Evînlerin ve Olympelerin hesabı

Tekoşin OZAN Haberleri —

  • Olympe de Gueges "kadınların giyotine gitme hakkı varsa kürsüye çıkma hakkı da olmalıdır" sözüne "Kadınların da giyotine gitmesi politiktir" sözünü eklemeliydi.
  • Olympe de Geuges’u giyotine götürenler bugün giyotin meydanında Kürt kadınlarını katlediyorlar. Fransız devriminin art arda gelen yönetim biçimleri uzun giyotin listeleriyle sonlanırken kadın infazları bu listelere bile alınmadı.
  • İkinci Paris Katliamı'na karşı gelişen tepki, birinci katliamın hesabını da daha güçlü sordu. Saraların, Evînlerin katliamına karşı gelişen kitlesel tutum aynı zamanda Olympeleri yaşatma tutumu oldu.

 

Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez’den sonra Paris’te Evîn Goyî, Mîr Perwer ve Abdurrahman Kızıl’la devam eden katliam dizisi; Kürt soykırımının Avrupa ayağıdır ve özgür kadın gerçeğine karşı savaşın adımlarıdır. PKK’nin tasfiyesiyle gerçekleştirilmek istenen her gün bilançolarını takip ettiğimiz kimyasal ve taktik nükleer silahlarla yürüyen Kürt soykırımının komuta merkezi olan NATO, Paris katliamlarının da failidir.

PKK’yi tasfiye etmek için her şey mubahtır politikası uygulandığı gibi öncü kadınlar da özel olarak hedefleniyor. NATO neden özgürlükçü Kürt kadınlarını katlediyor? Hesap sormak kadar bu sorunun cevabını bilmek de önemlidir. NATO gibi küresel bir savaş gücü neden Kürt kadınlarını kendine tehlike olarak görüyor?

Bilindiği gibi NATO toplumsal özgürlük devrimlerine karşı Kapitalist devletlerin askeri birliği olarak kuruldu. Özgürlük devrimlerini yok etme, manipüle etme, tasfiye etme amacı üzerinden şekillendi. Kuruluş amaçları üzerinden değerlendirildiğinde, toplumun en alt tabakasından çıkıp öne geçen devrimci kadınları en tehlikeli düşman olarak hedeflenmesi kaçınılmazdır.

Bu gerçeği bin bir perde arkasına gizlenmiştir. Öyle ki, NATO ve kadın katliamları yan yana getirilemez, anlaşılamaz. Kadın düşmanlığı aile içi özel sorunların dışa yansıması ya da yansımaması olarak algılamaya yönlendirilir. Kadın katliamlarının aile temelli bir sorun olma gerçeği tabi ki vardır. Görünmez olan aile küçük bir devlet haline getirilmiş olmasıdır. Devletin kadın düşmanlığı aile içerisinde ya da aile anlayışına dayalı ilişkiler içerisinde şekillenir. Özel bir sorun haline getirilerek yumuşatılır, meşrulaştırılır. Önce kadını vurun gizli hedefi ailenin perdeleri arkasına saklanır. Bu nedenle kadın katliamları siyasal bir sorun olarak algılanmaz. İdeolojik bir sorun olarak hiç görülmez. Bu nedenle savaş ve doğrudan saldırılarla gerçekleşen kadın katliamları "yanlışlıkla oldu, kadınlar hedeflenmiyor" gibi ifadelerle örtülür. Hem kadınlara karşı bir duyarlılık varmış gibi sahte kadın algısı pekiştirilir hem de kadınların siyasi, ideolojik anlamda ciddi bir hedef olmadıklarının mesajı verilmek istenir. 

Kadın gerçeği o kadar siyaset dışı bir gerçeklik haline getirilmiştir ki devletin siyasal çıkarları gereği yaptığı katliamları bile siyasallaştırmak ciddi bir mücadele sürecinin sonucu olarak gelişebilmiştir. Kadın katliamlarının NATO eliyle yapılan politik bir sorun haline gelmesi kadın özgürlük mücadelesinde farklı bir aşamayı ifade eder. Kadın özgürlük direnişinin ulaştığı düzeye işaret eder. Kadın sorununun tüm toplum tarafından sahiplenilen bir siyasal ideolojik sorun haline gelmesi en çok korkulan şeydir. Doğrudan kadınlarla savaşmak krala çıplak dedirtir, ötesi yoktur.

Buna rağmen Avrupa’nın göbeğinde Kürt kadınları katlediliyor. Çünkü öne geçen devrimci kadınlar Kürt kadınlarıdır. Kürt kadınları dünya halklarının ve kadınlarının özgür yaşam hayallerine ilham kaynağı olmuştur. Özgürlük mücadelelerine somut bir rol model haline gelmiştir. Kürt kadınlarının öncülük rolü direnişin motor gücüdür. Bu motor güç küresel düzeyde büyük devrimsel çıkışlara öncülük etme potansiyeline sahiptir. İşte sistem bütün gücüyle bunu engellemeye çalışıyor.

Kadın öncülüğü temelinde gelişen özgürlük mücadelesine karşı çelişkili devletler arasında bile iş birliği yapılıyor. Önder APO’nun "21. yy. kadın yy. olacak" öngörüsüne karşı gizli bir savaş yürütülüyor. Kadınların devrimci gücüne karşı iki yöntem devreye konuluyor. Birincisi Özel savaş diğeri de öncü kadınları katletme temelindeki doğrudan savaştır. Özel savaş; kadın özgürlük direnişini sanat-sinema-edebiyatla içeriğinden boşaltma, saptırma, manipüle etme ya da kadın kazanımlarını sisteme mal ederek sistem içi hale getirip eritme politikası üzerinden yürüyor. Özel savaş kadın özgürlüğünden uzaklaştıracak, yozlaştıracak her türlü algı çarpıtmasıdır.

Kadınlara karşı doğrudan savaş ise Kurdistan’da uzun zamandır yürürlüktedir. Türk faşist devleti Kürt kadınlarının öncelikli hedefleri olduğunu saklamıyor. Kadın öncülüğünün kendileri açısından tehlikeleri sık sık dile getiriliyor. İzmir’de Deniz Poyraz, Cizre’de Seve, Fatma ve Pakize, Türkiye sınırları dışında Rojava’da Jiyan Afrin, Süleymaniye’de Nagihan Akarsel NATO kolu olan Türk Gladiosunun siyasi katliamlarıdır. Paris’te Saraların Evinlerin hedeflenmesi de NATO’nun kendi evinde bu katliamları sürdürmesidir. Fransız devleti ve Avrupa Kürt kadınlarına yönelik katliam politikasında Türk faşizmiyle aynı yerde durduklarını göstermişlerdir. Katliamlara yer açarak Türk devletine adeta "Kurdistan’da vurma fırsatını yakalayamadığın kadınları Paris’te vurabilirsin. Biz üstünü örter, sessizliği sağlarız" demişlerdir. 

Türk faşist devletiyle Avrupa ve ABD bu konuda iş birliği içerisinde olmasa devlet sırrı haline gelir miydi? Demokratik değerleriyle övünen Avrupa ve özgürlük anıtıyla böbürlenen ABD kadın özgürlük değerlerini kendine karşı tehdit olarak algılamasa sessiz kalır mıydı? Tabi ki hayır.

Kadınların ideolojik-siyasi mücadelesinin doğduğu Paris şehri, kapitalist sistemin ortak operasyonlarıyla kadın katliamlarının meydanı haline getirilmiştir. Bu çok anlamlıdır. Toplumsallığın beşiği ve Amarginin (insanlığın ilk özgürlük sloganı) mekanı topraklarda doğan, özünü bulan kadınlar, kadın hakları bildirgesinin doğduğu topraklarda erkek egemen sistemle karşı karşıya gelmiştir. 1700’lerin sonunda kadınların da insan olduğunu ve haklarının olduğunu savunan Olympe de Geuges’u giyotin’e götürenler bugün giyotin meydanında Kürt kadınlarını katlediyorlar. 3 yüzyıl önce kadın özgürlük bilinci ve örgütlülüğü bu kadar gelişmemişti. Bu nedenle Olympeyi giyotine götürenler durumu siyasal bir infaz olarak tanımlamadılar. Fransız devriminin art arda gelen yönetim biçimleri uzun giyotin listeleriyle sonlanırken kadın infazları bu listelere bile alınmadı. Belki de Olympe de Gueges "kadınların giyotine gitme hakkı varsa kürsüye çıkma hakkı da olmalıdır" sözüne "Kadınların da giyotine gitmesi politiktir" sözünü eklemeliydi.

Kadın katliamlarının siyasi-ideolojik gerçeği o dönem yeterince açığa çıkarılamasa da bu kıvılcım iki yüzyıl boyunca kadınların harekete geçmelerine, örgütlü mücadeleler geliştirmelerine yetti. Tüm dünyaya bu mücadeleler yayıldı ve sonunda toplumsallığın doğduğu topraklara ulaşıp dipten gelen dalgaya dönüştü. Bilinci derinleşen, örgütü sistemleşen, kadrosu olgunlaşan, mücadelesi evrenselleşen kadın özgürlük hareketini giyotinle susturmak artık mümkün değil. Sistem eliyle, onun savaş ve istihbarat aracı olan NATO ve MİT eliyle yapılan siyasi katliamlar olduğunu gizlemek artık mümkün değil. Her saldırı örgütlü tepkileri büyütüp, mücadeleyi güçlendirir hale geldi. Nitekim ikinci Paris katliamına karşı gelişen tepki, birinci katliamın hesabını da daha güçlü sordu. Saraların, Evînlerin katliamına karşı gelişen kitlesel tutum aynı zamanda Olympeleri yaşatma tutumu oldu. Kürt kadınları, Kürt halkı ve demokratik özgürlükçü Avrupa halkları Paris sokaklarını dolduran eylemleriyle bütün özel savaşları boşa çıkardı, doğrudan saldırılara karşı tek yumruk haline geldi. Jîna Amînî’nin katliamından sonra İran devleti temellerinden sarsıldığı gibi Paris ve Avrupa da jin jiyan azadî sloganlarıyla sarsıldı.

 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.