Dünyanın saniyesi!

Medya DOZ yazdı —

Dünyanın her bir köşesinde şimdi benim derdimden çok daha büyük dertleri olan insanlar var. Hissediyorum onları ve hissetmek dehşet vericidir diyorum… Omzumda bir kuş ölüsü ile dünyanın dehlizine inmek ve hiç korkmadan yürümek kadar dehşet verici işte… Saçlarımda kopmuş kelebek kanatları ile bir ışığa koşmak kadar dehşet verici işte… Dehşet bir yoğunlaşma biçimidir. Bir farkına varma aralığı belki de. Veya bir unutmama istemi… Her şeye inat duyargalarını kaybetmeme direnci, insana dehşete kapılma gücü veriyor sanırım. Ve bu dünyanın bu çağında dehşete kapılmayanlar insanlığını öldürmüştür çoktan…

Şu an, şu karanlıklar içinde her bir şeyden habersiz bir çocuğun kaçırıldığını hissedip dehşete kapılıyorum. Dudakları korkudan kurumuş, gözleri etrafa şaşkın şaşkın bakan, nereye götürüldüğünü bilmeyen, şimdiden annesini özleyen, birazdan karnının deşilip organlarının çıkarılacağını hiç mi hiç bilmeyen bir çocuğun yaşadığı dehşeti yaşıyorum. Kayıp on binlerce çocuk için dehşetteyim. İçimde yaşlı ve ölümünü bekleyen bir kadın son ağıdını yakıyor, şu çağdan göçmenin iç huzuru ile bildiği tüm lanetleri dünyanın yüzüne serpiyor. Nerede onca kayıp çocuk, nerede?

Şehirlerin yıldızları saklayan sahte ışıkları arasında bir kadın çığlık atıyor, hissediyorum. Kasıkları kana bulanmış, mide bulantısı ile yok olmayı arzuluyor, dehşet içinde izliyorum. Dünya deniz olsa, saçları yosun olacak kadınların göz pınarlarını kurutan erkek dünyasının vahşetini kanıksamanın dehşeti yaşanmalıdır. Dilek ağaçlarına bağlanmış bütün kadın dilekleri şimdi ağaçların dallarında sallanıyor, hissediyor musunuz? Yüzlerce öldürülmüş kadının ahından hiç korkuyor musunuz?

Ve bir gerilla nefes nefese koşuyor, bu hilkat garibesi dünyanın gök kubbesi altında soluksuz, uzaktan mermi sesleri geliyor. Sağa sola çarpıp büyük gürültü ile patlayan topların barut kokusu genzine yapışmış, koşuyor. Alnı terli, bedeni onca dehşetengiz ağırlıklara rağmen bir kuş kadar hafif. Hissediyorum onu… Dudakları susuzluktan çatlamış ama yüzünde mutlu bir gülümseme… Sızlayan yaraları kendini her yorgunlukta hatırlatmasa, acının dehşet verici anlamını unutacaktı belki… Unutmamak, dehşetin hafızasıdır. Uzak ışıklara baktı gerilla;“Bu ışıkların altında onca karanlık nasıl yaşanır” diye sordu ve sorusu gecenin soluğuna karıştı. Ruhlarımızı saran karanlıkları ne zaman göreceğiz?

Ay henüz ince bir şerit gibi cılız bir ışık saçıyor, toprak bir evin damına gerillanın ayakları altında ezilen kekiğin kokusu gelip ulaşıyor. Bir annenin çocuğunu çağırma sesi, rüzgârla dağlara ulaşıyor. Sokağın ortasında kanlar içinde yatan kadının iniltisi sallanan bir beşik gibi, saatin yelkovanı gibi devinip duruyor ve zamana karışıyor.

Bütün bunlar şu yaşadığımız dünyanın bu uğursuz çağında bir saniyede, sadece bir saniyede yaşanıyor, hissedebiliyor musun? Gerçekten sadece kendiniz için değil her varlığın yaşanmışlığı için dehşete kapılıyor musunuz? Derdinizi küçümseyip başkasının derdini önemsiyor ve bunun için isyan ediyor musunuz? Kıyam zamanlarındayız, bu zamana ağıt yakılır. Hiçbir şeyin yolunda gitmediği bu zaman, dehşetle hissedilmelidir. Hak ve hukuk için ölüm orucunda insanlar var, hissedelim. Karanlık ve çirkinliğe bıçak çekmiş isyancı çocuklar ölümüne savaşıyor, hissedelim. Çiftçilerin suyunu kesmişler, hissedelim. Bir tutsak kan kusuyor, hissedelim. Bir kadın çığlık çığlığa yıllardır kayıp yavrusunu arıyor, hissedelim.
Hissetmeden anlayamayız. Dehşete kapılmadan isyan edemeyiz. Hissetmeyen benciller ordusunun neferi olmak yakışmaz kendine insanım diyene. Çağımızın tek bir saniyesini hissederek anlamaya başlayalım.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.