Her yer enkaz her yerde ölüm kokusu

Dosya Haberleri —

Deprem/Hatay/foto: Erdoğan ALAYUMAT

Deprem/Hatay/foto: Erdoğan ALAYUMAT

  • Depremin 6. gününde Hatay’da yaşanan su, seyyar tuvalet gibi sorunlar yakıcılığını korurken kentte ölü bedenlerin kokusu yayılıyor. Kentte neredeyse sağlam bina kalmaz, binaların enkazından çıkarılan cansız bedenler şehrin kaldırımlarına terk edilmiş halde.

ERDOĞAN ALAYUMAT/HATAY

Bugün Maraş merkezli gerçekleşen ve 10 ili etkileyen 7.7 ve 7.6 şiddetindeki depremin 8. günü. Bizde yıkımın büyük olduğu kentlerin başında gelen Hatay’dayız. Umutlar her geçen gün tükeniyor. Depremin 6. gününde Hatay’da yaşanan su, seyyar tuvalet gibi sorunlar yakıcılığını korurken kentte ölü bedenlerin kokusu yayılıyor. Deprem öncesi zeytin, reyhan ve kekik kokan Hatay’da enkaz altında yaşamını yitiren insanların ölü bedenleri kokuyor. Kentte neredeyse sağlam bina kalmazken, binaların enkazından çıkarılan cansız bedenler şehrin kaldırımlarında adeta sergileniyor. Bir zamanlar Gezi Direnişi'nin merkezi olan Armutlu Mahallesi'nde yürüdüğümüz her köşe başında siyah ceset torbaların içine konulan cenazeler görülüyor.

Umutlar tükeniyor

Kentte hala yüzlerce hatta binlerce insanın bedeni enkaz altında bulunuyor. Kimi insanların hala yaşadığı düşünülse de devlet kurumları enkaz altında yaşam belirtisi aramayı bıraktı. Kentte gönüllülerden oluşan arama kurtarma ekipleri enkaz altında gelen en ufak bir ses karşısında tüm gücüyle seferber olurken, enkaz altında sağ çıkarılan her insan kentte umutları yeniden yeşertiyor. Ancak zaman geçtikçe umutlar yerini endişe, yas ve öfkeye bırakıyor. Enkazlarda çıkan her ölü beden umutları karartırken, yine her ölüm de öfkeyi daha da katlıyor. Saatlerce kaldırımlar da bekletilen ölü bedenler cenaze nakil araçları ile önce Hatay Eğitim ve Araştırma Hastanesi bahçesine götürülüyor. Buradan da kentin farklı noktalarında açılan toplu mezarlara ya da kimsesiz mezarlıklarına defnediliyor.

Armutlu Mahallesi girişinde bulunan toplanma merkezinde bekleyen Semire Sönmez, toplanma merkezinin karşısında enkaza dönen apartmanda son anda kendini dışarı atabilmiş. Sönmez, kurtulmayı başarmış ancak kızı enkazda: "Kızımı bu deprem öldürmedi. Kızımı devlet öldürdü."

Kızımı devlet öldürdü

Armutlu Mahallesi girişinde bulunan toplanma merkezinde bekleyen Semire Sönmez, toplanma merkezinin karşısında enkaza dönen apartmanda son anda kendini dışarı atabilmiş. Sönmez, kurtulmayı başarmış ancak devlet memuru olan kızı onun kadar şanslı değil. Kızının ismini sorduğumuzda kelimeler boğazına düğümleniyor ve gözyaşlarına boğuluyor. “Deprem gecesi herkesin evden çıktığını zannedip can havliyle kendimi dışarı attım kızımın çıkamadığını bilsem ben de onunla (evinin enkazını gösterip) bu enkaz altında kalırdım. Nasıl bırakırım onu” diyerek yeniden gözyaşlarına boğuluyor.

Uzun bir sessizliğin ardından yeniden söze başlayan Semire Sönmez, “Kızımı bu deprem öldürmedi. Kızımı devlet öldürdü” diyerek iktidarın gerekli müdahale yapmamasına tepki gösteriyor. Hatay’da deprem olduktan sonra üç gün boyunca müdahale edilmiyor. Üçüncü gününde sonunda jandarma ve az sayıda Afet Koordinasyon Merkezi (AFAD) gönüllüleri kentte arama kurtarma çalışmalarına katılıyor. Devletin deprem karşısındaki kayıtsızlığına isyan eden Sönmez, “Burada devlet yok. Ben bu devlete artık inanmıyorum. Nerde devlet? İnsanlarımız enkaz altında öldükten sonramı devlet bizi hatırladı” diyerek tekrar gözyaşlarına boğuluyor.

'Vicdansızlar, utanmazlar'

“Kızım enkaz altında hala geç değil. Çalışmalar başlarsa kurtulabilir” diyerek yaşam umudunu dile getiren Sönmez, Erdoğan’ın “Depremlerde can kayıpları olabilir. Bu doğal afetlerin kaderidir” sözlerini hatırlattığımız Sönmez, “Bir devlet nasıl bu kadar halkına düşman olabilir. Nasıl bu kadar vurdumduymaz, nasıl vicdansız olabilir. Bunlar nasıl utanmıyor. Biz buradan defalarca söyledik. Bizi öldüren deprem değil bizi öldüren alınmayan önlemler, bizi öldüren devlet” diyerek tepkisini dile getirdi.

'Yaşadığım şehir artık yok'

55 yaşında olan Semire Sönmez, doğma büyüme Antakyalı. Çocukluğunun geçtiği mahalleye artık bakamadığını söyleyen Sönmez, uzun uzun mahallesinin sokaklarına bakarak, “Bu mahallede sadece binalar yıkılmadı. Burada umutlarımız yıkıldı. Çocukluğumuzun geçtiği sokaklarda bıraktığımız izlerimiz silindi. Burada anılarımız enkaz altında kaldı” diye konuşarak duygularını dillendirdi. Kızını ölü ya da diri isteyen Semire Sönmez, kızının akıbetini öğrendikten sonra kentten ayrılacağını belirtti. Sönmez, "Benim artık burada hiçbir şeyim kalmadı. Bir zamanlar yaşadığı şehir artık yok. O yüzden burada duramam. Kızım sağ çıkarsa onu da alıp gideceğim sağ çıkmazsa da cenazesini alıp bu şehri terk edeceğim” dedi.

Gözlerde korku, endişe ve öfke hakim

Semire Sönmez ile vedalaşıp pazar yerinde dolaşmaya devam ediyoruz. Antakya sokaklarında kime dokunsak bin ah işitiyoruz. Kimin elini tutsak gözyaşlarına boğuluyor. Armutlu Semt Pazarı'nda bulunan toplanma alanında bekleyen yüzlerce kişi ya bir ya da birkaç yakınını deprem de kaybetmiş. Depremin bıraktığı travma yıllarca sürecek bir trajediye dönüşmüş durumda. Her çocuğun gözünde korku, her yaşlının gözünde endişe ve her gencin gözünde öfke okunuyor.

Endişeli gözlerle yıkılan evinin enkazına bakan Meryem Yıldırım: “Üç gün boyunca soğukta enkaz başlarında bekledik. Kendi çabamızla bazı insanlarımızı enkaz altında çıkardık. Akrabalarımız, çocuklarımız ve komşularımız ‘imdat’ diye diye gözlerimizin önünde öldüler. Bu doğal afet değil bu bir katliam."

Enkaza bakın

Endişeli gözlerle yıkılan evinin enkazına bakan Meryem Yıldırım’a selam veriyoruz. Dolu ama bir o kadar donuk gözlerle bize bakıyor. Kendimizi tanıtıp haber yapmak istediğimizi söylediğimiz de önce susuyor. Daha sonra, “Ne anlatayım size her şey ortada değil mi. Sözün bile kar etmediği bir manzara karşınızda duruyor. Oraya bakın yeter” diyerek önce bizi geri çeviriyor. Elini tutup başsağlığı dilediğimiz de göz yaşlarına boğuluyor ve ekliyor: “İki kızım var. İkisi de çok şükür sağ kurtuldu. Ama çocukluk arkadaşlarım ve sayısını bile bilmediğim kadar çok akrabalarım öldü. Kimisi hala enkaz altında kurtarılmayı bekliyor.”

Son anda çıkanlar

O konuştukça biz doluyoruz. Biz doldukça o anlatıyor. Bir ara, “Burayı doğru yazacaksınız aç kameranı konuşayım” diyor. Bunun üzerine ses kaydımızı açıyoruz ve Meryem Yıldırım’ı dinliyoruz. Doğma büyüme Antakyalı olan 50 yaşındaki Meryem Yıldırım, depremin olduğu anı korku ve endişeli gözlerle anlatmaya başlıyor. Depremde uykuda yakalanan Yıldırım’ı ve ailenin diğer fertlerini uyanık olan küçük kızı Fulya uyandırıyor. O panikle evde üzerine hiç bir şey almadan pijamaları ile sokağa atan Yıldırım’ın diğer kızı Leyla’nın üzerine duvar  çöküyor. Can havliyle kızını duvar altından çıkaran Yıldırım, son anda kendi sokağa atmayı başarıyor.

Bu doğal afet değil, katliam

“Devlet depremden sonra bizi üç gün boyunca ölümle baş başa bıraktı”  diyen Yıldırım, “Üç gün boyunca soğukta enkaz başlarında bekledik. Son ana kadar enkaz altında kalan akrabalarımızla konuşuyorduk. Kendi çabamızla bazı insanlarımızı enkaz altında çıkardık. Daha fazlasına bizim gücümüz yetmedi. İnsanlarımızın ‘imdat’ çığlıkları arasında kaldık. Akrabalarımız, çocuklarımız ve komşularımız ‘imdat’ diye diye gözlerimizin önünde öldüler. Bu bir doğal afet değil bu bir katliam değil de nedir” diyerek tekrar gözyaşlarına boğuldu.

İmdadımıza gönüllüler koştu

Antakya’da depremden sonra halka ilk yardım elini uzatan Sivil Toplum Örgütleri, yöre dernekleri, siyasi partiler, gönüllü toplulukları oluyor. Yıldırım, “Allah gönüllülerden razı olsun” diyerek gönüllülerin yardım çalışmalarına değiniyor. “Bu gönüllüler olmasaydı. Umudumuz ilk gün kaybolacaktı. İmdadımıza ilk önce onlar yetişti. Biz devletin de dışardaki halkında yaptıklarını hiç unutmayacağız” diyerek tekrar sessizliğe büründü.

Anne Korkmaz

AFAD feryadı duymadı

Bir kızını kaybeden bir kızı da enkazda kalan Korkmaz ailesi ile sohbet etmek için yanlarına oturuyoruz. Bir kızını toprağa veren, bir kızı da enkaz altında kalan annenin feryadı toplanma alanında yankılanıyor. Anne Korkmaz, haber yapma talebimizi geri çeviriyor. Baba kısaca bilgi vererek bizden yardım istiyor. Kızının enkaz altında sesinin duyulduğunu söyleyen baba Korkmaz, ancak AFAD ekiplerine bunu inandıramıyor. Baba Korkmaz, “AFAD yetkilisinin ayaklarına kapanmak istedim yalvarmak istedim yeter ki kızımı kurtarsınlar diye ama tüm feryadım havada kaldı ve enkazda birkaç dakika kaldıktan sonra gittiler” dedi.

Toplanma alanından ayrılırken gözümüze anne Korkmaz’ın yanında oturan ağlayan bir köpek takılıyor. Köpeğin neden ağladığını sorduğumuzda ise sahibin enkaz altında kaldığını ve bu yüzden ağladığını söylüyorlar. Küçük köpek deprem olduğu sırada sahibiyle enkaz kalıyor. Kendi çabasıyla enkazdan çıkan ve günlerce enkaz önünde bekleyen köpeği çevrede bulunan yurttaşlar toplanma alanına getiriyor. Hatay’da çok kişinin enkazdan canlı insan çıkacağına dair umudu yarım kaldı. Geriye baktığımızda enkaza dönen kadim bir şehir ve umutları söndürülen insanlardan başka birde ölen insanları kokuları kaldı.

***

Delilleri karartmak için yıktılar

  •  Hatay merkez ve ilçelere ait okul, işyeri ve konutların laboratuvar test sonuç evrakları ile yüzlerce ıslak imzalı resmî evrakın bulunduğu Yapı Denetim ve Yapı Malzeme Şube Müdürlüğü'nün sağlam olan tek katlı binası delilerin karartılması için apar topar devlet tarafından yıkıldı.

Hatay'ın Antakya ilçesinde bulunan tek katlı Yapı Denetim ve Yapı Malzeme Şube Müdürlüğü binası için yıkım kararı verildi. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Müdürlüğü Nizamettin Ülker imzalı yıkım kararı verilen bina için Avukat Bedia Büyükgebiz, tepki gösterdi. Binanın bulunduğu yere giden AV. Büyükgebiz, yıkım kararına dair çelişkileri sanal medya hesabında paylaştığı video ile şöyle anlattı: "Burası tek katlı bir bina. Burada Hatay merkez ve ilçelere ait okul, işyeri ve konutların laboratuvar test sonuç evraklarının bulunduğu yüzlerce ıslak imzalı resmî evrak var. Biraz önce şube müdürü yıkım kararının verildiğini yavaş yavaş buraya geldiklerini söyledi. Şu anda karşımda. Mesela arkadaşlar zemin katın kolon basınç dayanımı 25 MPa olmalı iken bizim gördüğümüz evraklardaki bazı binalarda 7-10 arası. Bu binanın yapımına müsaade etmişler. Kat çıkılmış ve sonra karot alınmış! Girilmeyen yüzlerce enkaz bina varken neden tek katlı devlet dairesinin yıkım kararı olduğunu birisi söylesin... Biri bu kararı, mesnedini açıklasın lütfen."

Sağlam olmasına rağmen yıktılar!

Yıkıma tepki gösteren ve delillerin karartıldığına dikkat çeken Av. Büyükgebiz, "Kepçenin girmediği onlarca sokak, yüzlerce bina var daha. İnsanlar ölülerine tek parça ulaşmak için ses geldi diyor herkese. Hak bitti, adalet bitti, bu insanların gözyaşları bitti, arama kurtarma bitti, enkaz bitti de, şehirin en sağlam denilecek binalarından birinin yıkım kararı kaldı" dedi.

'Delillerin karartılmasına izin vermeyeceğiz'

Kentte bulunan CHP İstanbul Milletvekili Fethi Açıkel ile Avukat Bedia Büyükgebiz, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğü önünde basın açıklaması yaptı. Burada konuşan vekil Açıkel,  şöyle konuştu: "İmar prosedür ve planlarıyla ilgili binaların teknik yapıları ve numunelerle ilgili kenarda duran onlarca dosya gibi dosya arasında seçilip atılmış dökümanlar görüyorsunuz. Metnin altına baktığımızda kent suçlarının ortaya çıkarılması için gerçekten önem taşıyacak belgelerin burada bulunduğunu görüyoruz. Bu belgelerin karartılmasına izin vermeyeceğiz. Türkiye'nin çarpık kentleşmesinin rant uğruna ucuz ve kalitesiz üretiminin karşında olacağız. Antakya'da alelacele yıkılmaya çalışılan adeta delil karartırcasına ortadan kaldırılmaya çalışan imar kayıtlarının yok edilmesine tanıklık ediyoruz. Yıkık kararının durdurulmayla ilgili başvuruda bulunduk. Takipçisi olacağız. Antakya çarpık kentleşme ve rant uğruna bugün 10 binlerce insanını kaybetti. Yanlış imarın kurbanı oldu."

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.