için çaba gösteremeyeceğimiz kadar uzakta, başka bir uydunun adamı gibiydi.

Velhasıl; O, bizi anlayamayacak kadar derinden yaralı, biz O’nu göremeyecek kadar kördük.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.